Her yıl binlerce Türkmen kadın, çocuklarını ve ailelerini bırakıp Türkiye’ye yatılı bakıcı ve ev işçisi olarak çalışmak için geliyor. Türkiye’ye gelebilmek ve burada yasal bir şekilde kalıp çalışabilmek için aracı şirketlere ve kişilere binlerce dolar ödeyen kadınlardan birçoğu, oturum izni alamadığı için kaçak durumuna düşüyor.
Türkmenistan, Türkiye’de kaçak kalanlara beş yıllık seyahat yasağı uyguladığı için memleketlerine dönemeyen kadınlar, yakalanma korkusuna ve güvenlik risklerine karşılık Türkiye’de var olma savaşı veriyor.
D. bu kadınlardan biri. 30’lu yaşlarının ortasında. Türkmenistan’ın doğusundaki Lebap vilayetinde doğup büyümüş. Özbekistan’a dolar çekmek için yaptığı kısa ziyaretler dışında Türkmenistan’dan hiç ayrılmamış. Koronavirüs döneminde yakınları hastalanıp ölünce eşiyle birlikte borca girmişler. D., Türkiye’ye gelmeye nasıl karar verdiğini şöyle anlatıyor:
“Çocuklarımın arkadaşlarının anne-babası Türkiye’de çalışıyordu. ‘Annem bana şunu gönderdi, bunu gönderdi’ diyorlarmış. Çocuklarım da ‘anne, sen de gidip bize hediye gönderseydin’ dediler. Yollar açılınca gelmeye karar verdim.”
Türkmen kadınların çalışmak için Türkiye’yi tercih etmesinin birkaç nedeni var. Türkiye’de yatılı bakıcı ve ev işçileri için dinmeyen bir talep var. Türkçe’yi öğrenmek diğer dillere göre nispeten daha kolay, “Gençken Türk dizilerini izliyordum,” diyor D.
Ancak en önemli sebep, Türkmenistan’da doların çok değerli olması. Kapalı bir ekonomi olan ülkede sermaye kontrolü var. Resmi dolar kuru sabit ve 3,5 manat ama bankadan dolar almak mümkün değil. Karaborsadaki dolar kuru ise 20 manat. Türkiye’de ayda bin dolar maaş alan D., memlekette yol işçiliği yapan eşinin on katı kadar kazanıyor. D., bankalar aracılığıyla dolar göndermek mümkün olmadığı için kazandığı parayı Türkmenistan’a aracılar vasıtasıyla ulaştırıyor.
D. Türkiye’ye gelmek için Aşkabat’taki Türkiye Büyükelçiliği’nden turist vizesine başvurmuş. Resmi vize ücreti 200 dolar. Ancak başvurusunun kabul edilmesi için bir aracıya iki bin dolar vermiş. D., “Bu geçen yıldı, şimdi üç 500 dolar istiyorlarmış,” diyor. Aile bu parayı ödeyebilmek için daha çok borç almak zorunda kalmış.
Bankadan kredi almak zor ve maliyetli olduğu için, D. ve eşi tefecilerden dolarla borç alıyor. Tefeciler teminat olarak altın veya evlerinin tapusunu istiyor ve faiz oranları yüzde 10 ile 20 arasında değişiyor.
Aşkabat Havalimanı’ndaki pasaport memurları bazen sebebini açıklamadan Türkmenlerin ülkeden ayrılmasını engelleyebiliyor. “Emin olmadığım için çocuklarıma gideceğimi söylemedim. Geçemesem borçlar yüzünden bitmiştim” diyor D.
Çocuklarıyla vedalaşamadan İstanbul’a gelen D.’yi İstanbul Havalimanı’nda eşinin on beş yıldır Türkiye’de yaşayan kuzeni karşılamış. D.’yi kızı ve diğer Türkmenler ile beraber yaşadığı eve götürmüş, ona üç çocuklu bir ailenin evinde iş bulmuş. Pek çok göçmen aynı evi paylaştığı ve üç göçmenden fazlası aynı adrese kayıt yaptıramadığı için kayıt yaptıracak geçerli bir adres bulabilmek zor. Birkaç yüz dolar karşılığında göçmenlere adres ayarlayan şirketler var. Eşinin kuzeninin kendisi için hazırladığı oturma izni başvurusu reddedilen D., Türkiye’de kaçak kalmış.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Toplu taşımadaki ve kalabalık meydanlardaki kimlik kontrolleri kaçak göçmenlerin hayatını iyice zorlaştırmış durumda. 21 Kasım 2024 itibarıyla yakalanan 201 bin 550 kaçak göçmenden 11 bin 65’i Türkmen uyruklu. Oturma izniyle Türkiye’de bulunan Türkmen uyrukluların toplam sayısı ise 103 bin 502. Yakalanan kaçak göçmenler ya memleketlerine dönüyor ya da en fazla bir yıllığına Geri Gönderme Merkezleri’ne gönderiliyor. İki bin 500 dolar karşılığında kaçak göçmenleri Geri Gönderme Merkezi’nden çıkararak geçici koruma kimlik kartı almalarını sağlamayı vaat eden avukatlar var.
Türkmen uyruklu kaçak göçmenler için memlekete dönmek özellikle güç bir karar. Çünkü dönerlerse Türkmenistan’dan beş yıl boyunca çıkmaları yasak. “Danışmanlık şirketleri” bu yasağın çevresinden dolanmak için kaçak göçmenleri önce Rusya’ya, sonra Türkmenistan’a göndermeyi vaat ediyor ancak bu yöntemin işe yarayacağının da bir garantisi yok.
D., bu hissiyatı, “Kendimi hapiste gibi hissediyorum. Çocuklarım ya da annem babam hasta olsa, gidemem. Gitsem, buraya dönemem. Memlekete dönemem. Çünkü orada ev yapmaya başladık. Dışarı çıktığımda içimde bir korku var” cümleleriyle tanımlıyor.
Kaçak kaldıktan sonra D., evine yakın bir sitede çalışmaya başlamış. Sitede kimlik kontrolü olmadığı için rahat ediyor ama İstanbul kaçak göçmen kadınlar için tehlikelerle dolu. Mahalleden tanıdığı bir erkek reddedilince onu darp etmiş ve ne polise ne de hastaneye gidebilmiş. Eşine de kendisini suçlayacağı korkusuyla durumu anlatamamış. Şişmiş, morarmış yüzüyle işe dönmüş ve yüzü iyileşene kadar ailesiyle görüntülü konuşmaktan kaçınmış. D., “Yüzüm iyileşti ama kalbim iyileşmiyor,” diyor.
Türkiye’de yatılı bakıcılar ve ev işçileri için talep gün geçtikçe büyüyor. Üç yaşından küçük çocukların ve yaşlıların neredeyse tamamı evde bakılıyor. Bakım ve ev işi yükü kadınların sırtında. Üç yaşındaki çocukların yüzde 17’si dört yaşındakilerin ise yüzde 42’si bir kreşe ya da anaokuluna gidiyor. Okul ve mesai saatleri birbiriyle uyumsuz. 65 yaş üstü nüfus sekiz buçuk milyon ancak huzurevi kapasitesi sadece 38 bin 261. Çalışan kadınlar işte ve yolda geçirdikleri uzun saatlerle evdeki sorumluluklarının altından kalkabilmek için evde “ikinci bir anne” ye ihtiyaç duyuyor.
Aileler geçerli bir oturma iznine sahip çalışanları için çalışma izni de alabiliyor. 2023’te verilen 240 bine yakın çalışma izninin 17 bininden fazlası ev çalışanları için çıkartılmış. Oturma izni başvurularını doğrudan reddetmektense kısa dönemli oturma izni verip işverenleri çalışanlarına çalışma izni çıkartmaya teşvik etmek hem göçmen kadınların hem de yanında çalıştıkları ailelerin güvenliğini sağlamak için daha doğru bir yöntem gibi görünüyor.
D.’ye Türkiye’de kendisini en çok neyin şaşırttığını ve İstanbul’a alışıp alışamadığını soruyor, “Denizi gördüğümde şaşırdım. Burada hava memlekete göre karanlık, bulutlu. İstanbul kalabalık, karışık. Dışarı çıkınca çok ses var. Memleket daha iyi. İlk geldiğimde neden geldim diye hep ağlıyordum. Şimdi biraz alıştım. İyi ki geldim diyorum çünkü çocuklarım mutlu. Bir şeyler alıp gönderiyorum. Ev yapmaya başladık. Kendi çocuklarımı bırakıp geldiğim için çalıştığım yerdeki çocuklar ‘ablacığım’ falan derse seviniyorum” yanıtını alıyorum.
D., önümüzdeki aylarda kocasının da Türkiye’ye geleceğini ve iki yıl da beraber çalışıp para biriktirdikten sonra memlekete dönebileceklerini umuyor. Kocasına bir kamyon alabilirlerse kamyon şoförü olarak ayda 500 dolar kazanabileceğini söylüyor. Çocuklarını da polis ya da doktor olmaları için Aşkabat’ta üniversiteye göndermek istiyor. D., “Meslek sahibi olup beni destekleyecekler” diyor.