MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin basın danışmanı Yıldıray Çiçek, Türkgün Gazetesi’ndeki yazısında devlette yeni bir paralel yapılanma uyarısı yaptı. Güvenlik bürokrasisindeki milli şuurlu kadrolara yönelik tasfiye iddialarını gündeme getiren Çiçek, olayı 15 Temmuz darbe girişimiyle ilişkilendirdi.
Ruşen Çakır, MHP çevrelerinden gelen “paralel yapı” uyarılarını değerlendirdi. Çakır’a göre, Devlet Bahçeli’nin basın danışmanı ve Türkgün Gazetesi Başyazarı Yıldıray Çiçek’in kaleme aldığı yazı, devlet içinde ciddi bir iktidar savaşının işareti veriyor.
Bahçeli 11 Eylül’de uyarmıştı
Çakır, Bahçeli’nin 11 Eylül’de çocuk suçları konusundaki açıklamasında paralel yapı uyarısı yaptığını belirtti, “Suç, suçlu, suçluluk ve cezalandırma karmaşasını kaos üretmek maksadıyla istismar eden yeni bir paralel yapının milli bünyemize sızmış olup olmadığını derhal sorgulamak gerekmektedir” sözleriyle Bahçeli’nin açıklamasını aktardı.
Güvenlik bürokrasisinde tasfiye iddiası
“Suç, suçlu, suçluluk cezalandırma burada neyi kastediyor? Güvenlik bürokrasisini kastediyor ve yargıyı kastediyor” diyen Çakır, Yıldıray Çiçek’in yazısından önemli ipuçları aldığını söyledi. Çiçek’in “milli şuurlu kadrolara ihtiyaç var” vurgusunu aktaran Çakır, bu kadroların MHP çizgisine yakın olduğunu değerlendirdi.
Emniyet değişikliklerinde MHP rahatsızlığı
Çakır, son dönemde yaşanan gelişmeleri şöyle yorumladı: “Son dönemde yapılan bir takım yargı operasyonları var ve bu yargı operasyonları sırasında dile getirilen MHP’li avukatların tasfiyesi ya da yeraltı dünyasıyla ilişkili olan bazı ülkücü isimlerin gözaltına alınıp tutuklanması gibi hususlar hep bu bağlamda tartışılmıştı.”
15 Temmuz göndermesi düşündürücü
Gazeteci İsmail Saymaz’ın MHP’deki rahatsızlık paylaşımını da aktaran Çakır, paralel yapı benzetmesinin ciddi boyutunu vurguladı:
“15 Temmuz göndermesi yani çok ciddi bir şey, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanan ender, doğrudan askerin yapmadığı, askerin de olduğu ama işin içerisinde sivil bir yapının olduğu bir darbe girişiminden bahsediyoruz.”
Fethullahçılar sonrası dönem
“Belli bir aşamadan sonra Fethullahçılar bu olayı tekellerine aldılar ve devletteki kadrolaşmayı esas olarak Fethullahçılar yaptı” diyen Çakır, şimdiki durumu farklı bulduğunu söyledi. Yıldıray Çiçek’in yazısında “bedeni burada, ruhu ise başka yerde olanlar” ifadesine dikkat çeken Çakır, bunun bölgedeki gelişmelerle ilişkilendirildiğini aktardı.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Dünün tabii ki en önemli olayı CHP kurultayı davasıydı fakat 40 gün sonraya ertelenince az konuşuldu. Somut bir karar çıkmış olsaydı, mesela mutlak butlan ya da tedbir olarak kayyum atanması, herhâlde çok daha fazla gündemde yer alırdı. Konuşuldu yine ama yine erteledik. Fakat düne bence damgasını vuran olay MHP’nin yayın organı gibi kabul edebileceğimiz Türkgün gazetesinin başyazarı Yıldıray Çiçek’in kaleme aldığı bir yazıydı. Bu yazının başlığı, “Yeni Bir Paralel Yapının İzleri Uyarısı”. Yıldıray Çiçek aynı zamanda Devlet Bahçeli’nin basın danışmanı. Hem gazetenin başyazarı hem Bahçeli’nin basın danışmanı. Dolayısıyla bir partili gazeteci, öyle söyleyelim. Ve yazıyı okuduğumuzda paralel yapı tabii ki nedir? Fethullahçılık akla geliyor. Çok ciddi bir iddia.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
![]()
Devlette Fethullahçılıktan sonra yeni bir paralel yapı mı var? İnsan önce şaşırıyor. Sonra bakınca şunu görüyoruz, Yıldıray Çiçek diyor ki: ‘‘Devlet Bahçeli’nin yaptığı paralel devlet uyarısı.’’ Bunu nerede, ne zaman yaptı? Sonra arayınca bulunuyor ki 11 Eylül’de Devlet Bahçeli suç üzerine, özellikle çocuk suçlular üzerine uzun bir açıklama yapmıştı. Çok uzun bir açıklamaydı ve çok teknik bir konuydu. Siyasi yönü daha zayıf görünen bir konuydu. Onun için çok fazla açıkçası ilgi görmedi. Fakat Yıldıray Çiçek’in yazısından anlıyoruz ki orada Bahçeli yeni bir paralel yapıdan bahsetmiş. Şöyle diyor: “Suç, suçlu, suçluluk ve cezalandırma karmaşasını kaos üretmek maksadıyla istismar eden,” tırnak içine almış açıklamada, “Yeni bir paralel yapının milli bünyemize sızmış olup olmadığını derhal sorgulamak gerekmektedir.” Yani suç, suçlu, suçluluk, cezalandırma. Burada neyi kastediyor? Güvenlik bürokrasisini kastediyor ve yargıyı kastediyor.
Buralarda paralel bir yapılanma. Kim olabilir bu paralel yapılanma? Yeni bir tarikat, yeni bir cemaat mi, yeni bir örgüt mü? Bu konuda hiçbir şey söylemiyor ve bu nedenle de çocuk meselesi, çocuk suçlular meselesine değinmiş olduğu için de bu ciddi uyarı, yeni bir paralel yapı uyarısı açıkçası güme gitmişti. Ta ki dün Yıldıray Çiçek bunu başlığına çıkartana kadar. Ve bir baktık birçok kişi bunu konuşmaya başladı ve bunun üzerine kafa yormaya başladı. Yıldıray Çiçek’in yazısını okuduğumuz zaman şu husus çok önemli: “Milli şuurlu kadrolar” diyor. ‘‘Milli şuurlu kadrolara ihtiyaç var’’ diyor. Ve ‘‘Bu kadrolara karşı her zaman vefalı olunmalı, onların mücadele motivasyonunu güçlendiren bir hassasiyet özenle gösterilmelidir.’’ Buradan şunu anlıyoruz ki milli şuurlu kadrolar yani MHP çizgisine yakın kadrolar, özellikle asayiş, zaten bir yerde Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet ve istihbarat diye de yazmış. Buralardaki ülkücü kadrolara diyelim ya da MHP çizgisindeki kadrolara karşı bir vefasızlıktan, dışlanmadan bahsediyor herhâlde.
Bu aslında Türkiye Cumhuriyeti tarihinde çok olan bir meseledir. Kadrolaşma meselesi. 70’li yıllarda Milliyetçi Cephe koalisyonuyla birlikte gündeme gelen devlette ülkücü kadrolaşma, devlette muhafazakâr kadrolaşma tartışmaları, o bunu tasfiye ediyor, bu bunu tasfiye ediyor tartışmaları hep bir şekilde sürer. Ama belli bir aşamadan sonra Fethullahçılar bu olayı tekellerine aldılar ve devletteki kadrolaşmayı esas olarak Fethullahçılar yaptı, paralel bir şekilde yaptı. Şöyle paralel: Bu yapıların içinde devletin içerisindeki, bürokrasinin içerisindeki Fethullahçı kadrolar kendi üstleri, diyelim ki müsteşar ya da bakan yerine ya da onlara ek olarak bu örgütün imamlarına hesap veriyorlardı ve orada bir paralel yapılanma söz konusuydu.
Şimdi MHP çevrelerinden şöyle bir şey geliyor: Ülkede milli şuurlu kadrolara, özellikle güvenlik bürokrasisindeki kadrolara kötü davranılıyor. Neyi kastediyorlar acaba? Değişik spekülasyonlar var. Son dönemde yapılan birtakım yargı operasyonları var ve bu yargı operasyonları sırasında dile getirilen MHP’li avukatlar, MHP’li avukatların tasfiyesi ya da yeraltı dünyasıyla ilişkili olan bazı ülkücü isimlerin, ki Bahçeli’nin ve diğer MHP’lilerin sahip çıktığı bazı isimlerin gözaltına alınıp tutuklanması gibi hususlar hep bu bağlamda tartışılmıştı.
En son olarak emniyette çok sayıda emniyet müdürünün yer değiştirmesi ve önemli bir kısmının merkeze alınmasıyla beraber bu tekrar gündeme gelmişti. Nitekim dün bir MHP üst düzey yöneticisinin paylaşımıyla Yıldıray Çiçek’in yazılarını birlikte veren gazeteci arkadaşımız İsmail Saymaz, MHP’de bu son emniyet uygulamasının yani görevden almaların, yer değiştirmelerin MHP’de ciddi rahatsızlık yarattığını söyledi. Bu ilk değildi.
Şimdi de belli ki son olmayacak. Bu hep olan bir şey diye tekrar söylüyorum. Fakat burada çıtanın bu kadar yukarıya çıkarılması çok çarpıcı. “Paralel yapı.” Kimdir bu paralel yapı? Yani MHP’lileri, diyelim ki ülkücü kadroları kim tasfiye ediyor? Erdoğan’dan bağımsız bir yapı mı var? Ve Yıldıray Çiçek yazısının bir yerinde de “bedeni burada, ruhu ise başka yerde olanlar” diyor, yani tasfiyeyi yapanlar ve bunu bölgedeki gelişmelerle, İsrail’in, ABD’nin hesaplarıyla ilişkilendiriyor. Yani çok karanlık komplolardan bahseden bir şey. Ama bunun önce Devlet Bahçeli, sonra onun danışmanı ve MHP yayın organının başyazarı tarafından dile getirilmesi bize devletin içerisinde çok ciddi bir iktidar savaşı olduğunu gösteriyor. Ve olayın paralel yapı benzetmesiyle ve 15 Temmuz göndermesiyle, 15 Temmuz göndermesi yani çok ciddi bir şey. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanan ender, doğrudan askerin yapmadığı, askerin de olduğu ama işin içerisinde sivil bir yapının olduğu bir darbe girişiminden bahsediyoruz. Buna referans verilmesi bana göre çok düşündürücü ve daha çok konuşacağımız bir şeye benziyor.
Bugün yayını bir hukukçuya ithaf etmek istiyorum. Aslında bir hoca, Profesör Bülent Tanör’e ithaf etmek istiyorum. Bülent Hoca’yı 2002 yılında kaybetmişiz, yıllar olmuş. Ben kendisini çok eski zamandan beri tanırım. Şöyle ki, bizim Galatasaray Lisesi’nde okuduğumuz dönemde Cihangir’de oturan bir arkadaşımız Haldun vardı ve Bülent Hoca kendisiyle aynı sokakta otururdu. Galatasaray’la Cihangir çok yakın olduğu için de biz sık sık Haldun’lara giderdik ve orada, biraz ilerisinde, birkaç apartman ilerisinde Bülent Hoca’nın oturduğunu öğrendik. Kendisini ismen biliyorduk ve o tarihte çok ilginç bir tanışmamız oldu. O zamandan beri onunla ve eşi Öget’le tanışırız. Öget Hoca da bir tıp profesörüdür. Ve galiba bu Cihangir’deki evlerinin balkonu olsa gerek. Bülent Hoca gerçekten çok parlak bir hukukçuydu. Anayasa hukukçusu, insan hakları hukukçusuydu. 12 Eylül döneminde 1402’liklerin arasına girdi ve İstanbul Üniversitesi’nden uzaklaştırılmıştı. Yıllar sonra aynı İstanbul Üniversitesi’nde rektör Kemal Alemdaroğlu, hocanın TÜSİAD için yaptığı demokratikleşme raporunu, ki o tarihte demokrasi karşıtı çevrelerin, derin çevrelerin diyelim, çok tepki gösterdiği çok iyi bir rapordu, Kemal Alemdaroğlu da o derin çevrelerin içindenmiş gibi yaptığı için hemen durumdan vazife çıkarıp hocayı kürsüsünden almıştı. Daha sonra Bülent Hoca Galatasaray Üniversitesi’nde, ki kendisi bizim Galatasaray Lisesi’ndendir aynı zamanda, orada üniversitede hukuk fakültesinin kurulmasında çok önemli roller üstlendi ve çok erken bir şekilde aramızdan ayrıldı. Nasıl söyleyeyim? Aramızda 22 yaş fark varmış ama ben onu hep bir dostum olarak gördüm. Tabii ki yaş farkı nedeniyle ben ona hep saygı duydum. Hiç unutmuyorum, yıllar önce benim ‘‘Ayet ve Slogan’’ kitabım çıktığında, çıkar çıkmaz belki de, İstanbul Üniversitesi’nde doktora programındaki öğrencilere bana bir sunum yaptırmıştı, Türkiye’de İslamcılık, laiklik üzerine. Şimdi hatırlıyorum oradaki isimleri. Onların galiba hepsi şu anda profesör oldular, çok önemli yerlere geldiler. Bülent Hoca aynı zamanda dediğim gibi çok iyi bir hocaydı, çok öğrenci yetiştirdi ve o öğrenciler de her vesileyle Bülent Hoca’ya duydukları minneti, saygıyı ifade ediyorlar, aynen benim şu anda yapmaya çalıştığım gibi. Kendisini saygıyla anıyorum ve bu vesileyle Öget Hoca’ya da buradan selamlarımı iletiyorum. Söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.