İsmail Fatih Ceylan yazdı | Atatürk’ün karakutusu: Reşit Galip

Yakın tarihimizden artık pek hatırlanmayan bir isim, geçtiğimiz yıllarda Andımız tartışmaları nedeniyle sanki günümüzde yaşıyormuş gibi birkaç hafta boyunca gündeme gelmişti. Bu adam, ilkokullarda hep bir ağızdan okuduğumuz “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım” diye başlayan Andımız’ın yazarı Reşit Galip’ti.

O ant, 8 Ekim 2013 tarihli Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik yapılarak kaldırılmış, o tarihten itibaren okunmaz olmuştu. Ancak Türk Eğitim-Sen, Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin “Öğrenci Andı” başlıklı 12. maddesini yürürlükten kaldıran düzenlemenin iptali istemiyle Danıştay’da dava açınca, Danıştay 8. Dairesi oy çokluğuyla aldığı kararda bu maddenin kaldırılmasını iptal etti.

Pratikte uygulanmayan ve uygulanmayacak olan bu karar, geniş bir kesim tarafından büyük tepki gördü, eleştirildi.

İsmail Fatih Ceylan yazdı | Atatürk'ün karakutusu: Reşit Galip
İsmail Fatih Ceylan yazdı | Atatürk’ün karakutusu: Reşit Galip

İşte bu tartışmalara ve gelişmelere neden olan Andımız’ın yazarı Reşit Galip, o dönemde sanki bugün yaşıyormuş gibi gündemi meşgul etti. Bir iki hafta boyunca tarihçiler, yazarlar, siyasetçiler ondan bol bol bahsettiler. Sevenleri onu “Atatürkçü, çağdaş, laik, devrimci” diye savunurken; sevmeyenleri “ırkçı, faşist, kafatasçı, jakoben, Türk Ocağı’nı kapatan adam, Atatürk tarafından sofrasından kovulmuş, Yahudi okulunda okumuş, Türkçe ezanı yapanlardan” diye eleştirdi.

Gerçekten de çok ilginç biriydi Reşit Galip. 41 yıllık ömründe “filmlere taş çıkartacak” denli yükselişlerle ve düşüşlerle dolu, fırtına gibi bir hayat yaşadı.

“Andımız’ın yazarı” deyip geçiyoruz ama o, Tek Parti döneminde enteresan icraatlarıyla; “Atatürk’e bile kafa tutan” yönüyle; “Türkçe ezan” çalışmalarıyla; İstiklal Mahkemeleri’ndeki sert tavırlarıyla; başına geçtiği üniversitede kendisine “Tarih Profesörü” unvanı verilmesiyle; “Türklerin birinci sınıf beyaz ırk olduğu” iddiasıyla; “Türklerin göçebe bir kavim değil, Avrupa’daki medeniyetleri dahi kuran üstün ırk olduğuna” dair sözleriyle; “kafatası ölçümleriyle” tanınan; Millî Eğitim Bakanlığı da yapmış, ama daha sonra “herkesten çok devrimci” olmasına rağmen rejim tarafından dışlanmış bir isimdi.

Samet Ağaoğlu, Babamın Arkadaşları kitabında Reşit Galip için “Bizim Saint-Just” der. Fransız Devrimi’nin Jakobenlerinden, sonu giyotinle biten en genç ve en radikal isimdir Saint-Just. Reşit Galip de genç yaşta, münzevi bir kütüphanede yoksulluk içinde son nefesini verecektir.

Oysa Atatürk onu ne çok övmüştü:
“Reşit Galip, hem doktordur, hem hukuk doktorudur, hem siyaset doktorudur, hem edebiyat doktorudur ve güzel arkadaştır.”

Üstelik onu en radikal devrimlerin uygulayıcısı yapmıştı. Bir bakıma Atatürk’ün militanı, silahşörü, fedaisi, kara kutusuydu.

İsmail Fatih Ceylan yazdı | Atatürk'ün karakutusu: Reşit Galip
İsmail Fatih Ceylan yazdı | Atatürk’ün karakutusu: Reşit Galip

Reşit Galip’in hayatı çok hızlı başladı ve yine aynı hızla yükseldi. 1892’de Rodos’ta mahkeme reislerinden Mehmet Galip Bey ile Rodoslu Münevver Hanım’ın çocuğu olarak dünyaya geldi. İlk eğitimini Rodos’taki evinde aldıktan sonra Alliance Israélite’te eğitim gördü. Ortaokulu Rodos’ta okudu. Adanın İtalyanlar tarafından işgali üzerine kardeşi Hüseyin Ragıp ile birlikte kayıkla Marmaris’e, oradan Aydın ve İzmir’e geçti. Liseyi İzmir’de okudu. Liseden mezun olduktan sonra iki sene Rodos’ta St. Jean-Baptiste Koleji’ne devam etti.

Milliyetçi, hırslı, heyecanlı bir gençti. II. Meşrutiyet’in temmuz ayında ilan edilmesinden esinlenerek lisenin son sınıfında iken Ferda-yı Temmuz adlı bir gazete çıkardı.

1911’de İstanbul Tıbbiye Mektebi’ne girdi. Öğrenciliği sırasında arkadaşları için “Hakikat” adlı bir gazete ve “Sivrisinek” adlı bir karikatür dergisi çıkardı. İstanbul’da çıkan çeşitli gazetelerde yazıları yayımlandı. Okulda Türk Ocakları’nın bir şubesini açtı ve diğer askerî okullardaki ocakların müfettişliğini üstlendi.

Öğrenciliği devam ederken gönüllü olarak Balkan Harbi’ne katıldı ve yaralandı. Ardından I. Dünya Savaşı’na katılmak için gönüllü oldu. Çatalca ve Kafkasya cephelerinde savaştı. Erzurum’da hastalanarak geri döndü. Tıbbiye’yi ancak 1917’de bitirebildi.

Birinci Dünya Savaşı sona ermiş, Osmanlı Devleti ağır bir mütareke imzalamıştı. İstanbul yaşanması güç bir kent olmuştu. Bu sırada yurda bütün varlıklarıyla bağlı, idealist bazı gençler “Köycüler” adı altında 25 Ekim 1918’de bir dernek kurmuşlardı. Dr. Reşit Galip bu cemiyetin 4 numaralı üyesiydi. Köylerde yerleşerek bir misyoner özverisiyle çalışmak isteyen ve sayıları on beşi geçmeyen bu gençlerin en ateşli ve heyecanlısı Dr. Reşit Galip’ti.

İsmail Fatih Ceylan yazdı | Atatürk’ün karakutusu: Reşit Galip

Tavşanlı’da köycülük faaliyeti yaptı, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurdu

Köycüler’in amacı; köylüler arasında insancıl bir yaklaşımla çalışmak, sağlık ve eğitim konularında köylülere yardımcı olmaktı. Türk Ocakları, başta doktorlar olmak üzere o idealist gençlerin Anadolu’ya hizmet etmek için gitmelerini teşvik ediyordu.

Köycülerin ilk kafilesi 10 Nisan 1919’da Kütahya’ya vardı. Bu kafileden Dr. Hasan Ferit ve Reşit Galip, Tavşanlı’ya yerleşti. Ev, Tavşanlı Çavuş Camii’nin tam karşısında, iki katlıydı. Evin ilk katını küçük bir dispanser hâline getiren genç doktorlar, bir yandan köylüleri muayene ve tedavi ederken, diğer yandan da fikirlerini o dönemde büyük bir köy gibi olan Tavşanlılılara aşılamaya çalışıyordu. Köylülere, başta sağlık hizmeti olmak üzere çok konuda yardımcı olmaya ve yol göstermeye çalışan bu gençler, Tavşanlı’yı örnek bir köy hâline getirmek istiyorlardı.

Reşit Galip’in Kütahya-Tavşanlı’da kaldığı ev | İsmail Fatih Ceylan yazdı | Atatürk’ün karakutusu: Reşit Galip

Reşit Galip, Tavşanlı’da sadece doktorluk değil, eğitimle de ilgileniyordu. Kütahya Heyet-i Temsiliyesi’ne yazdığı mektupta, Kütahya heyetinin Tavşanlı’nın çaresiz, perişan durumda olan eğitimi üzerine dikkatini çekerek hayır ve irfan meselelerine düşünmeye çağrı yapıyordu.

Reşit Galip, Tavşanlı’da biçare halde bulunan eğitimin durumu hakkında Kütahya Heyet-i Temsiliyesi’ne 8 Kasım 1919’da gönderdiği mektupta şu ifadelere yer verir:

“Milletimizin bugünkü ihtiyacı cami, medrese ve çeşme değildir. Bunlar lehülhamd kâfi derecede mevcuttur. Fakat bunlar kadar mühim olan mektep ve hastane mağdûm ve mefkût (yok) addolunabilecek bir raddede noksandır. Hele Tavşanlı ve havalisi ki, Türkiye’nin nüfusça en yoğunlaşmış parçasıdır, bunlara en şedit bir ihtiyaç ve ızdırar ile muhtaç bulunmaktadır.”

Reşit Galip, o yıllarda İstanbul Baş Meclisi’nden, 1 Şubat 1920 yılında çocuklara Kuran-ı Kerim öğretmek amacıyla Tavşanlı Mekteb-i İbbidaisi (İlkokul) için 35 Amme cüzü, 35 Medhal milli kıraat, 35 Kuran öğreniyorum, 35 Elif-Ba, 150 defter, 35 kurşun kalem ve 1 kutu tebeşir talep etti.

İsmail Fatih Ceylan yazdı | Atatürk’ün karakutusu: Reşit Galip

Köycülerin “Örnek Köy” projesi

Köycü Reşit Galip ile Hasan Ferid’in uygulamayı planladıkları bir fikir ise “örnek köy” kurma projesidir. Bu projede, Köycülerden bir bölümünün verecekleri ortak sermaye ile toprak satın alınacak ve tarımın her alanına elverişli bir arazi üzerinde kurulacak proje uygulamaya konulacaktır. Uygulama işini köycüler, köylüler ve aday köycüler tarafından yapılacaktır.

“Örnek Köy Projesi” basında da yerini aldı. 9 Kasım 1919 tarihli Vakit gazetesinde yayımlanan bir yazıda bu projeden bahsedildi: “Yeni köy her nokta-i nazardan Anadolu için bir numune olacaktır.”

Öğretmen yazar Ahmet Öztürk’ün Doktorlar Köy Yollarında kitabında yer alan bilgilere göre, henüz adına karar verilmeyen ve doktor, öğretmen, mühendis, ziraatçılardan oluşan bir grup Köycü, devlet arazisi üzerinde oluşturacakları köyde, topraktan ne şekilde yararlanacaklarını köylülere uygulamalı olarak gösterecektir. Kısacası, Köycülerin yeni köyü Anadolu için yeni bir hayatın başlangıcı olacaktır.

Bu amaçla, Köycü Doktorlar arazi temini için Çukurköy, Güzelyurt, Dudaş, Alayunt gibi köylerde ve Ada mesireliği gibi yerlerde bir hayli aramalarda bulunmuşlardır.

Hayvancılıkla ilgili faaliyetler de vardı. 29 Aralık 1919 tarihli Tavşanlı Köycülerinin Baş Meclis’e yazdığı raporda şu istek yer alır:

“Yeni usülde arıcılık yapmak için iki kovan sipariş ettik. Bilhassa Moymul köylüleri kemâl-i dikkatle takip ediyorlar. İlkbahara kadar bize civciv makinesi gönderebilir misiniz?”

1 Mart 1920 Pazartesi tarihli Baş Meclis’in yaptığı toplantıda ise “Kuluçka makinesi hakkında, Halil Usta’nın yaptığı makinelerin tecrübesiyle bir tane istirâ ve Tavşanlı’ya irsaline karar verildi.” şeklindeki cümleler tutanaklara geçecektir. Ayrıca, harman makinesinin satın alınarak köylünün hasadının erkenden işlenmesi planlanmaktadır. (Ahmet Öztürk, Doktorlar Köy Yollarında, Kitap Kulübü Yayınları, 2021, İstanbul.)

Reşit Galip, Tavşanlı’da aynı zamanda Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurdu ve reisliğini üstüne aldı. İzmir’in işgalinden 2 ay sonra Kütahya’da Binbaşı İsmail Hakkı başkanlığında Kuvayı Milliye teşkilatı kuruldu. 350 kişilik birlik 20 Eylül 1919’da faaliyetlerine başladı.

19 Ağustos 1920, Tavşanlı Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı’na köylerden silah toplanmasıyla ilgili her 100 haneden 25 silah istendi. Tavşanlı’da Kütahya Caddesi’ndeki mescit dikimhane hâline getirildi. Demirci dükkanlarında nal, mıh, gem yapıldı; saraç dükkanlarında semer, eğer ve koşum aletleri imâl edildi ve bunlar milli kuvvetler emrine verildi. Bu arada 400’den fazla mavzer, 20 bin lira para ve bol miktarda fişek toplanarak Binbaşı İsmail Hakkı Bey’e teslim edildi. Ayrıca, Tavşanlı krom madeninden 43 sandık dinamit, yük treni ile Eskişehir’deki 22. Kolordu Komutanlığı’na gönderildi.

Bu arada, İtilaf güçlerinin baskısıyla Anadolu’da milli teşkilatlanmayı engellemeye çalışan Damat Ferit Hükümeti’nin Haziran 1919 tarihli valilere gönderdiği; “Milli faaliyetlerin yani işgalci güçlere karşı girişimlerin yasaklandığını bildirerek, buna uymayanlara pek insafsız davranılmasını, gerekirse İstanbul Divanı Örf-i Mahkemesi’ne gönderilmesi…” şeklinde genelgeye dayanarak Kuva-yı Milliye için yardım toplanmasını bahane eden İstanbul Hükümeti’nin bir müfettişi, Dr. Reşit Galip’i halktan zorla para toplamak suçu ile mahkemeye sevk etmiş, fakat Kütahya Bidayet Mahkemesi ilk celsede beraatına karar vermiştir.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

İsmail Fatih Ceylan yazdı | Atatürk'ün karakutusu: Reşit Galip
İsmail Fatih Ceylan yazdı | Atatürk’ün karakutusu: Reşit Galip

Mustafa Kemal ile tanışması ve Ziya Gökalp ile kapışması

Kurtuluş Savaşı başlayınca Tavşanlı’daki faaliyetleri yarıda kalan Reşit Galip, Köycüler Cemiyeti’nin dağılması üzerine Aydın, Denizli, Isparta, Burdur, Antalya’da milliyetçi muhacirlere Hilal-i Ahmer 5. Sıhhi İmdat Heyet sertabipliği görevinde bulundu.

Sakarya Savaşı’ndan sonra Ankara’da Sağlık Bakanlığı Hıfz-ı Sıhha Dairesi başkanlığına getirildi. Ankara’da sağlığı bozulduğundan, havası yumuşak bir yere tayinini isteyince 5 Aralık 1921’de Mersin hükûmet doktoru olarak atandı.

Mersin’de bulunduğu sırada hekimliğin yanı sıra “Yeni Mersin” gazetesinin başyazarlığını üstlendi ve “Yeni Adana” gazetesinde de yazılar yayımladı. Bu yayın organlarında Anadolu’nun ve Türklüğün kurtarılması için temel sorunun köylere hizmet götürmek ve köylüyü eğitmek olduğunu vurgulayan yazılar yazdı. Ayrıca Altın Yurd ve Türk Sözü dergilerinde yazılar yayımladı ve Gençler Birliği ile Türk Ocağı derneklerinin açılmasını sağladı.

Mersin, Reşit Galip’in kaderini etkileyecek yer olacaktı. Orada da köycülük, sağlık ve eğitimle uğraşıyordu. 17 Mart 1923’te Mustafa Kemal Mersin’i ziyaret ettiğinde, Türk Ocağı’ndan Reşit Galip hayatını değiştiren bir konuşma yaptı.

İsmail Fatih Ceylan yazdı | Atatürk'ün karakutusu: Reşit Galip
İsmail Fatih Ceylan yazdı | Atatürk’ün karakutusu: Reşit Galip

“Sizin karşınızda zaferlerinizden bahsetmeye lüzum var mı? Grönland’daki Eskimolardan Afrika’nın yanık ve kızgın çölleri ortasında sam yellerinden haber uman zencilere kadar herkes öğrendi. Senin en birinci büyüklüğün, bu milletin bir ferdi olmakla iktifa iftihar etmekliğindir.”

Bu sözler Mustafa Kemal’in çok hoşuna gitti. Mustafa Kemal’in muhabbetini kazanan Reşit Galip, aynı yıl Türk Ocağı konusunda Ziya Gökalp’i eleştiren, alay eden yazılar yazdı. Ziya Gökalp ile İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun düzenledikleri Halk Terbiyesine ilişkin programı ele alırken, Türk Ocakları’nın görevlerini “Karagözcülük, Orta oyunculuğa” benzetti. Türk Ocaklarının Ziya Gökalp’in edebî salon ve kulüp anlayışından uzaklaşmasını talep etti. (Reşit Galip, “Türk Ocakları”, Altın Yurd Dergisi, C. 1, no. 5, 9 Eylül 1339 (1923), s. 50.)

“En basit hakikatleri lügatlerde müşkülâtla bulunabilecek birtakım kelime ve tabirlerle ilbâs ederek (giydirerek), tamamen muğlak şekillere sokarak ve biraz da vehm ve hayalle süsleyerek, biraz tabiiyyat ve biraz tarihle boyayarak ortaya koyduktan cildlere ‘sosyoloji-içtimâiyyât’ külliyatı adını veriyorlar” diyordu Ziya Gökalp için. (Reşit Galip, “Türk Ocakları”, Altın Yurd Dergisi, C. 1, no. 5, 9 Eylül 1339 (1923), s. 51.)

Reşit Galip’e göre, önemli olan “Türk Ocağı”nın bir inkılâp müessesesi, bir ihtilâl yuvası olmasıydı. Yoksa Ziya Gökalp ve izleyicilerinin amaçladığı gibi, “davul, zurna ile orta oyunu oynanacak bir çengi meydanı” olmazdı. (Reşit Galip, “Türk Ocakları Hakkında”, Altın Yurd Dergisi, C. 1, no. 6, 10 Teşrin-i evvel 1339 (1923), s. 66.)

İsmail Fatih Ceylan yazdı | Atatürk'ün karakutusu: Reşit Galip
İsmail Fatih Ceylan yazdı | Atatürk’ün karakutusu: Reşit Galip

Sivri dilli bir genç milletvekili

1924’te yapılan ara seçimde, bizzat Mustafa Kemal’in talimatıyla boşalan bir vekilin yerine Aydın milletvekili olarak meclise girdi. Ancak bu genç milletvekili çok sivri dilliydi. Şeyh Said İsyanı için kürsüye çıkıp isyana karşı hükümeti pasif kalmakla eleştirdi; daha çok kan dökülmesi ve acımasız olmak gerektiğini söyledi. İsyanın ardından, “mecliste milletvekili öldürmüş” olan mebus Ali Çetinkaya’nın başkanlığındaki İstiklal Mahkemeleri’ne gönüllü oldu; muhaliflerin tasfiye edildiği devrim mahkemelerinin idam kararlarının altına, üç hakimden biri olarak imza attı.

1926’da Atatürk’e yönelik suikast girişimi ihbarı üzerine açılan İzmir ve Ankara’daki davalarda, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, Refet Bele gibi Kurtuluş Savaşı’nın en önemli paşalarına hesap soran İstiklal Mahkemesi’nin üç kişilik heyeti içerisinde 34 yaşındaki Reşit Galip de vardı. Aynı yıl, Tavşanlı’da görev yaptığı dönemde Tavşanlı Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurulmasına öncülük etmesi ve Milli Mücadele’deki hizmetlerinden dolayı kendisine İstiklal Madalyası verildi. (Ahmet Öztürk, Milli Mücadele’de Zor Yıllar, s. 79, Devlet Arşivleri Başkanlığı, Cumhuriyet Arşivi, 195-333-8, 13/02/1926)

İsmail Fatih Ceylan yazdı | Atatürk'ün karakutusu: Reşit Galip
İsmail Fatih Ceylan yazdı | Atatürk’ün karakutusu: Reşit Galip

Reşit Galip’e İstiklal Madalyası verilmesi hakkında TBMM ve bakanlıklar arasındaki yazışma:

335 senesinde, Tavşanlı Müdafaâ-i Hukuk riyasetinde bulunduğu zamana ait milli mücadelelerinden dolayı İstiklal Madalyasıyla taltifi hakkında, sâbık Tavşanlı havalisi Huhuki Müdafaa Reisi Aydın Mebusu Reşid Galip Bey tarafından itâ edilen arzuhal leffen takdim kılınmağla, iktizâsının ifâsına müsaade burulması arz olunur efendim. (12 Ocak 1926)

1927’de CHP grubunda, Kürdistan üzerine bir tartışmada kürsüye çıktı; İsmet İnönü Paşa’yı hedef aldı. İnönü’nün Doğu Sorunu politikasını yerden yere vurduktan sonra Kürtlere kötü muamele etmekle suçladı. Bu, “Atatürk’ün gözünde bittiği” andı. Reşit Galip bir daha Çankaya’ya çağrılmadı.

Affı için Atatürk’e 12 sayfa mektup yazdı. “Huzur-u devletlerine” diye başlayan mektupta en dikkat çekici cümle şudur: “Bendenizin aradığı, damla damla toplayıp biriktirdiğim en kıymetli şeylerin, yani teveccühlerinizin bana iadesidir.” İstediği iade gerçekleşti, ancak Reşit Galip de durmak yoktu.

Atatürk’ün locadan izlediği Türk Ocakları’nın kongresinde kürsüde bu kez hedefinde başkan Hamdullah Suphi Tanrıöver vardı. Başkanı “gençleri silahlandırarak bir Kara Gömlekliler Ordusu kurmaya çalışmakla” suçladı. O konuşurken salondan hakaretler ve “defol” sesleri yükseliyordu. Reşit Galip hiddetlendi ve şeref locasını göstererek, “Büyük reisimiz beni dinlediği halde siz neden tepinip duruyorsunuz!” dedi. Bir süre sonra Türk Ocakları kapatıldı; yerine kurulan Halkevleri’nin başına Reşit Galip getirildi.

Atatürk’ün sofrasından kovulması

Artık Atatürk’ün sofrasında yer alacak kadar Ankara’nın en önemli adamlarından biriydi. Hatta Türkçe Ezan, Türkçe Hutbe, Türkçe Kur’an gibi projelerde en yakın ikili ve sırdaş oldular. Ancak bu yakınlık ve özgüven, Atatürk’ün sofrasında vukuatlar çıkaracaktır. Atatürk’ün de hocalığını yapmış Maarif Bakanı Esat Bey’i “gericilikle ve yaşlılıkla” suçladı. “Ama benim hocam o” diyen Atatürk’e dönüp, “Değil seni, Allah’ını okutsa yine bu adam Maarif Vekili olamaz” dedi. Bu sözlerden sonra Atatürk onu sofradan kovdu. “Kalkmam. Burası sizin değil, milletin sofrası. Gerçi saraydayız ama hocanız Hace-i Sultani değil, Cumhuriyette tenkit serbesttir” deyip oturmayı sürdürünce de Atatürk sofrayı terk etti.

Bir başka olay ise, Atatürk’ün Ayaspaşa’da Beyaz Rus Madam Vera’nın işlettiği Turkuvaz restorana İş Bankası’ndan verdiği yüklü miktardaki kredidir. Reşit Galip bunun uygun olmadığını söyleyince ipler koptu. O geceyi Saray’da bir kanepede kıvrılıp uyuyarak geçirdi; ertesi sabah köşk genel sekreterinden Ankara’ya dönmek için 25 lira tren bileti parası istedi.

Ancak İnkılaplar döneminde Reşit Galip’in radikalliğine hâlâ ihtiyaç vardır. Darülfunun tasfiye edilip yerine İstanbul Üniversitesi kurulacaktır. Bu tasfiyeyi kendi hocası Maarif Bakanı Esat Bey’in yapabileceğinden emin olmayan Atatürk, yerine gözü kara birini bulmalıydı. Böylece “gözden düşen” Reşit Galip, aniden Atatürk tarafından Milli Eğitim Bakanı yapılarak tekrar yükseldi.

23 Nisan Çocuk Bayramı kutlama töreninde Ankara’da öğrencilere konuşan Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip, “Size bugün şu işi veriyorum. Bayramınız biter bitmez mekteplerinize döndüğünüz ilk günden başlayarak, birinci derse girdiğiniz zaman sınıflarınızda hep birlikte ve her gün şu sözleri tekrarlayacaksınız” diyerek cebinden çıkardığı kâğıdı okumaya başladı:

“Türküm, doğruyum, çalışkanım, yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, budunumu, özümden çok sevmektir. Ülküm yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun.”

10 Mayıs 1933 günü, Milli Talim ve Terbiye Heyeti kararıyla Reşit Galip’in yazdığı ant, öğrencilere okutulmak üzere okullara gönderildi.

İsmail Fatih Ceylan yazdı | Atatürk'ün karakutusu: Reşit Galip
İsmail Fatih Ceylan yazdı | Atatürk’ün karakutusu: Reşit Galip

Tıp doktoru, hakim, dil uzmanı, bakan ve tarih profesörü

31 Mayıs 1933’de Darülfunun’u kapatıp hocalarını kovarken şu sözleri söyledi: “Memlekette siyasi içtimai büyük inkılaplar oldu. Darülfunun bunlara karşı bitaraf müşahit kaldı. Harf inkılabı oldu, öz dil hareketi başladı; Darülfunun hiç tınmadı.” Yeni kurulan İstanbul Üniversitesi’nde gazeteler Reşit Galip’in adını “Türk İnkılabı profesörlüğünü kabul eden Maarif Vekili Reşit Galip Bey” diye duyurdular. Tıp doktoru, gazeteci, hakim, dil uzmanı, bakan Reşit Galip, şimdi de Tarih profesörü olmuştu.

Türk tarihi üzerindeki otoritesi bütün dünyada tanınmış olan Zeki Velidi Togan’ı hiç bir şey bilmemekle suçlayan ve “Zeki Velidi Beyin Darülfünundaki kürsüsü önünde talebe olarak bulunmadığıma çok şükrediyorum” diyen Reşit Galip’i protesto eden Nihal Atsız, Malatya Ortaokulu’na Türkçe öğretmeni olarak gönderildi. Zeki Velidi Togan ise yurt dışına gitti.

“Yasam küçükleri korumak, büyüklerini saymak” andını yazmasına rağmen, “büyüklerine pek saygılı davranmayan” Reşit Galip’in bu davranışları, bardağı taşıran son damla oldu. Fuat Köprülü ve Neşet Ömer üniversiteden istifa ettiler. Dört gün sonra, bu sefer “Reşit Galip’in sağlık nedeniyle istifa ettiği” gazetelerde yer alacaktı. Artık gözden düşmüş, Bakanlıktan da istifa ettirilmişti.

O günden sonra yalnız kaldı, hastalandı, hastalığı zatürreye dönüştü. Keçiören’deki evine kapandı, kimseyle konuşmadı. Artık yatağından da çıkamıyordu. 41 yaşında, 5 Mart 1934 günü hayatını kaybetti. Beş parasız kalan eşine İsmet İnönü yardım edecek, bir ev satın alacaktır.

Yıllar sonra, Reşit Galip’in torunu Feyhan Oran, eşi Baskın Oran ile birlikte 13.10.2013’te Milliyet Gazetesi’nden Mirgün Cabas’a dedesinin yazdığı Andımız’la ilgili şunları söyledi:

“Geçen gün gazetede Milli Eğitim Bakanı gayet güzel anlatıyordu. ‘O günün şartlarıyla yazılmış bir şey. Şimdi artık bu arkaik olmuştur, onun için kaldırılması gerekiyordu, kaldırdık.’ Evet ben de aynı şeyi söylüyorum.”