Mesut Yeğen: “CHP pes etmiyor ama tek gündemli siyasetin riski büyük”

Prof. Dr. Mesut Yeğen, İBB’ye yönelik operasyonların 100. gününü ve CHP’nin bu süreci yönetme tarzını değerlendirdi. CHP’nin pes etmediğini söyleyen Yeğen, “Ama tek gündemli siyasetin riski büyük” dedi.

“CHP’nin pes etmediği açık”

CHP pes etmiyor mu? Prof. Dr. Mesut Yeğen’e göre evet, CHP pes etmiyor. Fakat CHP’lilere yönelik operasyonlarda iktidarın da Erdoğan’ın da tüm hedeflerine ulaşabildiğini söylemenin zor olduğunu ifade eden Yeğen, “Elbette CHP üzerinde bir etkisi oldu bu operasyonların” dedi.

Mesut Yeğen, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olan Ekrem İmamoğlu’nun hapiste olduğunu hatırlattı, “Neticede, CHP cumhurbaşkanı adayı belirleme aşamasındayken bu müdahale gerçekleşti. Şu anda yasal olarak bir aday belirlemiş görünseler de, o adayın seçimlere girip giremeyeceği belirsiz” diye konuştu.

Özgür Özel hakkında soruşturma başlatıldı

“AK Parti, seçmen desteğinin düşüşte olduğunu gördü”

“Hükümetin müdahalesinin sonuçları var ama bu CHP’yi oyun dışına itmiş değil” diyen Yeğen, sözlerine şöyle devam etti:

“Hatta bir açıdan bakarsak, CHP’yi belli bir dava etrafında toparlamış, bir momentum kazandırmış bile denebilir. Bu operasyon beklenen etkiyi yaratmadı. AK Parti, seçmen desteğinin düşüşte olduğunu gördü. Bu gidişat devam ederse iktidarın operasyonlarının anlamı kalmaz ama bu Erdoğan’ı geri adım atmaya zorlamaz. 2028’e kadar böyle gidecektir.”

CHP için en büyük riskin tek gündemli bir siyaset yürütmek olduğunu ifade eden Mesut Yeğen, “Bu da kadro yenilenmesini geciktirebilir. Mevcut MYK ve PM kadrosu çok vaatkâr değil. Yeni isimlerin ön plana çıkması şart. Ama aynı zamanda en büyük fırsat da Erdoğan’ın politik olarak tıkanmış olması. Ekonomideki başarısızlıklar ve yönetememe hali, CHP’nin önünü açabilir” dedi.

“Erdoğan İmamoğlu’yla yarışmak istemiyor”

Ruşen Çakır, Mesut Yeğen’e Erdoğan’ın Özgür Özel’i öne çekme çabası hakkındaki fikirlerini sordu:

“Erdoğan’ın bu tavrı aslında otoriter rejimlerin klasik bir özelliği. Muhalefeti de kendisi tayin etmek, muhalefetin nasıl hareket edeceğini belirlemek istiyor. 2023 seçimlerinde de Erdoğan Kılıçdaroğlu’yla yarışmayı tercih etti ve bu gerçekleşti. Şimdi de İmamoğlu ile yarışmak istemiyor. Özgür Özel’i karşısında görmek istiyor olabilir. Belki Özel’e dair bir planı var ya da henüz Özel hakkında net bir analiz yapmış değil.”

“CHP yalnız kaldı, muhalefet zayıf bir sınav verdi”

Çakır’ın, “Muhalefet deyince artık sadece CHP akla geliyor” tespitine Yeğen, “Bu durum belki de CHP için bir fırsat. Bütün muhalefetin CHP etrafında toplanması otoriter rejimden çıkış için daha etkili olabilir. Ama söylediğin gibi İmamoğlu bu süreçte yalnız bırakılmış görünüyor” dedi.

Muhalif partilerden örnekler veren Yeğen sözlerine şöyle devam etti:

“DEVA Partisi ve Ali Babacan örneğin, arada kalmaya çalıştılar. Ne iktidara ne muhalefete tam olarak yakın durdular. Oysa ortada kalınacak bir durum yok. Burada mesele yolsuzluk değil, yargı yoluyla siyasetin dizayn edilmesi. Zafer Partisi de ilginç bir örnek. Özdağ içerideyken verdiği desteği şimdi geri çekti. Partisinin Saraçhane mitingine katılmamasını istedi. Bu çelişkili bir tutum. DEM Parti ise ilkesel olarak operasyonlara karşı çıkıyor ama enerjisini bu mücadeleye tam olarak aktarmıyor. Çünkü çözüm sürecini riske atmak istemiyor olabilirler. Bu da anlaşılabilir bir strateji.”


Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Mesut Yeğen: “CHP pes etmiyor ama tek gündemli siyasetin riski büyük”

Ruşen Çakır: Profesör Mesut Yeğen’le başlayalım. Mesut merhaba.

Mesut Yeğen: Merhaba Ruşen.

Ruşen Çakır: 19 Mart sürecinin başlarında seninle bir konuşmuştuk. “Nasıl başlarsa öyle gider” diye bir tabir var. Sanki öyle gidiyor gibi. Ya da şöyle söyleyeyim, tabii ki tempo düşüyor, şu oluyor, bu oluyor, yeni dalgalar oluyor ama ben bu yayının başlığına şunu verdim: “CHP pes etmiyor” dedim. Katılır mısın?

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Mesut Yeğen: CHP’nin pes etmediği açık. Hem CHP pes etmiyor hem de iktidar ya da Erdoğan çok amaçlarına ulaşmış görünmüyorlar. Yani bütün bu yapılanların CHP üzerinde bir etkisi olmadığını söylemek mümkün değil. Sonuçta CHP bir cumhurbaşkanı adayı tespit etmek üzereyken bütün bu müdahale gerçekleşti ve şu anda fiilen, yani fiilen demeyelim de hukuken hatta bir cumhurbaşkanı adayı tespit etmiş olmakla birlikte bu cumhurbaşkanı adayı seçimlere girebilecek gibi görünmüyor. Dolayısıyla hükümetin yaptığı müdahalenin bir sonucu var ve fakat bu CHP’yi oyundan düşürmüş değil. Haddizatında bir açıdan bakarsak CHP’ye biraz bir momentum kazandırmış durumda. Belirli bir dava, bir olay etrafında CHP’yi bir araya getirmiş durumda. Ama öte yandan aynı işin aksi tarafında da şu var: CHP’yi tek bir gündeme sıkıştırdı iktidar. Son üç aydır neredeyse sadece bu yargı operasyonunu konuşuyor. Hem de yenileri eklenerek biliyorsun. Dolayısıyla CHP’yi, ‘‘2028’de biz bu iktidara gelirsek bu ülkeyi nasıl yönetiriz?’’ etrafında siyaset yapmaktan alıkoymuş durumda. Dolayısıyla böyle ters etkileri var bütün bu sürecin.

Ruşen Çakır: Burada tabii CHP şu anda önüne bir program çalışması koydu. Haberin vardır. Anladığım kadarıyla CHP’nin program çalışmasıyla Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı çalışmasını bir şekilde kombine edecekler. Nasıl yapacaklarını bilmiyorum ama senin de dediğin gibi olaya, yani adli olaya yoğunlaşmaktan diğer olaylarla uğraşamıyorlar. Ama burada şöyle bir husus da var, dikkat çekici; Erdoğan ısrarla Özgür Özel’i oradan çekmek istiyor. Ne dedi: “Etkin pişmanlıktan yararlan.” Böyle bir seçeneği siyasi iktidar dayatıyor belli bir aşamadan sonra. Yani, ‘‘O dava sürsün, ona karışmayın, gelin burada ne yapacaksanız yapın.’’ Buradaki iktidarın hesabıyla CHP’nin bunu reddetmesi şaşırtıcı değil ama CHP’nin tutumunu nasıl değerlendirirsin?

Mesut Yeğen: Şimdi Erdoğan’ın yaptığında aslında anlaşılmaz bir taraf yok. Yani otoriter rejimlerin bu tür bir özelliği var. Muhaliflerini de kendileri tayin etmek istiyorlar ya da muhaliflerinin nasıl iktidarla rekabet edeceğini de kendileri tayin etmek istiyorlar. Hatırlayacak olursan 2023 seçimlerinde de aslında iktidarın gönlünden geçen oldu. İktidarın gönlünden geçen Kılıçdaroğlu’nun adaylığıydı. Yani Erdoğan, Kılıçdaroğlu ile yarışmak istiyordu ve o oldu. O zaman bu kadar çaba sarf etmesine gerek kalmamıştı. Şimdi de onu yapmak istiyor. Erdoğan belli ki İmamoğlu ile yarışmayı o zaman da istemiyordu, şimdi de istemiyor. Özgür Özel’i bir şekilde karşısına yerleştirmek istiyor. Ya ona dair başka planları vardır ya da Özgür Özel ile ilgili henüz gerçekçi bir analize sahip olmayabilir Erdoğan. Çünkü başında şöyle bir hesap yapmış olabilirler: “Biz İmamoğlu’nu oyundan düşürürsek Özel ya da CHP yönetimi İmamoğlu’suz nasıl olsa İmamoğlu’nun göstereceği performansı gösteremez. Dolayısıyla 2028’de de biz Özel yönetimindeki bir CHP’yi ya da işte Özel’in cumhurbaşkanlığı adaylığını nasılsa bir şekilde etkisiz kılarız.” Oysa evdeki hesap çok çarşıya uymamış görünüyor, eğer hesap buysa gerçekten. Çünkü İmamoğlu’nu yasaklama işi, yani oyundan düşürme hamlesi çok Erdoğan’ın bu anlamda işine yaramış görünmüyor. Yani bugün İmamoğlu’nun yerine Özel muhalefetin ya da CHP’nin oyunu alsa aşağı yukarı İmamoğlu’na gidecek oyların önemli bir yekûnunu Özel de alabilecek gibi görünüyor. Dolayısıyla eğer Erdoğan’ın hesabı dediğim üzere Özel ile yarışmaksa o hesap da şu an için böyle çok Erdoğan’ın işine yarayacak bir hesaba benzemiyor. Öte yandan ‘‘CHP bu işlere karşı nasıl bir tutum geliştirdi?’’ sorusuna gelecek olursam orada gördüğümüz bence Türkiye siyasi tarihinde, yani şimdi örnekler çok hızlı hafızamdan, yani kafamdan geçmiyor ama böyle çok eşine rastlanmamış bir işle karşı karşıyayız. CHP üst yönetimi, özellikle Özel’in özel performansıyla neredeyse hiç açık vermedi, hiç fire vermedi, hiç sendelemedi. Adayının arkasında durdu ve bu da galiba Özel’in de CHP’nin de işine yaramış gibi görünüyor. Yani iktidarın açtığı oyun alanlarına yürümek yerine kendi oyun alanlarında kalmayı tercih ettiler. Kendi oyun planlarını takip etmeyi tercih ettiler. Bu da şu ana kadar CHP’nin ve Özel’in daha işine yaramış görünüyor.

Ruşen Çakır: Dün bir olay yaşadık. Daha doğrusu önceki gün yaşandı, Leman Dergisi olayı, biliyorsun, sen de takip etmişsindir. Ekrem İmamoğlu’ndan ve Mansur Yavaş’tan açıklamalar geldi. Her ikisi de dergiyi esas olarak eleştiren ve onun dışında da “provokasyona gelmeyelim” tarzı açıklamalar. Sonra dün o açıklamaların ardından Özgür Özel o grup toplantısı yerine yapılan “100 Karası” toplantısında yaptığı konuşmada Leman konusunda çok açık bir tavır sergiledi. Bugün de tekrarlamış yanılmıyorsam. Dedi ki, ‘‘Burada hiçbir şey yok. Leman, Filistin davasına, birçok davaya sahip çıkan bir dergidir. Burada yaratılan gürültünün peşinden gitmem, bu linç kampanyasının peşinden gitmem’’ dedi. Şimdi bu çok kimilerine küçük gibi, önemsiz gibi gelebilir ama bence çok önemli bir ayrım. Katılır mısın? Yani Ekrem İmamoğlu klasik, ilk beklediğimiz, hani onun bir de muhafazakar yönü var ya, dindar yönü, oradan gelen böyle bir yumuşak bir tepki verdi. Saldırı yapanlara yönelik pek bir şey yok. Hiçbir şey yok aslında. Ama öteki tarafta Özgür Özel bayağı bir tavır aldı ve çok riskli bir şey yaptı aslında. Öyle değil mi? Yani şimdi böyle bir ortamda Leman dergisine kalkan olmak zor bir iş ama yaptı.

Mesut Yeğen: Evet. Yani ‘‘İmamoğlu linç kampanyasına bir şey söylemedi’’ demek doğru olmaz mesajında. Ancak İmamoğlu’nun mesajının bir kısmıyla cezaevi koşullarıyla ilgili olduğunu düşünüyorum, o biçimde çıkmasının. Sonuçta Özgür Özel sahada, işte olan biteni daha etraflıca izleyebiliyor. O itibarla verdiği tepki belki daha uyarınca bir tepki olmuş olabilir. Kendi adıma da Özgür Özel’in yaptığının daha doğru olduğunu düşünüyorum. Çünkü olaylar büyük bir ihtimalle, yani İmamoğlu nasıl okudu bilmiyorum ama daha Özgür Özel’in okuma biçimi doğru. Çünkü başka yerlerde de ifade ettim, ortada herhangi bir şekilde Hz. Muhammed’e yönelik bir hakaret de yok hakaret kastı da yok. Olsa olsa bir tür bir iş bilmezlik ya da sakarlık olabilir orada. Yani Hz. Muhammed’in resmedilmemesi gerektiği, resmedilme yasağını ihlal eden bir fiil olarak düşünülebilir. Ki orada çizerlerin söylediği “Biz Hz. Muhammed’i ve Hz. Musa’yı da resmetmedik, resmetmeye çalışmadık.” Öyle olabilir gerçekten, doğrusu da bu olabilir ve fakat böyle anlaşılabileceğini belki düşünmeleri gerekirdi. Bu itibarla bir sakarlık var. Ama bu sakarlığa karşı verilen tepki ise yani her açıdan dehşet verici. İşte ortada 2 Temmuz 1993’ü andıran birtakım görüntüler var. Dolayısıyla Özgür Özel’in çubuğu öbür tarafından bükerek olaya yaklaşması bence de daha doğru. Burada hesaplaşılması gereken, üzerine düşünülmesi gereken, tedbir alınması gereken esas olarak bu kadar linç etmeye hazır kalabalıkların etrafımızda olması ve en küçük bir yanlış anlamada bile işte galeyana gelen birtakım kalabalıkların etrafta dolaşıyor olması ve bu kalabalıkların da işte gördüğümüz türden fiillere giriştiklerinde onları engellemekle görevli kolluk kuvvetlerinin de hiç buna uygun davranmıyor olmaları. Daha alert olmamız gereken, bizi endişeye sevk etmesi gereken durum bu. O itibarla Özel’in açıklamasını, dediğim üzere, yani fıtratına daha uygun buluyorum.

Ruşen Çakır: Genel olarak muhalefete baktığımda şöyle bir gözlemim var: DEM Parti daha çok çözüm sürecine odaklanmış durumda, bu konulara dahil oluyor ama çok da fazla angaje değil. En sonunda Özgür Özel’i Eş Başkanlar ziyaret etti yakın bir zamanda. Ama DEM Parti’nin bambaşka bir gündemi var. Onun dışındaki muhalefet partisi olarak bildiğimiz partilerin 19 Mart’tan sonra çok fazla ortada olmadığını görüyoruz. Yani bunun bir nedeni belki toplumsal karşılıkları iyice erimiş olabilir, bilemiyorum. Yani arada sırada gözüküyorlar ama… Şimdi muhalefet deyince eskiden şöyle bir şey yapardık: ‘‘Bir muhalefet var, bir de ana muhalefet partisi var’’ derdik. Ama şimdi muhalefet deyince sanki sadece CHP’den bahsediyormuşuz gibi bir durum var. Ne dersin?

Mesut Yeğen: Öyle. Belki de hayırlı, yani belki de bu otoriter rejimden çıkabilmek için böyle bütün muhalif odakların CHP etrafında toplanması belki daha hayırlı olur. Ama öte yandan bahsettiğin problem gerçek bir problem. Yani CHP, İmamoğlu bu süreçte biraz yalnız bırakılmış gibi görünüyor. Belki de dediğim gibi uzun vadede onların lehlerine olacak bir gelişmedir. Ama yani hemen aklıma gelen iki üç ismi söyleyeyim. Onların tutumları bence işin biraz böyle çok esasına uymadı. Başta mesela DEVA Partisi ve Babacan bu süreçte sanki arada bir yerde konumlanmak istediler. Yani ne iktidara ne muhalefete yakın durmak istediler. Oysa bu ortada kalınacak bir durum değil. Yani kimse ‘‘bu yolsuzluk iddiaları araştırılmasın, soruşturulmasın’’ demiyor. Söylenen, yargı eliyle siyaset tanzim edilmesin ki İmamoğlu’na yönelik operasyon, CHP’ye yönelik bu kayyum atama girişimleri filan tümüyle bu amaca matuf. Yani siyaseti tanzim etmeye yönelik bir operasyon var esas olarak. Yoksa Türkiye’de yolsuzlukla uğraşmak isteyen bir iktidar olsaydı herhalde herkes bu süreci canla başla zaten desteklerdi. O itibarla DEVA Partisi’nin, Babacan’ın pozisyonu bence gayri siyasi bir pozisyon. Yani çok önemli bir parti değil ama neticede Babacan siyasette ağırlığı olan bir isim. Dolayısıyla onun genel yaklaşımıyla çok uyumlu olduğunu söylemek mümkün değil. Diğer bir aktör Zafer Partisi, Özdağ. Hem CHP’nin hem İmamoğlu’nun Özdağ içerideyken verdiği desteğe hiç uymayan bir şekilde, dün malum Özdağ bu Saraçhane’deki mitinge partisinin katılmamasını tavsiye etti. Bu da şaşırtıcı bir taraf. Çünkü sonuçta Zafer Partisi bu İmamoğlu ve CHP etrafındaki muhalif koalisyonun bir doğal parçası gibi görünüyordu. Ama dünkü Bartu Soral istifası da herhalde şunu gösteriyor: Özdağ’ın cezaevi mesaisi bir şekilde ona iyi gelmiş. Yani herhalde pozisyonunu biraz netleştirmesine yol açmış. İmamoğlu ya da CHP etrafında durmaması gerektiği sonucunu çıkarmış oradan. Üçüncü bir aktör de tabii ki DEM Parti. Şimdi DEM Partililerin çok özel bir gündemi var, yani bu işte çözüm süreci gündemi. O olmasaydı herhalde bundan çok daha enerjik bir şekilde CHP ve İmamoğlu’nun etrafında dururlardı. Şu ana kadar daha çok ilkesel bir tutum almış görünüyorlar. Yani ilkesel olarak bütün bu yapılanlara karşı olduklarını beyan ediyorlar. Ama partinin gücünü de İmamoğlu ve CHP etrafında ya da onlara yapılan haksızlıklara karşı mobilize etmekten bilhassa sakınıyorlar. Bu da biraz anlaşılabilir bir şey. Bu mobilizasyonu yaptıkları takdirde çözüm süreci riske girebilir. Dolayısıyla onlar bir süre daha bu türden bir ilkesel tutumla yetinecek gibi görünüyorlar.

Ruşen Çakır: Tam DEM Parti demişken, fark etmişsindir, dün Tuncer Bakırhan, Tunç Soyer’e çok net bir şekilde sahip çıktı. Çünkü Tunç Soyer hem belediye başkanıyken hem de yeniden aday gösterilmeden sonra Kürt hareketiyle çok yakın iş birliği içerisinde olan bir siyasi figür. Mesela Nevruz’a katılmıştı biliyorsun en son, birçok şeylerine katıldı ve ona açık açık sahip çıktılar. Ve orada dediler ki; ‘‘Bu operasyon içinden geçtiğimiz süreci baltalıyor.’’ Bu zorlama bir açıklama mı, yoksa hakikaten anlamı olan bir açıklama mı?

Mesut Yeğen: Ruşen bilgim yok. Yani görebildiğim kadarıyla zorlama. Yani onların özel bir bildiği varsa amenna, o zaman bütün bu tespitimi geri çekmeye hazırım. Tunç Soyer, evet, diğer CHP’li figürlerden daha farklı bir performans sergiliyor çözüm sürecine dair ve Kürt hareketi ilişkisi de daha sıcak bir ilişki. Dolayısıyla gerçekten de çözüm sürecini akamete uğratmak isteyen birileri varsa ve bunu bilerek yaptıysa amenna, DEM Parti’nin söylediğinin bir anlamı var. Ama öte yandan Tunç Soyer Türkiye siyaseti içerisinde karşılığı olan bir isim değil. Yani İmamoğlu ile ya da Özgür Özel ile kıyaslanabilir bir figür değil. O itibarla CHP’nin ve Özgür Özel’in ve İmamoğlu’nun sürece dair desteği ya da DEM Parti ile ilişkileri, oradaki tutumları çok daha önemli. Yani dolayısıyla bir kadirşinaslık gösterilmiş, o anlaşılır ama daha ziyade bir kişisel tarafı olsa gerek. Siyaseten anlamlı olan, DEM Parti çizgisiyle CHP çizgisinin aynı muhalif kampta kalabilmesi, bütün olumsuzluklara rağmen onların iş birliği yapabilmesi.

Ruşen Çakır: O bağlamda o zaman şunu da sorayım. Dün Özgür Özel yine bu konuda açık ve net bir şekilde sürece destek verdiğini söyledi. Hep birtakım rezervleri var Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve şu anda da bir komisyon, Meclis’te komisyon kurulması beklentisi var. CHP’nin orada rol oynaması beklentisi var. Öcalan’la yapılan İmralı Heyeti’nin görüşme notlarında Öcalan’ın CHP’lilerle görüşmek istediğini biliyoruz. Olayın içerisine onların dahil olması konusunda çok ısrar ettiğini de biliyoruz. Bu bağlamda baktığın zaman esas gündemi 19 Mart olmakla birlikte CHP’nin bu sürecin içinde olduğunu söyleyebiliyor musun?

Mesut Yeğen: Hiç şüphe yok. Hatta beklentilerimin ötesinde bir biçimde içinde kalmaya devam ediyor. Yani gidişat, 19 Mart operasyonu etrafında oluşan iklim aslında bildiğimiz CHP’yi bu sürecin dışında tutmaya daha meyyal, matuf. Oysa bu gelen dalgaya rağmen Özgür Özel ve İmamoğlu ekibi, CHP yönetimi sürecin içinde kalmak için gerçekten bence kendilerinden beklenmeyen bir çaba gösterdiler şimdiye kadar. Dün Saruhan Oluç’la bir başka televizyon programına katıldım. Ondan aldığım izlenim de CHP’nin dediğin gibi tereddütlerine rağmen bu komisyonun içinde yer alacak olduğuna işaret ediyor. Ki kendi adıma şöyle tereddütlerim vardı; zaman zaman CHP yönetiminden gelen açıklamalardan komisyonda bazı maddelerin nitelikli çoğunlukla kabul edilmesine ancak imkan tanınırsa komisyona katılacakları yönde açıklamaları olmuştu. Şimdi bu tabii komisyon kurulmadan kabul edilecek bir şart olmadığı için pratik olarak CHP’nin komisyon dışında kalması anlamına gelebilirdi ama aldığım izlenim bunun olmayacağı yolunda, ki bu çok hayırlı bir gelişme. O itibarla Özgür Özel’in de İmamoğlu’nun da gerçekten özel bir tutum aldıklarını kabul etmek gerekir. Çünkü tabanlarının bir kısmından aksi yönde bir baskı var. Siyaseten de bakarsak aslında CHP gibi bir parti için bu 19 Mart operasyonuna maruz kalıp, yani iktidar tarafından bu operasyona maruz kalıp iktidar tarafından başlatılan bir sürece destek vermek zor bir seçim hakikaten, zor bir karar. Ama bu kararı almış görünüyorlar, ki ben uzun vadede bunun CHP’nin lehine olacağını düşünüyorum. Yani CHP hem çözüm sürecinde hem Kürt meselesinde CHP damgalı, iktidarınkinin ötesine geçen bir formül geliştirebilirse, bir öneri geliştirebilirse hem Kürtleri yanında tutmaya devam edebilir önümüzdeki seçimler için hem de 2028 seçimlerinde kendi adaylarının Kürtlerden teveccüh görmesinin önünü açabilir.

Ruşen Çakır: Son olarak şunu sormak istiyorum Mesut. 100 günü CHP ana hatlarıyla başarılı bir şekilde geçirdi. Ama önümüzde daha kaç gün var bilmiyoruz. Belki aylar sürecek, belki yıllar sürecek bir şey olabilir. Çünkü Osman Kavala örneğini, Selahattin Demirtaş örneğini hatırladığımız zaman siyasi tutuklulukların, siyasi tutsaklıkların limiti Türkiye’de maalesef yok. Önümüzdeki dönemde, özellikle yakın vadede CHP’nin önündeki en ciddi riskler ve fırsatlar desem, hep vardır ya bu risk ve fırsat, neler sayarsın? İlk aklına gelenler nedir risk olarak, fırsat olarak?

Mesut Yeğen: Şimdi Ruşen ondan önce şunu söyleyeyim, yani bir kere başta da söyledim; iktidar çok amacına ulaşmış görünmüyor ve bütün bu davanın gidişatını belirleyecek olan dışarıdaki siyasi iklim, siyasi süreç yani seçmen desteğinin nasıl tecelli edeceği. Şimdi AK Parti geçen 4-5 aylık süreçte ya da 100 günlük süreçte seçmen desteğinin kendi istediği gibi şekillenmediğini, tecelli etmediğini görmüş durumda ve benim anladığım kadarıyla bu böyle devam edecek. Yani AK Parti diğer alanlarda, ekonomide vesaire başarısız oldukça seçmenin iradesi bu şekilde şekillenmeye devam edecek. O oldukça da AK Parti’nin yaptığı bu siyasi operasyonun işe yaramadığı anlaşılır olacak. Ancak bunun olması Erdoğan açısından bir, nasıl diyeyim, geri dönme kararına yol açmayacaktır elbette, 2028’e kadar böyle gideceğini düşünüyorum. Ama bence esas olarak çıkarmamız gereken sonuç şu: Bu tasarruf, yargı operasyonu istenen amacı üretmiş değil. Bu, AK Parti’yi zaten başka araçları da biraz devreye almaya sevk ediyor. Yani bu, işte kayyum, CHP kurultayını geçersiz ilan etmek gibi araçlar filan. Dolayısıyla bunu bir tarafa koyup soruna dönecek olursam CHP açısından büyük risk, yine başta söylediğim üzere, tek gündemli bir siyaset yapmak, ki bunun herhalde senin benim farkında olduğumuz gibi CHP yöneticileri de farkındadır. Dolayısıyla uyarınca bir reaksiyon vereceklerini düşünüyorum. Yani yaz boyunca işte dediğim üzere hem parti programı hem hükümet programı çalışmaları devam edecek. Dolayısıyla bir koldan 19 Mart sürecine karşı bir siyaset geliştirmeye çalışırken başka bir koldan da ülke gündemine yeniden dönmenin yolları bulunacak. O itibarla en büyük problem bence bu. Yani ana siyasi gündemden kopmak ya da Erdoğan’ın tayin ettiği siyasi gündeme hapsolmak. İkinci bir risk belki, yine aynı böyle tek gündemde ilerlemek CHP açısından 2028 sonrası kadrolarını oluşturmakta biraz böyle gecikmeye yol açabilir. Oysa Cumhuriyet Halk Partisi bir yandan ülkeyi nasıl yöneteceğini tespit ederken bir yandan da bu yönetimi icra edecek kadroları da bulup devşirmek zorunda. Yani CHP’nin şu anki MYK’sı, PM’si bu açıdan çok vaatkâr değil ne yazık ki. O açıdan muhakkak yeni isimlerin vitrine eklenmesi gerekiyor. Bunu yapamamak da bir başka risk. En büyük tabii ki fırsat da zaten Erdoğan tarafından veriliyor. Erdoğan’ın siyasete dönmeye niyeti yok. Erdoğan’ın mevcut ekonomik durumu değiştirebilecek araçları fazla değil. Olsa olsa işte bölgedeki bu altüst oluştan ya da dünyadaki bu kötü gidişattan ‘‘Ülkeyi yeniden benim gibi güçlü bir lider yönetmeli’’ fikrini güçlendirebilir ve onun üzerinden seçim kazanmaya çalışabilir. Ancak o da 2028 seçimleri açısından çok yeterli olacağa benzemiyor.

Ruşen Çakır: Mesut, çok teşekkürler.