İsrail ile İran arasında süregiden savaş Arap dünyası tarafından yakından izleniyor. Ruşen Çakır’ın konuğu Yusuf El Şerif, Körfez ülkelerindeki atmosferi, İran rejimine duyulan güvensizliği ve bölgedeki dengeleri aktardı, “Netanyahu’nun ne yapacağı belli değil, bu belirsizlik endişe yaratıyor” dedi.
Arap dünyası İsrail-İran savaşına nasıl bakıyor? Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtlayan Yusuf El Şerif, “İran suçlu görülse de Arap dünyasında kimse İsrail’in tarafında değil. Ama İran’a da güven yok” dedi.
Körfez ülkelerinde panik havası mı var?
İsrail’in İran’daki Buşehr nükleer santraline yönelik saldırısına değinen El Şerif, bu tür gelişmelerin özellikle Körfez’de tedirginliğe yol açtığını söyledi. “Panik demeyeyim ama ciddi bir endişe var” diyen El Şerif, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Rus bilim insanlarını Buşehr’den çekmemesiyle bölgedeki tansiyonun kısmen düştüğünü belirtti. Körfez ülkelerinin İsrail’in hedefleri konusunda hassas olduğunu vurgulayan El Şerif, “Putin çıktı dedi ki ‘Ben bilim adamlarımı çekmiyorum çünkü biz bu santrali inşa ettik, orayı vurmayın’ diyerek İsrail’e mesaj verdi” dedi.
İran neden yalnız?
Arap kamuoyunun İsrail’i savaşı başlatan taraf olarak gördüğünü söyleyen El Şerif, buna karşın İran’a da sempatiyle bakılmadığını aktardı: “İran’ın popülaritesi Arap dünyasında çok düşük. Suriyelileri, Yemenlileri, Lübnanlıları öldürdü. Herkes tarafsız duruyor.”
İran’ın içeriden zayıf olduğunu belirten El Şerif’e göre, Mossad’ın İran’ın içinde “tek kale maç” yaptığı bir ortamda birçok İranlı yetkili İsrail’le işbirliği yapabiliyor.
Ruşen Çakır’ın “İran rejiminin yıkılması isteniyor mu?” sorusunu yanıtlayan El Şerif, geçmişte böyle bir eğilim olduğunu ancak şu anda Körfez ülkelerinin “istikrara yatırım” politikasını benimsediğini vurguladı.
“Bir iç savaş çıkmasın, yeni bir Suriye olmasın” kaygısıyla hareket edildiğini aktaran El Şerif, İran’daki reformist isimlerin yeniden ses yükselttiğini, “rejimin reform edilmesi” fikrinin güç kazandığını belirtti.
Hürmüz Boğazı kapanırsa ne olur?
Savaşın bölge ekonomisine etkisini de değerlendiren El Şerif, şu an büyük bir ekonomik felaket beklenmediğini belirterek, “BAE ve Suudi Arabistan yıllardır alternatif ihracat yolları geliştiriyor. Hürmüz kapansa da etkisi sınırlı olur” dedi.
Yusuf El Şerif, son olarak İran’daki rejimin iç desteğini büyük ölçüde yitirdiğini, Batı’nın hâlâ bu rejimle uzlaşmaya çalışmasının da bölgedeki Arap hükümetleri tarafından dikkatle izlendiğini söyledi: “İran halkı rejimden bıkmış durumda. Rejimin reform edilmesi bölge için en hayırlı senaryo olur.”
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. İsrail-İran savaşı durmuyor, devam ediyor ve daha da süreceğe benziyor. ABD’nin henüz katılıp katılmayacağı da belli değil. Bu savaşın Arap dünyasında nasıl göründüğünü, bu konularda sık sık başvurduğumuz arkadaşımız, meslektaşımız Yusuf El Şerif’le konuşacağız. Yusuf, merhaba.
Yusuf El Şerif: Merhabalar Ruşen Bey, merhaba.
Ruşen Çakır: Arap dünyası hop oturup hop kalkıyor mu, yoksa daha sakin bir şekilde mi izliyorlar yaşananları?
Yusuf El Şerif: Ciddi bir hoplama var, zıplama var diyebilirim. Çünkü ben size Abu Dabi’den konuşuyorum, neredeyse 500 km sonra İran var, aramızda deniz var, körfez var. O yüzden mesela geçen gün İran’ın Buşehr nükleer reaktörünü İsrail vurduğunda tabii ki burada herkes panik oldu çünkü Buşehr bize, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Suudi Arabistan’a en yakın İran nükleer santrali. Bu tamamen elektrik için bir santral ama vurulursa biliyorsun, radyasyon yayılabilir. Bu yüzden burada evet, biraz panik demeyeyim ama endişe var. Çünkü herkes şöyle biliyor: Netanyahu’nun ne yapacağı belli değil. Bazı uçak seferlerinde aksaklık oldu. Biliyorsun, zaten Ürdün’e uçaklar nadiren uçuyor şu anda. Bu yüzden evet, biraz etkilenmişti. Hatta geçen hafta Birleşik Arap Emirlikleri’nin Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayid, Putin’i aradı. Şimdi Putin’i arayınca işler ciddi demektir. Çünkü İran’ı en fazla koruyan Rusya. Demek ki orada bir şey var ve Rusya hakikaten bir jest yaptı Körfez ülkelerine. Buşehr’deki nükleer reaktöründeki çalışan Rus bilim adamlarını çekmedi ve Putin çıktı dedi ki: “Ben Rus bilim adamlarını Buşehr’den çekmiyorum çünkü biz bunu inşa ettik. Bu yüzden İsrail’e diyorum ki, vurmayın orayı.” Tabii bu biraz sakinleştirdi bölgeyi ve takip ediliyor. Şimdi ne zamana kadar devam edecek? Çok soru var aslında, önemli sorular var ve takip ediliyor. Aslında bazıları için bir durum tespiti zor oldu. Yani gönül olarak biliyoruz ki bu savaşta İsrail aslında suçlu. Bu savaşı başlatan İsrail. Fakat İran’ın popülaritesi o kadar düşük ki Arap dünyasında kimse çıkıp da İran’ı savunmuyor. Çünkü İran, Suriyelileri öldürdü, Yemenlileri öldürdü, Lübnanlıları öldürdü; bütün Arap ülkelerine acayip endişe veren kendi ajanlarıyla falan filan. O yüzden insanlar tarafsız duruyor. Ve burada ben size de şunu hatırlatmak isterim, siz her gün yayınlar yaptığınız için belki unutmuş olabilirsiniz ama sizinle geçen Ekim ayında daha Hizbullah’ı konuşurken, Hasan Nasrallah’ı, ben size o dönemde ne dedim? Dedim ki: “İsrail, İran’ın yetkililerinin yatak odalarına kadar girdi.” Ve dedim ki: “Hizbullah’ın yerleri tespit edilirken İsrail Lübnan’dan değil, ana merkezden, İran’dan bilgileri alıyor. Bu yüzden bu kadar rahat davranıyor.” Ve belli ki şimdi bunu İran’da da gördük. 20 tane en üst düzey askerleri evinde, yataklarında öldürüldü. Daha devam ediyor. Bu yüzden şöyle bir cümleyle toparlayayım; İran’ın hakikaten muazzam bir füze gücü var, bunu şimdi keşfettik, önceden inanmıyorduk, meğer varmış ama İran’ın acayip büyük bir yumuşak karnı var. O da, herkes bu rejimden nefret ettiği için herkes Mossad’la, İsrail’le iş birliği yapıyor İran’da. Yani acayip büyük yetkililer yapıyor bunu.
Ruşen Çakır: Burada demin söylediğim bir husus var: İran burada haklı gözüküyor ama kimse yanında durmuyor, çünkü bir geçmişi var. Baktığımız zaman, yine söylediğin gibi, Rusya İran’a belki en yakın görünen ama o da çok açık bir şekilde İran’ın yanında yer almıyor. İran’ın yanında yer alan bir Yemen’deki Husiler var gördüğüm kadarıyla.
Yusuf El Şerif: Evet, doğru ve önemli bir şey söylediniz. Yani Rusya bu savaşta arabuluculuk yapabilecek belki tek ülke; çünkü hem İran’la çok iyi yakın ilişkileri var, askeri iş birliği var, hem İsrail’le çok iyi ilişkileri var, Suriye’de gördük yani. Ama Rusya müdahale etmiyor, Rusya da seyrediyor. Neden? Çünkü Rusya da İran’ın nükleer dosyası konusunda haklı olmadığını, yani ikisi de haksızdı aslında, İsrail ve İran. Çünkü İran özetle söylemek gerekiyorsa biliyorsunuz nükleer projesi Şah döneminde Eisenhower’la anlaştılar ama Mollalar rejimi, “Melali rejimi” diyoruz biz, “molla” işte “İslami rejimi” geldikten sonra, 2002’de bazı muhalif İranlılar raporlar sızdırdı. Bu raporlar bu rejimin gizlice bir askeri nükleer program yürüttüğünü gösterdi. Ondan sonra İran’la dünya arasındaki sıkıntı başladı 2002 yılından sonra; ambargolar başladı, anlaşmalar yapılmaya çalışıldı ama her zaman da İran şeffaflık konusunda sınıfta kaldı. Her zaman bir yolunu bulup gizli bir işler yapmaya çalışıyor ve bu yüzden artık Batı dünyası, Rusya dahil, İran’a güvenmiyor bu konuda. Yani İran diyor ki: “Bizim Hamaney, en yüksek dini liderimiz, fetva çıkardı; nükleer bomba haramdır.” Ama bakıyorsunuz ki ambargo uygulandığında İran’ın tek savunduğu mekanizma ve Batı’ya baskı yapma mekanizması, uranyum zenginleştirmesi %3’ten %60-80’e kadar, yani nükleer bombaya kadar zenginleştiriyor. Demek ki sen dahil Batı da bu fetvayı kale almıyor. Yani bu fetva ciddiye alınsaydı, böyle bir uranyum zenginleştirmeyle baskı yapamazsın yani Batı’ya. O yüzden İran evet, sınıfta kalıyor. Bu nükleer sıkıntının Rusya dahil bütün Batı ülkeleri, Arap ülkeleri dahil, bitmesini istiyor hakikaten. İsrail’e de yani diyorlar ki: “Vallahi İsrail, Netanyahu, çok radikal bir lider. Biz de ona destek vermek zorunda değiliz.” Yani Trump dahil tereddüt ediyor, diyor ki: “Gireceğim, girmeyeceğim. Tamam, birbirini biraz hırpalasınlar” falan filan. Ve aslında Batı’yla ilgili konu bittikten sonra Türkiye’deki yapılan İslam Ülkeleri İş Birliği Örgütü ile ilgili birkaç tane laf söylemek istiyorum yani izninle.
Ruşen Çakır: Evet, oraya gelmeden ama bir şeyi sormak istiyorum. ABD, “Biraz yıpratsınlar birbirlerini” diyor ama müdahil olması, İsrail’in yanında müdahil olması ihtimali daha yüksek gözüküyor sanki.
Yusuf El Şerif: Doğru.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
![]()
Ruşen Çakır: Orada ama şöyle bir husus var biliyorsun; İran’ın misilleme olarak Amerikan üslerine saldırabileceği söyleniyor, ki onların önemli bir kısmı Arap topraklarında, Körfez’de. Öyle değil mi? Bu çok ciddi bir kaygı kaynağı olsa gerek. Yani benim bildiğim Katar’da, Suudi Arabistan’da, birçok yerde Amerikan… Irak’ta da var değil mi? Türkiye’de de var ama Türkiye’yi şimdi kenara koyalım. Esas olarak daha yakın ve ilk akla gelen yerler olarak. Bu konuda Körfez ülkeleri özellikle tedirgindirler herhalde diye tahmin ediyorum. Bu tedirginliklerini dışa vuruyorlar mı, bu konuda bir gayret içerisinde bulunuyorlar mı?
Yusuf El Şerif: Evet, evet, tedirginler. Özellikle biliyorsunuz Amerika’nın en büyük hava üssü ve merkezi üssü El-Udeyd, Katar’daki Amerikan üssü. Orada onunla ilgili bir tehdit, resmi, direkt bir tehdit geldi İran’dan. İran’dan bir mektup aldı Katar Emiri Hamad Al Thani, içini açıklamadı ama biz biliyoruz yani orada bir İran tehdidi var: “Amerika El-Udeyd üssünü kullanırsa biz de orayı vururuz.” İkinci en büyük üsler Bahreyn’de. Suudi Arabistan’da bir tane var ama Amerika yavaş yavaş uçaklarını o üslerden çekiyor ve Somali’ye yakın bir adacığa, oraya koymuş yani. Orada büyük bir iki tane savaş gemisi var ve bir adacık var. Uçaklar oraya gidiyor, ki oradan da vurabiliyor. Yani Somali sahilinden uçup İran’ı vurabiliyor ama İran onları vuramıyor. Bu yüzden Arap ülkeleri evet, bu sınav için hazırlıklıydılar ve Amerika’ya dediler ki: “Buradan vurmayın ya da buradan çekilin.” El-Udeyd’de şu anda Amerikan uçağı yok, Bahreyn’de de aynı şekilde, sadece hava savunma sistemleri kaldı burada. O yüzden biraz daha şey. Birkaç tane heyet var, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan heyetleri dışişlerinden. Washington da bir haftadır orada. Konuşuyorlar; ‘‘Ya şöyle yapsak, böyle yapsak, peki savunmayı nasıl yapsak…’’ Evet, bunu insanlarına hissettirmeden yapıyorlar. Yani ciddiye alıyorlar İran’ın tehditlerini fakat hala buradaki kanaat şu: İran son şeylerini kullanmak istemiyor, İran rejimi hala Amerika’yla anlaşabileceğini düşünüyor. Bunu besleyen şey şu: Geçen hafta çarşamba günü bir İranlı yetkili Reuters‘a verdiği demeçte dedi ki savaşın ortasında; “Amerika bize yeni bir öneri getirdi, biz onu çalışıyoruz.” Abbas Arakçi, İran Dışişleri Bakanı Cenevre’ye gitti ama uçarken İsrail’in iznini aldı çünkü İran hava sahası tamamen İsrail kontrolü altında şu anda ve orada da görüşmeler yapıldı. Anladığım kadarıyla Amerika yine bu ilginç önerisini yeniden yeniledi İran’a, dedi ki: “Uranyum zenginleştirmesini ortak bir merkezde, Suudi Arabistan’da ya da Mısır’da yapalım. Amerikan şirketleri onu yapsın, 3.7 oranında zenginleştirilsin ve bütün bölge ülkelerine verilsin.” Yani Mısır nükleer şeyi istiyor, Suudi Arabistan, İran, Birleşik Arap Emirlikleri’nin nükleer santrali var burada. ‘‘Bir yerde zenginleştirilsin ve oradan ithal edilsin. Yani her yere verilsin, İran’da yapmayalım bunu’’ denildi. Şimdi İran rejimi şunu biliyor: İran rejimi halkına güvenmediği için, çünkü zulüm yaptığı için bir şekilde Batı’yla daha fazla ipleri kopartmamaya çalışıyor, Amerika’yla özellikle. Bu yüzden madem öneri geliyorsa demek ki Batı hala bu rejimi satın alıyor demektir, yani, ‘‘bizi yıkmaya çalışmıyorlar’’ ve rejim sonuna kadar en muazzam alabileceği şeyi almaya çalışacak. Bu yüzden buradaki ülkeler şöyle düşünüyorlar: İran buradaki Amerikan üslerini vurmaya çalışırsa sabah olmadan bu rejim yıkılır. Çünkü Amerika tüm gücüyle İran’a saldıracak, hatta nükleer bombalar da kullanabilir, teknik nükleer bombalar kullanılabilecek ve bu rejimin sonu olur. O yüzden biraz burada diyorlar ki: İran rejimi hala İsrail’e misilleme olarak vuruyor, füzeler kullanıyor ama söylediği kadar ya da yapabileceği en maksimumu daha göstermedi İran aslında, yapabilir daha fazlasını ama yapmıyor çünkü Batı’yla bir şey kalmak istiyor, yani bir konuşabileyim, yerimde sağlam kalayım diye. Ve İsrail Amerika arasını bozmaya çalışıyor; çünkü biliyor ki Netanyahu rejimi yıkmak istiyor, Amerika rejimi yıkmak istemiyor, nükleer programını…
Ruşen Çakır: Tam bunu soracaktım, “rejimi yıkmak” dedin. Birbiriyle ilişkili iki şey sormak istiyorum. Bir, rejimin yıkılma ihtimali yapılan yorumlarda, değerlendirmelerde ya da devlet politikalarında İran’da rejimin yıkılma ihtimali çok yüksek görülüyor mu? İki, isteniyor mu? Yani, Arap dünyası, Körfez ülkeleri İran’daki İslami rejim ya da neyse artık o rejim yıkılsın istiyor mu? Bir de bütün bu süreçte yıkılma ihtimalini, yani onu bir şekilde ciddiye alıyorlar mı?
Yusuf El Şerif: Şimdi gönüldekileri bilemeyiz. Eski açıklamalara dönersen buradaki bütün liderler, ‘‘Evet, yıkılsın’’ demişti, bu WikiLeaks‘te de çıktı. Ama şimdi son dönemde hayır, yıkılmasın. Çünkü bir iç savaş çıkar ve İran parçalanırsa bayağı bir zor bir şeye gireriz yani. Son 5 yıldır Muhammed bin Selman ve Muhammed bin Zayid, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri daha “istikrara yatırım yapalım” stratejisine sarıldığı için deniliyor ki: “Ya İran da istikrarlı olursa orada da yatırım yapabiliriz.” Yani aslında önemli olan yatırım ve para ve istikrar. Bu yüzden rejimin yıkılması ve yeni bir Suriye savaşı gibi bir şeye girmesi bütün bölgeye zarar verebilir. Yani çıkarları rejimin yıkılmasından yana değil. Ve zaten İran bunu bildiği için dün ve cuma günü, acayip eylemler, sokaklarda insanlar, işte “insanlar rejime sahip çıkıyor” diye, bildiğimiz propagandalarından bir tanesi bu. Fakat Türkiye’de Farsça bilen çok bilim insanları var, gazeteci var. Dikkatle takip etsinler. Bakıyoruz ki İran’ın muhalifleri, yani eski reformist dedikleri Ruhani, Cevad Zarif, Kerrubi, bunlara ev hapsindekiler bile dahil, bunlar hepsi diyorlar ki: “Vatanımızı savunalım ama bu fırsatı kullanalım ve rejimi reform edelim, dini devleti bırakıp demokratik bir cumhuriyete geçelim.” Bu sesler yükselmeye başladı yani. Ve bu aslında iyi bir şeydir, yani bu kargaşadan, rejimin yıkılmasından değil; rejimin reform edilmesi konusunda bir şey çıkarsa ve dini liderin dışarıda, yani bundan kurtulursa İran, bu aslında herkesi mutlu edebilecek bir şey. Hatta bir görüntü, sosyal medyada yaygın bir görüntü var şu anda. İnsanlar Tahran’dan kaçarken trene falan, bilmem ne, bu durumda bile hala bu rejim kadınları kadınların türbanlarını kontrol ediyor. Birisine dedi ki: “Senin başının yarısı açık.” Bütün kadınlar o kadına saldırdı. Artık yani İran halkı biliyor ki bu rejimin ömrü tükenmiş, devam edemez. Nereye gider bilmiyorum. Ama dediğim gibi rejimin yıkılmasını isteyen çoğunluk değil, rejimin reform edilmesi… Ve biliyorlar, birçok analiz okudum ben burada, diyorlar ki: “Bu rejim nükleer dosyasını kaybederse halkın arasındaki saygınlığını kaybeder. Ondan sonra zaten ayakta duramaz.” Yani: bu kadar çile çektik, bu kadar şey yaptık ama sen bundan sonra uranyum zenginleştirmesini dışarıda yapacağız diyorsun, sattın yani. Mutlaka bir değişikliğe gitmek zorunda kalabilir, deniliyor. Ve nasihat olarak; Mücteba, Hamaney’in çocuğu, büyük çocuğu aslında, ona veliaht gözüyle bakılıyor. Mücteba’nın politikalarına dikkat etmek lazım çünkü deniliyor ki; ‘‘Bu Mücteba’nın iki yüzü var: Bir reformist yüzü var, bir de dini devlet yüzü var.’’ Oradan bir sürpriz çıkabilir yani Mücteba’dan.
Ruşen Çakır: Peki demin söylemek istediğin şeye, Türkiye’deki toplantıyla ilgili. İslam… Neydi? İslam İş Birliği Kalkınma Örgütü mü?
Yusuf El Şerif: Evet, OIC. İsmi değiştirildi birkaç kere. Ne işe yaradığını bilmediğimiz bir örgüt ama orada yani herkes, liderler falan, bakanlar çıkıp İsrail’e saydırıyorlar falan filan. Yani sürekli bir şekilde, güzel bir fırsat aslında. Burada iki şey söylemek istiyorum. Birincisi genel olarak, birisi de senin yorumlarınla ilgili, Öcalan’la ilgili. Şimdi bakıyoruz ki insanlar hep bunu duydu: ‘‘İran aslında Filistin’i özgürleştirmek istiyor, yani İran’ın bütün propagandası Kudüs, Aksa, Filistin, bilmem ne. Yani bunun için savaşıyor, bunun için Hizbullah’ı destekliyor, bunun için Hamas’a silah veriyor’’ falan filan. Peki, şimdi gördük ki İran’ın aslında çok ciddi ve güçlü füzeleri var, yani İsrail’i ağlatan füzeleri var şu anda. Fettah, Siccil, ciddi, yani hem titiz, hedefini vurabilen ve yıkım gücü çok güçlü bir füze. Peki İran bunları neden erken kullanmadı? Yani Hamas boğuşurken, Hizbullah tasfiye edilirken İran neden savaşa girip bu füzeleri kullanmadı? Eğer o zaman bu füzeleri kullansaydı İran, İsrail’in içindeki halkın ayaklanmasına yol açardı, çünkü halk İsrail’de ‘‘Hamas’la anlaşma yapın, esirlerimizi geri alalım, savaş istemiyoruz’’ diyordu. Eğer İran bir sene önce bu füzeleri atsaydı Hamas’ın kurtulma şansı olabilirdi, Hizbullah tasfiye olmazdı. Neden kullanmadı? İki nedeni var. Birincisi, çünkü İran bunu görmedi, yani İran işin buraya kadar geleceğini görmedi. Bu, İran’ın kapalı bir rejim olduğu için dünyayla yarışamadığını, yarışamayacağını gösteriyor. Zaten Mossad İran’da futbol oynuyor, yani saha, tek kale saha oynuyor. İkincisi, çünkü İran rejimi aslında ne Filistin, ne Kudüs, hiçbir şey; hepsi bahane. Önemli olan nükleer rejim. Yani İran biliyordu ki, ‘‘Bu füzeleri ben atsaydım Hamas’ı kurtarabilirdim, Hizbullah’ı kurtarabilirdim ama İsrail bunu bahane ederek benim nükleer programımı hedef alabilirdi’’ ve İran bunu istemiyordu. İran’ın birinci önceliği nükleer projesi; ne Kudüs, ne Filistin, ne Hamas, ne Hizbullah.
Ruşen Çakır: Ama şimdi hedef aldı.
Yusuf El Şerif: Çünkü neden? Çünkü İsrail artık İran’ı vuruyor, İran kendini savunuyor şimdi. Yani Hizbullah Hamas’ı vururken İran karışmadı fazla, ciddi bir şekilde karışmadı. Ekim ayında attığı füzeleri fos çıktı. Ama şimdi bıçak kemiğe dayandı, bir şey kalmadı, İran’a geldi. Bu yüzden şimdi kullanmaya başladı. Ama dediğim gibi, göz göre göre Hizbullah tasfiye ediliyor, İran bu füzeleri kullanmadı. Hamas gitti gidiyor, İran bu füzeleri kullanmadı. Neden? Çünkü nükleer silahını savunmak istiyor. Şimdi bıçak kemiğe dayanınca tabii ki… Ve dediğim gibi, tehdit ettiği kadar kullanmıyor. Yani diyor ki, ‘‘Ben 100 tane atabilirim’’, 10 tane atıyor. Neden: ‘‘Hala bu nükleer projemi bir şekilde kollayabilirim belki.’’ Bu birincisi. İkincisi, senin yaptığın önemli analizlerle ilgili, Öcalan’ın sözleriyle ilgili. Öcalan işte, ‘‘Kürtlerle Türklerle bir iç cephe… Birlikte İsrail, Amerikan şeyine karşı olalım’’ diyor. Elbette bu önemli bir şey, çünkü bölgede bir endişe var: Bu kadar güçlü bir İsrail bundan sonra neler yapmaz? Ama aslında şöyle bir şey var, bir ayrım yapmak lazım; Bu İsrail’in bir zaferi mi, yoksa sağcı radikal hatta bana göre DAEŞ’in sağcılarının mı? Çünkü İsrail hepimizin tanıdığı bir ülke. Türkiye İsrail’i tanıyor, Arap ülkeleri neredeyse tanıyor, yani diyor ki işte barışalım falan filan. Fakat İsrail’in başarısı başka. İsrail’in radikallerinin, Netanyahu, Ben-Gvir, Smotrich, bu dinci, aşırı dinci insanların askeri zaferi bütün bölgeyi yıkar. Çünkü ondan sonra bunlar dini emellerini, dini şeylerini Tevrat’a göre, bilmem nelere göre acayip şeyler yapabilirler, bu bütün bölge için endişe verici olur. Öcalan’a göre, Sayın Erdoğan’a göre, ikisi de aynı şeyi söylediler galiba, bugün de OIC’de Sayın Erdoğan söylüyor, ‘‘bütün iç cephe’’ falan. ‘‘Evet, bu İsrail’e karşı cephe yapalım, Arap ülkeleri, Mısır gibi, evet, cephe yapalım’’ falan diyor. Benim kendi analizlerime göre bizim İsrail solcularıyla konuşmamız lazım, daha bunları şey yapmamız lazım. Ama bir İsrail derslerimiz var belli ki bu olaylar bittikten sonra. Bir de İran’la konuşmamız lazım ileride. Bir cephe, İsrail’e karşı bir Kürt-Türk cephesi demokrasi olmadan, yargı bağımsızlığı olmadan nasıl yapılır bilmiyorum, zannetmiyorum yani. Ama belli ki İsrail’le çok fazla bir derdimiz var ileride. Suriye de öyle. Bu iş bittikten sonra sıra Irak’a gelecek, çünkü Haşdi Şabi orada hala duruyor. Bu Haşdi Şabi’nin mutlaka elimine edilmesi lazım. Bölge yeni bir sayfaya geliyor, yeni bir şeye geliyor, kutuplaşmaya, yeniden kutuplaşmaya İsrail’e karşı, ya İsrail’le birlikte olan ya da barış, istikrar, demokrasi diyeceğiz, bilmiyorum yani. Bunu tüm bölge konuşuyor ama şimdi konuşmuyor, düşünüyor, yani ileride konuşacağız bunları daha fazla.
Ruşen Çakır: Evet, son olarak şeyi sorayım. Bu tüm dünyayı ama özellikle bölge ekonomisini çok ciddi ilgilendiriyor değil mi? Petrol fiyatları, Hürmüz Boğazı. Mesela şunu merak ediyorum: petrol fiyatlarının yükseliyor olması tüketenleri doğrudan olumsuz etkiliyor ama üretenlerin de aleyhine bir durum mu bu? Yani fiyatlar yükseliyor diye memnun mu oluyor mesela Suudi Arabistan ya da diğer petrol üreten ülkeler, yoksa bu herkesin zarar gördüğü bir kriz mi?
Yusuf El Şerif: Biraz önce İran rejimi yıkılsın mı, yıkılmasın mı, bunu konuşurken ben sana ne dedim Ruşen Bey? Dedim: gönüllerin içindekini bilmeyiz. Aynı şekilde… Sen dikkat edersen bu kriz başlamadan hemen önce Suudi Arabistan açıklama yaptı, dedi ki: “Biz petrol ihracatlarımızı arttıracağız, OPEC ne derse desin biz arttıracağız, fiyat düşsün, düşerse düşsün.” Bu yüzden Suudi Arabistan bu Amerika’yla iyice konuşuyor, iyice yani balans yapıyor, balans ayarı yapıyor. Suudi Arabistan açısından petrol fiyatı 80 dolara geri dönerse kötü olmaz. Buna Amerika da dayanabilir, yani bir sıkıntı olmaz. Ama daha aşırı yüksek fiyatlara çıkarsa, 85-90, o zaman Suudi Arabistan devreye girecek ve daha fazla petrol harcayacak. Burada da bir şekilde Amerika Rusya’ya uyguladığı bazı ambargoları yumuşatabilir, yani yumuşatabilir, Rusya da petrol satabilir. Bu yüzden Hürmüz kapansa bile yani psikolojik birçok sıkıntı olabilir ama biliyoruz biz Birleşik Arap Emirlikleri zaten yıllardır hazırlıklarını yaptı, bir bypass yaptı, Dubai’dan Fujairah’a, yani Körfez’den kara yolları üzerinden Hint Okyanusu’na açılan bir şey yaptı. Suudi Arabistan’da da Kızıldeniz üzerinden petrol ihracatı yapabilir. Irak etkilenebilir ve İran etkilenebilir çünkü fazla başka alternatifleri yok. Irak belki Türkiye’nin üzerinden sınırlı bir şekilde şey yapabilir. O yüzden şimdiye kadar ben burada insanlarla ve yorumcularla konuştuğum kadarıyla böyle çok büyük bir ekonomik felaket beklemiyorlar. Ve biraz önce söylediğimiz gibi yani İran son aşamaya kadar Batı’yla bütün gemileri yakmak istemiyor. Bizden biliyor, yani bu Hürmüz’ü kapatırsa bir hafta dünyada bir şey olmaz zaten, yani stoklar var. Yaz dönemindeyiz, çok fazla şeyi yok. İsrail bile vururken, dikkat ediniz, İsrail bir tane gaz pompa istasyonu vurdu denizde İran’a ait, bu oradaki doğalgaz pompası çünkü dünyanın en büyük doğalgaz rezervi var Körfez’de ve ikiye bölünmüş, bir yarısı İran’ın yarısı Katar’ın. İsrail orayı bile vuramadı yani ancak bir pompa istasyonu vurabildi. Çünkü biliyor ki eğer oraya bir zarar verirse bütün dünya ayaklanır ve bütün dünya İsrail’e… Şimdi bunu bitirirken, toparlarken ve zayiattan bahsederken ben sizi çok ilginç bir soruyla bırakayım. Yani hatta şaka mı soru mu bilmiyorum ama görüyoruz ki İran’ın birçok füzesi yerine vuruyor, ama bazı füzeleri hakikaten şaşırıyor, yolunu şaşırıyor. İnsanlara, işte hastaneye düştü, yollara düştü, binalara düştü. Geçenlerde Kuzey İsrail’e düştü, bir Arap ailesini öldürdü, yani şaşkın füzeler. Birisi sordu dün internette, ‘‘Ya bu İran’ın şaşkın füzelerinden bir tanesi Aksa’ya düşerse ne olur?’’
Ruşen Çakır: Allah yazdıysa bozsun, aman.
Yusuf El Şerif: Yani ama şimdi bak, yani o komplo teorileriyle konuşmuyoruz falan ama aşırı sağcı bir İsrail varken hükümette her şey düşünülebilir, her komployu düşünebiliriz. Hatta belki bazı insanları, Sünni Arapları İran Şii Arap’a karşı kışkırtmak isteyebilir. Bilmiyorum yani ama bu İran-İsrail savaşı çok dertli bir konu, farklı bir soruyla bitirmek istedim. Bilmiyorum yani kötü mü oldu iyi mi oldu bilmiyorum, kusura bakma. Ama bu soru soruluyor, Arap dünyasında bu soru soruluyor yani şu anda. Onun için gündeme getirdim.
Ruşen Çakır: Evet, benim de bir tane arkadaşımın aktardığı şeyi söyleyeyim, onu daha önce de bir yerde söyledim, şey diye söylüyorlarmış İran’da: Hamaney öyle bir yere saklanmış ki kimse bilmiyormuş, Mossad hariç.
Yusuf El Şerif: Zaten bu cümleyi söyleyeyim lütfen, yani öyle bir ülke olmuş ki İran, yani rejim halkına o kadar zulmetmiş ki, o kadar halk rejimden bıkmış ki, Mossad üç tane orta çaplı bir imalat şeyi açtı İran’ın toprağının içinde, İHA yapıyor, füze yapıyor, bomba yapıyor İran’ın topraklarının içinde ve bunlar yani hakikaten hiç yokmuş gibi, bir güvenlik yok, İran yok… Mossad bu kadar derin şeye girebiliyorsa bu, rejim halkına sahip çıkmadığı için ve İsrail bunu çok iyi kullanıyor.
Ruşen Çakır: Evet, çok doğru. Rejim halkına sahip çıkmayınca da halkın hepsi olmasa bile bir kısmı o rejime karşı her türlü iş birliğine girebiliyor. Evet, Yusuf El Şerif’le Arap dünyasının İsrail-İran savaşına nasıl baktığını konuştuk. Çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.