Mümtaz’er Türköne yazdı: Öcalan mesih mi, canavar mı?

Mümtaz’er Türköne, “Öcalan mesih mi, canavar mı?” başlıklı yazısında, Öcalan’ın savunduğu düşünceleri anlatmaya çalışıyor.

AYM Öcalan'a
Mümtaz’er Türköne yazdı: Öcalan mesih mi, canavar mı?

Yaman bir çelişki.

“Mesih mi, canavar mı?” ikilemi, Öcalan’ın kendisini merkeze alan tartışmalar için, kendi tarifi. “Bazıları beni Mesih, bazıları da canavar olarak görüyor” diyor.

Müsavat Dervişoğlu “Terörsüz Türkiye, bir teröristin yol göstericiliğinde sağlanamaz” derken, “kurucu önder” sıfatının tam karşısında, bu ikilemin bir tarafını temsil ediyor. Kürt siyaseti ise onu bir kutsallık halesi ile sarıp sarmalayarak “mesih” ilan ediyor.

Nasıl karar vereceğiz: Mesih mi, canavar mı?

Alışılmış kalıpların dışına çıkmadan, Öcalan’ın önümüze koyduğu hakikate ulaşmak çok zor. İki taraf için iyiliğin ve kötülüğün sembolü haline gelmiş biri için, alışkanlıklardan sıyrılmak ise daha da zor. Siyasî tarafgirliğin en vülger hali, en karmaşık kişilikleri ve ifadeleri bile “iyi mi, kötü mü?” dikotomisine indirgemektir. Aşağıdaki satırları bu gözle okuyanlar da mutlaka çıkacaktır: “Öcalan hakkında iyi bir şey mi söylüyor, yoksa kötü bir şey mi söylüyor?” 

Payıma düşen umurumda değil, ben sadece anlamaya ve yorumlamaya çalışacağım; zira ülkemin geleceği, olan-biteni kavramanın yöntemi biraz da Öcalan’ın hakikatini anlamaya bağlı. Süreç iki kanatlı bir kuş. Bir tarafında Bahçeli, diğer tarafında Öcalan var. Üstelik Bahçeli, ülkücü hareketin kurucu önderi Alpaslan Türkeş’in mezarının başında, Öcalan’ın “kurucu önder” sıfatını vurgulayarak durumun altını kuvvetle çiziyor.

Sorunu çözmek için Öcalan’ı anlamak lâzım:

Uyarmalıyım: Önyargıları bir kenara bırakıp Öcalan’ı doğru anlamak, Kürt sorununun en girift algoritmasına nüfuz etmenizi sağlayacaktır. Gelecek kurgusu için zengin malzemeler çıkarmak da cabası. Epeyce donanım lâzım; anlamaya gayret edenlerin de önüne bilgi ve birikim namına epeyce engel çıkacaktır.

Başlangıç olarak bu adamın söylediklerini ciddiye almanızı öneririm. Bilgisi, birikimi, teorik arka planı ve çözümleme yetenekleri kuvvetli, pratiği teoriden damıtan bir ideolog. 70’li yıllara bir zaman tünelinden geçip yazdıklarına anlam yüklemeye çalışmanız lâzım. İnsanlık tarihine, mitolojiye, Marksizmin zengin literatürüne hâkim olmayanlar, strateji ve taktik becerileri kavramakta zorlananlar, burunlarını kıvırmak yerine yazdıklarını ve söylediklerini dikkatle okumalılar.

Öcalan Kürtlere bir gelecek, Türklere de pırıltılı bir ufuk sunuyor. İmralı’da boş durmamış, tepesinden ayrılmayan görevlileri eğitip geliştirmiş. Kürtlerin ve Türklerin çıkarlarını telif ettiği bir formüle muhataplarını ikna etmiş. “Oyun kurucu” sıfatını bu yüzden hak ediyor.

Muhakemesi ve temellendirmeleri yer yer tartışma götürür; ama kendi içinde bir tutarlılığı var ve düşünce sisteminde boşluk bırakmamaya gayret ediyor. Fikirlerinde iddialı. Anlaşılmadığını tekrarlıyor. Bazıları özgüvenini megalomani olarak niteleyebilir; ancak ısrarlı ve iddialı tekrarları “önderlik” vurgusunu kuvvetlendiriyor.

Kestirme yoldan sonuca varmaya kalkmayın; bana sorarsanız, kolay anlaşılacak bir adam değil.

Öcalan’ın İmralı’dan PKK’nın fesih kongresine gönderdiği 25 sayfalık metni takip edeceğiz.

Ne diyor?

Öcalan, Kürtlerin önüne kendilerini onurlu bir şekilde geliştirebilecekleri komünal tarzda inşa edilmiş demokratik ulus çerçevesi koyuyor. Sıklıkla tekrarladığı üçlemesi: Demokratik ulus, eko-ekonomi ve komünalite. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ise Kürtlerle birlikte, aynı çatı altında Ortadoğu’nun hegemonik gücü olmayı vaat ediyor.

Çözdüğü ve bir senteze bağladığı çelişki gerçekçi, üstelik karşılığı var: Kürtlerin kendilerini ve kimliklerini geliştirecekleri, toplumu daha doğrusu komünal hayatı referans alan barışçı bir çözüm ile; Türklerin her şeylerini bağladıkları devletlerinin beka endişelerini gidermenin ötesine geçip Türk-Kürt ittifakı ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni uçuşa geçirerek, Kürtler için toplumun, Türkler için devletin önde olduğu bir sentez öneriyor.

Muhakemesi şöyle:

Kurtuluş Savaşı Kürt-Türk ittifakı ile başarıya ulaşıyor; ama cumhuriyet Kürtleri yok sayıyor. PKK, bu inkârı boşa çıkartıyor. Devletimizin terör, Öcalan’ın “zor” adını verdiği şiddet, Engels’in Bismark’ın zorba yöntemlerini incelediği “Tarihte Zorun Rolü”nü referans alarak haklı gösteriliyor. (Kan ve demirin normalleşmesi için Freud’un “ilerleme kötülüklerin eseridir” sözünü de kullanabilirdi.) Ancak 90’larda reel sosyalizmin çöküşü ile PKK ideolojik zeminini kaybediyor ve bir krizin içine giriyor. Bu kriz, ulusların kendi kaderini tayin hakkı üzerine inşa edilmiş, Birleşik Bağımsız Kürdistan hedefinin anlamını kaybetmesine yol açıyor.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Öcalan, ısrarla Marksizmin üretimi olan reel sosyalizmi, proleter diktatörlüğüne yöneldiği için demokrasiye aykırı buluyor. Bu anlamda ulusun kurtuluşu çabasının sosyalist bir proje olsa da ulus devlet kapitalizmine hizmet ettiğini söylüyor.

Formülü gerçekten çok orijinal:

“Sınıfa karşı sınıf savaşı yerine devlete karşı komün ikilemini ikame ettik” diyor.

Demokratik uzlaşmanın muhatabı olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni gösteriyor.

Barış, savaştığınız kişiyle yapılır diyerek, geçmişin çatışmalarının üzerine kalın bir sünger çekiyor. İYİ Parti lideri Öcalan’ın bu sözünü “Terörsüz Türkiye, ancak bir teröristin önderliğinde gerçekleşebilir” şeklinde okuyabilir.

Komünizme karşı komünalizm:

Öcalan’ın Kürtler için geliştirdiği ideolojinin kilit kavramı “komün”: “Halkların özgür yaşamı komünle mümkündür. Ulus devlet nasıl kapitalizmin silahı ise, halkların kurucu ilkesi ve silahı da komündür” sözü, sosyalist ideolojinin vazgeçilmezi olan temel diyalektik çelişkiyi, ulus devlet ile toplum arasına yerleştirmesi anlamına geliyor.

Komünizm ve komünalizm birbirinden farklı kavramlardır. Çok yönlü ve apayrı bir tartışma konusu olarak ele alınabilecek komünalizm, sınıfsız-ortaklaşacı toplumdan önce otorite problemine odaklanır. Bakunin, Enternasyonal’de Marks-Engels ikilisine karşı çıkarken bu problemi öne sürer. Öcalan’ın da dayandığı Bakunin ve Kropotkin sosyalit-anarşist düşünce ve eylem adamlarıdır. Öcalan’ın kurucu ilke olarak aldığı komün, otoriteyi temsil eden ulus devlete karşı anarşist bir perspektif sunmaktadır.

Komünist-komünalist tartışması bizde çok eski. 1871 Paris Komünü’nde Yeni Osmanlılardan üç kişi, Mehmet, Nuri ve Reşad Beyler devrimcilerin saflarında yer alınca, İstanbul’da komünizme dair bir tartışma başlıyor. Namık Kemâl, bu üç kişiyi, komünist değil komünalist olduklarını söyleyerek savunuyor (Serol Teber’in “Paris Komününde Üç Türk”, kitabı ile “komünalist” tartışması için benim “İslâmcılığın Doğuşu” isimli kitabıma bakabilirsiniz.)

Öcalan mesih ya da canavar değil

Öcalan sorunu çözmenin yolunu anarşizmde buluyor. Ulus devlete, “iktidarcı” olduğu için itiraz ediyor. İktidarların ürettiği egemen kültürün, burjuvazinin veya proleteryanın elinde olmasına göre değişmeyeceğini, sınıfa karşı sınıf mücadelesinin yanlış olduğunu söylüyor. Devletin karşısına bütün ihtişamı ile her türlü otoritenin sorgulandığı komünü yerleştiriyor. Ulus devletin yerine önce demokratik ulus, bir adım sonra da demokratik toplum yerleşiyor. Sonunda komünalist anlayışla toplumu yeniden inşaya girişeceklerini ilan ediyor.

Sonraki aşamanın ipucunu ise şu cümle ile veriyor: “Ulus devlet çelişkilerinin panzehiri demokratik konfederalizmdir.”

Alın size ucu bucağı görünmeyen mümbit bir tartışma konusu.

Öcalan bir mesih değil, bir canavar da değil. Kürtlerin onu mesih olarak görmelerinin de, canavarlığına iman etmiş olanların da çok fazla anlamı yok. Bugün bize, yüzyıl ara verdikten sonra girdiğimiz barış ve ittifak yolunda lazım olan şey bu “kurucu Önder”in ne söylediğini anlamaktan ibaret.

Ben, Öcalan hakkında iyi veya kötü bir şey söylemiş olmadım; sadece anlamaya ve anladıklarımı size yorumlamaya çalıştım.