Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yazılı açıklamasında 19 Mart sürecine ilişkin konuştu. Ruşen Çakır’ın konuğu Kemal Can, Bahçeli Erdoğan’a ne mesaj verdi? sorusunu yanıtladı.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, X hesabından yayımlanan yazılı açıklamasında 19 Mart sürecine ilişkin konuştu. Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının tutukluluğuna, sokak eylemlerine ve CHP’nin boykot çağrılarına değinen Bahçeli, “Ekrem İmamoğlu’yla ilgili mahkeme süreçlerinin ivedilikle görüşülüp karara bağlanması gerekmektedir. Şayet zanlı Ekrem İmamoğlu suçsuzsa beraatı, değilse tecziyesi maşeri vicdana muvafık halde mutlaka ve olabilecek en kısa sürede temin edilmelidir” dedi.
Bahçeli, CHP’nin Türkiye’yi karanlığa sürüklemek için “patent hakkına sahip olduğu kriz, kaos ve kargaşa siyasetine azgınlaşmış ihtirasların refakatiyle hız verdiğini” söyledi, “Dünyada olağanüstü gelişmelerin yaşandığı, kartların yeniden karılıp güç merkezleri arasındaki siyasi, ticari ve ekonomik temelli bilek güreşlerinin yoğunlaştığı bir dönemde CHP yönetiminin eline hançer alıp saplayacak yer arayışına geçmesi tam bir ilkesizlik, tamamıyla izansızlıktır” dedi.
Bahçeli, CHP’nin imza kampanyası başlatmasını da eleştirdi, “İmza toplayarak dehşet verici iddiaların faili olan bir zanlının cezaevinden çıktığı veya çıkarıldığının görülmüş, duyulmuş şey olmadığını” belirtti.
“Bahçeli açıkça iki seçenek sunuyor”
Devlet Bahçeli’nin “suçsuzsa beraat, suçluysa maaşeri vicdan” ifadelerinin dikkatle okunması gerektiğini söyleyen Can, bu yaklaşımın yalnızca hızlı bir mahkumiyet çağrısı olmadığını savundu: “Eğer tek beklentisi hızlı bir mahkumiyet olsaydı, bunu kamuoyuna açık değil, doğrudan Erdoğan’a veya yargıya iletirdi. Bu açıklamanın kamuya açık yapılması, Erdoğan’ın süreci uzatmasına duyulan rahatsızlığın göstergesi”
- İmamoğlu’na düzenlenen operasyon haberlerimizin tamamını okuyun.
- İmamoğlu’na düzenlenen operasyon videolarımızın tamamını izleyin.
Can, şu değerlendirmeyi yaptı: “Bahçeli açıklamanın başında İmamoğlu’yla ilgili bazı şeyler söylüyor, CHP’ye çeşitli suçlamalar yöneltiyor gibi görünüyor. Ama aslında açıklamanın giriş cümlesi bile, bu sözlerin asıl kime hitaben söylendiğini gösteriyor. Cümleler CHP’ye söylenmiş gibi kurulsa da, doğrudan Erdoğan’a mesaj veriliyor”
Kemal Can, “Bahçeli, hem 1 Ekim sürecindeki yavaşlığı hem de 19 Mart’taki aceleci ve savruk tutumu nedeniyle Erdoğan’ı eleştiriyor. Üstelik bunu yalnızca eleştiriyle bırakmıyor; tabir yerindeyse yüksek perdeden bir uyarı yapıyor. Bu tutumun bazı sonuçları olabileceğini de açıkça ima ediyor”
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Ruşen Çakır: Evet Kemal, Devlet Bahçeli’nin açıklaması, tabii CHP’ye yönelik çok sert laflar var ama ortada bir yerde, ‘‘Bir an önce bu iş netleşsin, suçsuzsa beraat, suçluysa maşeri vicdan…’’ vesaire. Sen dün hemen şey diye yorumladın, CHP’ye yönelik laflara bakmaktan ziyade yargılamayla ilgili ve turp meselesi değil mi? Çünkü Erdoğan’ın yeni turbunu bekliyoruz. Bahçeli sanki o turbu… Ne diyor, sen nasıl demiştin? Şimdi tam cümleni hatırlayamadım.
Kemal Can: Ya, ‘‘Turbun büyüğü hâlâ yolda zorlamasına son verin’’ diyor aslında.
Ruşen Çakır: ‘‘Varsa turp hemen gösterin, yoksa…’’ değil mi? Öyle bir şey vardır hani.
Kemal Can: Yani Erdoğan’ın sevdiği bu uzatma hamlesinin ya da uzatma niyetinin çok hayırlı olmadığını, bu konuya onayının olmadığını bence net biçimde söylüyor.
Ruşen Çakır: Geçen Sezgin Tanrıkulu ile bir yayın yaptığımda sormuştum Bahçeli’nin açıklamalarını, o da şöyle bir şey söylemişti: ‘‘Devlet Bahçeli’nin bu açıklamalarının muhatabı Erdoğan’’ demişti. Seninle de çok konuştuk, ben de buna katılıyorum. Hatta biz bir de anket yaptık Medyascope izleyicileriyle, orada da büyük bir çoğunluk muhatabın Erdoğan olduğunu söylüyor ve burada herhalde bir rahatsızlık var değil mi?
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Kemal Can: Şimdi şöyle düşün, yani sen de söyledin, arada bir yerde İmamoğlu ile ilgili şeyler söylüyor, başında başlayarak CHP’ye tabir yerindeyse bir sürü suçlama yöneltiyor filan ama şimdi aslında giriş cümlesi bile mesajın kime bir şey söylemek için yapıldığını gösteriyor. Giriş cümlesinin CHP’ye söyler gibi yaparken kurulan şöyle bir tarafı var: Siyasetin dost düşman kategorisi… Şöyle diyor, tam okuyayım: ‘‘Siyasetin dost düşman kategorisine tasnif ve teşmili yapılarak icrası, millî ve manevî değer yargılarının aleyhine ikmali, anayasa ve yasaların bağlayıcılığını ihlal ederek işleyişi, hukuk ve demokraside devasa çatlaklara, hatta vahim çarpıklıklara sebep olacaktır.’’ Şimdi bunu CHP’ye söylemiş olması, elbette söylenebilir ama bunun özellikle hukuk ve demokrasiye verilen zarar, çatlakların filan, anayasa ve yasaların ihlali ve dost düşman kategorisine göre siyaset yapma, hatta dolaylı olarak hukukun böyle kullanılması, yargının böyle kullanılması iması bence biraz ‘‘Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla’’ başlangıcı zaten. Yani bu birinci cümle zaten açıklamanın… Sonra işte bir sürü retorik, daha önce Özgür Özel’e söylediği gibi siyaseten söylenmiş bir sürü söz var. İşte CHP’ye daha önce de söylediği, yeni olmayan, yani ‘‘Niye fol yok yumurta yokken şimdi bu açıklamayı yaptı?’’ diyeceğimiz bir sürü söz söylüyor ve sonra senin söylediğin yere geliyor. Şimdi o yerde söylediği şeylerden ister, senin yakın durduğun gibi, ‘‘Bu işi uzatmayın, tahliye edin’’ yorumu çıkartalım, ister ‘‘Uzatmayın, bir an önce mahkum edin, kapansın bu iş’’ demiş olsun, her iki yorumda da işin yapılış ve yürütülüş biçimine çok ciddi ve köklü bir itiraz var ve bunun muhatabı hiç tartışma götürmez biçimde Erdoğan. Çünkü diyor ki, birincisi, ‘‘İvedilikle bu işi görüşüp karara bağlayın, bunu uzatmayın.’’ Bunu CHP’ye söylüyor olamaz, bunun muhatabı gayet açık. İkincisi, ‘‘Sarih ve sahici delilleri, belge ve bulguları dava dosyasına eksiksiz ilave edin’’ diyor. Şimdi bu da ne demek? Sarih ve sahici deliller henüz dosyaya konulmamış, dosyada böyle şeyler yok…
Ruşen Çakır: Tam onu soracaktım. Yani burada şöyle düşünüyorum ben, daha önce seninle de konuştuk bunu yanılmıyorsam; belli ki Erdoğan çok sağlam bir dosyaya sahip olduklarını ve bu olayın kolay bir şekilde Ekrem İmamoğlu’nun kamu nezdinde, hatta CHP tabanı nezdinde de bir yolsuzluk vesaireye bulaşmış bir insan olduğunun kanıtlanacağını söylemiş, böyle bir beklenti yaratmış, ki biliyorsun, Deniz Zeyrek’in yalanlanan haberinde de böyle bir şey var. Erdoğan’ın kendisi de böyle inanmış dosyaya.
Kemal Can: Pardon, pardon, hemen bir araya gireyim, ben tam böyle düşünmüyorum. Şundan dolayı: Ben, Erdoğan’ın hamleyi erkene alıp yaparken “dosya sağlam, artık düğmeye basabiliriz” diye düşündüğü ya da söylediği kanaatinde değilim. Tam tersine, Erdoğan’ın dosya zayıf olsa bile… Daha önce pek çok hadisede olduğu gibi, son derece zayıf, uyduruk dosyalarla çok ciddi kararlar çıkarttırdı, insanlar hapislerde yatıyor. Ama dosya sağlam olmasa bile bu düğmeye basıldığı anda, bu ortaya çıkan gibi bir reaksiyon oluşmayacağını, hatta tam tersine CHP içerisinde çatlaklar, pürüzler, hatta işte başta daha soruşturma ve tutuklama başlamadan önce çıkan çatlak seslerin çok daha öne çıkacağı, bir iç tartışma doğacağı, muhtemelen önemli aktörlerin birbirine düşeceği ve muhalefetin buna yüksek bir reaksiyon veremeyip zayıf kalacağı, şimdiye kadar hep olduğu gibi yine “Aman ha bizi sokağa çağırıyorlar” filan diyerek pasif kalacağı, dolayısıyla beklediği gibi mühendisliğin dosyanın içeriğinden değil, dosyanın gündeme getirilmesinden dolayı kendisine elverişli bir zemin yaratılacağını, kamuoyunda da kendi medyası aracılığıyla İmamoğlu’nu itibarsızlaştıracak bir operasyon haline dönüşebileceğini varsayıyordu. Yani ben dosyaya güvendiği için değil, bu dosyanın düğmesine bastığı anda olacaklar konusundaki beklentisinden dolayı böyle davrandığını düşünüyorum.
Ruşen Çakır: Yani tepkiyi öngörmedi. Yani böyle sert bir tepki ve Özgür Özel’in başarısını…
Kemal Can: İki şey… Yani bir, beklediği şeyler olmadı. İkincisi, beklemediği şeyler oldu. Yani ikisi de. Hem kendi bekledikleri olmadı hem de hiç beklemediği şeyler oldu aynı anda.
Ruşen Çakır: Peki, tekrar Bahçeli’ye gelecek olursak… Şimdi bir: bunun bir an önce kapanmasını istiyor. İki: birtakım belgelerin, kanıtların vesairelerin bir an önce bulunabilmesini istiyor. Ama anladığım kadarıyla orada beklentisi pek yok. O zaman benim senaryoya geliyoruz Kemal. Bence bırakılmasına da çok ses çıkarmayacaktır diye düşünüyorum İmamoğlu ve arkadaşlarının.
Kemal Can: Bu iki seçeneği de işaret ediyor. Yani diyor ki, zaten cümlesinin içinde var, ‘‘Eğer suçsuzsa beraat ettirin.’’ Yani zaten bunu seçenek olarak söylüyor. Yani, ‘‘hadi bunu artık bitirin, mahkumiyet kararını verin, bu işi uzatmayın’’ demek için ‘‘masumsa beraatini verin, bu işi bitirin’’ demezsiniz zaten. Dersiniz ki, ‘‘gayet sabit şeyler var ortalıkta, yeterli delil ve kanıt var, verin mahkumiyeti bu işi uzatmayın.’’ Çünkü daha önce Bahçeli’nin son derece net biçimde, ‘‘onu kapatın, bunu kapatın, şuna böyle yapın, buna böyle yapın’’ diye hüküm seviyesinde tavsiyelerde bulunduğunu biliyoruz. Burada zaten tam senin dediğin gibi, senin seçeneğini de bir seçenek olarak zaten kendisi işaret ediyor. Yani problemi tarif ettikten sonra bu problemden iki çıkış yolu olduğunu söylüyor aslında. Dolayısıyla öbür türlü yorumlar da yapılabilir. Evet, ‘‘bir an önce mahkumiyet verin, bu iş aleyhimize gelişiyor’’ da demiş olması ihtimalini düşünmek çok yanıltıcı ya da yanlış olmayabilir. Ama burada ben şu noktadan hareket ediyorum; eğer bu açıklamayı yapma gerekçesi, ‘‘bir an önce mahkumiyet verin’’ olsaydı, bunu kamuoyuna açık biçimde ve bu tartışmalara neden olacak ve Erdoğan’ı ima ettiği gayet bariz olan bir şekilde yapması gerekmezdi. Hem doğrudan ortağına ‘‘ya bir an önce bu mahkumiyeti verelim ve geçelim, bu iş uzuyor ve bizim için iyi olmuyor’’ diyebilirdi. Bunu kamuoyuna açıklaması gerekmiyordu. İkincisi, yargı mensuplarına mesaj vermek istiyorsa, bunun da araçlarına Bahçeli’nin sahip olduğunu biliyoruz. Yani onlara da ‘‘elinizi çabuk tutun, bu işi uzatmayın’’ demesi çok daha isabetli olurdu. Yani hızlı bir mahkumiyet kararı isteyen birinin kamuoyuna açık olarak bu açıklamayı yapması bana çok makul gelmiyor. Ama bu şu demek değil, senin yorumundaki ileri seviyede, ‘‘tamam, bırakın artık’’ demiş olduğu anlamına da gelmiyor. Sadece işin buraya gidebileceğini, bu iki seçeneğin ancak çıkışı sağlayabileceğini, şu andaki mevcut gidişatın yani Erdoğan’ın işte, ‘‘bekleyin, turbun büyüğü geliyor, daha neler var’’ filan uzatmasının hiç de isabetli olmadığını çok net biçimde bence söylüyor.
Ruşen Çakır: Son olarak Kemal, bugün Özgür Özel’in Devlet Bahçeli’ye söylediği bir şey var biliyorsun grup toplantısında. Onu bir aktarmak istiyorum: Biz terörsüz Türkiye’ye destek oluruz. Ama soruyorum Sayın Bahçeli, sandıksız Türkiye istiyorlar, ona destek mi oluyorsun, yoksa gelip demokrasinin yanında mı duruyorsun?’’ Bu çıkışı aslında bir anlamda dünkü mesaja da bir cevap gibi. Her ne kadar terörsüz Türkiye çözüm süreci bağlamında söylüyor olsa da, sanki Bahçeli ile bir diyalog gibi. Çünkü Bahçeli son dönemde demokrasiye çok vurgu yapmaya başladı, o Türkgün’deki yazıları vesaire. Ve orada bir seçenek sunuyor; yani ‘‘Erdoğan sandığı kaldırmak istiyor, sen ne yapıyorsun?’’ Yani bir anlamda, ‘‘beraber sandığı kurtaralım’’ demek sanki. Çok mu zorluyorum?
Kemal Can: Yani böyle ağzına cümle verince biraz zorlama gibi oluyor. ‘‘Bak böyle diyor…’’ gibi ama, senin iyimserliğinin penceresinden çok da yanlış değil. Ama ağzına cümle kurunca biraz aşırı zorlama oluyor. Ama şu doğru; yani 1 Ekim süreci, hatta senin işaret ettiğin gibi o Türkgün seri yazılarının ilki filan gibi şeyleri beraber düşündüğümüzde, bunların birbirinden bağımsız olmadığını görmek çok zor değil. Türkgün’deki ilk yazı da çok açık biçimde muhatabı Erdoğan olan bir yazıydı. Ondan sonra yine CHP’ye, devamında hatta bence biraz sonradan köpürtülmüş bir ikinci yazıyla yine CHP’ye bir sürü şey söyledi. Ama aslında Türkgün yazı serisinin asıl mesajı birinci gündeki temaydı ve birinci günde CHP’den hiç bahsetmiyordu. Genel siyasi tablodan bahsederken de neredeyse bütün sözlerini iktidara dönük olarak, işte hukukun üstünlüğünden demokrasiye, siyasete kadar pek çok konuya temas eden, yapılması gerekenler bahsini tamamen iktidarın, doğrudan Erdoğan’ın yapması gerekenler etrafında ve orada hızlı davranılması talebiyle çerçeveliyordu. Şimdi, dün galiba Roj Girasun’da gördüm, onun işaret ettiği bir şey var. Sen Özgür Özel’den bahsettin ama daha önce, 2-3 gün önce İmamoğlu’nun yine Bahçeli’ye, yani isimle değil ama dolaylı olarak MHP’yi işaret ederek yaptığı bir çağrı var. Yani, ‘‘biraz pozisyonunu netleştir, ne taraftasın?’’ diyen bir açıklaması var sosyal medyada yayınlanan. Şimdi onu, peşinden senin söylediğin gibi Özgür Özel’in sözlerini, hatta bugün grup toplantısında Özgür Özel bu son Bahçeli açıklamasını dikkate değer bulduklarını söyleyip, gerçekten Erdoğan’ın bu sorunu, bu süreci yönetme biçiminden Bahçeli’nin rahatsızlık duyduğu yorumuna katıldığını da anladığımız bir değerlendirme de yaptı. Bunların hepsini beraber düşündüğümüzde, dediğin gibi bir yorum çok da uçuk değil aslında. Çünkü çok açık biçimde hem 1 Ekim sürecindeki yavaşlığı dolayısıyla hem 19 Mart’taki aceleci ve biraz savruk tutumu dolayısıyla Bahçeli, Erdoğan’ı hem eleştiriyor hem aslında tabir yerindeyse biraz yüksek perdeden uyarıyor. Bunun bazı sonuçları olacağını gösteriyor. Bu konuda kendi önceliklerini dayatmada ısrarcı olursa, kendisinin de belki pozisyonunu değiştireceğini söylemiyor ama bu seçeneği düşünebilecek insanlar için de açık bir kapı bırakıyor. Bu kapıdan da işte İmamoğlu ve Özgür Özel, Bahçeli’ye sesleniyorlar. Açıkçası böyle yorumluyorum ben de.
Ruşen Çakır: Kemal, çok sağ ol. Cuma günü bıraktığımız yerden ‘‘Haftaya Bakış’’ta bütün bu konulara devam edeceğiz.