15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi, 9. yılını geride bıraktı. O zamandan bu zamana, Fethullahçılık’tan geriye ne kaldı? Türkiye o günden bugüne hangi noktada? Ruşen Çakır yorumladı.
15 Temmuz darbe girişiminin 9. yılı. Türkiye’de o günden beri pek çok şey değişti. Ruşen Çakır’a göre bu değişimler iyi yönde olmadı:
“Türkiye daha iyi bir ülke olmadı. Darbe olsaydı, başarıyla sonuçlansaydı çok daha kötü olacaktı. Ama çok önemli bir fırsatı kaçırdık. O da darbe girişiminin ardından Türkiye’nin birlik ve beraberlik içerisinde, demokrasi ve hukuk devletine doğru yönelme imkanını Cumhurbaşkanı Erdoğan kesinlikle dikkate almadı ve tam tersine bu darbe girişimini bir fırsata çevirdi. Ülkeyi olağanüstü hale götürdü vs. Türkiye belini bir daha da doğrultamadı. Ve bu arada da Cumhurbaşkanı Erdoğan darbe girişiminden önce aldığı son seçimde aldığı yüzde 50 civarında oyun çok gerisine gitti.”
Fethullahçılık’tan geriye ne kaldı?
Artık bu yapının kimse tarafından umursanmadığını ifade eden Ruşen Çakır, “Arada orduda, poliste vs. devletin tabiriyle FETÖ’ye yönelik operasyonlar oluyor. Ama onun dışında Türkiye’de, Türkiye toprakları içerisinde Fetullahçılığın etkisi yok” dedi.
Cezaevlerinde pek çok insan olduğunu, binlerce insanın KHK ile ihraç edilerek işinden olduğunu hatırlatan Ruşen Çakır, “Bu kişiler devlet tarafından hiçbir şekilde affedilmiyorlar. Öte yandan Fethullahçılar da zemin olarak kullanıyorlar. Yani yurtdışındaki örgütün yönetici kadrosu Türkiye’deki mağdurları ve mağduriyetleri kendisine temel propaganda malzemesi olarak yapıyor. Eskiden kendi tabirleriyle hizmetleri vardı. Artık öyle bir şey yok” diye konuştu.
Geride kalan örgüt mensupları ne sunabilir?
Çakır şunları söyledi:
“Herhalde yapabildikleri en gerçekçi hesap, muhalefetin Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan iktidarına son vermesi, sonra da belki Fethullahçılara karşı bir yumuşama içerisine girmesi, ki bunun da gerçekleşebilecek bir rüya olduğunu düşünmüyorum. Evet, Erdoğan’ın iktidarı gidebilir ama Türkiye’de kimse, Fethullahçıların artık elini sıkmaz. Ortada çok acayip yaşanmış bir deneyim var. Bir de kaldı ki artık Fethullahçıların bir gücü yok. Yani kimse ne onlara güveniyor ne de onlara ihtiyaç duyuyor. Dolayısıyla sönmekte olan bir hareket.”
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Ruşen Çakır yorumladı: 15 Temmuz’un 9. yılında Fethullahçılık’tan geriye ne kaldı?
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Bugün 15 Temmuz darbe girişiminin 9. yıl dönümü. O günden bugüne çok şeyler yaşandı, Türkiye’de çok şeyler değişti ve Türkiye daha iyi bir ülke olmadı. Darbe olsaydı, başarıyla sonuçlansaydı çok daha kötü olacaktı. Ama çok önemli bir fırsatı kaçırdık. O da darbe girişiminin ardından Türkiye’nin birlik ve beraberlik içerisinde demokrasi ve hukuk devletine doğru yönelme imkanını Cumhurbaşkanı Erdoğan kesinlikle dikkate almadı diyelim ve tam tersine bu darbe girişimini bir fırsata çevirdi.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
![]()
Ülkeyi olağanüstü hâle götürdü ve ondan sonra yaşananları biliyorsunuz ve Türkiye belini bir daha da doğrultamadı. Bu arada da Cumhurbaşkanı Erdoğan darbe girişiminden önce son seçimde aldığı %50 civarında oyun çok gerisine gitti. 15 Temmuz’un bilançosu birçok açıdan yapılabilir. Ben bugün sadece Fethullahçılık üzerinde yoğunlaşmak istiyorum. Bu konuyla benden başka çok da fazla kişinin ilgilenmemesi de zaten ‘‘Fethullahçılıktan geriye ne kaldı?’’ sorusunun bir cevabı olabilir. Artık kimsenin çok fazla umurunda olan bir yer değil, bir yapı değil. Arada yine orduda, poliste, şurada burada birtakım operasyonlar oluyor. Devletin tabiriyle FETÖ’ye yönelik operasyonlar oluyor. Ama onun dışında Türkiye’de, Türkiye toprakları içerisinde Fethullahçılığın etkisi yok. Cezaevlerinde Fethullahçılar var. Fethullahçılıkla ilişkilendirilenler var. Ama cezaevi dışında çok sayıda insan, binlerce insan, kanun hükmünde kararnameyle işinden olan, şu olan, bu olan çok sayıda bir mağdur ordusu var binlerce kişi ve bu kişiler devlet tarafından hiçbir şekilde affedilmiyorlar. Öte yandan örgüt tarafından, örgüt derken Fethullahçılığı kastediyorum, ne denir, bir zemin olarak kullanılıyorlar.
Yani yurt dışındaki örgütün yönetici kadrosu Türkiye’deki mağdurları ve mağduriyetleri kendisine temel propaganda malzemesi olarak yapıyor. Eskiden kendi tabirleriyle ‘‘hizmetleri’’ vardı. Artık öyle bir şey yok. Ne okul var, ne medya var, ne şu var, ne bu var. Hepsi gitti. Hepsine el konuldu. Kimileri ucuza kapatıldı, kimileri yokluğa terk edildi ve yurt dışındaki yerlerinin de bazılarına Türkiye gücü yettiği yerlerde Fethullahçıların okullarına, o yerel yönetimleri, o ülkelerdeki yöneticileri ikna ederek yerlerine Türkiye Cumhuriyeti Devleti denetiminde okullar kurmaya çalışıyor. Ama ne derece başarılı oluyor, o ayrı bir tartışma konusu.
Peki Fethullahçılık ne durumda? Fethullahçılık yurt dışında hele Fethullah Gülen’in ölümünden sonra bir grup, heyet diyorlar onlar, bir grup insanın ekmek kapısı olmuş durumda. Bu insanların hepsi değilse bile önemli bir kısmı bu yapı olmadan hayatta kendi ayakları üzerinde durabilecek kişiler değil. Yani bir tür oligark olmuşlar ve bu kişiler bu yapının sürmesini istiyorlar. Bir de bu yapıya bağlı olarak varlıklarını sürdürenler var.
Onlar da sürekli bir gerilim, sürekli bir gelecek vaadiyle gidiyorlar. Ama gelecek vaadi ne olabilir? Ne sunabilirler? İşte işin içerisine rüyalar giriyor, şunlar giriyor, bunlar giriyor. Ama herhalde yaptıkları hesap, yapabildikleri en gerçekçi hesap muhalefetin Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan iktidarına son vermesi, sonra da belki Fethullahçılara karşı bir yumuşama içerisine girmesi, ki bunun da gerçekleşebilecek bir rüya olduğunu düşünmüyorum. Evet, Erdoğan iktidarı gidebilir ama Türkiye’de kimse, hele ülkeyi yönetmeye talip olan kimse Fethullahçıların artık elini sıkmaz. Ortada çok acayip yaşanmış bir deneyim var. Bir de kaldı ki artık Fethullahçıların bir gücü yok. Yani kimse ne onlara güveniyor ne de onlara ihtiyaç duyuyor.
Dolayısıyla sönmekte olan bir hareket ve bu anlamda da bu hareketin, Gökhan tarafından dile getirilen çağrı bence çok önemli, kendini feshetmesi; tıpkı PKK’nın kendini feshetmesi gibi. Gökhan Bacık bunu yazdığı zaman, sonra biz onunla yayın yaptığımız zaman açıkçası ne olacağını çok kestirememiştim ama bayağı bir konuşuldu. Bunu da nereden anladık? Bu yapının önde gelen birtakım isimleri, özellikle sosyal medyada yayın yapanlar, bu çağrı üzerine kıyameti kopardılar. Yani bir yanıyla tabii ki ‘‘bizden bahsediliyor, ne güzel unutulmadık’’ diye de yaptılar bunu; ama bir diğer yandan fesih talebi, fesih çağrısı aslında karşılık bulabilecek bir çağrı olduğu için paniklediler. Çünkü o yapı onların her şeyi ve bütün yedikleri darbelere rağmen Fethullahçı yapının elinde çok zengin imkanlar var. Para var, imkanlar var, kurumlar var ama her şeyden önce para var. Ve nitekim yakın zamanda ortaya çıkan Fethullah Gülen’in vasiyeti tartışması da dönüp dolaşıp buna geliyor ve şu haliyle baktığımız zaman çözülmekte olan ve çözülme süreci içerisinde birbirlerine kenetlenerek bu çözülmeyi engellemeye çalışan ama muhtemelen yakın bir zamanda birbirlerinin kuyusunu kazmaya çalışacak bir grubun yürütmeye çalıştığı bir yapı var. Burada aslında devlet bu yapıya mecburen bağlı gibi duran — yurt dışındakileri kastediyorum — kişilere yönelik bir yumuşama içerisine girerse birçok insanın başlarına bir şey gelmeyeceğini bilmeleri halinde Türkiye’ye geleceklerini tahmin ediyorum.
Çünkü yurt dışında öyle çok öykü var. Bana ulaşan insanlar var, sağda solda gözüme çarpan öyküler var ve yurt dışına kaçmak zorunda kalmış ama orada ayakta tutunabilmek için bu yapıya mecbur olan insanlar var. Bir yerde eğer bir start verilirse, mağduriyetlerin azaltılması ya da giderilmesi yolunda adımlar atılırsa bence bu yapı tarihin… Neyine diyelim? Çok kızarlar, hadi ilk aklıma geleni söylemeyeyim. Bu yapı tarih olur, öyle diyeyim. Bir daha yeniden yapılanması mümkün olmayan bir organizasyon. Zaten bunu var eden Fethullah Gülen’di. O da kalmayınca bunu sürdürebilecek bir yapı yok. Benzer yapılar çıkar mı? Belki çıkar. Ama öyle bir deneyim yaşandı ki Türkiye’de, insanlar artık bu tür benzer yapılara selam vermekten bile bence imtina edeceklerdir. Türkiye’de gerçekten Türkiye’nin son yıllarına bir PKK kadar olmasa da damga vurmuş bir hareketti Fethullahçılık. Di’li geçmiş zaman kullanıyorum, çünkü artık damga falan vurabilecek hali kalmamış. Abdullah Öcalan hâlâ belli bir gücü olmasına rağmen örgütünü feshederek önünü açıyor. Buradaki yapı ise hiçbir şansı, hiçbir gücü kalmamasına rağmen, yani toplumsal anlamda bir karşılığı olmamasına rağmen varlığını sürdürmek için ayak diretiyor. Artık kendileri bilir. Her koyun kendi bacağından asılır diyelim.
Peki bu yayını kime ithaf ediyorum? Geçen Bülent Rauf’a ithaf etmiştim, şimdi Tosun Bayrak’ta sıra. Milliyet gazetesinde çalışıyordum o sırada. 1990’lı yılların başlarıydı. New York eyaletinde bir cami vardı. O camiyi ziyaret ettim. Daha doğrusu Tosun Bayrak’a gittim. Tosun Bayrak çok değişik birisiydi. Bir Cerrahi şeyhi idi ama geçmişi sanatçı, hatta çağdaş sanat akımında. Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşamış. Orada faaliyetler göstermiş sanat alanında, Paris’te aynı şekilde. Ama daha sonra 1970 yılında İstanbul’da bir Cerrahi dergahına gidiyor ve orada Muzaffer Ozak’ın müridi oluyor, Cerrahi oluyor ve daha sonra onun halifesi gibi olup Amerika Birleşik Devletleri’nde Cerrahiliği örgütleyen kişi olmuştu. Ben kendisiyle yaklaşık bir gün geçirdim. Çok etkileyici birisiydi, çok karizmatik birisiydi zaten. Ve orada hatta şey diye yazmıştım, Milliyet gazetesinde başlık şuydu: “Müridinin Sigarasını Yakan Şeyh.” Orada oraya gelen kişilerle kurduğu ilişki falan çok samimi, çok direkt bir ilişkiydi. 92 yaşında 2018 yılında hayatını kaybetmiş. Yani bir yanda Fethullah Gülen gibi bir örnek, bir yanda Tosun Bayrak gibi bir başka örnek. İyilerin değeri kötülerle daha iyi anlaşılıyor diyelim. Ve Tosun Bayrak’a bir kere daha rahmet diliyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.