Türkiye’de geçtiğimiz günlerde yaşanan şiddet sarmalları, “Toplumdaki şiddet olayları neden artıyor?” sorusunu beraberinde getirdi. Uzmanlara göre siyasilerin olumsuz söylemleri, şiddetin pozitif gösterilmesi ve diziler faillerin motivasyonları arasında yer alıyor.
Boşanma aşamasında eşini öldüren erkekler, babasının boğarak öldürdüğü çocuklar, çay bahçesinde otururken yüzü maskeli bir çocuk tarafından saldırıya uğrayan vatandaşlar, “oyun oynarken gürültü yaptığı” gerekçesiyle mahalle manavı tarafından vurularak öldürülen 10 yaşındaki çocuk… Bu örnekler son dönemlerde Türkiye’de yaşanan şiddet olaylarından sadece birkaçı. Toplumda infial yaratan bu olaylar, “Yükselen şiddetin arkasında ne yatıyor?” sorusunu beraberinde getirdi.
İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Şahin, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi ve Sosyolog Prof. Dr. Reyhan Atasü Topçuoğlu, Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) Üyesi Avukat Selin Nakıpoğlu ve TBMM 24. Dönem İstanbul Milletvekili Melda Onur toplumsal şiddeti Medyascope‘a değerlendirdi.
Uzmanlara göre ülkeyi yönetenlerin şiddetle yeterince mücadele etmemesi ve kullandıkları üslup şiddetin körüklenmesin büyük bir etken. Toplumsal dinamikler, öfke kontrolündeki yetersizlik, dizilerdeki dil ve görüntüler de şiddeti tetikleyen ana unsurlar arasında yer alıyor. Uzmanlar, siyasi liderlere ve hükümet yetkililerine de “Şiddeti durdurun, tavrınızı değiştirin” çağrısı yapıyor.
Failler nasıl bir psikolojiye sahip?
İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Şahin, şiddeti uygulayan failin, öfke kontrolünde yetersizlik, ego zayıflığı, olgun ve içselleştirilmiş değerler sistemine dair sorunlar ve empati eksikliği yaşadığını söyledi.
Bu faktörleri açıklayan Prof. Dr. Şahin, yeterince güçlü egosu olmayanların dürtülerini ve öfkelerini kontrol etmekte zorlandığını belirtti. Egonun, ruhsal yapının temel aygıtlarından biri olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Şahin, “Temel işlevi, dış gerçekliği, maddi koşulları ve süper egonun ahlaki ilkelerini göz önünde bulundurarak arzu ve istekleri gerçekleştirmek ya da uygun ya da ahlaki olmayanları kontrol altında tutmaktır. Ego zayıf olduğunda bu işlevi yerine getiremez ve öfkeyi denetleyemez” dedi.
Prof. Dr. Şahin, kişinin gelişmiş ve olgun bir süper ego yapılanması olduğunda tüm eylemlerini bu değere göre gerçekleştirdiğini söyledi. Şahin, anti sosyal kişilik bozukluğu gibi yeterli süper egosu olmayanların, arzularını, öfkelerini, isteklerini denetleme ihtiyacı duymadığını belirtti, bu durumun vicdan azabına ve suçluluk duygularına neden olmadığını anlattı.
“Empati başkasına acı vermeyi engelliyor”
Empati yeteneğinin başkasına acı vermeyi engelleyen etkenlerden biri olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Şahin, “Birinin acı çekmesine dayanamadığımız için biz de başkasına acı verecek bir şey yapamayız” dedi. Ekonomik krizin bir stres faktörü olarak öfkeyi artırabileceğini belirten Prof. Dr. Şahin, ancak bunun saydığı diğer faktörler olmadan tek başına cinayetlere yol açmayacağını da ekledi.
Prof. Dr. Şahin, erkek egemen toplumların, kadınların eşit haklara ve eşit değere sahip olmasını kabullenmemesine yol açtığını söyledi:
“Birçok erkek itiraz edildiği için, itaat edilmediği için, kendince saygısızlık yapıldığını düşündüğü için, kendisine göre terbiye etmek hakkına da sahip olarak terbiye etmek için şiddete başvurabiliyor. Ya da artık düzeltemeyeceğini düşündüğünde de kendisinde yok etme hakkını görebiliyor.”
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
“Kınıyoruz diyerek şiddet önlenemez”
İktidarın şiddeti önlemek için samimi ve yeterli bir çaba göstermediğini vurgulayan Prof. Dr. Şahin, “En başta ülkeyi yönetenlerin toplumsal şiddeti ortadan kaldırmaya veya azaltmaya niyet etmesi lazım. Bunu program haline dönüştürmeleri gerekiyor. ‘Kınıyoruz, lanetliyoruz’ gibi sözlerle şiddet önlenemez” dedi.
“Siyasi liderler üsluplarını değiştirmeli”
Siyasi liderlere çağrı yapan Prof. Dr. Şahin, “Toplumumuzda giderek artan kutuplaşma ve ayrışmanın ortadan kaldırılması için bizzat politika yapıcılarının ve liderlerin çaba göstermesi ve kendi üsluplarını ve tavırlarını değiştirmeleri gerekir” diye konuştu.
Prof. Şahin’e göre aile içinden başlayarak her türlü şiddeti azaltmak için alınması gereken önemler saptanmalı ve uygulamaya konulmalı, çocukluk dönemini de kapsayacak şekilde özel eğitim planları yapılmalı, her türlü şiddet ve travma mağduruna psikolojik destek verilmeli.
“Bireysel silahlanma, şiddetin pozitif değer olarak görülmesi etkili”
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi ve Sosyolog Prof. Dr. Reyhan Atasü Topçuoğlu, Türkiye’de tanımadık insanların birbirlerine uyguladığı şiddetin yeni olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Topçuoğlu artan şiddetin nedenlerine yönelik şu bilgileri verdi:
“Şiddetin arkasında bireysel silahlanmanın artması, silah edinmenin kolaylaşması, Ortadoğu coğrafyasında eksik olmayan savaşlar ve çatışma ortamları, toplumsal gerilmelerin artışı, toplumda kimi zaman şiddetin pozitif bir değer olarak görülmesi, kimi erkeklerin şiddeti güç göstergesi olarak görmesi gibi faktörler var. Bu konunun toplumsal normlarla yani toplumda normal kabul edilen toplumsal değerlerle ilgisi var.”
Toplumsal gerilimlerin artmasıyla bireylerde negatif bir enerji birikimi meydana geldiğini vurgulayan Prof. Dr. Topçuoğlu, “Normlar ‘Sen evdeki eşine, çocuklarına ya da dışarıda herhangi birisine karşı saldırganlığını gösterebilirsin’ diyorsa kişi o yönde etkileniyor” dedi.
Yoksulluğun ve işsizliğin de şiddetle bağı olduğunu dile getiren Prof. Dr. Topçuoğlu, maddi imkanları iyi olanların da şiddet uygulayabildiğini gözden kaçırmamak gerektiğini hatırlattı.
“Dizilerde flört şiddeti çok fazla”
Şiddetin medyada kullanılan dilde, televizyon dizi ve filmlerinde normalleştirildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Topçuoğlu, “Özellikle dizilerin etkili olduğunu düşünüyorum. Kötü ilişkiler ballandıra ballandıra anlatılıyor ve hatta öğretiliyor. Flört şiddeti çok fazla” diye konuştu.
Medyanın şiddeti tasvir eden yayınlarının failler tarafından örnek alınabileceğini söyleyen Prof. Dr. Topçuoğlu, günümüzde şiddetin daha fazla görünür hale geldiğini belirtti, çözüme yönelik önerilerini sıraladı:
“Her bireyin insan olarak değerli olduğun kabul edilmesi, bunun toplumsal bir norm haline gelmesi oldukça önemli. Kadınlar, çocuklar, engelliler, yaşlılar daha çok değer görürse şiddeti engellemek adına çok önemli bir adım atılmış olur. Medya dilinin şiddeti uzaklaştırmaya yönelik olması, şiddeti önleyici tedbirlerin de alınması gerekiyor.”
“Hükümet yetkilileri şiddeti alevlendiren ifadeler kullanıyor”
Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) Üyesi avukat Selin Nakıpoğlu, kadınların erkek şiddetine karşı mücadele verdiğini anlatarak, “İtiraz ettiği için, ‘Ben seninle bu hayatı yaşamak istemiyorum, senin göstermiş olduğun şiddete razı değilim’ diyerek sesini çıkardığı için bu süreç başlıyor” dedi.
Türkiye’nin “sokak ortasında boşanmaya çalıştığı erkek tarafından vurularak öldürülen kadınlar ülkesi” haline geldiğini savunan Nakıpoğlu, bu konunun AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un, Aile ve Sosyal Hizmetleri Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın gündeminde olması gerektiğini vurguladı.
Kadın cinayetlerine yönelik resmî verilerin paylaşılmadığını dile getiren Nakıpoğlu, hükümet yetkililerinin kadın, çocuk ve LGBTİ+ haklarıyla ilgili ayrıştırıcı, cinsiyet temelli ayrım yaratan, Anayasa’ya aykırı beyanlar verdiğini ifade etti.
“Şiddetin sırtı sıvazlanıyor, yani alevlendiriliyor” diyen Nakıpoğlu, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının ve af düzenlemelerinin şiddete başvuranları cesaretlendiğini belirtti, “Senem, Eylem, Sude, Serpil isimleri o kadar çok ki ve sadece itiraz ettikleri için, hayatlarına sahip çıktıkları için, kendilerine biçilen o şiddet dolu yola razı olmadıkları için bunu yaşadılar” dedi.
“Şiddet gördüğü eve dönmek zorunda kalan çok kadın var”
Kadın sığınma evlerine değinen Nakıpoğlu, bu yapıların kağıt üzerinde iyi işlediğini ancak uygulamada birçok sorun yaşandığını anlattı. Şiddete Önleme ve İzleme Merkezleri’ne yapılan başvurularda ve bunların takibinde problemler olduğunu dile getiren Nakıpoğlu, şöyle devam etti:
“Siz bir yurt müdürü gibi giriş-çıkış saatlerini kontrol ederek, ‘Şu saatten sonra giremezsin’ diyerek, kadının iş aramasının yolunu açacak kolaylıklar sağlamazsanız, kendini daha güçsüz hissetmesine sebep olursanız, daha kötü şartlarda yaşamasına sebep olursanız… O şiddet gördüğü eve dönmek zorunda kalan o kadar çok kadın var ki…”
Çözümün etkili cezalandırma sisteminden geçtiğini vurgulayan Nakıpoğlu, “Şunu bilecek aklından o planları geçiren erkek: ‘Ben bu şiddeti uygularsam bir daha gün yüzü göremem… Yani ömrüm boyunca hapishanede yaşarım.’ Bunu hissettireceksiniz. Yasaların infaz boyutunda kuşa dönmemesi gerekiyor. Örtülü aflarla bu katillerin salı verilmemesi gerekiyor” dedi.
“Sürekli öfke, nefret hali var”
TBMM 24. Dönem İstanbul Milletvekili Melda Onur, cezasızlık politikasının, umutsuzluğun, ceza indirimlerinin artan şiddette etkisi olduğunu vurguladı, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidar üyelerinin kadını, hayvanı, LGBTİ+’ları hedef gösteren bir dil kullandığını dile getirdi.
Onur, “Eğer şiddetin bitmesini istiyorsak önce yukarıdakilerin bir susması lazım. Bu her zaman böyle. Çünkü yukarıdaki bir şey söylediğinde o katmerlenerek tabanda bambaşka bir şiddete sebebiyet veriyor” dedi. Hükümet yetkililerinin kullandığı söylemlerin suçlular tarafından sığınak olarak görüldüğünü ifade eden Onur sözlerine şöyle devam etti:
“Nefret dilinden vazgeçsinler”
“Sürekli olarak bir öfke, sürekli olarak bir nefret… Cumhurbaşkanı’nın suratı gülmüyor. Onu ötekileştir, yok CHP’liye laf söyle, ona laf söyle, feministe laf söyle, LGBTİ+’ya laf söyle, hayvanseverlere laf söyle, ona söyle, bana söyle… Herkes kötü. Şimdi böyle bir pompalanma ortamında ülkenin halet-i ruhiyesi bozuk. Benim gördüğüm böylesine bir öfke, nefret, şiddet ortamında, yani siyasette, devlette, şiddetin dile yansıması sokakta maddiyata yansıyor, fiiliyata yansıyor. Ya bir sussunlar önce, bir sakin olsunlar yani. Yukarıdakiler bir nefret dilinden vazgeçsinler. İnsanları umutsuzluk aşılamaktan vazgeçsinler.”