Köfteci Yusuf ürünlerine domuz eti nasıl karıştı? Uzmanlara göre bu durum şaşırtıcı değil. Türkiye’deki denetim eksiklikleri ve yaygın hileli yöntemler buna zemin hazırlıyor.

Köfteci Yusuf’un açıklaması
Türkiye genelinde şubeleri bulunan Köfteci Yusuf’ta domuz eti bulunması, gıda güvenliği konusunu tekrar gündeme taşıdı. Bu durum, kamuoyuna yansıdıktan sonra büyük tartışmalara yol açtı.
Köfteci Yusuf, konuya ilişkin yayımladığı açıklamada, “Numune alma işlemleri esnasında birçok teknik hata” yapıldığını belirtti. Bu hataların analiz sonuçlarını olumsuz etkilediğini savundu. Ancak Tarım ve Orman Bakanlığı, restoranın ürünlerini “Sağlığı Tehlikeye Düşürecek Gıdalar” listesine ekledi.
Köfteci Yusuf’ın denetim için ihale yapması ve anlaştığı bağımsız denetim firması tarafından denetlenmesi gerekirken, işletmenin bünyesinde daha önce çalışan birinin kurduğu şirket tarafından şubelerin denetlendiği de iddia edildi.
Uzmanlar, Medyascope’a konuşarak Türkiye’de domuz etinin insanlara nasıl ulaştığını anlattı. Ayrıca denetimlerin yapıldığını detaylı şekilde açıkladı.
“Firmalar kalite departmanı kurup kendilerini denetliyor”
Gıda Mühendisi ve Başdenetçi Aslı Sazoğlu, Türkiye’deki gıdaların denetimlerine yönelik çarpıcı bilgiler verdi.
Sazoğlu, işletmelerin denetim için bir firma ile anlaşabileceğini ve bu firmaların, işletmelerin isim hakkını alarak denetim yapabileceğini belirtti. Ayrıca, bazı işletmelerin kendi bünyelerinde kalite departmanı kurarak, çalışanlarını kendilerinin denetlediğini söyledi. Sazoğlu, Türkiye’de bu uygulamanın, işletmelerin dışarıdan bir denetim yapılıyormuş izlenimi yaratmak amacıyla kullanıldığını aktardı. Bunun da objektif karar alma sürecini olumsuz etkilediğini söyledi.
Aslı Sazoğlu büyük firmaların daha fazla denetim ihalesine çıktığını anlattı. Sazoğlu, denetim yapacak personelin deneyimli olmasının önemine dikkat çekti:
“Denetim için ya domuz etini tespit edebilecek bir uzmanla çalışırsınız, ya da sadece fiziksel koşullara bakarak yapılan denetimlerle yetinirsiniz.”
Uzman isim, bazı firmaların sadece yüzeysel denetimlere odaklandığını hatırlattı. Bazılarının ise nitelikli personel çalıştırmayı tercih ettiğini belirtti.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Sazoğlu, yapılan sözleşmelerin denetim sıklığının değişebileceğini belirtti. Bunun da firmanın gıda güvenliği ve standartlara uyum konusundaki önceliklerine bağlı olduğunu ifade etti. Denetimlerin her ay, 15 günde bir ya da yılda bir yapılabileceğini vurguladı.
Köfteci Yusuf’un domuz etleri: Bakanlık denetliyor mu?
Sazoğlu, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın kurumların denetlendiğini belirtti. Ayrıca işletme açılmadan önce de Bakanlık personelinin yerinde inceleme yaptığını ve ruhsat verdiğini anlattı. Sazoğlu, işletmenin açıldıktan sonra da yetkililerin belirli periyotlarda denetimi yapmak zorunda olduğunu aktardı. Ancak hiç etkin denetim yapılmadığı bilgisini verdi. Bu konuda bildiği örnekleri anlatan Sazoğlu sözlerine şöyle devam etti:
“Herhangi bir şikayet olmadığı sürece, çok uzun süre gidilmeyen işletmeler var. Ya da kötü şartlarda hizmet veren bir yerin ruhsatının olmadığı ortaya çıkıyor. O zaman yetkililerin işletmeyi kapatması gerekiyor. Ancak bunun yerine, ‘Ruhsatlı işletmelere gidip denetim yapabiliyoruz. Ruhsatsız işletmelere gitmek gibi bir uygulamamız yok’ yanıtı verilebiliyor. Ne kadar iyi ürün üretirse üretsin ruhsatsız yerin kapatılması lazım. Bu konuda etkin bir çalışma yok.”
Sazoğlu, şubeleri olan işletmelerin her bir şubesinden numune alınıp incelenmesi gerektiğini dile getirdi. Ayrıca Bakanlığın habersiz denetim yaptığı bilgisini de verdi. Ancak bazı firmaların da numune vermek için resmi kurumları çağırdığını belirtti. Sazoğlu buna istinaden, “Türkiye’de bunu yapan firmalar var. Bu firmalar genelde üretim tesisleri oluyor” dedi. Bu uygulamada yetkililerin üretim aşamasında gerekli incelemeleri yapması ve numune alınması gerektiğini belirtti.
“Ürün denetleniyormuş gibi gösterilip AR-GE’ye bakılıyor”
Sazoğlu, gıda laboratuvarlarının taklit ve tağşiş tespitinde mutlaka devlete bildirim yapması gerektiğini belirtti. Sazoğlu, firmaların doğrudan isim, numune veya satıştaki ürünü belirtmeden, AR-GE’de taklit ve tağşişi gizleyebileceğini anlattı.
Denetimlerdeki ilginç uygulamalara yönelik örnek veren Sazoğlu, şöyle konuştu:
“Örneğin birçok şubesi olan bir çiğ köfte firması, marul, limon, maydanoz gibi yeşillikleri her şubesinin bulunduğu bölgeden tedarik ediyor. Ancak firma, kendi bünyesinde dört kişilik bir denetim ekibi kurmuş. Bu ekip, firma çalışanlarından oluşuyor ve şubeleri denetliyor. Denetim ekibine maaş ödeniyor, araç kiralanıyor. Firma, iş güvenliğinden sorumlu olmamak için bu denetimi dış denetim gibi göstermeyi tercih ediyor. Dış denetim yapıldığında, firma çalışanlarının iş güvenliği, maaşı ve araç masrafları gibi sorumluluklardan kaçınabiliyor. Ayrıca denetim ücretini şubelere yansıtarak maliyetlerini dolaylı şekilde karşılıyor. Firma, şubelere ‘Benim adıma tarafsız bir denetçi olarak şubeyi denetleyin ve raporları benimle paylaşın’ talimatı veriyor.”
“Yurtdışında Türkiye’nin denetim firmalarına güvenilmiyor”
Sazoğlu, Almanya gibi ülkelerde özellikle gıda işletmelerini daha çok resmi kurumların denetlediğini dile getirdi. Ardından Türkiye’de geçmişte yaşanan örnekleri anlattı. Gümrüklerde analiz sonucu sorunlu çıkan ürünlerin iç piyasaya dağıtıldığını hatırlattı. Denetleme konusunda Türkiye’deki firmaları çok kötü durumda olduğunu savunan Sazoğlu şöyle konuştu:
“Ben Tarım Bakanlığı’nın yapmış olduğu hiçbir denetimin gerçekçiliğine maalesef inanmıyorum. Türkiye’de denetim ekonomik, eğitim ve sosyo-ekonomik koşulları nedeniyle etkin değil. Global standartlarda belgelendirmeler var. Uluslararası belgelendirme kuruluşlarının listelerinin neredeyse yüzde 90’ını da Türkiye ‘güvenilmeyen ülke’ olarak geçiyor.”
Sazoğlu, yurtdışına gönderilen ürünler için firmaların güvenirliği kanıtlanmış global şirketlerden denetim raporlarını istediğini anlattı.
Sazoğlu, Köfteci Yusuf’un “franchise” mi yoksa bütün şubeleri kendi kontrolünde olan bir marka mı olduğunu bilmediğini belirtti.
Bir markanın isim hakkı alanın da, isim hakkı almayıp tamamen tüm operasyonunu kendisi yürüten firmaların da olduğunu hatırlattı.
“Analizlerde oranın düşük olmasının önemi yok”
Sazoğlu, Köfteci Yusuf’un denetiminde 0.1 oranında domuz etinin tespit edilmesinde oranın önemli olmadığını savundu.
Sazoğlu, domuz etinin hammaddenin içine katılması dışında tedarikçiden alınan ürüne eklenen bir hammaddenin de aynı sonucu vereceğini dile getirdi.
Uygunsuzluğun tespitinin nereden kaynakladığını bulmak için kök neden analizi yapılması gerektiğini dile getiren Sazoğlu, bunun için izlenebilir bir sistemin olması gerektiğini ancak köftecinin açıklamasında bunun mümkün olmadığı yönünde bilgiyi hatırlattı.
Köfteci Yusuf’un açıklamasını eleştiren Sazoğlu, “İzlenebilirlik denilen şey kamerayla yapılmaz. Sayılarla, kayıtlarla yapılır. Firma tedarikçisini mutlaka denetlemeli. Tedarikçisinden aldığı ham maddenin analizini yaptırmalı ve kendisi de kendi ham maddelerinin analizini yaptırdığı gibi kendi son ürününün de analizini yaptırmalı. Domuz etini nereden çıktığını tespit edebilecek nitelikte çalışması gerekir” diye konuştu.
Analiz sonucuna ulaşmayan işletmelerin üretim yapmasına izin verilmemesini savunan Sazoğlu, “Örneğin A isimli dönercinin eti ne zaman ve hangi besiciden aldığını, ne zaman dönere dönüştürüldüğünü ve hangi şubelere dağıtıldığını bulabilirsiniz” dedi.
“Yanıtlanması gereken çok soru var”
Denetimlerle ilgili devletin birçok ihmali olduğunu savunan Sazoğlu, Türkiye’de bu sürecin sağlıklı yürütülmediğini anlattı. Sazoğlu, şöyle konuştu:
“Örneğin ben bir üreticiyim. Taklit tağşiş listesinde adım çıktı. 50 bin lira para cezasına çarptırıldım. Ödüyorum, cezamı alıp yoluma devam ediyorum. Bunun böyle olmaması, ağır yaptırımlarının olması lazım. Belki bir sigortasız çalışan çalıştırdığım zaman kapatılmayabilirim, ceza verilebilir. Bu kabul edilebilir ama gıda güvenliğiyle alakalı durum kabul edilemez. Burada gerekirse işletmeyi kapatacaksın.”
Geçmiş yıllarda işletmelerdeki hileli gıdalarda da örnek veren Sazoğlu, “Geçmiş örneklere baktığımızda bir markanın salam ürününde domuz eti tespit edilmişti, firma kapatıldı. Ancak firma adını değiştirip tekrar üretim yapmaya başladı. Fakat kapandığında Tarım Bakanlığı’nın analiz sonucunda domuz eti çıkmışken firma yetkilileri, kendileri ürettikleri ürünün o üretim yapıldığı dönem yaptırdıkları devletteki analiz sonucunun uygun olduğunu kanıtladılar. Yani Türkiye’de biz şu anda analizler mi değiştiriliyor? Yoksa analiz doğru çıkıp gizleniyor mu, firma gerçekten mi suçlu?
Firma sahiden kabahat işliyor ve caydırıcı cezalar olmadığı için yolunda da mı cesaretlenerek ilerliyor? Yoksa firmayla uğraşmak istenildiği zaman herhangi bir otorite tarafından o analiz sonuçları mı değiştiriliyor yoksa çamur mu atılıyor? Artık güvenilirliği kalmamış bir topluma döndük. Şu anda Köfteci Yusuf’a çamur mu atılıyor, Köfteci Yusuf suçlu mu gerçekten tam olarak gerçeği bilemeyiz. Devletin kanallarında ve toplumun her kesiminde gerçekten güvenilir ve ahlakı değerli yüksek insanlarla çalışmak gerekiyor.”
Domuz eti nasıl halka ulaşıyor?
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Yaşar Üzümcü da konuyla ilgili Medyascope’a bilgi verdi.
Üzümcü, domuz etinin Türkiye’de halka nasıl ulaştığının çok iyi bilmediğini söyledi. Ve yaban domuzlarının avlandığını hatırlattı. Bu yollara domuz etinin halka ulaşabileceğini anlatan Üzümcü, Türkiye’deki üretim çiftliklerinde yaşanan ihmallerden dolayı da bu olayın yaşanmış olabileceğini dile getirdi. Üretim çiftliklerinde kontrollü süreç yaşandığını, satışlar için resmi kurumlar tarafından onay verilmesi gerektiğini dile getiren Üzümcü, “helal gıda sertifikası” olan yerlerde satışın yasak olduğunu vurguladı.
Farklı dine mensup kişiler başta olmak üzere bu ürünü tüketmek isteyenler için onay alınmış yerlerde domuz etine ulaşmanın mümkün olduğunu dile getiren Üzümcü, “Türkiye’de yasak şekilde domuz kesiminin nerede ve nasıl yapıldığını bilmiyoruz. Bildiğimiz bu yaban domuzları avlanıp eti satılabiliyor. Demek ki böyle olaylar yaşanıyor. Domuz yetiştirilmesine ve kesimine onay verilen yerlerde kaçak satışlar mı oluyor sorusu gündeme geliyor. Bakanlık denetim yapıyor ama yeterli olmadığını görüyoruz ” dedi.
“Verilen cezalar yetersi
Üzümcü domuz etinin parazit ve bazı zoonoz hastalıkların bulaşma kaynağı olduğunu vurguladı. İşletmelerin etin nasıl işlendiğinden kullanılmasına kadar özen göstermesinin önemine değindi. “Domuz eti yasal olarak yetiştirilip satıldığında pahalı ama illegal olduğunda iş değişebiliyor. At, eşek, domuz gibi hayvanların etinin hangi hayvana ait olduğunu anlamak tüketiciler açısından zor. Teknolojik imkanları kullanarak yasal olmayan işlem yapıldığında anlamak daha zor oluyor. Laboratuvarda analiz yapılması gerekiyor” diyen Üzümcü, verilen cezaların yetersiz olduğunu savundu.
“Sahtekarlığı yapan kişilerin kazancı verilen cezanın kat kat üzerinde”
İlk olarak maddi cezasının uygulandığını belirten Üzümcü, olayın tekrarında firmanın kapatılması ve üreten kişiye dava açılması cezasının olduğunu hatırlattı. Firmaların ifşa edildiğini de dile getiren Üzümcü sözlerine şöyle devam etti:
“Özellikle sahtekarlığı yapan kişilerin kazancı, verilen cezanın kat kat üzerinde olduğu için para cezası çok etkili olmadığını görüyoruz. O yüzden daha ağır cezalar verilmeli. Bütün gıda işletmelerinde üretimden kesiminden işlenmesine, paketlenmesine ve tüketiciye sunulmasına kadar geçen bütün aşamalarda teknik personel, mühendislerin gözetiminin olması gerekiyor. Denetimlerin sıkı yapılması gerekiyor. Kesimler veterinerlerin denetiminde olması gerektiği ve bunların çok ciddi ve çok sıkı bir şekilde denetleniyor ve uygulanıyor olması önemli.”
Tedarikçi tezgah mı?
Türkiye Lokantacılar ve Pastacılar Federasyonu Başkanı Sait Karabağlı ise domuz etinin ayrı reyonlarda ve tezgahlarda satıldığını anlattı. Küçük kasaplarda, lokantalarda domuz eti satılmadığını dile getiren Karabağlı, üretim çiftliğinden tesise ulaşana kadar takip altında olduğunu savundu. Otellerde, büyük şarküterilerde domuz etinin ayrı satıldığını belirten Karabağlı, bu ürünü satmak isteyenlerin Bakanlığa başvurduğunu ve gerekli onayı aldıktan sonra hizmet verildiğini dile getirdi. Vurulan yaban domuzlarının etinin renginin farklı olduğunu anlatan Karabağlı deneyimli kişilerin bunu fark edeceğini dile getirdi. “Ama küçük işletmelere, mahalle kasabı bile eğer yapacaksa yapar, sokar” diye konuştu.
“Helal gıda sertifikasında hileler yapılıyor”
Köfteci Yusuf’un ürünlerinde domuz etine tevessül etmesinin mümkün olmayacağını vurgulayan Karabağlı, “Orada tedarikçinin kurduğu bir düzenleme, tezgah olabilir” dedi. Kurumsallaşmış firmaların böyle bir girişimde bulunmayacağını dile getirdi.
“Helal gıda sertifikasını” sağlıklı olarak vermeyen yerler olduğunu savunan Karabağlı, para karşılığı da bu belgenin verildiğini dile getirdi. “Sahte dolar yapıyorlar, sahte TL basıyorlar. Bunlar da onun gibi bir şey. Onu denetlemek lazım” dedi.