“Arap siyasi elitleri, bu utanç verici duruma Filistin konusundaki tarihsel zayıflıkları yüzünden düştüler. Bu durum, kendi güçsüzlüklerinin, esir alınmışlıklarının ve dar görüşlü çıkarlarının en yoğun hali. Gazze’nin geleceği artık göz boyayarak ve günü kurtararak idare edilebilecek bir mesele değil.” The Guardian yazarı Nesrine Malik’in, Trump’ın Gazze planı ve Arap dünyasını konu alan bu önemli yazısını, Medyascope Dış Haberler Servisi sizin için Türkçeye çevirdi.
Trump’ın Gazze planı, Arap ülkelerini imkansız bir seçimle karşı karşıya bırakıyor
Bu utanç verici ikilem bölgenin özüne kadar işliyor. Liderler bunu kendi elleriyle yarattılar.
Arap devletleri köşeye sıkıştı. Geçen hafta Ürdün Kralı Abdullah, Oval Ofis’te oldukça rahatsız görünüyordu. Basın mensupları kendisine ve Trump’a, Trump’ın Gazze planını sorduğunda kral adeta sandalyesinde kıvranıyordu. Durumu nazikti; bir yandan Trump’ı karşısına almak istemiyor, diğer yandan Gazze’nin etnik temizliğine onay vermekten kaçınıyordu. Hemen ardından, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin bilgisi olmadan tek kelime etmeyen isimsiz Mısırlı “güvenlik kaynakları”, ilginç bir açıklama yaptı: Sisi, Gazze’den zorunlu göç planı masada olduğu sürece Washington’a ayak basmayacaktı. Bu açıklama muhtemelen Trump’tan çok Mısır halkına yönelik bir mesajdı – zira Mısır’ın yeni ABD yönetimiyle ters düşme lüksü yok. Yine de bu durum, Trump’ın en yakın müttefiklerinin bile desteğini almanın ne kadar zor olduğunu gözler önüne seriyor.
Trump’ın Gazze’yle ilgili niyetlerini açıklamasının ardından Suudi Arabistan da ABD ziyaretini rafa kaldırdı. Daha da çarpıcı olan, 7 Ekim 2023 öncesinde İsrail’le yakınlaşma yolunda olan ve genellikle ölçülü açıklamalarıyla tanınan Suudi Arabistan’ın sabrının taşmasıydı. Netanyahu, Gazze’deki Filistinlileri almayı düşünüp düşünmeyeceklerini ima ettiğinde (“toprakları bol” demişti), Suudi devlet medyası ona karşı büyük bir öfke kampanyası başlattı. Trump planını açıkladığında ise, Suudi yetkililer anında karşı açıklama yaptı. Hükümet bu karşı duruşu o kadar net göstermek istedi ki, açıklamayı yerel saatle sabaha karşı 04:00’te yayınladı. Nesrine Malik
“Trump’a yaranmak ve Gazze planını reddetmek birbiriyle uzlaşmaz durumda”
Liderler şimdi Suudi Arabistan’da alelacele düzenlenecek acil zirvede nasıl bir tavır takınacaklarını belirlemeye çalışıyor. Ancak bir yandan Trump’ı, diğer yandan Arap kamuoyunu ve planın yasadışılığı konusundaki uluslararası tepkileri göz önünde bulundurduklarında işleri hiç kolay değil. Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Washington Büyükelçisi’nin durumu iyi özetliyor. Gazze konusunda Trump’la “ortak nokta” bulup bulamayacakları sorulduğunda “İşler zor görünüyor” dedi. Bu kadarıyla yetinse iyiydi. Ama belki de fazla sert olduğunu düşünerek, “hepimiz çözüm peşindeyiz” ve “masada Trump’ın önerisinden başka seçenek göremiyorum” diye ekledi. Bu açıklama sosyal medyada hemen viral oldu ve BAE’nin etnik temizliğe yeşil ışık yaktığının kanıtı olarak gösterildi. Açıkça görülüyor ki, siyasi olarak aynı blokta yer alsalar da çıkarları farklı olan ülkeler arasında Trump’ın Gazze yaklaşımı konusunda, hatta buna nasıl yanıt verileceği konusunda bile bir fikir birliği yok.
Zaman giderek daralıyor. Pazar günü Marco Rubio, İsrail ve Ortadoğu turuna başladı. Bazı ülkelerin Trump’ın kendi evinde konuşmaktan kaçındığı meseleleri artık sahada tartışmak zorunda kalacak. Arap ülkeleri için ortak bir dil ve strateji geliştirme ihtiyacı artık acil. Görev neredeyse imkansız: Trump’ı idare etmek ve Gazze planına karşı çıkmak birbirine taban tabana zıt. Her seferinde bir devlet başkanı Trump’la görüştüğünde ya da Gazze hakkında soru aldığında, tansiyonu yükseltecek veya ABD’nin güçlü liderini kızdıracak bir yorum yapma riski var. Her gün yeni bir Trump hamlesi veya Gazze’deki ateşkesin sonu için tehditler gelirken, Arap zirvesi çok uzak bir hayal gibi görünüyor.
“Arap ülkeleri Filistin konusunda ortak bir tutum belirleyemiyor”
Bu telaş aslında daha derin bir sorunun belirtisi. Arap devletleri Filistin konusunda ortak bir tutum belirleyemiyor. 7 Ekim’den önce, bazı Arap ülkeleri İsrail’le ilişkilerini normalleştirmiş, diğerleriyle görüşmeler sürerken, Filistin devleti kurulması da – gerçekte bunun her zamankinden daha uzak olduğunu herkes bilse de – teknik detaylara bağlı makul bir olasılık gibi görünüyordu. Savaş bu olasılığı öldürdü, Trump da son çiviyi çaktı.
Risk bu kadar yüksekken, Arap ülkelerinin Gazze ve Filistin konusunda İsrail ve ABD ile herhangi bir diyaloğa girmesi, büyük bir şeyleri yıkmadan imkansız. Siyasi dengeler fazlasıyla hassas. Mısır ve Ürdün, coğrafi konumları nedeniyle Gazze’deki Filistinlilerin yerinden edilmesi meselesinde kilit önemde ve olası bir göç dalgasından en çok etkilenecek ülkeler. Aynı zamanda ekonomileri kırılgan ve yönetimleri sallantıda olan bu iki ülke, ABD’den büyük miktarda dış yardım alıyor. Bu maddi destekler ve askeri yardımlar, bir anlamda bu devletlerin bölgedeki “istikrar sağlayıcı” rolleri için ödenen bedel. Mısır ve Ürdün, İsrail ve “düşmanları” arasında tampon görevi görüyor, mültecilere ev sahipliği yapıyor. Ayrıca ABD ordusunun bölgedeki hareketlerini kolaylaştırıyorlar. ABD desteğini kaybetmek sadece ekonomilerini değil, aynı zamanda ordularını, güvenlik teşkilatlarını ve siyasi istikrarı korumak için ihtiyaç duydukları patronaj sistemlerini de zayıflatacak.
Ama hesaba katılması gereken başka faktörler de var. Filistinlilerin Gazze’den çıkarılmasını öngören bir planı kabul etmek, bu sürece dahil olan tüm ülkeleri aslında daha geniş çaplı, farklı bir İsrail-Filistin çatışmasının parçası haline getirecek. Filistinlilerin Gazze’den çıkarılması bir sorunun sonu olmak yerine, kitlesel bir göçün yıkıcı etkileriyle birlikte yeni sorunların başlangıcı olacak. Bu planın korkunçluğu ve hukuksuzluğu bir yana, pratikte uygulanması da imkansız görünüyor. Ürdün’ün nüfusunun yüzde 35’i zaten mültecilerden oluşuyor. Ayrıca – Trump’ın gözden kaçırması anlaşılabilir, ne de olsa pek görünür değiller – bu ülkelerde milyonlarca insan yaşıyor. Siyasette söz hakları olmasa da fikirleri var. Bu görüşler yıllardır kontrol altında tutulsa da asla yok edilemedi. Filistinlilerin toplu sürgününün, ister halk ayaklanması şeklinde, ister siyasi rakipler veya aşırı gruplar tarafından kullanılarak, patlamaya hazır bir durumu tetiklemeyeceğini düşünmek fazla iyimserlik olur.
“Arap kimliği artık ne anlama geliyor?”
Kısacası, Arap hükümetleri bölgenin tam kalbine dokunan bir soruyla yüzleşmek ve bunu çözmek zorunda kalıyor – Arap kimliği artık ne anlama geliyor? Bu sadece aynı dili konuşan ve sınırları paylaşan, ama rejimleri ve elitleri Batı’yla çok iç içe geçmiş ve kendi başlarına ayakta kalamayacak bir ülkeler topluluğu mu? Yoksa bu rejimlerde hala bir çeşit hareket kabiliyeti, siyasi bütünlük ve diğer Araplara karşı sorumluluk duygusu kalıntısı var mı? Nesrine Malik
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Varoluşsal sorgulamaların ötesinde, Arap liderlerinin Trump’ın Arap toprakları ve halkları hakkında emir vermesinden çıkarmaları gereken bir ders var: ABD’nin sağladığı istikrarın bedeli artık o kadar yüksek ki, pratik açıdan bile mantığını yitiriyor. Trump’a boyun eğmek, tam bir bağımlılığı kabul etmek ve yeni iç sorunların davet etmesi anlamına gelecek. Üstelik güvenilmez bir haminin hatırı için. Ona karşı çıkmak ise, düşünmesi bile ürkütücü olan bölgesel siyasetin baştan aşağı yeniden yapılandırılmasını gerektirecek.
Arap siyasi elitleri, bu utanç verici duruma Filistin konusundaki tarihsel zayıflıkları yüzünden düştüler. Bu durum, kendi güçsüzlüklerinin, esir alınmışlıklarının ve dar görüşlü çıkarlarının en yoğun hali. Gazze’nin geleceği artık göz boyayarak ve günü kurtararak idare edilebilecek bir mesele değil. Trump’ın planı, geniş Ortadoğu’nun bütünlüğünü ve egemenliğini son kez aşındıracak bir kapı açıyor.