Nasıl bir kültür, temsil, erkeklik?
Son zamanlarda garip bir şey oluyor. Şahısçılık siyasetinden bıkmış, kendisine bir PR çalışması oluşturmamış bir siyasetçinin kadrajlarında kendini bulan değişik bir kalabalık var. Bu kişi: Özgür Özel. Onun Yozgat’ta kasketli haliyle, çiftçi kadınlarla birlikte traktör sürerken çekilmiş bir fotoğrafını gördüm. Yüzündeki çocuksu sevinç ve muzip gurur bana tuhaf biçimde iyi geldi. Fotoğrafı sevdim, kaydettim. Ama “aydınlık” sezgim bana onu gönlümce alnıma asmama izin vermedi.
Ara ara dönüp baktım o fotoğrafa. Kendime itiraf ettim: Bu kareyi sevmiştim. Ama sevmek demek tümden onaylamak anlamına gelmesin diye kendime sınırlar da koydum. “Kandırılmış bir aptal” olmamak için. Oysa yalnızca bu kare değil; başka kadrajlar, çıkışlar da vardı sevdiğim. “Söylemlerini beğeniyorum” diyerek içimdeki politik çatışmayı aşmaya çalıştım.
İnsani kırılganlık ve sorumluluk hissi
Ta ki Manisa’daki o kareye kadar. Hastane önünde bir lider olarak değil, canından bir parçadan haber bekleyen bir insan olarak duruyordu. O sırada siyasi sorumluluğunu da, kişisel kaygısını da birlikte taşıyordu. Ve Gazze’ye doğru yola çıkan işgal ablukasını yıkmayı hedefleyen Madleen gemisine de ses verdi. “Şuayb’ın canının kendi öz evladının canı gibi sakınılmasını istiyorum. Bunun için ne gerekiyorsa yapılmalı, hükümet en sert müdahaleyi yapsın, arkasındayım” dedi. Açıklamayı yaparken mükemmel bir adanmışlıkla mı konuşuyordu, en doğru cümleleri mi seçmişti? Belki değil. Madleen’i aktif takip ediyor mu? Sanmıyorum. Etmesini de beklemiyorum. Hayat, böyle bir şey. Herkesin her davayı aynı ölçüde takip etmesi mümkün değil, bunun mümkün olduğu tek takip şekli hiçbirini doğru düzgün takip etmemek olsa gerek. En yakından izlediğimiz davaları bile bazen baş ağrısıyla, bir aile problemiyle, içsel bir bunalımla geriye atabiliyoruz. Özgür Özel’in kişisel bir hayatı olan bir insan olduğunu hatırlatan bir andı bu. İnsani kırılganlık ve sorumluluk hissini birlikte taşıyordu. Ve bence kıymetli olan da buydu.
Özgür Özel’in hastane kapısında beklediği kişi Manisa Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’ti. Kendisini kaybettik, sevenleri ve halk tarafından büyük bir muhabbetle uğurlanmasına şahitlik ettik, henüz toprağı kurumadı. Acıya saygısızlık etmek istemem, ediyorsam affola. Ben sadece bir lider portresinin değişmesinin, feminist bir kazanım olduğunu belirtmek istiyorum ki bu kazanımdan geriye düşmeyelim.
Dünya çapında bir etki uyandırmak için yola çıkan ufak gemi Madleen ve Manisa Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in kaza haberi 2025 Kurban Bayramı hafızasında yerini aldı. Kişisel hafızamda ise tüm bunların yanında bir bayram yaşandı, bayram arifesinde evde bayram hazırlığı yapılırken Stenford Kadınları eserini okuyordum. Kişisel, toplumsal, ülkesel ve küresel her şey, her an iç içe ve bu doğal. Ama doğal olan bu durumu kabul etmek ve ona göre söylem üretmek konusunda ne durumdayız?
Eril temsilin çöküşü mü?
Stepford Kadınları’nda sistem, kadınları ev işlerine hapseden, birey olmalarını engelleyen bir ütopya sunar: Sessiz, uyumlu, makyajlı, mükemmel, her daim gülümseyen ve erkeğin istediği her şeyi sunmaya her an hazır bir kadın. Bazı erkeklerin arzuladığı “kusursuz kadın” figürünün teknik olarak kopyalandığı bir evrendir bu. Ancak aslında, tüm bir temsiliyetin çarpık doğasını deşifre eder. Kadınlar yalnızca bastırılmaz, aynı zamanda “biçimlendirilir.” Bu eril ütopya, estetikle politikayı, bastırmayla düzeni aynı potada eriterek işler.
Benim için bu bir gerilim kurgusu olduğu için distopya demek istesem de, eril ütopya demekteki amacım; bu ütopyanın da belirli aktörlerin arzularından müteşekkil olduğunu, yani onların iradesiyle şekillendiğini göz ardı etmemektir.
Stepford dünyası birilerinin arzusuysa, peki ya bu tasarlanmış kadınların, ideal LGBTQ’ların olduğu dünya erkekler için de yıkıcı değil mi? Kadınlar tasarlanmış, siparişle var edilmişken erkekler özgür mü? Gayler ya da diğer siyasi temsiller? Sürekli bir idealin dayatıldığı bu dünyada kim özgür, kim özgün, kim gerçek?
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Farklı erkeklik ve liderlik modellerine yerimiz var mı? İnşa edilmiş karizmatik, mutlak, buyurgan erkeklik modeli gerçekten hepimizin arzusu mu? Öyle değil. Bu erkeklik ve liderlik modeli büyük bir sarsıntı geçiriyor ki, bugün Özgür Özel’in fotoğrafları kabul görüyor. Ya da tam da bu yüzden, Özgür Özel böyle bir lider olarak var olabiliyor. Buradaki dengeye odaklanırsak, yalnızca siyasi bir değişim değil, kültürel hatta ontolojik bir kırılmayı da çözümleme ve belirleme imkanı elde edebiliriz.
Feminizmin özgürleştirici alanı
Feminizm sadece kadınların değil, erkeklerin de baskılanmış benliklerini açığa çıkarması için bir zemin sunar. İdeal kalıplardan kurtulmayı, temsil biçimlerini sorgulamayı ve farklı bir olma haline müsaade etmeyi mümkün kılar. Bu nedenle Özgür Özel’in liderlik portresi yalnızca bir politik alternatif değil; temsilin dönüşümü, erkekliğin kırılması ve yeni bir siyaset dilinin doğuşuna dair güçlü bir emaredir. Çünkü biz esniyoruz; karmaşaya, çoğulcu perspektiflere yer açıyoruz. Neden peki? Belki de birileri hâlâ tasarlanmış ideale değil, gerçek ve kusurluya müpteladır.
Stepford’dan çıkmak sadece evdeki kadını özgürleştirmek değil; toplumun vitrini olarak donmuş, her şeyi bilen, her şeyi çözen “ideal erkek lider” imgelerinden de özgürleşmektir. Bu özgürlük belki tam değil, belki eksik ama kıymetlidir. Çünkü yeni bir başlangıca işaret eder. Temsildeki çatlağa. Ve çatlağı sevme hakkını verir bize.
Dünyanın kulağına özşefkat suyu kaçtı bir kere; özşefkat, özdeki kusuru kabul etmeyi ve sevmeyi öğretiyor bize, idealin portresini yıkıyor. Tüm bu “başka türlü de olabilme”, “yanılabilme” özgürlüğü bize tapmadan, her şeye biat etmeden; karşındakini de biat edilecek, peşinden ölüme sürüklenilecek bir lider olarak görmeden de sevebilmenin ve desteklemenin imkanını veriyor.
Bir de bunu deneyelim. Bakalım buradan yeni bir temsil, yeni bir kendin olma biçimi çıkarabilir miyiz?