Bugünün Türkiye’si 2002’nin Türkiye’si değil; 23 yılda çok şey değişti. TOKİ şehirleri, duble yollar, köprüler, havaalanları, gökdelenlerin süslediği finans merkezleri ile bambaşka bir ülke ortaya çıktı. Sadece görünüm değil, servet de el değiştirdi. Yepyeni bir zengin zümre türedi. Aynı zamanda kapana kısılmış gibi çıkış yolu bulamayan yoksulların sayısı arttı.
Bu arada dinin kendisi, dindarlık göstergeleri de alt-üst oldu. Müesses dinden uzaklaşma, baskın bir eğilim olarak sürüyor. Dindarlık tezahürleri siyasî kimliklerin de üstünü örtüp bir göstergeye dönüştüğü için siyasetin doğası da değişti. Siyasetin yönünü tayin etmek için dindarlığın değişen bu yüzünü takip etmek gerekiyor.
Zenginlerin dini/yoksulların dini
Dindarlık yoksullara ve zenginlere göre adeta farklı iki din gibi birbirine uzak durur. Esasında din, yoksulların ekmeğidir. Bu dünyaya dair mutsuzluğu, yoksunluğu, talihsizliği öteki dünya ile dengelemeye ve bir can simidi gibi hayatı batmadan tutunup yaşamaya hizmet eder. Yoksul, katlandığı zorluklar sayesinde Tanrı karşısında güçlüdür. Bütün dinlerde dualar emir kipi ile yapılır. Bir emir cümlesi ile bir dua cümlesini ayıran sadece kelimeler üzerindeki vurgudur: “Bana yardım et!”, “Bana sağlık ver!”, “Bana huzur ver!” gibi.
Zenginlik, samimi dindarlığın bütün büyüsünü bozar. Dünyada cenneti bulmuş olanlar mutluluğu, yoksullar gibi öbür dünyaya havale etmeden yakalarlar. Kaybedecek çok şeyi olanlar huzursuzdur, yoksulların sükunetine kavuşamazlar. Otomatik olarak dindarlık bir gösterişe, parayla satın alınan sevaplara yönelir. Bu yüzden zenginlerin dindarlığı sevimsiz, samimiyetsiz ve kibir doludur.
Bugün gazetede ultra lüks bir cruise gemisi ile Umre’ye giden zengin dindarların haberini okudum. Eski zamanlarda aylarca süren hac yolculuğu ile bugünün konforlu-yedi yıldızlı hac turizminden elde edilen “hacı” unvanının aynı olduğunu söyleyebilir misiniz? Dünün dindarlığı ile bugününki arasındaki fark için alın size bir ölçü.
Servet büyük ölçüde el değiştirirken son 23 senede samimi dindarlık öksüz bir çocuk gibi ortada kaldı ve zenginlerin ve güç sahiplerinin üvey evladı olarak yaşam alanı buldu. Otomatik olarak sade dindarlık yeni sur duvarları inşa ederek zenginlerin dini ile arasına mesafeler koydu.
Zenginleşen ve miras kavgalarına tutuşan tarikatlar kendi müritleri nezdinde itibarlarını kaybettiler. Örgütlü bürokratik bir kurum olarak Diyanet’in imajı büyük sarsıntılar geçirdi. Diyanet’in ve İktidar şemsiyesi altında kendine yer bulan tarikatların göze batan dindarlığı ile yoksullarınki arasına dağlar denizler girdi.
İktidar sahipleri her çağda dinlere, iktidarlarını tahkim edecek teoloji politikası veya yorumu olarak bakarlar. 23 yılda, Diyanet’in tekeli altında sadece iktidara destek verenleri Müslüman, geri kalanını asi kabul eden bu teoloji yorumu tekrarlana tekrarlana aşındı ve yıprandı; yoksulların dindarlığını da aşındırıp dışarda başka bir kalıba girmeye mecbur bıraktı.
Dindarlıkta muazzam bir atomlaşma ortaya çıktı. Gördüğüm ve gözlediğim kadarıyla yoksullar dinlerini, resmî yorumların çok dışında bireysel bir inanç olarak kendi dünyaları ile sınırlıyorlar.
Bu değişime siyaset katında laikleşme adını veriyoruz. Türkiye’de geniş halk kesimleri 23 yıl öncesine göre daha laik bir çizgide duruyor ve dinî kutsalların siyasete alet edilmesine daha tepkili bakıyor.
AK Parti iktidarı kendi antitezini yaratıp büyüterek Türkiye’yi laikleştirmeyi başardı.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Dindarlığın değişen siyasî değeri
CHP’nin önündeki muhafazakâr-dindar bariyerler, gücün ve zenginliğin sevimsizliği-iticiliği ile dağılıp ortadan kalktı. Yoksulların dininin-dindarlığının iktidardaki karşılığının azalmasının yanında, iktidara uzak duran dinî yorumların ve cemaatlerin uğradığı ağır baskılar dini imgeleri siyasî rekabet konusu olmaktan çıkardı. Din, iktidar söylemine meşruiyet kazandırma rolünden uzaklaşırken, adeta ayrı bir din gibi yoksulların bireysel dinlerin egemenliği pekişti.
Bu bireysel din alanına kadar burnunu sokup rahatsızlık yaratmadığı takdirde, laik siyasî değerler artık rakipsiz şekilde egemen olacak.
CHP, dinle ve dindarlıkla uzun zamandır uzlaşma yolları arıyor. Bugün bu yollar dinî sembollerden değil, yoksulluğu bir kader gibi dayatan iktidar politikalarına direnmekten geçiyor. Servet el değiştirirken, türeme zenginler yaşam biçimlerini aynı hızla değiştiremediler. Toplumdan yükselen varsıl-yoksul çelişkileri çok kuvvetli. Zenginlerin daha zengin, yoksulların daha yoksul hale geldiği, toplumun %85’inin yoksul kategorisine dahi olduğu bir yerde siyasî aklın kuracağı sosyal adalet, ahirette vaadedilen adaletten daha çekici hale gelir.
Bugünün dindarlığı 23 sene öncesinin, hele 28 Şubat’ta kemikleşen dindarlık değil; dinî sembolleri ve kutsalları ata mirası gibi cömertçe kullanan bir iktidarın aşındırdığı ve yeni bir kalıba zorladığı dindarlık. Hatta çok ötede siyasetin tayin edici bir malzemesi olmaktan bile çıktı.
Dindarlığı yüksek bir sıcaklık ve basınç ortamında eriyen bir sıvı gibi düşünün. O değişim anlarında döküldüğü kalıbın şeklini alarak katılaşıyor ve sonra bir gelenek halinde değişmeden kalıyor. Sonra yeni bir ergime noktası şartları egemen oluyor ve bu sefer yeni bir kap ve yeni bir kalıp ortaya çıkıyor.
Son 23 yılda Türkiye bu ergime noktasının çok üzerine çıktı ve dindarlık yepyeni bir kalıba döküldü. AK Parti’yi iktidara getiren dindarlık kalmadı, 2015’ten bu yana defalarca yeni kalıplara girdi, taşıp yayıldı.
Siyasî rekabette, görünmeyen dindarlık-muhafazakârlık sınırları artık yok. Hepimiz inançlarımız kadar özgürüz. Siyasî yelpazeyi en düz haliyle yoksullarla zenginler arasında servetin yeniden dağılımı talebi olarak bir harita gibi önlerine serenler doğru hesap yapmış olurlar.