Ruşen Çakır yorumladı: Selahattin Demirtaş özgürlüğüne kavuşup TV canlı yayınına çıkar ve bir mitingde konuşursa…

Selahattin Demirtaş

Komisyonda neler konuşuldu? Komisyona katılan araştırmacılar süreci anlatıyor başlıklı yayında Ruşen Çakır değerlendirmelerde bulundu. Çakır, Kürt sorununun çözüm sürecinde Selahattin Demirtaş’ın rolünü ve Abdullah Öcalan’la arasındaki farkları, “Selahattin Demirtaş özgürlüğüne kavuşup TV canlı yayınına çıkar ve bir mitingde konuşursa” başlıklı yayında ele aldı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kurulan Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu çalışmalarını sürdürürken, çözüm sürecinin gidişatı tartışılmaya devam ediyor. Çözüm sürecine dair yayında değerlendirmelerde bulunan Çakır, süreçte Selahattin Demirtaş’ın rolünü ve Abdullah Öcalan’la arasındaki farkları yorumladı. 

Çakır, “Öcalan örgütü ikna eden tek kişi ama Demirtaş hem Kürtlere hem de Kürt olmayanlara hitap edebilen bir siyasi figür. Onun önü açılmadıkça kimse bu sürecin başarıyla sonuçlanmasını istediğini söylemesin” dedi.

“Demirtaş görünmese de sürecin parçası”

Çakır, Demirtaş’ın cezaevinde olmasına rağmen çözüm sürecine etkisini şöyle değerlendirdi:

“Selahattin Demirtaş bu süreçte çok kilit bir rol oynayabilir. Çok görünmese de sürecin bir parçası. Cezaevine girdikten sonra düzenli olarak siyaset yapan birisi oldu ve belirleyici oldu. 2019 yerel seçimlerinde İmamoğlu’na Öcalan’a rağmen açık destek verdi. Bu, seçim sonucunu belirledi. Sonra yaşadığı kırgınlıklarla biraz geri çekildi ama kritik anlarda yaptığı açıklamalar Kürt kamuoyunun sürece desteğini arttırdı.”

Çakır, Demirtaş’ın 2015’teki performansının iktidarı rahatsız ettiğini belirterek, “Haziran 2015 seçimlerinde HDP’yi Türkiye partisi yapmak iddiası vardı. Kürt olmayan seçmenden de oy aldı. Yüzde 13 civarında oy aldı ve burada Demirtaş merkezi bir rol oynadı. Zaten sonra Erdoğan’ın talimatıyla cezaevine girmesinin esas nedeni de budur. Demirtaş gibi bir figürü cezaevinde tutarak Kürt hareketinin yasal ayağını budamak istediler” dedi.

“Selahattin Demirtaş özgürlüğüne kavuşursa siyaset dengeleri değişir”

Çakır, Demirtaş’ın cezaevinden çıkmasının yaratacağı etkiyi yorumlayarak, “Demirtaş çıkarsa ve ana akım bir medya kanalına çıkar, konuşursa çok büyük ilgi görür. Hem Kürtlerin güveni tazelenir hem de Türkler karşılarında başını eğmeden, doğrudan konuşan birini görür. Güvensizlik büyük ölçüde erir. İstanbul’da ya da Maltepe’de CHP’nin bir mitinginde konuşsa etkisi çok büyük olur. Bunu herkes biliyor ve Demirtaş’ın kaderi de bu bilgiden hareketle belirleniyor” diye konuştu.

“Engellenirse süreç zarar görür”

Çakır, sürecin başarısının Demirtaş gibi figürlerin önünün açılmasına bağlı olduğunu vurgulayarak şunları ekledi:

“Eğer bu engelleniyorsa, geciktiriliyorsa, ağırdan alınıyorsa, bu aynı zamanda sürece zarar verildiğinin bilinmesi gerekir. Demirtaş gibi herkese birden hitap edebilecek figürlerin olması ve bunların önünün açılması gerekiyor. Bunlar yapılmadıkça kimse bu sürecin başarıyla sonuçlanmasını istediğini söylemesin.”

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Yayının tam metni:

Kürt Araştırmaları Enstitüsü Direktörü Reha Ruhavioğlu çok önemli şeyler söyledi. Özellikle sosyoloji, gençlerdeki dönüşüm. Buradaki dönüşümde Kürt kimliğinden arınma yok. Tam tersine sahiplenme var. Ama Kürt kimliğine sahiplenmeye ek olarak da Türkiye vatandaşı olmaya da sahiplenme var. Bu anlamda Selahattin Demirtaş vurgusu çok önemli. Selahattin Demirtaş’ın tam da bu kesimlerin gözünde en öne çıkan siyasi figür olduğunu söyledi Reha Ruhavioğlu. Bunu aslında tek söyleyen o değil, çok kişi söyledi. Bugünkü yayında Mesut Azizoğlu da söyledi, Roj Girasun da söyledi, Tarık Çelenk de söyledi ve şahsen ben de yıllardır böyle düşünüyorum. Değişik vesilelerle bunu dile getirdim. Selahattin Demirtaş bu süreçte çok kilit bir rol oynayabilir. Aslında oynuyor. Çok görünmese de Selahattin Demirtaş sürecin bir parçası. Onu özellikle vurgulamak lazım. Ama şöyle bir husus var. Şimdi bu süreç esas olarak Kürt kanadında Abdullah Öcalan’la yürüyor. Ama Abdullah Öcalan’ın Kürt olmayan kamuoyunda bir itibarı yok. Yani o bir hâlâ ‘‘bebek katili, bölücübaşı.’’ Onun yapacağı açıklamalar, söyleyeceği sözler insanları yani Kürt olmayan kamuoyunu itiyor ve zaten mesela Zafer Partisi komisyona ‘‘Öcalan komisyonu’’ diyor itibarsızlaştırmak için ya da ‘‘Öcalan süreci’’ diyorlar itibarsızlaştırmak için.

Şimdi, Öcalan’ın varlığı çok önemli. Çünkü Öcalan burada örgütü ikna edebilecek tek kişiydi ve dediğini de yaptı. Yani bir Selahattin Demirtaş’ın yapabileceği bir şey değildi bu. Selahattin Demirtaş diyelim ki bu sürecin ana aktörü olsun ve ‘‘PKK kendini feshetmeli, silah bırakmalı’’ desin. Kandil’den gelecek olan cevap, ki Kandil’de Selahattin Demirtaş’ın kardeşi Nurettin Demirtaş da var, ama eminim o da birçokları da ‘‘Sen kendi işine bak. Sana ne oluyor?’’ derdi. Ama Öcalan dediği zaman böyle bir şey diyemiyorlar ve onun dediğini hızlı bir şekilde yerine getirdiler ve Şubat sonunda yaptığı açıklamaya Mayıs başında hemen cevabı verdiler. Bu anlamıyla Öcalan çok önemli ama Kürt olmayan kamuoyuna seslenme anlamında Selahattin Demirtaş olmazsa olmaz bir isim. Açık söylemek gerekirse şu andaki DEM Parti kadroları içerisinde, eş genel başkanlardan başlayalım, bütün kişilere bakalım, bunların içerisinde, bu kadrolar içerisinde Kürt olmayan kamuoyunun ilgisini çeken pek kimse yok. Yani diyelim ki bir kanala çıkıyor herhangi birisi DEM Parti adına ve insanlar ‘‘DEM Parti ne diyormuş’’ diye belki dinliyorlar ama önyargılı bir şekilde dinliyorlar büyük ölçüde. Fakat Selahattin Demirtaş çok farklı. Bunu cezaevine girmeden önceki süreçte özellikle de 2015 Haziran seçimlerinden önceki süreçte gördük.

Orada HDP’yi Türkiye partisi yapmak gibi bir iddia vardı ve HDP Kürt olmayan seçmenden de aldığı oyları alabildiğine arttırarak çok güçlü bir şekilde çıkmıştı. %13 civarında bir oy, şu anda tam rakam aklımda değil. Ve burada Selahattin Demirtaş çok önemli merkezi bir rol oynamıştı ve zaten sonra da Erdoğan’ın talimatıyla cezaevine girmesinin de esas nedeni budur. Ve o tarihten bu yana Demirtaş gibi bir figürü cezaevinde tutarak Kürt hareketinin yasal siyasi ayağını budamak istediler. Fakat hareket o kadar güçlü ki varlığını sürdürdü yediği bütün darbelere rağmen. Ve Selahattin Demirtaş da cezaevine girdikten bir süre sonradan itibaren düzenli olarak cezaevinden siyaset yapan birisi oldu ve burada çok belirleyici oldu. 2019 yerel seçimlerini düşünün. 2019 yerel seçimlerinde özellikle İstanbul’daki ikinci tur oylamayı düşünün. Selahattin Demirtaş orada Ekrem İmamoğlu’na

Öcalan’a rağmen açık destek verdi ve ikinci turda — ikinci tur demek bile ayıp ama maalesef öyle oldu biliyorsunuz, tekrarlandı seçim — Selahattin Demirtaş’ın söylediği etkili oldu ve Ekrem İmamoğlu Binali Yıldırım’a olan farkı alabildiğine açtı. Ama Selahattin Demirtaş bir yerde stop etti. “Artık aktif siyaset yapmıyorum.” dedi. Bu büyük ölçüde yaşadığı birtakım kırgınlıklar, hayal kırıklıkları nedeniyleydi. Burada tabii 2023 seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun başarısızlığı da etkili oldu. Ki ona da Demirtaş çok ciddi bir şekilde angaje olmuştu. Kemal Kılıçdaroğlu’na çok açık net destekler vermişti. “Yürü Bay Kemal!” falan, bayağı bir şeyler sosyal medyadan paylaştı ama Kemal Kılıçdaroğlu biliyorsunuz o seçimde bir şekilde kazanamamayı becerdi, başardı. Onun bir süre sonrasında Selahattin Demirtaş’ın frene bastığını biliyoruz. Şimdi Selahattin Demirtaş gözükmüyor ortada. Yani sesi pek çıkmıyor ama bir iki kritik açıklama yaptı süreçle ilgili, biliyorsunuz. Onlar bu araştırmacıların da Meclis’teki sunumlarında belirttiği gibi Kürt kamuoyunun sürece desteğinin artmasında etkileyici oldu. Çok fazla yapmadı ama bir kere net bir şekilde Öcalan’la bir sorunu olmadığını vurguladı. Yani burada Öcalan’ın rolünün altını çizdi. Ama buna ek olarak Bahçeli ve Erdoğan’a da destek verdi bu süreçle ilgili. Hatta o yüzden, Erdoğan’a ‘‘Sayın’’ demesi falan gibi nedenlerle de muhalif kanattan birtakım eleştirilere de maruz kaldı. Benim bildiğim sürecin başladığı andan itibaren özellikle DEM Parti’nin süreci yürüten İmralı Heyeti’nin Demirtaş’la düzenli olarak ilişki içerisinde olduğunu duydum güvendiğim kaynaklardan ve bunun da sürecin birtakım tıkanma noktalarında çok işe yaradığı hakkında birtakım iddialar var. Ama bunlar görünen bir şey değil.

Şimdi ayın 8’inde Roj Girasun’un da bahsettiği çok önemli bir karar var. O kararla birlikte 8 Ekim’de Selahattin Demirtaş ve arkadaşları Figen Yüksekdağ ve diğerleri özgürlüklerine kavuşabilirler. Umarım öyle olur. Beklenti bu yönde ama biliyorsunuz Türkiye’de iyimser olmanın cezası var. Hemen bir şekilde iyimser oluyorsunuz ama başınıza gelmedik kalmıyor. Eğer Demirtaş çıkarsa, cezaevinden çıkarsa, umarım çıkar, ve diyelim ki bir ana akım medya kuruluşuna çıkarsa, adının ne olduğunun önemi yok, herhangi bir medya kuruluşuna çıkarsa, ben de konuk ederim o ayrı, ama daha böyle büyük çok izlenen bir kanala çıkarsa eminim çok büyük ilgi görür. Söylediklerinin hepsi çok ciddi bir şekilde tartışılır ve herkes tartışır. Bunu özellikle vurgulamak lazım. Herkes tartışır. Hem Kürtlerin güveni tazelenir hem Kürt olmayan kesimlerin, Türklerin de burada kendilerine olumlu mesaj veren, açık açık yüzlerine bakarak, yani başını eğerek değil yüzlerine bakarak doğrudan sözlerle konuşan birisini görürler ve o aradaki güvensizlik büyük ölçüde erir. Bunların yapılması durumunda, mesela şöyle bir şey düşünün; İstanbul’da Yenikapı’da ya da Maltepe’de vesairede bir miting oluyor ve Selahattin Demirtaş oraya gidiyor ve orada konuşma yapıyor ya da CHP’nin yaptığı mitinglerden birisinde konuşuyor. Dün akşam izlediniz mi bilmiyorum. CHP’nin Filistin mitinginde başka partilerin liderleri de konuştu. Benim gördüğüm Mahmut Arıkan vardı. Ondan sonra Ali Babacan’ı gördüm. Başka kim vardı? Demokrat Parti de vardı yanılmıyorsam. Başkaları da olabilir. Ama bu partilerin, yani tamam, haksızlık yapmayalım
ama çok da fazla bir şeyleri yok. Filistin meselesi apayrı bir şeydi ama Selahattin Demirtaş gibi birisinin yapacağı konuşmanın çok büyük bir etkisi olacağını özellikle vurgulamak lazım. Bunu herkes biliyor aslında. Bunu herkes biliyor ve Selahattin Demirtaş’ın kaderi de yani özgür olup olmayacağı meselesi de bu bilgiden hareketle oluyor. Eğer gerçekten bu sürecin içerisinde çok ciddi olan güven eksikliği giderilmek isteniyorsa, karşılıklı güven eksikliği giderilmek isteniyorsa Demirtaş gibi herkese birden hitap edebilecek figürlerin, şahısların olması ve bunların önünün açılması gerekiyor. Bunu kabul etmek lazım. Bu yapılmadığı müddetçe, önleri açılmadığı müddetçe kimse bu sürecin başarıyla sonuçlanmasını istediğini söylemesin. Eğer bu engelleniyorsa, geciktiriliyorsa, ağırdan alınıyorsa aynı zamanda sürece zarar verildiğinin bilinmesi gerekir. Bunların çok kritik şeyler olduğunu özellikle vurgulamak lazım. Yani yarın öbür gün bölgede
yaşanabilecek herhangi bir olağanüstü gelişme Türkiye’yi çok zor yerlere taşıyabilir. Yani ‘‘Ne yaşanır olağanüstü gelişme?’’ diye soracak olursanız, mesela 7 Ekim 2023’den beri bölgede yaşananlar, İran’la İsrail’in savaşması kimin aklına gelirdi? Hep söylenirdi ama sonuçta yaşandı. Ya da İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’a karşı operasyonları ya da canı istediği zaman Suriye’ye istediği gibi saldırabiliyor olması gibi hususlar. Dolayısıyla Türkiye’nin böyle bir lüksü yok. Bu tür kişileri geri planda tutmak gibi lüksü yok. Evet, umarım Demirtaş’ın ayın 8’inde artık özgürlüğüne kavuşması tescillenir.