Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Futbol Terapi #5: Concacaf Gold Cup’ta oynanamayan yarı final

Çim üstünde koşturan topçuları bir çeşit terapi seansı gibi deneyimleyen birinden futbol okumak nasıl olurdu? Medyascope Spor’dan Ceyda Akbulut, “Futbol Terapi”de her hafta kadın futbolu gündeminden belirlediği konularla sizlerle.

Gölde Yarı Final

San Diego’daki Concacaf Gold Cup yarı final maçı için alarmı sabah saat 6.15’e kurduğumda tüm ilgilileri gibi beklentilerim yüksekti. Kanada’nın final bileti için ABD’yi rakibinin topraklarında yenmesi gerekiyordu.

İki takımın birbiriyle son yarı finali 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’ndaydı. Kanada şimdinin kaptanı Jessie Fleming’in penaltısıyla maçın tek golünü bulmuş, Amerika’yı üçüncülük mücadelesine itmişti. Karşılaşmanın ardından konuşan Megan Rapinoe’nun “Açıkçası Kanada’ya karşı kaybetmeyi asla istemeyiz” şeklindeki sözleri rakibe karşı bir hakaret olarak algılanmış, iki takımın arası bir daha düzelmemişti. Gelecekte karşılaşacakları müsabakalar için oluşturulan zemin gergin ve tehlikeli bir hâl almıştı. Birbiriyle olan coğrafi ve kültürel yakınlıkları nedeniyle zaten kıyas altında olan iki takım için rekabet dozu bu olayla birlikte zirveye ulaşmıştı artık.

Kanada, 2021’de Olimpiyat altınını boynuna taktıktan sonra aynı seviyede kalamadı. Geçtiğimiz yaz 2023 Dünya Kupası defterini Amerika gibi hayal kırıklığıyla kapatmıştı. O günden itibaren hedefleri Gold Cup’ta muhtemel rakiplerine yeni bir mağlubiyet tattırıp Paris 2024’te de şampiyonluk ünvanlarını korumak olacaktı.

Hedeflerinin ilk aşaması için Amerika ile yarı final eşleşmesi tam hayal ettikleri gibi gelmişti. Kanada, Gold Cup grup aşamasında hiç gol yemeden rakiplerinin kalesine 13 top göndermiş, çeyrek finalde ise Kosta Rika karşısında uzatma dakikalarında öne geçerek yarı finale çıkmaya hak kazanmışlardı. 

Britanyalı teknik direktör Priestman’ın savunmayı üçleyip orta alanı yoğunlaştırmasıyla elde ettikleri güncel form Amerika karşılaşmasına kadar takdire şayandı. Genç kaptan Jessie Fleming’in sahada basmadık yer bırakmaması da onları şaşaalı yıllarına geri döndürmüş gibiydi. Efsane kaptan Sinclair’in yeri aranmıyordu.

Amerika ise yarı finale, geçtiğimiz yaz vasat oynadıkları turnuvaya göre oldukça değişmiş ama istikrarsız gelmişti. Grup aşamasında sonraki tura çıkmayı garantiledikten sonra Meksika’dan şok bir mağlubiyet almış, çeyrek finalde ise Kolombiya karşısında görkemli oyunuyla tur atlamıştı.

Sonraki günün özellikle Amerika için ne getireceğini bilemediğimiz şu zamanlarda yarı final mücadelesi büyük heyecan uyandırmıştı. Beklenti yüksek, ortam gergindi. İyi bir yarı final mücadelesinin önüne geçebilecek hiçbir şey olamazdı… Ya da biz öyle sanıyorduk.

Karşılaşmanın başlayacağı saatlerde oluşacak hava muhalefeti ihtimali günlerdir konuşuluyordu, ancak bu durumun oynanacak futbolun önüne geçmesini kimse beklemiyordu herhalde…

Maç saati geldiğinde topun herhangi bir hareketine izin vermeyen, yağıştan âdeta göl olmuş zeminde başlangıç düdüğünü çalan hakem, aynı zamanda futboldan uzak geçecek 120 dakikanın da startını vermişti.

İzlemesi güç, oynaması muhtemelen daha da güç şartlarda saatler uzadıkça, futbolcuların saha içi esaretinin son bulmasını dilemekten helak olmuştuk artık. 20. dakikada Kanada’nın zeminin azizliğine uğramasıyla gelen Amerika golü, maçın büyük bölümünde izlediğimiz tek büyük aksiyondu. Onun dışında oyuncuların teknik meziyetlerinin sınırlarını zorladığı, topu zeminden mümkün olduğunca yüksekte oynamaya çalıştıkları uzun dakikalar izledik. 

Izdırabın son dakikalarında gözü kulağı San Diego’da olan herkes tükenmişken, 82’de gelen, şartlara rağmen görkemli Kanada golü uzatmaları işaret etmişti. 

Maçın son bölümünde Alex Morgan yerine oyuna giren Rose Lavelle’in kısa boyuna rağmen Kanada defansının arkasına indirdiği top, Amerikalı golcü Sophia Smith ile kaleye gönderilince senaryo tekrar başa döndü. Gerideki Kanada yine gol bulmanın imkânsız yollarını aramaya koyulmuş, Amerika ise bu şartlarda gücün ve şansın ellerinde olmasını dilemeye başlamıştı.

Artık her şey bitti derken 127. dakikada VAR kontrolü ile gelen Kanada penaltısı, yorgunluktan bitap düşen çamurlu suratların maçı penaltı vuruşlarına götürmesinin habercisiydi.

Maçın uzatmalara gitmesine sebep olan Amerikalı kaleci Naeher, dakikalar sonra önünde Jessie Fleming’i buluyordu. Penaltıyı kurtarırsa uzun ızdırap saatleri sona erecek ve bu maç muhtemelen bir daha hatırlanmaması dilekleriyle sona erecekti. Öyle de oldu. Fleming aynı 2023 Dünya Kupası’ndaki gibi en kritik anda takımını hüsrana uğratan kişiydi. Tüm gün bu zorlu şartlarda sahada basmadık yer bırakmamıştı ancak en gerekli anda topu kaleye yine gönderememişti genç kaptan.

Karşılaşmanın ardından maçın bu zeminde oynanmasına neden izin verildiği tartışılmaya devam etti. İki takımın teknik direktörünün en başından el sıkışıp oyuncularını sahaya çıkarmamaları gerekliydi denildi. Kim bilir, önümüzdeki yaz Amerika’nın başına geçecek olan dediğim dedik patron Emma Hayes, takıma biraz daha erken katılsaydı böyle bir eylem olabilirdi…

Tüm tartışmaların ardında tur atlayan ekip Amerika oldu. Brezilya ile oynanacak final öncesi biraz kurumaları ve bu kaos dolu saatleri akıllarından silmeleri gerekecek. Kanada ise zemin futbola elverişli olsaydı her şey farklı olur muydu düşüncelerinin arasında Paris’te elde etmek isteyecekleri madalyanın umuduyla yoluna devam edecek. Muhtemelen biraz daha bilendikleri rakiplerini de gelecekte alt etmenin hayallerini kurmaya koyulacak.

Yazan: Ceyda Akbulut

Editör: Doğa Üründül

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.