Bazı insanlar aramızdan ayrıldıklarında, geride yalnızca anılar değil, yaşamayı sürdüren bir ses bırakırlar. İlhan Şeşen de onlardan biriydi. Hayatını müziğin, kelimelerin ve dostluğun içinden kurmuş; bir kuşağın kalbinde yer etmiş, bir diğerine ise hâlâ yol gösteren bir figür olarak aramızdan ayrıldı. Ne abartılı bir sahneyle ne de kendine dönük bir gösteriyle. Onun vedası da tıpkı şarkıları gibi yerli yerindeydi.
İlhan Şeşen yalnızca bir müzisyen değildi; kimi zaman zarafetiyle konuşan, kimi zaman da duyarlılığıyla hafızada kalan bir karakterdi. 1970’lerde hukuk eğitimi aldı, ancak yolları onu müziğe, söze, sahneye ve anlamlı ilişkiler kurmaya yönlendirdi. Popülerliğin gürültüsüne hiç gerek duymadan, kalıcı olmayı seçenlerdendi. Şarkılarını dinleyen herkes, onun anlatımındaki içtenliği fark ederdi: Ne bağırırdı ne de susardı. Tam zamanında ve gerektiği kadar konuşurdu.
Grup Gündoğarken ve Ortaoyuncular
1980’lerin başında Ferhan Şensoy’un Ortaoyuncular topluluğuna müzik yaptı. Bu sadece bir bestecilik ilişkisi değil; tiyatronun ritmine, ironisine ve metnine duyulan samimi bir ortaklıktı. O oyunlarda müzik, anlatının sesi hâline geliyordu. Bu işbirliğin en unutulmaz örneği, 1986’da sahnelenen İçinden Tramvay Geçen Şarkı oldu. Ferhan Şensoy’un mizahla ironiyi ustalıkla harmanladığı bu oyun, Grup Gündoğarken’in müziğiyle daha da derinleşti.
Grup Gündoğarken, İlhan Şeşen’in yeğenleri Burhan ve Gökhan Şeşen’le birlikte kurduğu bir topluluktu ama ondan fazlasıydı. 1983’te kurulan grup, dönemin politik suskunluğu ile şehirli duyarlılık arasında bir ses aralığı yarattı. “Biz Eskiden Bugünü Daha Pembe Ummuştuk” adlı şarkı, İçinden Tramvay Geçen Şarkı oyununda yer aldı ve yalnızca sahnenin değil, dönemin ruhunun da bir parçasına dönüştü. Hem ironik hem hüzünlü olan bu şarkı, izleyiciye kendi gençliğini, kırılmış umutlarını ve hâlâ süren beklentilerini hatırlattı.
Grup Gündoğarken’in şarkıları, abartıdan uzak ama etkili anlatımlarıyla 1980’lerin sonundan itibaren geniş bir dinleyici kitlesine ulaştı. “Gibi Gibiyim”, “Ankara’dan Abim Geldi”, “Rüzgar” gibi eserler, modern Türkçe sözlü müziğin hafızasına kazındı. Grup, 1994’e kadar süren ilk döneminde özgün bir dil kurdu. Daha sonra aralıklı olarak yeniden bir araya gelseler de, bıraktıkları asıl iz; sözle melodiyi, kentli duygusuyla halk sesi arasında kurdukları dengede gizliydi.
Solo kariyer
İlhan Şeşen’in 2000’li yıllarda başlayan solo kariyeri ise bu birikimin doğal bir devamıydı. “Neler Oluyor Bize”, “Sarılınca Sana” ve “Ellerimde Çiçekler” gibi parçalar, onun sözle melodi arasında kurduğu o özel dengeyi yeni kuşaklara taşıdı. Özellikle bu şarkılar, bir dönemin en çok dinlenen ve hafızalara kazınan parçaları oldu. Ama o hiçbir zaman bir pop figürü gibi davranmadı. Hep biraz uzakta, kendi ritminde, gösterişsiz ama sahici bir yerden konuştu. Oyunculuk yaptı, dizilerde rol aldı ama müziğe duyduğu sadakat hiç değişmedi.
Aynı zamanda bir okur, bir gözlemci ve düşünmeyi seven bir insandı. Şarkılarındaki o sade ama derin ifadeler, yalnızca duygudan değil, birikimden, gözlemden, yaşanmışlıktan süzülüp gelirdi. Müzikal çizgisi kadar entelektüel tavrı da onu, dışa değil derine seslenen bir anlatıcıya dönüştürdü. Onun sanat anlayışı yalnızca müzikle değil; hayata karşı takındığı ölçülü, içten ve düşünceli tavırla da hafızalarda kalacaktır.
Bugün İlhan Şeşen’in ardından konuşurken, bir sanatçının yanı sıra bir yaşam biçimine de veda ediyoruz. Sessizliği önemseyen, kelimeyi dikkatle seçen, duyguyu sömürmeden ifade etmeye çalışan bir estetik anlayışıydı bu. Gündoğarken’in temsil ettiği incelikli ortaklıklar, tiyatro sahnesinde müziğin diliyle kurulan anlatılar, hepsi şimdi daha da kıymetli bir hatıraya dönüştü.
Ve belki de onu hatırlamanın en doğru yolu, bir Gündoğarken plağını usulca çalmak. Ardından da şu dizeleri hatırlamak yeterli:
“Biz eskiden bugünü daha pembe ummuştuk.”
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.