Türkiye savaş tehdidi altında mı? Sıradaki hedef Türkiye mi? Türkiye savaşa hazır mı?
Sekiz gündür bu sorulara aranan cevaplarla yatıp kalkıyoruz medya mensupları ve izleyicileri olarak. Analiz ve öngörülere, istihbarat bilgisine ihtiyaç olmayan gerçek yaşamsal tehdit ise yanı başımızda. Esasen bizim dış düşmana ihtiyacımız yok. Topraklarımızı kaybetme riski yaratmayı kendi başımıza beceriyoruz. Değerli tarım arazilerimizi imara açarak, verimli zeytinlikleri madenciliğe kurban ederek topraklarımızı çoraklaştırıyoruz. Savaş tehdidi ya da toprak kaybı korkusu kendisini gerçekleştiren kehanet misali kapımıza dayandı. Toprak altındaki düşük kaliteli kömürü çıkarmak için toprak üstündeki en değerli tarım ürünlerimiz arasındaki zeytinlikleri feda etmek, en korkunç düşman saldırısı kadar tehlikeli. Evet –şimdilik– Muğla ilimizdeki Akbelen zeytinliklerinde ağaçların “taşınması” (!?) üzerine kurulu yasa teklifinden söz ediyorum. Adrese teslim akademik ilanlar gibi zeytinler sökülüp, acele kamulaştırma yöntemiyle köylünün tarım arazisine çöküldükten sonra iki şirkete tahsis edilmek üzere hazırlanmış bir yasa teklifi bu.
Akbelen mücadelesi yıllardır sürüyor
Akbelen Ormanları ve çevresindeki İkizköy gibi köylerin zeytinlik alanlarının bulunduğu verimli arazilere bu iki şirket yıllardır göz dikmişti. Çevrecilerin ve köylülerin verdiği Akbelen mücadelesi yıllardır sürüyor. Yasal girişimler 8 kez geri çektirildi. Ardından bir yönetmelik düzenlemesi gerçekleştirilerek bölgeye el koyma denemesi gerçekleşti. 2022 yılında Danıştay yönetmeliği iptal ederek, hükümsüz kılınca iktidarın 9’uncu girişimi de önlendi. Şimdi 10’uncu kez aynı girişim gerçekleştiriliyor. Bu defa da durdurulabilir mi? Neden olmasın? O halde nasıl olur, oldurulur üzerine düşünmeye geçelim.
Köylülerde, çevrecilerde, ekofeministlerde ve genel olarak sivil toplumda mevcut direniş potansiyelini geniş kesimlere aşılayarak zeytinlik mücadelesine yoğunlaşmak için önümüzde koskoca üç gün var. “Soyadımız Türkiye” sloganı havada kalmasın. Ülkemizin, toprağımızın, köylümüzün, zeytinimizin, çocuklarımızın geleceği için tüm milletvekillerinin sorumlulukları gereği ülkenin, halkın çıkarı için oy kullanmaya davet etmekte fayda var. Muhalefetin ortaklaşması ve iktidar partilerinin milletin sesine kulak vermesi mümkün olursa bu kez de Akbelen’in kurtulma şansı var demektir.
- Meclis’te zeytinlik kavgası: Mustafa Varank, Orhan Sarıbal’ın üzerine yürüdü
- Zeytinlikleri madencilik faaliyetine açacak kanun teklifi komisyonda kabul edildi
Komisyonda zeytinlik katliamı kanun teklifi kabul edildi
TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu, sadece 26 saatlik görüşme ile kocaman bir torba yasayı, deyim yerindeyse şipşak geçiriverdi. Elhamdülillah cuma namazına da yetiştiler, öğle yemeğine de. Göz yaşartıcı görev aşkı, yazık ki milletin efendisi köylüler milletin meclisinde fiziksel müdahaleye uğradığında bile görev aşkı baskındı. Bu haksızlığı içine indiremeyen vekiller de şiddetten pay aldı. Buna rağmen 26 saatte bitirildi teklifin görüşülmesi.
İzleyin: AKP ve muhalefet vekilleri arasında kavga
Madenciler komisyondaydı, konuştular ama zeytini savunacak olanlar konuşamadı. Sanayi Komisyonu teklifi, enerji güvenliği bakış açısından değerlendirdi. Tarım arazilerinin sanayiye ve madenciliğe tahsis edilmesi, gıda güvenliği açısından TBMM Tarım Komisyonu görev alanına da giriyordu. Demek ki Meclis Başkanı gerekli görmemiş, iki komisyonun ortak çalışması gerektiği halde konuyu sadece “iki şirkete arazi tahsisini çabuklaştırma” perspektifinden değerlendirmiş olabilir. Tarımın, zeytinciliğin, zeytinyağının tarıma dayalı sanayi ürünleri kategorisinde olduğunu Sanayi Komisyonu üyeleri de önemsiz görmüş olabilir. Enerji güvenliği kadar, hatta daha çok gıda güvenliğinin yaşamsal öneme sahip olduğunu anlatmak için elde var üç gün. 20 Haziran Cuma günü komisyondan çıkan yasa teklifinin 24 Haziran Salı günü TBMM Genel Kurulu’na inmesi bekleniyor.
Teklif geri çekilmeli
Ancak bu kıymetli günler iyi değerlendirilirse Genel Kurul’dan komisyona iade kararı da çıkabilir. Veya iktidar ve muhalefet partileri ortaklaşarak TBMM Tarım Komisyonu’nun görüşlerini almak isteyebilir. Daha iyisi olarak bir üçüncü ihtimal de iktidar yetkililerince bu kötü yazılmış, hak ihlali ve zeytinlik katliamı içeren teklifin geri çekilmesidir sanırım. 2017 yılında gerçekleşen girişim partilerin ortaklaşmasıyla geri çekilmişti. AKP iktidarı, Meclis oylaması ile reddedilebilecek yasa tekliflerini oylamadan geri çekme eğiliminde, bilindiği üzere. Bu bilgi kullanılmalı. Meclis’te partiler, hafta sonunda sivil toplum vekil ikna turlarında olmalı. Çünkü geçmiş girişimleri durdurmak, farklı partilerden bazı vekillerin konuyu sahiplenmesiyle mümkün olmuştu. Çünkü –tekrarı mazur görün lütfen– siyasetin kendi dili ve iç dinamikleri doğrultusunda söz kuran milletvekilleri hem kendi partisinde hem karşı partilerde etki yaratabiliyor.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Sivil toplum savunucu söylemiyle daha net ve hatta didaktik olabildiği için her politikacının kabullenmesi kolay değil. Kendimi de katarak söylüyorum, sivil toplum bu konularda kendisine biraz iğne batırabilmeli. Meclis içinde sivil toplumun eli, dili olabilecek, her partiden milletvekillerine ulaşmak, konuyu benimseyenlerle irtibatta kalmak da yasama faaliyetlerine demokratik katılımın bir parçası ve etkili bir yöntem.
Verimli ağaçları habitatından koparmak niye?
Kendileri için özel yasa teklifi hazırlanan belli şirketler neden illaki yeşil alanlara, zeytinliklere, tarım arazilerine ve sulak alanlara göz dikerler? Bu soru önemli. Tahminlerimle sözleri meşgul etmek istemiyorum ama cevabı da alınmalı mutlaka. En az ‘zeytin ağaçlarının boş alanlara taşınarak orada yaşatılacağı’ iddiası kadar güvenilmez olsa da bir halk sözüne yer vereceğim. Eskiler “maden olan dağda ot bitmez” derlerdi. Bu şirketlerin tek istediği şey kömür veya sair maden işletmek ise buyursunlar ot bitmeyen çıplak tepelerde, arazilerde çıkarsınlar madeni.
Onlarca yıllık, hatta kimileri asırlardır yaşayan verimli ağaçları yerinden yurdundan uzakta yaşatmayı denemekten daha kolaydır en azından. Saksı çiçeği bile yerini sevmezse yaşayamıyorken verimli ağaçları habitatından koparmak niye? Dikkat ederseniz daha yasa teklifi uyarınca başa gelebilecek tapu güvenilmezliği sorununa bile değinmedim. Devletin verdiği hiçbir kâğıdın değerli olmadığı, dokunulmaz olmadığı, güvencesizliğin egemen olduğu bir topluma dönüşme riskini göz ardı edemeyiz.
Acele kamulaştırma buraya çıkıyor ki Defne, Samandağ ve diğer Hatay ilçelerinde yaşanan tam olarak böyle bir şey. Onların zeytinlikleri de üstlerinde meyveleriyle, hasada birkaç ay kala dozerlerle sökülmüştü. Akbelen direnişi Hatay zeytin direnişiyle dayanışma içinde hareket etse keşke. Maden şirketleri de sömürge madenciliği ile doğa talanı yapmak yerine çevre dostu derin madencilik teknolojilerinden yararlansa bir zahmet. Ve yine bir zahmet, bakanlıklarda bu teklifleri yazanlar sermayenin çıkarını değil, ülkenin ve halkın, kamunun yararını gözeterek düzenleme hazırlasalar. O vakit yaşanacak ülke oluruz sanki. Tüm bu nedenlerle zeytinlik katliamına ‘dur’ demek gerekiyor.