Mümtaz’er Türköne yazdı: Neler olacağını bilmek

“Ne olacağımızı biliyoruz” diyor, büyük filozof: “Hepimiz öleceğiz.” Ekliyor: “Asıl mesele ne olduğumuz.” Tartışılan hep geçmiştir, kimse geleceğin önümüze serdiği ihtimallerle ilgilenmez. Herkesin kafasında farklı geçmişler dolaşır durur, gelecek ise tektir ve bilinemez.

Cesaret edip öngörüde bulunanların söyledikleri hariç.

Geçmiş-gelecek ekseninde, tam da içinde bulunduğumuz ana gömülü olarak geçmişin bağlarından kurtulup geleceğe odaklanmayı deneyin. Olacaklara dair en basit gerçek: Kişiler ölecekler. Bir hatıra, hafızada bir iz, görüntülerden ve fotoğraflardan ibaret hale gelecekler. Güçleri kaybolunca yeni yorumlara, ortaya çıkan yeni bilgilere konu edilip biyografileri tekrar tekrar yazılacak. Geçmiş hakkında fırtınalar kopacak, çatışmalar yaşanacak; ama kişilere bağlı hesapların, kavgaların hiçbir değeri ve anlamı kalmayacak. Koskoca millet, tarihteki mutantan yürüyüşü ile yolları titretecek, devlet kendi birikimine yaslanarak varlığını sürdürecek, bu ülkenin her şeyin üzerindeki âlî menfaatleri yeni yüzlerin, yeni aktörlerin elinde kader yolculuğuna devam edecek.

Geçmiş sadece anın kavgalarının cephanesi veya malzemesi olarak, duvara asılı bir tüfek gibi sahnede yerini alacak.

Söylenene değil söyleyene bakanlar

Yorumun en ilkeli, söylenen söze değil söyleyene göre yapılan tasniflerdir. Bu ham ve basit yöntemi izleyenler hemen önlerindeki bir tuzağa düşerler: Tartışılan asıl konudan uzaklaşıp, söyleyenlerin şahsına atlayarak eskilerin “şahsiyat” dediği polemiklere gömülüp kaybolurlar. Asıl meseleyi teşrih masasına yatırıp analize tabi tutacak, sebep-sonuç ilişkileri kuracak kapasitesi olmayanların el çabukluğudur bu. Söyleyenler, meyve ağacı gibi kolay taşlanır. Sempati-antipati gibi duygularla iş görenler, zor meselelerin içinden kanlı-canlı kişileri rehber veya düşman edinerek sade-basit bir yol haritası edinir. Asıl üzerinde fırtınalar kopartılan tartışma konusu hakkında en küçük bir fikirleri olmadan, hakikatle aydınlanma iddiasıyla ortalıkta kibirle dolaşmaya çıkarlar.

Ruşen Çakır’la çoğu konuda farklı düşünüyoruz; ancak bu farklılığı analizi zenginleştirecek tarzda uyumlu bir diyaloga dökebiliyoruz. İkimiz de sebeplere, bütünü ele veren ayrıntılara, üstü örtülü de olsa teorik bir arka plana yaslanarak sebep-sonuç ilişkilerine eğiliyor ve öngörülerde bulunuyoruz.

Siyasî analizin amacı öngörüdür. Öngörü falcılık değildir. Siyasî olayların sadece yarısı insan iradesinin, çabasının konusudur. Geri kalanı talih işidir. Tarihte bireyin rolüne yer açmalısınız. Talihe yükleyeceğiniz basit bir örnek: 1993’te Özal aniden ölmeseydi, zincirleme reaksiyonlarla son 30 yılın olayları meydana gelebilir miydi?

Öngörünün kuralı

Öngörünün kendisi de geleceği üreten, dolayısıyla değiştiren faktörlerden biri haline geldiği için kural olarak tasarlandığı gibi gerçekleşmez. Öngörüler yürüdüğünüz yolu aydınlatır. Size sabit bir kerteriz noktası sağlar. Siyasetin kendisi gibi öngörülerin de yarısı muhakemeye, yarısı da sezgilere dayanır. Başarılı siyasetçiler, içgüdüsel sezgilere dayalı öngörü yetenekleri ile öne çıkarlar. Buna, feraset sahibi olmak denir.

Türkiye’nin siyasî rekabete ve tartışmalara konu iki temel gündemi var: Çözüm Süreci ve CHP’nin yargı marifetiyle tasfiye operasyonu. Öngörüde bulunmak ve öngörü yerine polemiğe girişmek söz konusu olunca bu ikisine eğilmek zorundasınız.

Kürtlerin kaderi

Çözüm Süreci, yerli politik aktörlerin iradelerinin toplamını aşan dinamiklerin suyunda ilerliyor. İrade aşımının ötesinde iradeleri teslim alacak bir cazibesi ve zorunluluğu var. Türkiye’nin ve bütün Kürtlerin önünde, iki tarafın da bire on kazanacakları bir fırsat penceresinden, önümüzde uzanan refah ve güvenlik vadeden geleceğe bakıyoruz. Bu fırsata sırt çevirmek, felakete doludizgin koşmak demek.

Erdoğan dahil, bütün oyun kurucuların iradesini aştığı için Çözüm Süreci hakkında kesin öngörülerde bulunmak mümkün. Kürtler, Türkiye ile kader birliği içinde tarihte yeni bir yolculuğa çıkacaklar. Türkiye bu yolculuk için onur ve eşit vatandaşlık taşlarından sağlam bir yol döşeyecek. Yoksa mahvolacağız.

Gerekli olan yegâne şey zaman. Cumartesi Anneleri’nden Nezahat Teke, Meclis Komisyonunda Kürtçe konuşabilseydi bu zaman hızlanmış olacaktı. Çünkü geleceğimiz, Kürtlerin kamusal ortamlarda anadillerini özgürce kullanabilmelerinden geçiyor.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Kişiler burada da öne çıkıyor. Abdullah Öcalan’a “bebek katili” ve “teröristbaşı” yaftasını tekrarlayarak geleceği kontrol altında tutmak mümkün mü? Tekrarlandığı için gerçek zannedilen hükmü gözden geçirmeniz lâzım: Öcalan Kürt siyasetinde sözü geçer biri mi değil mi? “Kurucu Önder” mi, değil mi? Çözüm Süreci onsuz yürür mü, yürümez mi?

CHP’nin kaderi

CHP’nin yargı marifetiyle tasfiyesi, iktidar rekabetinin konusu ve yerli aktörlerin projesi olduğu için talihin cilvelerine daha açık. Onu getirip sağlam bir yere rapteden de Çözüm Süreci’nin kendisi.

Türkiye Çözüm Süreci ile CHP’nin tasfiyesi operasyonu arasında savrulmalarla çalkalanırken, siyasetin sağlam kazığı, sabit nokta olarak yine Çözüm Sürecine bağlanıyor. Hukuk ve demokrasi olmadan Çözüm olamayacağına göre, CHP’nin gayrımeşru yöntemlerle tasfiyesi de mümkün değil. CHP’nin başına gelenleri bu sağlam denklemin dışına yerleştirecek bir analiz yapılabilir mi? Öngörüde bulunulabilir mi?

Çözüm Süreci, CHP’nin sırtına yargı sopası inerken yürür mü?

Yürümeyeceğini, Cumhur İttifakı’nın ortağı Bahçeli defalarca tekrarladı. CHP’ye giydiren ama hukukun üstünlüğüne, dolayısıyla CHP’nin hukukuna sahip çıkan beyanların tamamı, Çözüm Süreci ile CHP’nin tasfiyesi arasındaki tutarsızlığın eseri.

Çözüm Süreci ile CHP’yi tasfiye operasyonları arasındaki tahterevallide ağır basanın ikinci olması sizi yanıltmasın. Siyaset hırsla yürüyor. CHP’yi tasfiye operasyonu, iktidarın sürekli aleyhine işliyor; girilen yoldan dönmek siyasî kibre uymadığı için yanlışta ısrar devam ediyor. Mantığa, muhakemeye, sebeplere ve tarafların çıkar hesaplarına göre öngörüde bulunan bizleri de açığa düşürüyor.

Siyasî öngörüde bulunmak, kişilere göre doğru-yanlış tasnifinde bulunmak, polemiği gerçek gündemlerin önüne yerleştirmeye kalkmak gibi ucuz bir yöntem değil. Her şeyden önce cesaret ve birikimle olgunlaşmış yetenek gerektiriyor.

Polemik, yani kişilerle uğraşmak benim işim değil. Ben öngörülerde bulunmaya devam edeceğim.