Berrin Sönmez yazdı – Şark kurnazlığı: Ayşe Tokyaz cinayeti ve doğum izni

Son zamanlarda Erdoğan’ın izlenme, takip edilme oranları iyice düşmüş olmalı ki yapacağı açıklama öncesi merak uyandırıcı anonslara tanık oluyoruz. İlkin AKP İstişare Kurulu açış konuşmasına “tarihi önem” vurgusuyla dikkat çekilmişti. Perşembe günü ise sosyal medyada Erdoğan resmî hesabı “az sonra” kıvamında bir duyuru yaptı. Memurların doğum izni yönetmeliği “muşmulandı” sosyal medyadan. Gece yarısı, 18 Temmuz’un ilk saatinde yayınlanan Resmî Gazete ile yönetmeliğin içeriğine vakıf olduk. Ve okuduktan sonra yönetmelikle getirilen yeni düzenleme için şark kurnazlığı tanımını uygun buldum. Çünkü yeni haklar tanınmış gibi gösterilen çoklu hak gaspı içeriyor söz konusu yönetmelik.

Detaya girmeden önce Ayşe Tokyaz cinayetine değinmek istiyorum. Evet çok konuşuldu, çok haber yapıldı ama pek azı gerçekten söylenmesi gerekenlere yer verdi. Çünkü toplumsal cinsiyet temelli şiddet ve kadın cinayetleri ile mücadele de yıllardır şark kurnazlığı anlayışı ile yürütülüyor. Şark kurnazlığı derken yazılı olanın, sözlü ifade edilenlerin tam aksine sonuç veren uygulamayı kastediyorum.

Şark kurnazlığı: Ayşe Tokyaz cinayeti ve doğum izni – Berrin Sönmez yazdı

Üniformalı şiddet

Ayşe Tokyaz cinayetinde söylenmeyenlerden başlayayım. Üniformalı şiddet pek konuşulmadı. Etrafından dolaşanlar oldu gerçi ama üniformalı şiddetle mücadeleyi zorlaştıran iç dinamikler açıkça ortaya konmadı. Uzun yıllardır özellikle Kürt kadınların yaşadığı bu şiddet türü terörle mücadele bahanesine sığınılarak cezasız bırakıldı. Üniformalı şiddetin failleri korucular, polisler, ordu mensupları idi. Nadiren soruşturma açıldığında ise “dağa kaçacaktı engel olduğum için iftira atıyor” ve benzeri savunma yaparak serbest kaldılar. Tıpkı kayyım politikası gibi üniformalı şiddet de zamanla batı illerine sıçradı. Üç yıl önce Uşak’ta Yeşim Akbaş cinayeti, yerel mahkemenin verdiği intihar kararı ile tipik üniformalı şiddet kayırmacılığını gösteriyordu. Gerçi Yargıtay kararı bozdu ama henüz dava sonuçlanmadı. Çünkü şüpheli komiser yardımcısıydı. Başka örnekler de var ve son olarak Ayşe Tokyaz cinayeti, meslekten atılmış dahi olsa üniformalı şiddet faillerinin sistematik bicinde korunduğunu gösteriyor.

Şiddet yasası yok sayıldı

İkinci olarak Ayşe Tokyaz cinayeti bize kolluk işleyişinde 6284 sayılı şiddetle mücadele yasasını uygulamakta isteksizlik bile değil, tam olarak yasayı yok sayma eğilimini açıkça gösterdi. Kardeşi Esra Tokyaz’ın karakol ifadesine dair açıklamalarında belirttiği “reşit olduğu için bir şey yapamayız” cevabıyla karşılaşması, karakol polislerince şiddet yasasının yok sayıldığını gösteriyor.

Şiddet yasası çerçevesinde kabul edilmemiş karakola yapılan şikayet ve tahminen “kayıp şahıs” muamelesi ile fail kayırmacılığı yapılmış meslektaşlarınca. Ki, kayıp kadın ve çocuk ihbarları da 6284 kapsamında ele alınması gereken olgular. Erkek şiddeti ihbarları yapılırken karakollarda ısrar ve inatla 6284 kapsamında ihbar yapıldığı tutanaklara geçirilmeli. Şiddet yasasındaki işleyiş değişikliği nedeniyle karakollarda bunun bir erkek şiddeti olayı olduğunu açıkça ifade etmek zorunda olduğunu ve yasa maddesinin adını açıkça söylemesi gerektiğini her yurttaş bilemez. Fakat karakol polisleri bilmek ve faili durdurmakla, kadını korumakla yükümlü. Ama görevlerini yapmak yerine eski ve suçlu polisi korumayı, Esra’nın ifadesini faile aktarmayı tercih etmişler. Şiddet failini koruyan, şiddet mağdurunu adeta ölüme terk edenler soruşturmaya dahil edilmeli. Yargılanmalı.

Nitekim AYM koruma görevini yerine getirmeyen kamu personeli için görev ihmal ve hak ihlali kararı vermişti. Bu emsal kararın hakim tarafından verilmiş koruma kararının etkin uygulanmayışı ile sınırlı tutulamayacağı açıktır. Yapılan ihbarı dikkate almamak da koruma görevini ihmaldir. Fail eski ve suça bulaşmış eski polis Cemil Koç anlaşılıyor ki iki yıl önce de eril şiddet şüphesi karşısında polis teşkilatı ve yargı tarafından korunmuş.

Nereden anlıyoruz bunu?

Ayşe için günlerce karakollara gidip şiddet ihbarı yapınca eski dosya Diyarbakır’da açılmış gibi görünüyor. Emniyetimiz çok başarılı, her şeyden anında haberi oluyor. İki yıl önce şüpheli ölüm etiketiyle rafa kaldırılan Ece Gül dosyası açılıp, jet hızıyla iddianame yazılıyor ve hemen ilgili mahkeme davayı kabul ediyor. Emniyet, yargı istediği zaman hızlı çalışıyor. Demek oluyor ki Diyarbakır’da fail Cemil Koç üzerindeki koruma şemsiyesi kaldırılmış. Kadınları ve çocukları korumak için göstermedikleri görev aşkı, kendilerini korumaya almak için sergilenmiş. Üniformalı şiddet faillerini kayırma ayrıcalığı da kendi konumlarını tehdit edinceye kadar sürdürülmüş. Fakat asli failin siyasi irade olduğunu gözden kaçırmayalım.

Üç yıl önce Adalet bakanlığı genelgesiyle “6284 kapsamında şiddetle mücadele  alanında uzmanlaşma” olarak fiyakalı bir isimle takdim edilen “şiddet başvurularının belli karakollara ve belli savcılara yapılması” karar altına alınmıştı. Uzmanlık gibi sihirli sözcükle şiddet başvurusu yapma hakkı kısıtlanmıştı. En yakın karakol, en yakın ŞÖNİM (Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezi) başvuruları engellendi bu yolla. Şark kurnazlığı ile şiddet karşısında kadınlar çaresiz bırakılıyor bu genelge yüzünden. O günlerde böylesi bir tehlikeye ne kadar dikkat çekmeye çalışsam da yazık ki uzmanlaşma denilen o sihirli sözcük kadın hareketini de büyülemiş ve gerekli tepki verilememişti. Evet, sorumlu siyasi iradedir. KCDP raporuna göre yılın ilk 6 ayında 156 kadın cinayeti ve 145 şüpheli kadın ölümü var. Her birinin baş sorumlusu yasayı etkin uygulamak yerine şark kurnazlığı ile tersine çeviren siyasi iradedir.

Memurlar için çoklu tuzaklar

Gündüz anons edilip gece yayınlanan yönetmelik de çok olumlu gelişme gibi sunulmasına rağmen memurlar için çoklu tuzaklar içeriyor. Yönetmelik sadece 657 sayılı yasa kapsamında, memurların doğum iznini yeniden düzenliyor. Ancak A sınıfı memurlar için geçerli değil. Yani şube müdürü ve dengi ile daha üst kadrolar bu düzenlemeden istese bile yararlanamayacak. Alt kadrolardaki memurların istemesine ve kurum amirinin onayına bağlı olarak kullanılabilecek. Topluma büyük bir müjde olarak sunulmasını mümkün kılan sihirli sözcük ise doğumdan itibaren çocuk okul çağına gelinceye kadar sürecek doğum izni.

Yasa gereği tam ücretli ve tam izin olan doğum izni bittikten sonra başlayacak bir yarı zamanlı çalışma hakkı bu. Hem kadın hem erkek memur için geçerli bir yarı zamanlı çalışma programı düzenleniyor. Ve sadece çalışma süresi değil, ücret de yarım. Aynı zamanda derece ve kademe terfileri de yarı oranında gerçekleşecek. Aile yılında aile bağlarının güçlenmesi için yapıldığı söylenen bu düzenleme yarı zamanlı çalışma olarak sunulsa da neticede iki vardiyalı mesainin yarım maaşla yapılması anlamına geliyor.

Bu yönetmelikte de insanları ilk bakışta cezbeden şey cinsiyet eşitliğinin dikkate alınması. Her iki eş devlet memuruysa doğum ya da evlat edinme sonrası iki eş de aynı çocuk için aynı anda yarı zamanlı çalışma hakkına sahip olacak. Örneğin isteklerine göre öğlene kadar bir eş öğleden sonra diğer yarı zamanlı çalışacak.  Yönetmelik buna imkan tanıdığı için cinsiyet eşitliğine dayalı olduğu düşünülebilir.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Teoride bunu düşünmek yanlış değil elbette. Ancak gerçek hayatta doğum teşviki için yapılan bu düzenleme örneğin iki memur maaşı giren eve çocuk olmuş ve masraf artmışken yarıya düşen ücret tek memur maaşına tekabül edecek. Bu durum memurlar için birkaç tuzak barındırıyor. İlk bakışta görülen eşit ebeveynlik yaklaşımı, hane gelirinin yarıya düşmesi nedeniyle otomatik olarak buharlaşır uygulamada.

Şüphesiz özgün şartları nedeniyle bu düzenlemeden yararlanmak zorunda olanlar için bir fırsat sayılabilir. Fakat hane geliri yarıya düşmesin, hiç değilse üç çeyrek gelir olsun düşüncesiyle bu haktan tek eşin yararlanması yoluna gidilecektir. Mevcut eşitsiz cinsiyet rejimi doğrultusunda yarı zamanlı çalışma hakkından yararlanan büyük olasılıkla kadın memur olur. Ve bu durumda tüm yarı zamanlı çalışma modellerinin kadın için sunduğu sonuç gerçekleşir: Düşük gelirli ve düşük kadrolu çalışma nedeniyle yoksul yaşlılık bekler kadınları.

Doğurganlık oranı böyle mi yükselecek?

Bu şartlar doğrultusunda değerlendirince görülüyor ki yapılan düzenleme kesinlikle aile destek programı değil. Ve kesinlikle erkek ve kadın arasında eşit ebeveynlik anlamına gelmiyor. Doğurganlık oranı yükselsin istiyorlar, bunu anlıyorum. Gerçi hak vermiyorum ama dertlerini anlıyorum. Çok çocuk, çok nüfus istiyorlar. Fakat samimiyetle nüfus artışı istiyorlarsa son on yılda nüfus artış oranındaki dramatik düşüşün nedenlerini doğru tespit etmeleri gerekir.

Hukuktan sağlığa, ekonomiden eğitime kadar her alanda insana onuruna yakışır yaşam koşulları da dramatik biçimde geriledi. Siyasi irade eliyle gerçekleştirilen politikalar yüzünden hem yaşam koşulları hem nüfus artışı paralel olarak geriledi. Bu somut olguyu görmeleri ve gerçekten nüfus artışını yükseltmek için düzenleme yapıyorlarsa ilkin siyasi kriz, hukuk krizi, ekonomik kriz, sorunlu sağlık sistemi ve yanlış eğitim politikası uygulamaktan vazgeçmeleri gerekir.

Diğer yandan 2018’den bu yana Kuzey Avrupa ülkelerindeki doğurganlık oranının artışı nasıl sağlanmış, Türkiye doğurganlık oranı konusunda nasıl olup da bu ülkelerin gerisine düşmüş onu incelesinler. Örneğin eşit, ertelenemez, devredilemez ebeveynlik yükümlülüğü bir incelensin. Örneğin 6 aylık periyotlar halinde ebeveynler eşit olarak doğum izni kullanıyor. Çalışma yaşamından uzak kalışları 6 aylık periyotla sınırlı tutulunca çocuk sahibi olmak insanlara o kadar da zor gelmiyor. Bu 6 aylık periyotlar bazı ülkelerde iki, bazılarında dört kez tekrarlanıyor. Üstelik maaş kesintisi yok ve ayrıca gerçekten çocuk masrafını karşılayan, 18 yaşına kadar sürdürülen çocuk yardımı var. Bence çok gerekli değil nüfus artışına müdahale ama iktidar mademki çok istiyor o halde yapılması gereken bu ve benzeri politikalar geliştirmelidir.

Peki böylesi ön anonsla, ala-yı vala ile dikkat çekilen memurlara yarı zamanlı çalışma yoluyla yapılan doğum teşviki yukarıdaki örneklere benziyor mu? Alakası yok. Bu yönetmelik memurun çalışma süresini yarı zamanlı yaparken maaşını ve terfi hakkını da yarıya indiriyor. Zamanının yarısını memura verirken devlet memurun maaşının yarısını kendi cebine atıyor. Üstelik karşılığında sadece 5 yılla sınırlı 5 bin lira çocuk yardımı yapıyor. O halde ben de soruyorum: Hayırdır, aile bağlarının güçlendirilmesi gibi süslü sözlerle gizlediğiniz başka bir gerçek mi var? Şişirdiğiniz devlet memuru kadroları nedeniyle bu ülke memur maaşı ödeyemez hale mi geldi? Bakalım cevap gelecek mi, gelirse nereden, kimden ve nasıl gelecek?

İletişim: zelihaberrinsonmez@gmail.com