Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Elif Gökçe Aras yazdı: Anadolu sırtlanları

Madenler gibi sıra sıra içimizi oyuyorlar, oyuyorlar, oyuyorlar, doymuyorlar. Bir kat daha, bir kat daha oyuyorlar, kanmıyorlar kanımıza. Bu ülkenin madenlerinin zenginliğinden bahsedilirdi eskiden. Ancak çıkarmamıza izin vermiyordu dış güçler. Ne zaman ki AKP geldi, çıkarmamıza izin verdiler. Çıkaranlar da onlardı zaten, bizimkiler sadece tecavüz sürerken ellerini tutuyordu toprağın ve sus payını alıp ahaliyi yatıştırmaya memur ediyorlardı kendilerini.

“Sen işine bak abim, ben onları sustururum. Bunlar böyle. Biz işimize bakalım.”

Ne oldu Anadolu sırtlanları? Ne oldu? Başınız göğe erdi mi dış güçlerin izin verdiği madenler için köstebek yuvasına çevrince yurdumuzu? Bulduğunuz cevherler şuan nerede? Çünkü ülke olarak refaha kavuşmadık biz, bir kısmınız yoktan zengin oldu sadece. Bir kısmı “Sudan ucuz maden kurduk hay Allah ya” diye sırıtan Kanada’da cevherimizin, ücreti mukabili de değnekçide. Siz de, biz de avucumuzu yalayalım ama siz daha çok yalayın Anadolu sırtlanları çünkü daha alkış tutacaksınız, kaz gibi yolunduğumuz için.

Ne oldu? Başınız göğe erdi mi Uzungöl’ü kelepçeleyince? Rahatladınız mı, Ayder’e dozerle girilince? Cennet vatanı cehenneme çevirdiniz, soğudu mu içiniz cehennemi ömrü hayatınızda görünce? Neydi o öyle silme orman, bak bak ne var yani ağaç işte. Her yer ağaç zaten. Şuraya bir otel yapsak, otele varan yol yapsak, de mi? Sonracığıma, şuraya bir restoran, şuraya, şu doğa olması gereken yerlere işte bir doğa park. Yani çünkü ormandan geriye yalnızca ağlayan topraktan mütevellit çamur kaldı. Her şeye çocuk gibi ağlar zaten bu vatan, dinlemiycen, basıcan Osmanlı tokadını, bakıcan işine gücüne.

Toprağını zehirli sularla beslediniz, toprak kustu. Çocuklarını zehirli düşüncelerle beslediniz, çocuklar öldü. Başınız göğe erdi mi bari? Ne zaman rahatlarsınız tam olarak? Allah canımızı alsa da kurtulsak sizden çünkü sizin ne doymaya, ne bırakmaya niyetiniz var. Hâlâ sıkı sıkı tutmaya çalışıyorsunuz yurdumu boğan urganı.

Aahhh. Ahh.

Bağcılar’da, aynı siz boylarda, siz bakışlı bir herifçioğlu, çocuklara tecavüz etmiş, senelerce. Ahali biliyormuş, tastamam aynı siz. Devlet zerre kadar ilgilenmediği için kimin kimi öldürüp tecavüz ettiğiyle, ahaliden bazı vicdan sahibi bari parasını-suyunu keselim demiş bu değirmenin. Açıkça işletmenin yorumlarına “Bu herifin dükkânında yalıtılmış oda var, tecavüz odası, çocuklara tecavüz ediyor su almayın” diye, ta dokuz ay önce. Gelen giden, arayıp soran olmayınca tecavüzcü devletinden aldığı güçle devam etmiş tecavüzlerine, ta ki bir çocuk felç olunca, yoo, durmamış. Hiçbir şey olmamış, ailesi sormamış, bizim çocuğumuz durduk yere neden felç oldu ki diye. En iyi siz bilirsiniz bu kafayı, neden dursun ki? O bir ahlaksız ve vicdansız ve devletin de sosyal hayatın da denetim mekanizması kalmadığı için dilediğince kötülük yapabilir, ta ki bir çocuğa ailesi sahip çıkıncaya. Bir başımızayız çünkü bu cehennemde sizlerle. Olay yayılınca İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya derhal İstanbul’a koşmuş ama tecavüzcünün ve ahalinin ensesinde boza pişirmek için değil. “Ne oluyo bakim burda?” demek için değil, hayır, onların mahalleden bir küçük oğlan aday olduydu da beceremiyor diyorlar ona oy istemeye gelmiş, tecavüzcülere gün doğmuş.

Bu ülkede dip yok!

Dip budur herhalde, daha da kötüsü olmaz diyoruz ama oluyor işte. Hep daha kötüsü çıkıyor. Kötülüğün nihayeti olmaz zaten, iyiliğin nihayeti olur. Kötülük asla yalnız yürümez. Cesaretlenerek, örgütlenerek, cezasızlıktan güç alarak büyür. İşte bu Anadolu sırtlanları da kötülüğü koymuş menziline, koşturdukça menzil kaçıyor ileriye, yakalayamıyorlar bir türlü kötülüğün dibini. Sıyıramıyorlar bir türlü bakır kazanın dibini, zehirlenmiyorlar da kör olasıcalar. Bugün adaletin karşısında kol kola girmiş, “Önümüze gelene bin tekme!” diye bağıran bir kitle var. Seçmen falan demeyin yahu baya, kanserli bir kitle. Öyle dini, diyaneti, cemaati falan da yok bu işin, kötülüğü ve hayâsızlığı var sadece.

Fotoğraf: Hakan Tosun

Uçakla uçarken keyifle bakmak istersiniz ya hani manzaraya, bakamıyorum, dehşete düşüyorum artık. Hektarlarca oyulmuş, çöle dönmüş kupkuru yurdumu gördüğüm zaman gözyaşlarına boğuluyorum çaresizlikten ama Anadolu sırtlanlarının umrunda bile değil. Şey mi diyorlardır mesela dudaklarını takdirle bükerek, “Vay anasını adamlara bak!”

Çocuklar ölmüş umurlarında değil. Yetişkinler dayanamayıp intihar etmiş, umurlarında değil. Doktorlar kaçmış umurlarında değil, gençler göçmüş umurlarında değil.

Ne diyoruz, ekonomi kötü gidiyor, belki değişirler hı? Çünkü hiçbir şey umurlarında olmadığı için belki çıkarlarından olunca değil mi? Hayır, umurlarında değil. Çünkü onların tencereleri legal şekilde olmasa da illegal şekilde doldu hep. Allah var şimdi, ağa babası o yoklukta hâlâ besledi, baktı onu. O da şimdi, onun hatırına hemen satmıyor, satamıyor. Zaten ağa babasından başka gidecek yeri de, ahaliye bakacak yüzü de yok. Asla istemez yeniden hesap vereceği, yaptıkları yüzünden bedel ödeyeceği bir düzeni. O, piknik için gittiği ormanda ağacın dalını kırıp mangal yapmak, baktı ki yanmıyor, masanın yarısını kırıp yanında getirdiği kayıntıyı yiyip, çöpünü ardında bırakıp defolup gitmek ister. O, birilerini öldürdükten sonra alıp çocuğunu güle oynaya kaçmak ister.

Ağa babaları bir anlık boşluğa düşüp vicdanlarına uymasınlar diye bağırıyor sürekli, sürekli. Hoca efendi günde beş vakit tanrıyı hatırlatıyor. O her vakit, her yerde, sürekli bağıra çağıra birlikte işledikleri günahları hatırlatıyor;

Beraber yürüdük bu yollarda! Aman ha!

Gaye Erkan olayını hatırlıyorsunuz değil mi? Henüz kısa bir zaman oldu aslında ama yıllar geçmiş gibi geldi bir an anımsayınca. Çünkü her güne onlarca olay sığdırıyoruz bu ülkede. Gaye Erkan olayında benim ilgilendiğim tek husus, ABD’den gelmiş bir teknokratın süzme AKP’li gibi davranmasıydı. Ne ara şerbetlendin de şerbetini çektin, yoksa hep böyle miydin? Amerikalarda adamına göre davrandın da burada mı özüne döndün? Bu ülke insanının büyük bir kısmının kafası, ruhu, davranış biçimleri ve yuvarlanıp varacağı çukur aynı. Hangi sınıftan olursa olsun. Ahlaksız, vicdansız ve gösteriş budalası.

O çukura düşülmesin diye çok çırpındı bir kısım zevat ama kâr etmedi. AKP, bu ülkenin ruhu gibi. İlk defa ruh ve beden bu derece uyumlu sanki. Bu ruh, tedavi edilmesi gereken bir ruhtu ancak tedaviyi reddetti. Bir kısım halk, onlarla kendini buldu sanki ve doya doya yaşadı tüm çirkefini. Aksırıncaya tıksırıncaya kadar yediler, yerlerde yuvarlandılar, kavgaya tutuşup ayrıldılar, çalıp oynadılar ve yoruldular sanki, nefes nefese kaldılar ama bitmedi. Daha da bozuldular cesaret buldukça, yeniden karınları guruldadıkça. Onlara rağmen onları dönüştüremedik, yanlış yöntemlerden belki.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi ne yapıyor biliyor musunuz? Onurlu bir hayat nasıl yaşanır el etek öpmeden, toplum, tüm kesimleriyle bir arada olabilir mi bunu sağlamaya çalışıyor kimseyi ayırt etmeden. Her şeye ve herkese rağmen bir idealin nüvelerini gömüyor sanki sunduğu her hizmetin içine. Ben ben ben, demek yerine, ben yaptım da oldu demek yerine, “Kim yaptı bu işi, 16 milyon kişi” diyor. Vergileriniz sayesinde yaptık bu işleri deyip, vatandaşa itibarını teslim ediyor. Şehrin her bir köşesinde kültür & sanat merkezleri açarak ve burada sunulan programları halka ücretsiz ulaştırarak kurutmaya çalışılan ormana yeniden su veriyor. Çünkü daha önce denendiği gibi, kafasına vura vura, hakaret ede ede bir günde değişmez kimse. Zamanla, biteviye çalışarak. Şahsım nasıl zamanla yaydıysa zehrini, yavaş yavaş ve hiç vazgeçmeden yaymalı bilimin, kültürün, sanatın, iyiliğin, çalışkanlığın ve şefkatin tohumlarını.

Bir ışık görürsün bir gün, eskiden metruk haliyle bile görebilmek için önünden geçtiğin, güzel bir binanın önünden geçerken ve bakarsın, burada ne oluyor, neyin ışığı bu diye. İçeri doğru yönelirsin ve yavaşça duymaya başlarsın bir kemanın sesini. Bir prova vardır belki o an orada, akşamki konserin telaşı bir yanda. Çiçekler gelip gidiyordur, gençler şık kıyafetlerle sağa sola koştururken dönüp size gülümsüyordur. Böyle böyle değişecek bu ülke. Hayatın sadece yemek, içmek, yiyemediği kadarını istiflemekten ve barınmaktan ibaret olmadığını göstererek.

“Overlok hizmetini ayağınıza getirdik” demek lazım belki, kolay kolay kültür sanat faaliyetine gitmeyecek, yahut ona ayıracak parayı çıkaramayacak kişilere. İstanbul Murat Kurum’un Fikirtepesi olmamalı, Türkiye Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’u gibi olmalı.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.