Deprem bekleyen İstanbul’da kentsel dönüşüm | Riskli binaları deprem mi yıkacak, yetkili kurumlar mı?

İstanbul-Küçükçekmece’de çöken dört katlı bina, deprem riski altındaki İstanbul’da kentsel dönüşümün önemini bir kez daha gözler önüne serdi. Uzmanlar senelerdir Marmara Denizi’nde yaşanacak bir depreme karşı halkı ve yetkilileri uyarıyor. Peki, tüm yaşananlara ve uyarılara rağmen kentsel dönüşümde neden yol alınamıyor? Halk kentsel dönüşüme neden mesafeli, binaların yenilenme süreci nasıl olmalı?

Uzmanlara göre Marmara Denizi’nden geçen Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın kırılması durumunda 7,5 büyüklüğünde bir deprem üretmesi bekleniyor. Olası depremden en çok etkilenecek şehirlerin başında da İstanbul geliyor. Depremin gerçekleşmesi halinde İstanbul’da yüzlerce belki binlerce bina yıkılacak, yollar kapanacak ve ulaşım durma noktasına gelecek. Türkiye, bunun en yakın örneğini Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinde yaşadı. 6 Şubat depremlerinin ardından dayanıklı konutların önemi bir kez daha ortaya çıktı. Depremden sadece birkaç ay sonra yapılan 2023 Genel Seçimleri’nde ve bir yıl sonraki 31 Mart Yerel Seçimleri’nde tüm adayların ilk vaatleri arasında depreme hazırlık ve kentsel dönüşüm yer aldı.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul-Küçükçekmece Kartaltepe Mahallesi’ndeki Geçit Sokak’ta kendi kendine çöken bina, tüm vaatlere ve çalışmalara rağmen kentsel dönüşümde hâlâ kayda değer bir ilerlemenin olmadığını gösteriyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) 1999’dan önce yapılan binaları tespit etmek ve kentsel dönüşümü hızlandırmak için 2020’de “Hızlı Tarama Yöntemleri ile Bina İncelemesi Projesi”ni başlattı. İBB’ye hızlı tarama testi için 160 bin talep geldi. İBB’nin verilerine göre İstanbul’da 1,2 milyon yapı var ve bu yapıların henüz sadece 35 bini incelendi. Analiz sonuçlarına göre ise 35 bin binanın bin 556’sının acilen yıkılması gerekiyor. Ancak şu ana kadar sadece 178 bina yıkıldı.

KİPTAŞ Genel Müdürü Ali Kurt, kentsel dönüşümle ilgili İstanbullulara bilgi vermeye çalıştıklarını belirterek, “Küçükçekmece’de çöken yapıda yaşayanlar, hızlı tarama testine başvurmuş olsa, İBB veya bir müteahhitle anlaşıp yenileme sürecine girse, bakanlığın verdiği kira yardımına ek olarak 7 bin TL kira yardımı alacaklardı. Bina da yenilenmiş olacak ve bu felaket yaşanmayacaktı. Vatandaşımız bunu bilmiyor” dedi.

Peki, İstanbullular deprem riskinin bu denli yüksek olduğu bilinen bir şehirde kentsel dönüşümden neden kaçıyor?

Kentsel dönüşüm denince de insanların ilk aklına gelen deprem değil, problemler ve hak kaybı. Evini kentsel dönüşüme vermek isteyenler pek çok problemle karşılaşıyor veya Tozkoparan, Fikirtepe örneğindeki gibi daha önce problemle karşılaşmış insanları görüyor. Ev sahibine verilen kısıtlı destek, kiracıya verilmiyor. Vatandaşlar, evlerinden çıkarılma korkusuyla hasar tespiti başvurusunda bile bulunmuyor, ayrıca verilen destekler de yetersiz. Binaları güçlendirmenin maliyeti ise çok yüksek.

“İnsanları can kaybı ile hak kaybı arasında bırakıyorlar”

Kentsel dönüşüm mağdurlarının avukatlığını yapan avukat Onur Cingil, iktidarın 22 senedir kentsel dönüşüm için yeterli bir çalışma yapmadığını belirtti, “AKP iktidarı göreve geldiği ilk gün bu çalışma başlasaydı, bugün Türkiye’de dönüştürülmemiş bina kalmazdı” dedi.

Cingil, kentsel dönüşümün önündeki en büyük problemin finansman olduğunu, insanların depreme dayanıksız evlerde oturmak istemediğini belirtti:

“Kentsel dönüşüm, müteahhit veya devletin değil, bölgedeki insanın çıkarını gözeterek yapılmalı. Her zaman ilk önce müteahhit payı konuşuluyor, vatandaşların ekonomik durumları konuşulmuyor, doğru bir sözleşme sunulmuyor. İnsanları can kaybı ile hak kaybı arasında bırakıyorlar. İnsanlar, ‘Buraya geldilerse, amaçları bana sağlam bir bina vermek değil, benim hakkımı gasp etmek’ diye düşünüyor. İnsanlar, depreme dayanıksız evlerde ölmek istemiyor. ‘İnsanlar dönüşüme karşı’ diyorlar ama bu algı çok yanlış. Vatandaş, evinin dayanıksız olduğunu biliyor ama ekonomik sıkıntılar ve güvencesizlikten dolayı dönüşümden uzaklaşıyor. Kentsel dönüşüm bireysel değil, kamusal bir konudur. Bu nedenle devletin ciddi anlamda desteğinin olması gerekiyor. Muvafakatnameler, hukuksuzluklar, kiralar, sözleşme olmaması, yüksek maliyetler ve riskli alanların değil, rantlı alanların seçilmesi problemi büyütüyor.”

“Kentsel dönüşüm ulusal güvenlik problemidir, keyfiyete bırakılamaz”

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Kentsel dönüşüm uzmanı mimar Dr. Nihat Şen, Marmara depremi ve kentsel dönüşümün terörden sonraki en önemli konu olduğunu ve ulusal güvenliği ilgilendirdiğini söyleyerek, siyaset üstü değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Şen, 1,5 milyon konutun 600 bininin yenilenmesi veya güçlendirmesinin önemine dikkat çekti. Marmara bölgesinin Türkiye ekonomisinin yüzde 45’ini oluşturduğunu söyleyen Şen, olası bir depremde ekonominin ve güvenliğin sıkıntıya gireceğini de vurguladı:

“Türkiye’deki kentsel dönüşümün birinci çemberindeki maliyeti yaklaşık 500 milyar doların üzerinde. Böyle bir bütçeyi devletin bir bakanlığının kaldırması mümkün değil. Ancak paydaşlar sürece dahil olduğu takdirde bu iş başarılabilir. Merkezi hükümet, ekonomik bir beklenti içinde olmadan, vatandaşın can ve mal güvenliğini ön plan alan çalışmalara girmek, öncülük yapmak durumundadır. Belediyeler de risk taşıyan binaların dönüşümüne mutlaka müdahil olmak durumunda. Vatandaşlarımız bazen bilinçli veya bilinçsiz ‘Evim üç metrekare, beş metrekare ufaldı’ derdine giriyorlar. Konforumuzdan feragat etmeden bu işi toplumsal olarak başarmamız mümkün değil. Bunu tecrübeli, deneyimli kadrolarla yapmak mümkün. Yapılan çalışmalar tabii ki var ancak yetersiz. Bugüne kadar yapılan kentsel dönüşüm çalışmalarında genelde vatandaşlar, parsel bazlı bir kentsel dönüşüme gitti. Bu da yaşanmaz yerleri daha yaşanmaz bir hale getirdi. Çarpık kentleşmeyle yüz yüze kaldığımız İstanbul’da alan bazlı dönüşüm modellemesiyle, yaşanabilir alanlar elde edebiliriz.”

“İmar artışlarıyla kentsel dönüşümü finanse etme modelini bırakmamız gerekiyor”

Şehir Plancısı Erhan Demirdizen, dönüştürülmesine ihtiyaç duyulan yapı stokunun yaşlı olduğunu ve bu stokun riskli yapı kümesini oluşturduğunu söyledi. Kentsel dönüşümün hem ekonomik, hem psikolojik, hem de sosyal faktörler içerdiğini belirten Demirdizen, şöyle devam etti:

“Yaşadığı binanın yıkılarak, bugünkü malzeme kalitesiyle yeniden inşa edilmesini kentte yaşayan yurttaşların büyük kısmı belki istiyor ama burada binanın yıkılıp, yerine aynı metrekarede yapılması için önemli bir ekonomik güç gerekiyor. O zaman da binalardaki kat malikleri genellikle bir ilave imar artışı talep ediyorlar. Aslında bu, sürecin kilitlendiği noktalardan bir tanesi. Kentsel dönüşüm için yurttaşlarla, merkezi ve yerel idarelerin yeniden bir sözleşme yapması lazım. İstanbul için, imar artışlarıyla kentsel dönüşümü finanse etme modelini biraz bırakmamız gerekiyor. Eğer imar artışı yer yer zorunluysa, artırılan imar haklarını kentin daha uygun yerlerine transfer ederek kullanmamız lazım. Metrekarelerin küçüldüğü, aşırı imar artışlarıyla kentin boğulmadığı dengeyi hep beraber oturtmamız lazım. Aksi durumda fırsatçılık, her türlü kent arazisini ‘rant’ olarak algılama devam eder.”

“İlk önce en riskli binalar boşaltılmalı”

İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Nusret Tuna kentsel dönüşüme, İstanbul’un arazi ve bina değeri açısından en kıymetli bölgelerinden başlandığını ve rant elde edildiğinin altını çizdi. Kentsel dönüşümün merkezi yönetim, yerel yönetim ve vatandaşın elini taşın altına koyarak yapılması gereken bir çalışma olduğunu söyleyen Tuna, şöyle devam etti:

“En riskli, kendi kendine çökebilecek binalar, kamu eliyle boşaltılıp, vatandaşlar tahliye edilmeli. Çünkü depremin ne zaman olacağı belli değil. Ondan sonra sıralamaya konup çok riskli, orta riskli, az riskli olmak üzere aşağıdan yukarıya doğru binalar yenilenmeye başlanmalı. Bu yenileme seneler alacaktır. Vatandaş, bugünkü geçim koşullarında binasını tahliye etmiyor. Kira yardımı bugün sembolik rakam. Devletin veya yerel yönetimin verdiği rakamlar yetmiyor. Bugün açıklanan rakamlara göre o kredilerin geriye ödenmesi mümkün değil.”