2019’da NBA şampiyonu olduğu, sekiz sezon formasını giydiği Toronto Raptors’tan ayrılan ve Indiana Pacers’a takaslanan Pascal Siakam, hissettiklerini The Players’ Tribune’a yazdı. Kıvanç Nohutçu, Medyascope Spor okurları için çevirdi.
“Bir gün menajerim kariyerimin geleceği hakkında benimle konuşmak istedi. Gelecekteki takımım, gelecekte yaşayacağım şehir ve kendimi nerede gördüğüm. Çok uzun zamandır birçok takas dedikodusunun içindeydim bu yüzden insanlar benim bir süredir birçok görüşme içinde olduğumu düşünebilir. Ama ben görüşmelerden hep çekindim. Kontrol edemediğim bir şeymiş gibi hissettim. Bu yüzden dedikodu gürültülerini bir kenara bırakıp kendimi en üst seviyede basketbol oynamaya odakladım. Ayrıca çok fazla söylenti duyduk ve sonra hiçbir zaman hiçbir şey olmadı. Neredeyse bunların gerçek olmadığını düşünmeye başlamıştım.
Ama sanırım bir noktadan sonra Raptors farklı bir yöne girip benimle sözleşme yenilemeye yanaşmadı. Bunun üzerine, artık takasın gerçekleşeceği kesinleşmiş oldu ve söylentiler, söylenti olmaktan fazlasıydı. Yaşananların ardından, menajerim geleceğime odaklanmaya başladı. İleride nasıl iyi şeyler başarabileceğimi bana anlattı. “P, kendini nerede görüyorsun” diye soruyordu. O bir sürü takımla görüştü ve ben her zaman onunla iletişim halindeydim. Bunu çok düşündüm. Kendimi farklı kadrolarda oynarken farklı şehirlerde yaşarken hatta farklı renkleri giyerken hayal etmeye çalıştım. Kafamın içinde onlar var. Ve cevabımda dürüst olacağım. “Kendimi nerede görüyorum? Yani…… Toronto.”
Toronto benim tek bildiğim ve bilmek istediğim takımdı. Hiçbir zaman takasımı istemedim. Belki bu kulağa saf geliyor ama tüm kariyerini bir takımda geçiren adamlardan biri olabileceğimi hissetmiştim. Söylentilere rağmen zihniyetim buydu. Raptors’un ilk NBA şampiyonluğunu kazanmasına yardım ettim ve eninde sonunda ikincilerini kazanmalarına yardım edeceğimi düşünüyordum. Burada geçmişi ve geleceği birbirine bağlayan ve hepsini tek bir çağ olarak tutan o adam olmaktan çok gurur duydum. Ama bunun bir iş olduğunun farkındaydım… Ve bir dönemin ne zaman biteceğine karar vermek onların hakkıdır.
Yine de bunların hiçbiri Toronto’nun benim için ne anlama geldiğini ve ne anlama geleceğini değiştirmiyor. Herkese söylemek istediğim en önemli şey bu: Burası benim evim. Köklerim burada umarım bunu okuyanlar buranın benim için ne kadar önemli olduğunu anlarlar. Kamerun’dan ayrıldığımda yatılı okullar arasında gidip geldim. New Mexico’da bile 3 yıl kaldım. Bu yüzden hiçbir zaman bir yere tam anlamıyla ait olma hissini yaşamadım. Daha sonra bildiğiniz gibi ben kolejdeyken babam vefat etti. Biz onla çok yakındık ve onun ölümü benim için çok ani oldu. Babamın Kamerun’daki cenazesine bile gidemedim (vize sorunları nedeniyle).
Bu yüzden lige geldiğimde, yaşadığım çok şey vardı ve bir yere ait olmayı çok istedim.
Toronto bir gün oraya ait olacağımı hissettirdi. Dışarı çıktım ve Kamerunlular, Ganalılar, Meksikalılar, Koreliler, Jamaikalılar, Avrupalılar her tür topluluktan her tür insan gördüm. Çeşitliliği sevdim. Beni rahat hissettirdi. Çaylak yılımda, ben ve erkek kardeşimin harika Afrika restoranlarına gittiğimizi ve çocukluk zamanımızdan sevdiğimiz yemekleri yediğimizi hatırlıyorum. Gittiğimiz Afrika mağazaları genellikle sadece Kamerun’da bulabileceğimiz şeyleri satıyorlardı. Ya da kardeşimin sevdiği bir Kamerun eti var ve bunu Toronto’da oldukça kolay bulabiliyordu.
Belki de atıştırmalıklar ve yemekler bu kadar da önemli bir şey değilmiş gibi gelebilir ama tüm bunları keşfetmek benim şehre karşı olan gardımı indirdi. Ve şöyle düşündüm, eğer bir yerde çok fazla yabancı yaşıyorsa belki de sen yabancı değilsindir.
Toronto’da basketbol açısından şanslıydım. Birçok genç oyuncu, kazanan ama yaşlı ve uyumsuz bir takıma giriyorlar ya da görece genç fakat kaybeden bir takıma katılıyorlar. Raptors bu iki durumun iyi yönlerine sahipti. Büyük hedefleri olan ayrıca Kyle, DeMar, Pat, CJ, Jared, PJ, DeMarre… gibi işlerini doğru yapan ve bir kültür oluşturan oyunculara sahip olan bu takımın bir parçası olmalıydım.
Aynı zamanda benim yaşlarımda, NBA şampiyonluğuna aç oyuncularla da beraberdim.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Jakob, Fred, Norm, Delon….. dostum, onlar güzel zamanlardı. Biz çok yakın bir gruptuk. Evet, biz baş altıydık ama rakibi zorlamak için değil hep kazanmak için oynuyorduk! Çoğu gün antrenmandan önce spor salonunda “5’e 0″ oynardık. Sadece beşimiz karşımızda kimse olmadan hücum ederdik. Tekrar tekrar “drive kick swing” çalışırdık. Gerçekten her şeyi birlikte yaptık; egzersiz yapmak, takılmak, dışarı çıkmak, her neyse. Sanırım ikinci yılımızdı, Jak ve ben All Star sırasında Cancún’a gittik. Bana bir biranın nasıl fondipleneceğini öğretti. Böyle bir şey olduğunu bile bilmiyordum! Pek mantıklı değil. (İyi değildim.)
Taraftarlar söz konusu olduğunda birkaç şey söylemek istiyorum.
İlk olarak onları çok seviyorum. Bu sadece onlara hissettiğim bir sevgi değil onlarla paylaştığım bir sevgi. Ben buradayken Kanada’daki insanların Raptors’a aşık oluşu; sanki doğru şekilde, doğru zamanda olmuş gibiydi. Bu sevgiye gerçekten ihtiyacımız olduğunda. Yani şampiyonluğa giden yolculuğumuzda, “bu şampiyonluk herkese ait” sadece bir klişe değildi. 2019’da bu başarının herkese ait olduğunu hissettik. İnsanların hayatlarını değiştiren bir andı. Oyuncular, taraftarlar, hepimiz. Belki de bu sadece bir basketbol maçı için çok fazla, bilmiyorum. Ama orada olsaydın, o zaman bahsettiğim şeyi anlardın.
Tabii ki kariyerimde inişler ve çıkışlar oldu. İçlerinden en zoru kesinlikle beklenmedik olan Bubble’dı. Mental ve fiziksel olarak iyi bir dönemim değildi buna rağmen takımımla sezonu iyi bir yerde bitirmek için oldukça zorladım. Ben son şampiyon unvanımızı savunacak parçalarımız olduğunu sanıyordum. Bu yüzden herkesi hayal kırıklığına uğrattığımızı hissettim. O anlar zordu. Acı verici şeylerle, ırkçı şeylerle dolu trollerden mesajlar aldım. Ayrıca, pandemide çok izole olmak bana gerçekten ağır geldi. Ancak hayranlarımızın bu konuda bana yardımcı olma konusunda büyük bir rolü vardı. Sahamızda kalabalığın önünde oynamak ve Toronto’da sahip olduğum harika topluluğu hatırlamak tekrar kendim gibi hissetmeme yardımcı oldu. Her zaman minnettar olacağım.
Ve her zaman bu topluluğun bir parçası olacağım. Köklerimin burada olduğunu söylerken demek istediğim buydu. Sadece “Toronto’da bir evim var” gibi basit bir şey değil. Yaşadığım yer burası. Umursadığım pek çok şeyin olduğu, erkek ve kız kardeşlerimin olduğu, PS43 Vakfımın olduğu ve olmaya devam edeceği yer. Bu işe devam edeceğim için çok heyecanlıyım. Bu “anılar için teşekkürler” değil sadece başka bir yere gidiyorum. Basketbol beni dünyanın her yerine götürebilir. Ama dediğim gibi: Burası evim.
Ve son olarak anlatmak istediğim kısa bir hikaye. Bazı çaylaklar yüksek sükse ile lige giriyorlar. Ama ben draft edildiğimde, menajerim bir Siakam forması almak için takım mağazasına gittiğinde satışta formam bile yoktu! Taraftarların gözbebeği değildim. Ek olarak itiraf edeceğim bir şey var. Çaylak sezonumda maç başında marşlar çalınırken taraftarlar benim formamı giymişler mi diye bakınırdım. Söylemesi güç fakat hiç görmezdim. Yemin ederim, her gece baktım. Sonra nihayet, rastgele bir maçta her zamanki taramamı yaparken BİR IŞIK. RAPTORS 43. Bu duyguyu asla unutmayacağım. Ardından dışarıya karşı soğukkanlı durmaya çalıştım ama eğer “Pascal neden sıradan bir çaylak maçında marş esnasında yumruğunu sıkacak gibi görünüyor” diye sorarsanız cevabı bu.
Tabii ki tatmin olmuş değildim, bu hissi daha fazla yaşamak istiyordum. Kardeşim Christian, Siakam formaları giyenlerin çetelesini tutuyordu. Sadece marş sırasında değil, herhangi bir yerde. Bilet sırasında, salonda, her yerde. Bunu anlatıyorum çünkü komik. Ama aynı zamanda bir Raptor olarak yolculuğumdan çok gurur duyduğum için o yıllarda bana verdiğiniz desteğin bu hikayeyi pekiştirdiğini düşünüyorum. Christian’la beraber çaylak sezonumda tribünde formamı giyen bir kişi bile gördüğümüzde kutlama yapıyorduk. İkinci sezonumda çoğu maçta bir kişi görüyorduk, 3. sezonumda formamı giyen bir avuç insan görmeye başladık. Gitgide artan 4. sezon ve son birkaç sezonumda her yerde formamı giyenler her yerdeydi. Bu şehrin yüzlerinden biri oldum. Dostum, buna hala inanamıyorum. Kamerun’dan gelen huysuz çocuk için hiç fena değildi.
Ama şimdi üzücü kısmın farkına varıyorum. Benim yolculuğum tersten gerçekleşmek üzere. Muhtemelen bir sonraki iç saha maçında kalabalıkta birkaç RAPTORS 43 formalı olacak, ondan sonra biraz daha az, sonra daha da az. İşte böyle gidiyor. Ve bu normal. Size ne olacağını söyleyeyim. Gelecek ay rakip olarak geri döndüğümde ve marşlar sırasında orada durup etrafa bakarken umarım formamı giyen bir taraftar görürüm. Eğer görürsem yine içimden YESSSS diye bağıracağım! Benim için hala çok şey ifade edecek. Çünkü bu hala bir Toronto meselesi.
Ve ben sonsuza kadar Toronto’yum.
-P”
Yazan: Pascal Siakam
Çeviri: Kıvanç Nohutçu
Editör: Mehmet Ali Yıldırım
Kaynak: The Players’ Tribune