İslam Özkan yazdı | İsrail’in başarısız Doha saldırısı: Diplomasinin iflası, hegemonyayı tahkim arayışı

İsrail’in, Hamas liderliğini hedef alarak Katar’ın başkenti Doha’ya düzenlediği hava saldırısı, bir aydan daha kısa bir süre içinde ikinci yılını dolduracak olan bölgesel çatışmanın en kritik dönüm noktalarından biri. Bu eylem, sadece bir askeri operasyon olarak değil, aynı zamanda Ortadoğu’daki güç dinamiklerini, uluslararası hukuku ve diplomasiyi temelden sarsan jeopolitik bir olay olarak analiz edilmeli.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, “strateji” kelimesinden açıkça nefret etse de, kendi siyasal bekası için son derece hesaplanmış bir dizi taktiksel hamleyle hareket ediyor. Haaretz’den Amos Harel’e göre, geleneksel güvenlik kurumlarının aksine, Netanyahu’nun karar alma süreci, parçalı birimlerden oluşan ve her bir hamlenin bir diğerine nasıl bağlanacağını sadece kendisinin bildiği karmaşık bir sistem olarak işlemekte. Aslında buna bir sistem demekten ziyade bir düzensizliğin düzen haline geldiği; sistematik olmaktan uzak, yapısal unsurların arasında bağların zayıfladığı, merkezinde sadece Trump’ın kendisinin olduğu kaotik bir yapılanma demek daha doğru olabilir. 7 Ekim hem İsrail hem de ABD için büyük bir fiyaskoydu, ABD’nin İsrail soykırıma izin vermek de dahil, İsrail’in saldırılarına yönelik yaklaşımını kabaca büyük şoku telafi ve kamufle etmeye dönük, kısmen rovanşist politikalar dizgesi şeklinde nitelendirilebilir.

İsrail’in başarısız Doha saldırısı: İslam Özkan yazdı
İsrail’in başarısız Doha saldırısı: İslam Özkan yazdı

Öte yandan savaşı devamı ettirmek için elinden geleni ardına koymayan, hatta ateşkes ya da barış olmaması için Netanyahu’nun sarf ettiği olağanüstü gayret, bir yandan kendi iktidarını ayakta tutan “mesihçi sağcı” partilerle kurduğu şeytanî ittifakın istikrarını sağlarken, öbür taraftan da kaybettiriyor aslında. Nasıl mı? Netanyahu’nun soykırımcı politikaları Gazze’de onbinlerce sivili katlederken elbette Hamas’a ciddi darbeler vurdu ve nihai anlamda bir zafer elde edemese de kısmi başarılar elde etti. Savaşın, İsrail tarihinin en ırkçı ve aşırı sağcı yönetimi tarafından irrasyonel bir şekilde sürdürülmesi, sadece İsrail’in karizmasını çizmekle, olmayan itibarını yerlerde süründürmekle kalmıyor, Gazze’deki bu kısmi askeri başarıları geniş kapsamlı stratejik sonuçlara dönüştürmesini de engelliyor.

Soykırımcı Telaviv yönetiminin Doha saldırısı, bu riski oldukça yüksek politikanın bir uzantısı aynı zamanda. Öte yandan bu saldırı, Hamas’ın müzakere heyetini ortadan kaldırarak hem içeride “zafer imajı” yaratmayı hem de müzakere masasını dağıtarak askeri operasyonların devamı için zemin hazırlamayı amaçlamış görünüyor. Bu durum, askeri ve istihbari başarıların siyasi bir uzlaşmaya dönüştürülmesinde aşırı sağın akıl ve mantık dışı zihin dünyasının neden olduğu politik acziyetin keskin bir yansımasıdır denebilir.

Doha saldırısı ve bölgesel düzenin yeniden şekillenmesi

Bir başka açıdan bakıldığında bu, sadece İsrail’in bir askeri eylemi değil, aynı zamanda uluslararası normları aşındıran ve bölgesel istikrarı tehdit etmek bir yana bölgeyi bütünüyle kaosa sürükleyecek kasıtlı stratejinin bir parçası gibi görünüyor.

Egemen bir devletin varlığını hiçe sayan bu saldırı, herhangi bir ülkenin İsrail’in erişim alanı dışında olmadığını zarflama gayretiyle bezenmiş bir tehdit. Bu durum, bölgesel güvenlik mimarilerini işlevsiz bırakıp bütünüyle İsrail’e boyun eğen, İbrahim Anlaşmaları’nı bölgeye dayatan, egemen devletlerini hiçe sayan bir stratejinin varlığını bizlere gösteriyor. Saldırganlığa karşı uluslararası planda kolektif bir tepkinin verilememesi, sınır ötesi askeri eylemlerin normalleşmesine yol açacak, sadece ittifakları şekillendirmekle kalmayıp bütün bölgenin kaderine kendilerinin hükmettiği hegemonik bir düzenin inşa edilmesini beraberinde getirecektir. Bu nedenle bölgede İsrail hegemonyasına itiraz eden ülkelerin varlığı, bölgenin kaderi açısından da önem arz ediyor.

ABD ve Trump’ın bu krizdeki rolü merkezi rolü açık. Washington’ın siyasi, askeri ve istihbarat desteği olmadan Katar’a bu ölçekteki bir saldırının gerçekleştirilmesi mümkün değil. BM Güvenlik Konseyi’ndeki vetoları ve İsrail’i uluslararası hukuki sorumluluktan koruması, bir “cezasızlık kültürü” yaratırken bu diğer taraftan da ABD’nin kendi savunduğu uluslararası düzeni zayıflatarak paradoksal bir duruma meydan vermekte. Belki de yeni bölgesel düzenin mimarisinin ne olacağına karar veremeyen ya da bu konuya ilişkin fikri olmayan popülist sağcı iktidarın vizyonu, “eski bölgesel düzeni güzelce bir tahrip edelim de yenisini bir şekilde inşa ederiz” mantığını yansıtıyor sanki.

Dolayısıyla hukukun ayaklar altına alındığı, uluslararası kuruluşların etkisizleştirildiği bir süreçte böyle bir hegemonik tahrip çabalarına karşı hukuk üzerinden verilecek mücadele etkisiz kalacağından, başta Filistinliler olmak üzere İsrail’in bu pervasız tavrından zarar gören ülkeler ve yapılar, elbette kendine başka yollar arayacaktır. Önümüzdeki süreçte bunun yeni bir şiddet dalgasını üretmesi kaçınılmaz ve bunun en büyük muhatabının da İsrail olacağından kuşku yok.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

İsrail’in başarısız Doha saldırısı: İslam Özkan yazdı
İsrail’in başarısız Doha saldırısı: İslam Özkan yazdı

Müzakerelerin geleceği ve rehineler meselesi

İsrail’in ateşkes ve rehine serbest bırakma anlaşması için Doha’da bir araya gelen Hamas liderlerinin toplantısını hedef alan İsrail’in barış umurunda değil orası belli de yine de Netanyahu’nun bir ateşkes ya da esir takasına ihtiyacı var, ama müzakerecileri hedef alırsanız kiminle müzakere edeceksiniz? Öte yandan Gazze’de Hamas’ın askeri liderleri mevcut ve onlar dış dünyayla çok az temas kurabilmekte, Ayrıca siyasi müzakerelerde yetkili de değiller ve onlarla şimdiye kadar hiç pazarlık ya da takas yapılmadı. Bu durum, müzakereleri teknik nedenlerle de olsa son derece zorlaştırmakta.

Öte yandan İsrail’in bu son Doha saldırısı fiyaskoyla sonuçlanmış görünüyor. Kaldı ki Hamas liderleri, bundan kendilerini hedef alan ve ateşkes istemediği açık olan Netahyahu gibi bir liderle neden müzakerede bulunsun? Öte yandan rehine ailelerinin Netanyahu’yu görüşmeleri sabote etmek ve sevdiklerinin hayatını tehlikeye atmakla suçlaması da başka bir baskı oluşturmakta. Netanyahu’nun Trump tarafından cezalandırılmayan bu tutumları, ABD’nin de bölgede istikrarı korumak gibi bir endişesinin olmadığının en bariz göstergesi.

İsrail’in başarısız Doha saldırısı: İslam Özkan yazdı
İsrail’in başarısız Doha saldırısı: İslam Özkan yazdı

Dönüm noktası

Doha’daki saldırı, başarısız veya başarılı olsun, bir dönüm noktası olduğunu söyleyebiliriz. Netanyahu’nun kişisel hayatta kalma mücadelesinin, İsrail’in stratejik çıkarlarından daha ağır bastığı bir dönemi simgelemektedir. Bu eylem, bir yanda uluslararası hukuku ve diplomasiyi hiçe sayan bir gücün pervasızlığını, diğer yanda ise bu gücün fiilen sınırsız olmadığını, illüzyonunun kırılabileceğini göstermekte.

Artık kritik soru şudur: Dünya liderleri ve bölgesel aktörler, bu kaotik ve tepkisel döngüden kurtulup kendi gündemlerini belirleyebilecekler mi, yoksa uluslararası sistemin parçalanmasına seyirci mi kalacaklar? Eylül ayındaki BM Genel Kurulu, bu sorunun cevabının test edileceği önemli bir platform olacak.