Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Elif Gökçe Aras yazdı: Kuru Otlar Üstüne üzerine

Başka bir yazı okuyacaktınız aslında. Üstesinden gelmekte güçlük çektiğim, mayasını tutturmakta sabırsız davranamayacağım bir yazı. Haftaya saklamaya karar verdim. Bu sırada dinlendirip dinlendirip yoğuracağım onu ve mayasını alınca fırına vereceğim. Bu yüzden o yazı yerine ancak izleme fırsatı bulabildiğim Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi Kuru Otlar Üstüne üzerine yazmaya karar verdim.

Dikkat!!

*-* Fena halde spoiler içerir *-*

Üzgünüm, bir filmi spoiler vermeden yazamam. Çünkü o incelikleri anlatmadan nasıl üzerine konuşabilirim. Genel yorumlar bana göre değil, detaylarda geçiyor tüm hikâye.

Filmin başında lapa lapa yağan karla kaplı Anadolu toprağını görünce Nuri Bilge’nin diğer filmlerindeki kar sahneleri geldi aklıma. Anadolu’nun üzeri beyaz kalın bir örtüyle örtülmüş günahlarını sezdirecek yine ve ardından karlar erirken hakikati ifşa edecek diye düşündüm. Öyle de oldu.

Öğretmenler odasında öğretmenler arasında geçen muhabbete ifşa gayretiyle müdahil olan Samet’in gerçekten kendine dürüst olduğu için mi kimsenin yalanlarına katlanamadığını, yoksa kendi konfor alanını yaratabilmek için mi diğerlerine sataştığını takip etmeye başlıyorum. Film ilerledikçe Samet’in ergen kız öğrencisiyle kurduğu yakın ilişki ve yılışıklığa varan davranışları seyirciyi germeye başlıyor. Otoritenin istismarına mı tanık olacağız, yoksa izah edilemeyen bir iyi niyetin ıslahına mı diye geçiyor aklımdan.

O dakikadan itibaren toplum tarafından standardize edilen kodlara tepkimizi yoklamaya başlıyor Ceylan. Entelektüel modern bir insan olarak filmin neresinde daha fazla dayanamayıp “ama o kızda öyle yaparsa” diyeceğiz? Sevim’in yaşadığı toprakların taassubundan bî habermiş gibi cilveli samimiyeti okuldaki öğretmenler kadar seyirciyi de rahatsız edecek mi?

Mecburi hizmet için gittiği köyde idealist bir öğretmen havasıyla çalışkan kız öğrencilerini ödüllendirmek isterken, kendisinin dahi konduramadığı eğilimi ortaya çıkıyor bir sınıf aramasında Samet’in. Gözde öğrencisinin çantasından çıkan aşk mektubu, hem öğretmenlerin hem Samet’in hem seyircinin aklında klasik senaryoyu oynatmaya başlıyor. Ancak gözde öğrenci Sevim yaşadığı kültürün de, onu nasıl aşacağının da farkında güçlü bir karakter. Samet’in kendinden bi haber kalın zırhını delecek kadar güçlü bir karakter. Gözde öğrencisinin gelip mektubunu istemesi üzerine kendisini öğrencisinin aşkını itiraf etmesine hazırlayan ve kendince onu rahatlatan Samet, kızın akranı bir erkeğe âşık olduğunu anlayınca bozulur. Sevim’in öğretmeninden beklediği etik davranışı sergilememekte ısrar eder, çünkü Sevim böyle bir davranışı hak edecek seviyede değildir onun gözünde. Sevim’in onurlu tavrından rahatsız olur ve kodlarından hatırladığı ilkel noktaya rücu ederken tüm idealistliği, romantizmi buz gibi düşer bıyıklarından.

Sevim gerçekliğinin farkındadır ve ondan daha rasyonel davranmaktadır, âşık olurken bile. Yılışık gülüşü bir anda değişiyor Samet’in ve istismarını bir lütuf gibi sunabileceği Sevim’in kendi gerçekliğini ona hiç müdana etmeden kabullenişi zoruna gidiyor. Üstüne üstlük kız haddini aşıp taşralı haliyle dağın başında etik dersi vermeye kalkıyor? Bir anda eleştirdiği öğretmenleri de aşıp, hadsizce istismarını reddeden bu kızı rüsva etmeye gayret ediyor, tövbe edip ayağına gelmesi için tüm dayanak noktalarını elinden almaya çalışıyor. Okulun duvarlarına bile dayanamayacağını haykırıyor. Kızın kendisine ve sisteme değil, ona dayanmasını istiyordu çünkü.

Sevim’in dik duruşu karşısında hayrete düşen Samet, istilacı bir asker gibi kendi topraklarında gösterdiği medeniyeti terk edip haysiyet tecavüzüne yelteniyor. “Olduğunuz yerde olmayabilirdiniz” yüce gönüllülüğünü bir tarafa bırakıp, oldukları yerde olmaları gerektiğini, bunu onların hak ettiğini, herhangi bir hak talebinde bulunamayacaklarını haykırmaya başlıyor tüm çiğliğiyle.

***

Nuri Bilge Ceylan diğer filmlerinde de dile getirdiği gibi bu ülkenin aydınının aşağı gördüğü taşradan daha aydın olmadığını söylüyor. Eh, olsaydı taşra da daha farklı bir medeniyete kavuşmuş olurdu çoktan.

***

Samet’in bir arkadaşı aracılığıyla tanıştığı ve kendisine uygun bulmadığı için ev arkadaşına layık gördüğü Nuray’la ilişkisinde de aynı lümpen tavrı sürdürdüğünü görüyoruz. Sevim’den hiçbir şey öğrenmemiş. Sevim sayesinde taşralılardan alamadığı intikamını kendisine eş görmediği ev arkadaşı ve gelecek hayalleri kurmaya başladığı Nuray’dan almak için harekete geçiyor.

Nuray ile Samet’in arasında geçen tiratta Nuray net kelimelerle yüzüne sayıyor Samet’in aslında kim olduğunu. O andan itibaren Nuray’ın cüretini izlemeye başlıyoruz. Nuray kendine yakıştırılan kadınlık sınırlarını erkeklerin penceresinden görmeyi reddederken, kadınların ilmek ilmek işlediği varoluş sürecinde her bir ilmeğin nasıl dokunduğunu da gösteriyor. Sevim ve Nuray kendilerine uygun görülen rollere girmeyi reddedip, birer sıra medeniyet örüyorlar gözümüzün önünde.

İki erkek arasında gelişen bir kadını paylaşma mücadelesindeki kaçak dövüşte Nuray, bütün ezberleri bozuyor ve bu iki erkeği bulunduğu kata çıkmaya davet ediyor. Coğrafyamızdaki kısırlığın erkek aklında başlayıp kadın iradesinde bittiğini gösteriyor. Biz yıkmadıkça sınırlar hep var olacak.

***

Filmin benim için en yıkıcı anı kadınların cesur mücadelesi, erkeği medeniyete davet etmesi değil, bu biz kadınların standardı zaten. Üstelik dünyanın her yerinde. Beni bir anda şok eden, Nuri Bilge’nin stüdyo ortamında yarattığı gerçeklik algısını kırıp tüm sihirbazlık numarasını bölerek seyirciye sihir diye bir şeyin olmadığını, tüm bunların iyi çalışılmış numaralardan ibaret olduğunu söyleyip gösteriye devam etmesi oldu. Normalde Anadolu evlerinde görmediğimiz o loş sarı ışık, duvar kâğıtlarıyla yaratılmış derinlik, abajur ve lambaderlerin arasında sırıtan duvardaki çiçekli aydınlatma, kırmızı etnik desenli salata kâsesi Nuray ve ailesinin dünyalarından henüz haber vermişken, birden oyunu durduruyor Nuri Bilge.  Nuray’ın bize açmaya hazırlandığı mahremine dalmaya hazırlanırken ışıkları kapat demesinin ardından gelen o florasan ışığı, teknik teçhizat vs. Nuri Bilge’nin de en az Samet kadar karanlık yönlerinin olduğunu hissettirdi. Gerçeği mi istiyorsunuz, alın size gerçek der gibi sete davet etti bizi, ama bu çok acımasızca.

Murat Menteş de aynı numarayı yapıyor son romanı Afili Hafiye’de. Roman akarken okuru durdurup ona sorular soruyor, romanın inceliklerini okura anlatıyor. Roman hakkında bir roman yazıyor ve sonra şöyle iddialı bir cümle kuruyor sanki. Tüm numaralarımı göstersem bile seni etkilemeye devam edebilirim. İki anlatıcının da sergilediği bu tavır Lars’ın Dogville’de yaptığından çok daha farklı. Lars, Dogville’de esas olan hikâyedir ve ben bunu sana her yerde, her şekilde anlatabilirim, gerçekliği bükmeye ihtiyacım yok, anlattığım şeye odaklan der gibi gelir bana. Adeta bir film değil de, üç boyutlu bir roman gibi. Ama burada sihirbazlık gösterisini durdurup bir anda seyirciyi bölmek ve sonra gösteriye devam etmek, ne bileyim fazla kibirli geldi bana. Etkileyici olmak konusunda rüştünü ispat eden bir sanatçının can sıkıntısına tanık olmak istemezdim hikâyenin ortasında. Bilemiyorum. Aynı şeyi Pedro Almodovar’ın “La voz humana”sında da görmüştük ve filmin sonunda yapılan bu şov beni irrite etmişti. Belki de cüretkârlığı kadınlara yakıştırdığımdan bilemiyorum. Erkek meselelerin üzerini örter ve kadın da faş eder, böyledir bu işler. Bilemiyorum, bir ifşa varsa onu kadınlar yapmalıymış gibi. Amazon ormanında karşıma çıkmaları rahatsız mı etti ne?

Belki de hepimizin kendine has taassupları vardır, bilemiyorum.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.