Uzun yıllardır kupasız bir yıl geçirdiğini hatırlamadığımız Chelsea, dörtleme hedefiyle başladığı sezonu eli boş bitirmeye çok yakın. Hem de efsane koçlarına veda edecekleri bu dönemde… Ne oldu da yenilmez gibi görünen takım bu hale geldi? Medyascope Spor’dan Ceyda Akbulut, Futbol Terapi’de sizler için yazdı.
Chelsea’ye ne oldu?
2023’ün sıcak bir ekim akşamında bilgisayar başında oturmuş takımlar için sezon öncesi değerlendirmeleri hazırlarken açtığım ilk dosya Chelsea olmuştu. Yakın gelecek için vadedilenler heyecan vericiydi. Sezona “dörtleme” hedefiyle başlayacaklardı. Daha önce defalarca kazandıkları lig, lig kupası ve kıta kupasının yanında, birçok kez yaklaşmalarına rağmen hiç elde edemedikleri Devler Ligi şampiyonluğunu da istiyorlardı bu sene.
Kupalar ve madalyalarla dolu 12 yıllık Emma Hayes döneminin sezon sonunda sona ereceği henüz açıklanmıştı o sırada. Neden bu kadar erken duyurulduğu konusunda biraz da olsa kafa patlatmıştım, bu yalan değil. Çünkü Hayes bulunduğu yerin tüm ışığını üzerine çeken bir karakter. Sezon başında onunla ilgili büyük bir haber duyuruluyorsa bu gelecek tüm aylara sirayet eder. Sorular, tartışmalar, dramalar hocanın da takımın da peşini bırakmaz. Kadroda fazlaca genç oyuncu ve kontratının son yılına giren veteranlar vardı o sırada. Kafaların karışması da olasıydı pek tabii.
Ayrıca kadın futbolunu yakından takip ediyorsanız muhtemelen biliyorsunuzdur, burada sır saklamak çok zor değil. Son yıllarda yoğunlaşan haber ağıyla bazı gelişmeler çabuk dolaşıma girmeye başladı, bu doğru ama farklı spor alanlarına göre hâlâ sır saklamakta ayırt edici bir meziyeti var kadın futbolunun. Hayes bu yola başvurabilirdi, tercih etmedi. Belki de en doğru seçenekti, bilemiyoruz. Birkaç ay sonra onları izleyecek stres dolu günler ve hayal kırıklığının sebebi bu mu olacaktı, onu da bilemiyoruz.
…
Takvimler 2024’ün mart ayının son gününü gösterdiğinde havalar yine sıcaktı. Ben tekrar klavye başındaydım. Bu sefer Chelsea’nin biraz daha yakın geleceğini yazmak istiyordum. Londra ekibinin önündeki 30 gün, 12 yıllık bir efsanenin son günlerine kapı açacaktı.
Geride kalan aylar çok parlak geçmemişti. Hayes’in sezon sonunda takımdan ayrılacağı meselesini bir kenara bırakalım, yine de harika günler geçirmemişlerdi. Kaptan Millie Bright diz sakatlığı nedeniyle aylardır ekiple beraber değildi. Defans hattı 12 yıllık dönem içinde bu sezona kadar hiç bu denli zorlanmamıştı. Bol bol gol atıyorlar, ama aynı miktarda da yiyorlardı. Mart ayındaki o belirleyici 30 güne girmeden önce bu problemin altından bir şekilde kalkılmıştı, ancak kader maçları da henüz gelmemişti.
Bir sakatlık haberi de ocak ayında takımın büyük yıldızı Sam Kerr’den geldi. Ön çapraz bağlarını koparan oyuncu, bir devrin kapanışında takımla birlikte olamayacaktı. Ardından Kerr’ün yokluğunda dakikalarının artması beklenen genç golcü Mia Fishel da aynı sakatlıktan muzdarip, tedaviye koyuldu.
Ara transfer döneminde eklemeler yapılmadı değil. Hatta rekor bedelle Kolombiyali golcü Mayra Ramirez de Levante’den takıma katıldı. Sezon başında Lyon’dan transfer edilen Amerikalı golcü Cat Macario da sakatlığını atlatıp takımla ilk maçlarına çıkmaya başlamıştı. Londra ekibinde kadro derinliği fena değildi.
Kaderlerini belirleyecek 30 güne özgüvenle girdiler.
Dörtlemenin ilk ayağı, Arsenal’a karşı oynanacak Kıta Kupası finalinden geçiyordu. Stresi doruklarımıza kadar hissettiğimiz o maç golsüz beraberlikle uzatmalara gitti. Artık orada da son dakikalar yaklaştıkça herkes penaltıları beklemeye koyulmuştu ki tam o sırada Arsenal’a şampiyonluğu getirecek golü kalelerinde gördüler. Bu art arda Londra’nın kırmızı yakasına kaybettikleri ikinci Kıta Kupası finaliydi ve sanırım en acı olanıydı.
Maç sonunda Hayes bizim tanıdığımız kontrolsüz anlarından birini yaşamış; rakip teknik direktör Jonas Eidevall’ın elini sıkmak yerine onu itmişti. Basın toplantısında da geri adım atmayıp olumsuz konuşmaya devam etti. Birkaç gün sonra mikrofonlara okuduğu bir şiirle kafasındakileri anlatmaya çalıştı. Her şey tuhaf ilerliyordu, dörtlemenin daha ilk engelde ellerinden kayışı canını çok sıkmıştı belli ki.
Hedefin üçlemeye döndüğü günler, bu sefer bir Manchester ekibine kaybedecekleri Lig Kupası yarı finaliyle sonlanacaktı. Manchester United, lige havlu atmanın verdiği hayal kırıklığını bir çeşit motivasyona dönüştürmüş, tarihleri boyunca hiç mağlup edemedikleri Chelsea’ye karşı bir ilki başarmıştı.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Hayes ve öğrencileri de başlarını dik tutmaya çabalayarak belki de kazanabilecekleri en büyük kupa için çalışmaya koyuldu. Daha önce kazanamadıkları Şampiyonlar Ligi, başka herhangi bir madalyadan önemli olmalıydı tabii ki.
Ancak Barcelona’ya karşı kusursuz bir deplasman oyunuyla skor avantajı sağlayıp Stamford Bridge’e dönen ekip, yine hüsrana uğradı. Kâbus gibi geçen bir 90 dakikanın ardından evlerinde hoplayıp sevinen Barcelona oyuncularına gıptayla bakıyordu Chelsea kadrosu. Emma Hayes mutsuzdu, planlarını ilk maçta olduğu gibi yine kusursuza yakın uygulamışlardı ama son şampiyon Barcelona bu sefer farklı cevap vermişti. Tartışmalı hakem kararları da kulağının dibinde hiç susmayacak bir sinek vızıltısı misali onu günlerce rahatsız edecek gibi duruyordu.
Geriye sadece sadık dostları, dönüp dolaşıp geldikleri lig şampiyonluğu kalmıştı. İki maç eksiğiyle Manchester’ın mavi yakasının altı puan gerisindeydiler, onun dışında ligde oynanacak iki hafta kalmıştı.
Moralsiz kadro hafta arasında eksik maçlarından birini tamamlamak için Liverpool’a gitti. Geçmişte büyük takımlardan can yakıcı puanlar çalan Matt Beard’ın mütevazı ekibi, Chelsea’ye bu sezon belki de en zorlu maçını oynattı. Karşılaşmanın son düdüğüne kadar Maviler’i bir hız treninden son hızla kontrolsüz bir şekilde aşağı uçuyormuş gibi izledik, en sonunda tamamen tükenmişlerdi.
4-3 biten bu Liverpool deplasmanı, 12 yıllık Emma Hayes döneminin muhtemelen en zorlu psikolojik savaşı olabilir. Daha önce en büyük arenada finaller gören, en umutlu anlarında hezimete uğrayan bir ekip için bunu söylemek ilk bakışta çok mantıklı değil belki. Ancak maç sonunda hocasından oyuncularına tutun, hepsi için her şey bitmiş gibi duruyordu. Daha önce böyle bir Chelsea izlememiştik.
Karşılaşmanın ardından konuşan Hayes, matematiksel olarak şampiyonluk şanslarının bulunmasına rağmen pes ettiğini söyledi. Manchester City’nin önünde geçmişte birçok kez mağlup oldukları Arsenal ve Aston Villa ile oynayacağı maçlar olmasına karşın beyaz bayrakları çekmiş bir Emma Hayes görüntüsü herkesi şaşırttı.
Biraz da üzdüğünü söyleyebiliriz sanırım. Senelerdir her türlü olumsuzluğu tarafına bir şekilde pozitif olarak yansıtmayı başarmış olan bir teknik direktör için can sıkıcı bir veda oldu Hayes’inki.
Yine de o pes etse de hiçbir şey bitmiş değil, onu biliyoruz. Kendisi de muhtemelen bir dahaki basın toplantısında o anın verdiği duygusal yoğunlukla böyle konuştuğunu söyleyecek. Belki de bunu yine bir şiirle paylaşacak mikrofona, kim bilir…
Yazan: Ceyda Akbulut
Editör: Doğa Üründül