Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Türkiye Varlık Fonu’nun sebebi, işleyişi ve amacı: Prof. Yalçın Karatepe ile söyleşi

[soundcloud url=”https://api.soundcloud.com/tracks/306429947″ params=”color=ff5500&auto_play=false&hide_related=false&show_comments=true&show_user=true&show_reposts=false” width=”100%” height=”166″ iframe=”true” /]

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu

Merhaba, hoşgeldiniz. Bugünkü yayınımızda konuğumuz Prof. Yalçın Karatepe. Kendisiyle, dünden beri çok konuşulan Türkiye Varlık Fonu’nu ve Fon’a aktarılan şirketleri konuşacağız. Hocam merhaba.
Merhaba Semih.

Hocam, son yayınımızda, “Bir dahaki yayında Varlık Fonu’nu konuşalım” demiştik, nasip oldu. Tam üstüne denk geldi.
Evet. Aynen öyle oldu.

Hocam, başlığı da şöyle atmıştık: “Türkiye Varlık Fonu’nun sebebi, işleyişi ve amacı”. Öncelikle amacını konuşalım. Sonra sebep ve işleyişini bir arada konuşuruz. Şimdi, dün birçok şirket aktarıldı bu Fon’a. Ben bazılarını, en büyüklerini sayayım. Sayması kolay ama bayağı büyük şirketler: Ziraat Bankası, Halk Bankası, BOTAŞ, THY, PTT, Türkiye Petrolleri, Borsa İstanbul, Türk Telekom, Eti Maden, Çay İşletmeleri. Bunların dışında da Antalya, Aydın, İzmir, İstanbul, Isparta gibi şehirlerde de toplam 2 milyon m²den fazla taşınmaz da yine bu aynı Fon’a aktarıldı dün ve bugün. Bugün de en son Türk Hava Yolları ve Halk Bankası aktarıldı, Hazine’nin yani devletin olan kısmı aktarıldı. Öncelikle, çok büyük bir Fon oluşturuldu, çok büyük şirketler devredildi. Bu Fon, bugüne kadar çıkan yasalara göre nasıl işleyecek?
Bu Fon şöyle işleyecek. Kanununa baktığımız zaman bunun nasıl işleyeceğini görüyoruz. Bu Fon’un kurulmasına ilişkin kanun –şu anda kanun metni elimde, oradan okuyorum– 19 Ağustos 2016 tarihinde, yani 15 Temmuz darbe girişiminden bir ay sonra çıkmış, 6741 sayılı kanunla düzenlenmiştir. Bu kanunun tam adı: “Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi’nin Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”. Dolayısıyla, bu Fon’un nasıl işleyeceğine ilişkin bütün bilgiler, Ağustos ayında yayınlanmış olan bu 6741 sayılı kanunda mevcut. Biz bu kanuna baktığımız zaman, bu Fon’un özel şirket gibi düzenlendiğini görüyoruz. Çünkü bu kanunda çok açık bir biçimde diyor ki: “Bu Fon özel hukuk hükümlerine tâbi olarak faaliyet gösterir”. Bir anonim şirket kuruluyor, kamu mevzuatının dışında, onların bağlı olduğu mevzuatın dışında, herhangi bir özel sektör tarafından kurulmuş olan bir anonim şirket gibi faaliyet göstermek üzere kurulmuş bir şirket.
“Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi”. Bunu vurgulamakta yarar var, biz buna Fon diyoruz ama sonuçta bir şirket kuruluyor. Kamu mevzuatına tabi değil, doğrudan özel hukuk hükümlerine, ağırlıklı olarak Türk Ticaret Kanunu’na tâbi bir şirket.
Semih, burada bir virgül koyup, dünyada bu fonlar nasıl, Türkiye’deki kuruluş gerekçesiyle dünyadaki bu fonların işleyişi nasıl ayrışıyor, bunu bir tanımlarsak, izleyicilerimiz açısından Türkiye’deki farklılığın hangi saiklerle yapıldığını belki biraz daha iyi ortaya koyabiliriz.
Bu fonlar “Ülke Fonları” olarak da adlandırılıyor. Değişik ülkelerde var, özellikle Körfez ülkelerinde bunları görüyoruz. Zaman zaman, Katar Fonu denildiğini duyarsınız. Türkiye’ye yatırım yaptıklarını, varlıkları satın aldıklarını da biliyoruz. Bu fonların kurulduğu ülkelerin genellikle bütçelerinde fazlalıkları vardır, yani devletlerin gelirleri çoktur, harcamaları gelirlerinden daha azdır, harcayamadıkları paraları gelecek kuşaklara saklarken onlar için iyi yerlerde değerlendirmek amacıyla kurulur. Genellikle bu böyledir. Yani, devletin harcayamayacağı parası vardır; bunu çarçur etmeyelim, bir fon kuralım, burada finansal saiklerle karar veren insanlar bunu yönetsin, ileride o fonun kurulduğu ülkenin insanları için yararlı bir biçimde kullanılabilsin.
Temel gerekçe; bir defa, o ülkelerde harcamadıkları bir para var, bunun için bu fonların kurulduğunu biliyoruz. Bazı kaynakların spesifik olarak buraya aktarıldığını dünden beri değişik yerlerde okuyoruz. Diyelim, petrol gelirleri bu fona aktarılıyor.

Evet, doğalgaz, petrol…
Madenlerden olabilir vs. Ama hepsinde ortak özellik, “harcanamayan bir para var, bu parayı gelecek kuşaklara saklarken nasıl değerlendirelim, bunu nerede yönetelim?” Bunu izleyicilerimiz şöyle düşünebilir: Kendilerinin 50 bin TL paraları var, bugün harcamayacaklar, bunu nasıl değerlendirelim. Hisse senedi alabilir, tahvil alabilir, döviz alabilir, altın alabilir. Fazla bir parası vardır ve bunu yönetmek için bir karar vermesi gerekir.
Türkiye’de kurulan Fon’a baktığımız zaman bambaşka saikleri görüyoruz. Bir defa, Türkiye’de devletin sahip olduğu “fazla para” diye bir şey yok. Çokpartili hayata geçtiğimizden beri bütçe hep açık vermiştir. Bütçe açıklarının seviyesi, zaman zaman ülkede ekonomik krizleri de beraberinde getirmiştir, bunu biliyoruz. Gerçekleşen 2016 yılı bütçesi de açık vermiştir. 2017 yılı için öngörülen bütçe de açık verecektir.
Yani, Devlet’in bir kenarda duran, “bunu değerlendirelim ki gelecek kuşaklar bundan iyi bir şekilde nemalansın” diyecek bir kaynağı yok. Ne var Devlet’in sahip olduğu? Devlet’in sahip olduğu bazı kuruluşlar ve gayrimenkuller var. Kuruluşlar derken, biraz önce sen Fon’a devredilenleri sıraladın. Ziraat Bankası var, Halk Bankası var, THY’de henüz satılmamış olan hisseler var, deniz kenarlarında araziler var, BOTAŞ var, TÜRKSAT var, ÇAYKUR var, vs..

Borsa var.
Devlet’in özelleştirme yoluyla henüz satmadığı ya da satamadığı kuruluşlar var. Bunlar Devlet’in; Devlet derken, aslında millet olarak sahip olduğumuz varlıklar. Türkiye’de bu varlıklar bu Fon’a devrediliyor. Bir kısmı özelleştirme kapsamında bulunanlar, bir kısmı da henüz özelleştirme kapsamına alınmamış olanlar bu Fon’a devrediliyor. Bundan sonra bu şirketlere, bu varlıklara ilişkin örneğin, Ziraat Bankası’na ilişkin ya da THY ‘deki kamu hissesine ilişkin ya da Aydın’ın Kuşadası ilçesinde bulunan bir kamu arazisi bu Fon’a devrediliyor. Biraz önce söyledin, 2 milyon m² civarında bir Hazine arazisinin de buraya devredildiğini görüyoruz. Yani, halihazırda var olan varlıkların aktarıldığını görüyoruz.
Kanunda diyor ki: “Bu Fon’un kurulma gerekçesi kamuya ait olan varlıkları ekonomiye kazandırmak”. Zaten Ziraat Bankası ekonomiye kazandırılmış bir kuruluş. 1863 yılından beri faaliyet gösteren, Türkiye’de bankacılık sektörünün aktif ve en büyük bankası. Dünyada da, önemli ölçüde büyük sayılabilecek bankalardan bir tanesi. Dolayısıyla, bu bankayı Fon’a devrederek ekonomiye nasıl kazandırıyorsunuz bunu çok anlamış değilim. “Ekonomiye kazandırmak” kısmına biraz şüpheci yaklaşıyorum.
Devam ediyorum. Aynen Kanun’dan okuyorum. Kanunun 1’nci maddesi, amaçları bölümünde sıralanıyor. “Dış kaynak temin etmek, büyük ölçekli yatırımlara iştirak etmek ve alt şirketler kurmak.”
Bunu daha ayrıntılı okuduğumuz zaman, diyor ki — kanunun 2’nci maddesinden okuyorum: “Bu Fon, her türlü finansal işlemleri yapabilir”. Yani, İstanbul Borsası’nda herhangi bir şirketin hisse senetlerini satın alabilir, tahvil satın alabilir, tahvil ve hisse senedi ihraç edebilir. Döviz piyasasında işlem yapabilir. Yani, dolar alabilir, satabilir, Euro’da pozisyon alabilir. Para piyasasında, repo piyasasında vs. işlem yapabilir. Çok ilginç bir biçimde –ki Türkiye’de pek çok banka bunu yapmaktan men edilmiştir– türev ürünlerinde pozisyon alabilirler. Türev ürünler o kadar karmaşık ürünlerdir ki, dünyada 2008 yılı krizi yaşandığında, bu türev ürünlerinden dolayı, Lehman Brothers başta olmak üzere, kaç tane finansal kuruluşun battığını biliyoruz. Çünkü bunlar oldukça riskli enstrümanlardır. Buralarda değişik pozisyon alabileceği belirtiliyor.
Aynen, kanunun 2’nci maddesinin değişik bentlerinden okuyorum. Diyor ki: “Her tür gayrimenkul işi yapabilir”. Yani, gayrimenkul alabilir de satabilir de. Gidip Ankara’nın merkezinde bir binayı satın alabileceği gibi, gayrimenkul anlamında portföyünde bulunan herhangi bir varlığı da herhangi birisine satabilir.
“Her türlü proje geliştirme, projeye kaynak yaratmak.” Diyelim, sizin çok çılgın bir fikriniz var. Biraz da espri olsun diye söylüyorum, bu Fon yöneticilerinden Yiğit Bulut, Telekinezi işiyle çok uğraşıyor biliyorsunuz. Telekinezi üzerine bir şirket kuracağınızı söyleyin, gidip bu Fon’dan 5 milyon dolar isteyin, verebilir. Bunun verilmesini engelleyecek herhangi bir kısıt yok.
2’nci maddenin ‘d’ bendi diyor ki: “Her türlü ticari faaliyette bulunabilir.” Yani, dönerci dükkânı da açabilir, bir AVM yatırımı da yapabilir. İstediği her şeyi yapabilir. Ve bütün bunları neye bağlı olarak yapacak? Kamu Mevzuatı’ndan muaf olarak, sadece Türk Ticaret Kanunu hükümlerine bağlı olarak yapacak.

Hocam, sadece ülke içinde olması şart değil, yurtdışında da yatırım yapabilecek değil mi?
Her yerde yapabilir. Çok doğru söylüyorsun. “Ulusal ve uluslararası birincil ve ikincil piyasalarda işlem yapabilir” diyor. Yani gidip Malezya’da herhangi bir şey satın alabilir. Ben atlamıştım bunu, iyi hatırlattın. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir işlem yapabilir. Mesela, büyük projelere kaynak temin etmek diyor, biraz şeytanın avukatlığını yapalım. Diyelim ki bu Fon, İstanbul’da yapılmakta olan 3. Havaalanı’nı yapan şirkete ortak olmak istese, gidip hisse satın almak istese, alabilir mi? Evet, alabilir. Hangi fiyattan alabilir? İstediği fiyattan alabilir, herhangi bir sınırlama yok. Havaalanını yapan konsorsiyumun istediği oranda, istediği bedeli ödeyerek satın alabilir. Herhangi bir sınır yok.

Hocam, 3. Havalimanı’nı zaten Devlet çıkartıyor, sonra gidip kendisi mi yapacak? Yani, bir cebinden ötekine.
Evet, olabilir tabii. Şimdi şeytanın avukatlığını yapalım. Diyelim onlar 20 milyon dolara o inşaatı yapıyorlar. Siz de 40 milyon dolara satın alabilirsiniz.
Peki denetime gelirsek: Sizin saydığınız ve saymadığınız, çünkü dediğiniz gibi burada sınır yok, her türlü işlemi yapabiliyor. Bu işlerin Sayıştay denetimi yok. Meclis denetimi de yok. Ama bağımsız denetime tâbidir diyor. Yani bağımsız şirketler denetleyecek. O nasıl oluyor?
Mesela, İstanbul’da ticari faaliyet gösteren özel bir şirket bağımsız bir denetim şirketine kendisini denetletebilir. Bağımsız denetim şirketi yerindelik denetimi yapmaz. Yani, yapılan işin doğru olup olmadığını değil, yapılan işin yapılıp yapılmadığını denetler. Bilanço tablonuzdaki rakamlar doğrudur, gelir tablonuzdaki raporlar doğrudur, Yerindelik denetimi değildir bağımsız denetimin yaptığı şey. Sadece onun yapılıp yapılmadığını denetler. Yoksa Sayıştay’ın sorduğu gibi gidip “Siz bu işi niye yapıyorsunuz?” diye sormaz. Doğru, sadece bağımsız denetim raporları hazırlanıyor. Yoksa ne Sayıştay denetimine tâbi, ne bütçe denetimine tâbi. Zaten ben bu Fon’un kurulmasının temel gerekçesinin, bu kaynakların kullanılırken kamu mevzuatı dışına çıkılarak, iktidarda bulunanların istedikleri gibi tasarrufta bulunmaları olduğunu düşünüyorum. Yani, bu varlıklar üzerinde istedikleri gibi karar almalarını mümkün kılabilmek için oluşturulduğunu düşünüyorum.
Türkiye ilk kez özelleştirme yapmıyor ki. Türkiye geçmişte Halk Bankası’nın önemli bir kısmını sattı, Türk Telekom’u sattı, hepimiz oturup canlı yayında izledik. Ziraat Bankası’nı satmak istese böyle satabilir. Ama bu Fon’a aktardığında o süreci takip etmek zorunda değil. Teklif almak zorunda değil, ihaleye çıkmak zorunda değil, açık artırma yapmak zorunda değil. İstediği birisine istediği fiyattan verebilir.

Peki, bir dava açılması söz konusu mu? Bazı ihalelerde ve açık artırmalarda şike satışlarından sonra dava açıldı ve bozuldu, bunu biliyoruz. Hatta sonra daha yüksek fiyattan satıldı. Bu tip bir şey mümkün değil mi?
Doğru, ama burada yapamazsınız. Ben bu kanunu özellikle tekrar tekrar okudum. Burada bunu yapamazsınız. Diyelim, bu Fon’da bulunan herhangi bir varlığı “ucuz” fiyata sattınız. Bu Fon yöneticilerini ya da bu kararı veren siyasetçileri, kamu zararına yol açmaktan yargılayamazsınız. Çünkü bu Fon, bütün işlemleri açısından özel hukuk hükümlerine tâbi. Diyelim, bir satın alma yapacak. Kamu İhale Kanunu’na tâbi değil. İstediği varlığı, istediği fiyattan, istediği yerden satın alabilir.
Çok ilginç aslında. Darbe döneminde toplum olarak detaylı bir şekilde bakmadık, ilgimiz başka yere yönelmişti. Şu anda bir taraftan da kanun metnine bakıyorum ki söylediklerimizin referanslarını verebilelim.
Bu Fon’a ilişkin düzenlemeleri okuduğumuz zaman, çok özel bir kanunla kurulduğunu anlıyorsunuz. Türkiye’deki bütün vergilerden muaf. Gelir vergisi ödemiyor, kurumlar vergisi ödemiyor, emlak vergisi ödemiyor, damga vergisi ödemiyor, harç ödemiyor, bankacılık işlemi yaptığı zaman BSMV, KKDF ödemiyor. Hiçbir şey ödemiyor. Bugün Anadolu’da küçük bir belde belediyesi vergi borcunu ödemediği zaman, belediyenin sahip olduğu traktöre bile haciz gittiğini haberlerden okuyoruz. Bu kurum, kurulan Fon her şeyden muaf. Sadece bu Fon değil. Bu Fon’un kuracağı alt şirketler de muaf. Kendisi tek bir Fon olarak çalışmak zorunda değil, bir yığın fonlar da kurabilir. Bunlar da bunlardan muaf.

Piyasadaki rekabeti de ciddi şekilde etkileyecek o zaman.
Evet, tabii. Ben bir kamu üniversitesinde çalışıyorum, bizim üniversiteden alışveriş yaptığın zaman KDV ödüyorsun. Burada hiçbir şey ödemeyecek bir kurum oluşturulmuştur. Hatta başlarken söyledim, “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ifadesi, bu Fon’u, mevcut mevzuatta bulunan düzenlemelerden muaf tutmak içindir. Devlet Personel Kanunu’na atıfta bulunuyor, Sermaye Piyasası Kanunu’na atıfta bulunuyor, Rekabet Kurumu Kanunu’na atıfta bulunuyor. Aklınıza gelen hemen her şeyden muaf tutulan bir Fon’dan bahsediyoruz. Sınırsız sorumlu bir Fon oluşturulmuş maalesef.

Hocam, herkesin anlaması açısından soracağım. Bu Fon’u devreden şirkette bir Yönetim Kurulu var, Genel Müdürü var, CEO’su var. Esasında yönetimsel bir yapısı var. Bu Fon bu yapının neresinde olacak?
Onlar şu anda üstünde. Yani bu yapıların üstünde, fakat isterse bundan sonra doğrudan yönetim kurullarını değiştirebilir, istediği insanı atayabilir, genel müdürünü değiştirebilir. Şu anda tüm yetkiler bu Fon’a geçmiş durumda.

Öyleyse buraya istihdam da yapacak değil mi?
Elbette. Bunun yapılacağını nerede görüyoruz? Ben yine ilgili kanunun, yani bu 6741 sayılı kanunun 8. maddesinin 5’nci bendine atıfta bulunarak söylüyorum. Diyor ki: “Kamu kurum ve kuruluşlarına personel alınmasına dair ilgili mevzuat hükümleri Şirket tarafından istihdam edilecek personel hakkında uygulanmaz.” Yani istediği kişiyi istihdam edebilir, KPPS vs. sınav yapmak zorunda değil. İstediği ücreti ödeyebilir. İstediği sayıda kişiyi istihdam edebilir. Bu Fon’un kurulmasına ilişkin kanunun 8. maddesinin 5’nci bendinde açıkça yazıyor. Kamu Personel Rejimi’ne tâbi değil. Yarın 3 bin kişiyi istihdam eder, “Siz bunu niye istihdam ettiniz?” diye soramazsınız. Her birine ayda 50 bin TL para ödeyebilir, onu da soramazsınız. “Ne kadar ödüyorsunuz?” diye de soramazsınız.
Örneğin, Meclis’te bir milletvekili Fon Yönetim Kurulu üyelerine ne kadar ücret ödüyorsunuz diye soracak olursa alacağı yanıt şu olacaktır: “Bu ticari sırrı sizinle paylaşamayız.” Bunu çok açık bir şekilde söylüyorum. Bu anlamda bu Fon istediği şekilde faaliyet gösterebilir.

Hocam peki burada amaç bu Fon’dan bir gelir elde edilmesi. Bu gelir elde edilirse, kamuya aktarım süreci nasıl işleyecek? Sonuçta kendi kendine büyüyüp zenginleşecek bir Fon değil bunun mantığı. Bunun bir şekilde kamuya aktarılması lazım. Bu nasıl olacak peki?
Buna da Fon karar verecek. İhtiyaç duyarsa aktaracak. Bence bunlar aktarılmayacak, “Biz bunları bir yatırımda kullanıyoruz, büyük projeleri hayata geçiriyoruz” denecek. Oralarda harcanacak. “Bu Fon şu kadar para kazandı, biz bunu Hazine’ye devredelim, siz buradan harcayın” gibi bir durumla karşı karşıya kalmayacağız. Çünkü zaten Hazine’ye devrettiğin zaman, tekrar bu kamusal denetim mekanizmaları devreye giriyor. Zaten bu Fon’u oluşturmaktaki amaç bunun dışına çıkmaktı.

O zaman bu Fon’un başarılı olmasının yaratacağı faydalar ne olacak? Başarılı olursa istihdam yaratacak.
Bu Fon yürürlükte olduğu sürece, iktidarda bulunanlar herhangi bir düzenlemeye tâbi olmadan bu kaynakları istedikleri gibi kullanabilecekler. Bu Fon’un kullanılması hukuken sınırlanmış değil, sadece Fon yönetiminin ve onun bağlı olduğu iktidarın vicdan ve insafına bırakılmıştır. Gayet açık söylüyorum. Tekrar ediyorum: Bu Fon’un kullanımı Fon yöneticilerinin ve siyasi iktidarın vicdan ve insafına bırakılmıştır. Oysa biz biliyoruz ki, hukuk devletinde bütün kamusal işler hukuken düzenlenir. Sınırları ve sorumlulukları bellidir. Ama burada herhangi bir sorumluluk yok. Fon Yönetim Kurulu üyeleri hakkında Fon’u zarara uğratmaktan bir işlem yapamazsınız. Diyecekler ki: “Bu bir ticari faaliyet ve her ticari faaliyet zararla sonuçlanabilir.” Dolayısıyla, hukuken de sorumlulukları yok diye düşünüyorum.

Bu Varlık Fonu’nun bu kadar gündeme gelmesi, bu kadar büyük şirketlerin Fon’a devredilmesinin arkasındaki sebepler de konuşuluyor. Son dönemdeki ekonomik durgunluğun önlenmesi deniyor. Büyük projelerin finansmanı için deniyor. Fon’a aktarılan bazı şirketlerin zarar ettiği, bazılarının kâr ettiği ve bunların birbiri arasında sermaye transferi yapılacağı söyleniyor. Kamudan özel sektöre bir can suyu olacağı söyleniyor. Tabii, dediğiniz gibi yetki sınırlaması olmadığı için her şey söylenebilir.
Bu söylediklerinin bir kısmının olacağını ben de tahmin ediyorum. Örneğin, BOTAŞ şu anda zarar eden bir kuruluş. İnanılmaz bir bütçe açığı var. Bunu finanse etmek için, Fon’a devredilen ve kârda olan başka kuruluşlardan oraya kaynak aktarabilirsiniz, bunun önünde herhangi bir engel söz konusu değil. Dolayısıyla, zarar edenleri ve kâr edenleri harmanlayıp, paçallayıp götürüyor olabilirler. Ama ben şu kısmını anlamıyorum. Ekonomiyi canlandırmak için yapıldığını söylüyorlar. Ekonomiyi nasıl canlandıracaksınız? Siz Ziraat Bankası’nı kamu denetiminin dışına çıkarttığınız zaman Türkiye ekonomisi bununla nasıl canlanacak. Ben nasıl canlanacağını bilmiyorum. Yani, Ziraat Bankası bu Fon üzerinden özelleştirilecektir, özelleştirildiği için daha verimli çalışacaktır derseniz, o zaman Özelleştirme Kanunu kapsamında bunu yapabilirsiniz. Niye orada yapmıyorsunuz da Fon’a devrederek yapıyorsunuz? Çünkü o kanun kapsamında yaptığınız zaman bir yığın düzenleme ile karşı karşıyasınız. Ama bu Fon’a devrettiğiniz zaman bunların hiç birisine tâbi değilsiniz. Dolayısıyla, ekonomiyi canlandırmak vs. gibi gerekçeleri burada göremiyorum. Benim burada gördüğüm şey –mümkün olduğunca de iyi niyetli okumaya çalışıyorum–, bu Fon’u yönetecek olanların ve siyasi iktidarın, yürürlükteki mevzuatın dışına çıkarak oldukça rahat hareket etmelerine imkân verecek bir düzenleme olarak görüyorum. Tabii bunların rahat etmesi kamusal bir yarar sağlar mı? Asıl tartışılması gereken şey de o.

Anadolu Ajansı bugün bir info-grafik yayınladı. Orada bu Varlık Fonu’nun faydaları şöyle sıralanıyor: “İslami finansmanı artıracak, küresel oyuncu olacağız, Sermaye Piyasası güçlenecek, istihdam artacak, kamu borcu artırılmadan büyük altyapı projeleri hazırlanacak” deniyor. Özellikle bu “kamu borcu artırılmadan büyük altyapı projeleri hazırlanacak” konusuna değinirsek, burada paralel bir bütçe hazırlanıyor aslında değil mi?
Doğru. Aslında şurada bir düzeltme ya da vurgulama yapmakta yarar var. Her ne kadar bu özel hukuk hükümlerine tâbi olarak kurulmuş olsa da, diyelim ki bu Fon kötü yönetildi iflas etti. Bütün varlıklar gitti, kullandığı dünya kadar da krediler var. Yurtdışından kredi kullandı, içeride tahvil ihracı var. Ne diyeceksiniz alacaklılarınıza? Bunlar battı mı diyeceksiniz? Peki bunlar ne olacak? Kamu yükümlülüğüne dönecek. Sonuçta bu Fon’un sahibi Devlet. “Kusura bakmayın Fon yöneticileri bunu batırdı, burada bizim bir dahlimiz yok, biz kullandığımız krediyle otoyol yaptık, bizim bir sorumluluğumuz yok” diyebilir misiniz? Ben böyle bir şey olacağını söylemiyorum; ama olur da böyle bir şeyle karşılaşırsak, sonuçta fatura yine bizim sırtımıza çıkacak. Bunu vurgulamak lazım.
Söylediğine katılıyorum, bütçe-dışı bir bütçe oluşturuluyor. Harcama usul ve esasları serbest. Herhangi bir özel sektör kuruluşu nasıl davranacaksa öyle davranacaktır. Ama bunun böyle davranması, kamu menfaatini sağlamak için kurulmuş olan düzeni bir kenara bırakarak yapılacaktır. Yani, İhale Kanunu’nun dışında, personel rejiminin dışında vs.. Bunlara da biraz şüpheyle yaklaşıyorum. Şüpheyle yaklaşmakta haklı olduğumu düşünüyorum; çünkü kamunun son 50 yıldır uygulamalarına baktığımız zaman, büyük çoğunluğunun, aldıkları kararlarla toplumsal refahı biraz azalttıklarını düşünüyorum.

Hocam, bir de, bazı şirketlerin kredi almak için ipotek gösterileceği söyleniyor. Malum son dönemde dünya konjonktürü ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu durumdan dolayı para bulmanın zorlaştığını biliyoruz. Borcu finanse etmek için de para lazım. Fon’a devredilen bu şirketlerin de o iş için kullanılabileceği söyleniyor. Mümkün mü?
Mümkün, evet. Zaten biraz önce senin de hatırlattığın “ulusal ve uluslararası birincil ve ikincil piyasalarda işlem yapabilir”den kastedilen şey bu. Yurtdışından da kredi kullanabilir. Nasıl kullanacaksın? Teminat göster diyecek. Ziraat Bankası’nı veya THY’yi teminat gösterebilirsiniz. Doğru, bunlar yapabilir. Ama bunun faydası ne? Aynı işi mevcut Hazine kapsamında da yapabilirsiniz.
Peki, neden o zaman?
“Ben yurtdışından kaynağı kullanacağım. Bunun için sadece hazine gelirleri, kamu gelirleri değil, spesifik bir varlığı da size teminat olarak gösterebilirim” diyebilirsiniz. Yani bu Fon’un kurulması, mevzuatı bu kadar bir kenara bırakıyor olmaları, benim sürece tedirgin yaklaşmama yol açıyor.

Hocam, bu referanduma gelirsek; Referandum öncesinde bu yasanın çıkması biraz da piyasayı canlandırmak için deniyor. Ama dediğiniz gibi, bunu yapmak için Devlet’in elinde bir sürü mekanizma var. Bir Varlık Fonu kurmasına gerek yok piyasayı canlandırmak için. Savunma Sanayii Destekleme Fonu konusunda ilginç bir şey var. Çünkü Savunma Sanayii Destekleme Fonu’nda bulunan 3 milyar TL, üç ay süreyle Varlık Fonuna aktarılacak. Neden üç ay?
O bana da ilginç geldi. İyimser olarak bakacak olursak, altyapı projeleri finanse edilecek, yurtdışından kaynak getirilecek vs. diyoruz. Ama Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın 3 milyar TL’sinin üç aylık süre için bu Fon’a aktarılmasını anlayamadım.
Burada temel gerekçe şudur: Bu para önümüzdeki üç ay içinde harcanacak. Bu Fon çerçevesinde yapmayı planladıkları bir harcama var. Bu da üç ay içerisinde yapılacak. Nereye yapılacak? Hiçbir fikrim yok.
Ama üç ay süreyle kullanacağız dediklerine göre, üç ay sonra geri verecekler o parayı herhalde.
Üç ay sonra Savunma Sanayii Müsteşarlığı’na bu parayı ödeyeceklerini söylüyorlar. Büyük olasılıkla, örnek olarak söylüyorum, Fon’a devrettikleri Ziraat Bankası temettü ödeyecektir. Ya da o tarihe kadar bazı varlıklar satılacaktır, oradan ödeyeceklerdir. Ama bu düzenlemeye baktığım zaman şunu görüyorum: “Bu aktarılan varlıkların dışında, Bakanlar Kurulu, kamu kuruluşlarının hesaplarında bulunan fazla parayı da buraya aktarabilir” diye bir düzenleme var. Yani, Savunma Sanayii Müsteşarlığı’na üç ay sonra yapılacak ödeme tarihi geldiğinde, Bakanlar Kurulu bir karar daha çıkartıp “Bu paranın ödenmesi ileri bir tarihe ertelenmiştir” dediğinde bitmiştir.

Haber de olmaz doğru düzgün.
Haber de olmaz tabii. O para da otomatik olarak Fon’a aktarılmış olur. Çünkü 6741 sayılı bu kanun buna izin veriyor. Kamu kuruluşlarının hesaplarında bulunan nakitlerin bu Fon’a devredilmesi Bakanlar Kurulu kararıyla mümkün. Bunun kanun maddesini de söyleyebilirim. İşaretlememişim ama bulabilirim burada.

Bu Varlık Fonu’nun dünyadaki örneklerine baktığımızda, dünyada 10 tane büyük Varlık Fonu var. Bunun altısı petrol ve doğalgaz geliri olan, geri kalan dördü de dış ticaret fazlası veren ülkeler. Norveç, Çin, Suudi Arabistan, Kuveyt başı çekiyor. Biz biliyoruz ki, varlık fonlarının birçoğu, özellikle demokratik ülkelerde olanları, kredi derecelendirme kuruluşlarının notlamasıyla yatırım yapıyor. Hatta Norveç’teki Emeklilik Fonu’nun kuralları arasında en az iki uluslararası kredi derecelendirme kuruluşunun not vermesi gibi yasal düzenlemeler var.
Yatırım yapacakları yerlere ilişkin değil mi?

Evet. Yatırım yapacakları yerlerle ilgili. Bizim zaten bu kredi derecelendirme kuruluşları ile aramız iyiydi. Bizim Varlık Fonu’nun bu tür kıstasları yok sanırım.
Hayır. Bu kanunda böyle herhangi bir düzenleme yok. İzleyicilerimize doğru bilgi vermek açısından tekrar okuyorum: “6741 sayılı Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi’nin Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair” 19 Ağustos 2016 tarihli Kanun’un 2. maddesinin ‘d’ bendi diyor ki: “Her türlü ticari ve finansal faaliyette bulunabilir”. Bir kısıtlama yok. Yani, kredi derecelendirme notu şunun üstünde olan şirketlere yatırım yapabilir, bunun altındakine yapamaz gibi bir düzenleme yok. Her şeyi yapabilir. Biliyorsunuz, ticari faaliyet doğası gereği içinde zarar da barındıran bir şeydir. Yaptığı yatırım zarar da edebilir. Zarar ettiği zaman bu Fon hesap verecek mi? Hayır, eğer zarar ederse: “Bu bir ticari faaliyet, ticari faaliyetin sonucunda sermayeni kaybedebilirsin, biz de koyduğumuz parayı kaybettik” deyip çıkacaklar kenara.

Hocam, Türk tipi Başkanlık Sistemi deniyordu biliyorsunuz, onun gelip gelmeyeceği Nisan’da belli olacak. Buna da “Türk tipi Varlık Fonu” diyebilir miyiz? Yani Başkanlık’tan önce Varlık Fonu mu geldi?
Aynen öyle. Maalesef öyle. Başkanlık’tan önce derken, ben Başkanlığın gelmeyeceğini umut edenlerdenim, onu da belirteyim. Referandumdan “Hayır” çıkacağını düşünenlerden birisiyim. Ama bu aynen öyle. Bütün mevzuatı bir kenara bırakan, fiili durumu da ilgili kanuna atıfta bulunarak oluşturan bir şey. Herhangi bir denetim ve kontrol müessesesinin olmadığı, buradaki yöneticilerin –o zamanki iktidar kimse, ya da hâlihazırdaki iktidar kimse– onların vereceği kararlarla yönetilecek bir fon. Dolayısıyla, hukuki sorumluluğu olmayan, fakat yetkisi sınırsız olan, aynı Türk tipi Başkanlık Sistemine benzer bir yapı, finansal anlamda bu Fon üzerine kurulmuş gibi görünüyor.

Buna bir nevi Örtülü Ödenek de diyebilir miyiz?
Örtülü Ödenek’te nereye harcandığı konusunda herhangi bir bilgi yok, açıklama yapılmıyor. Sadece “Bu harcama yapılmıştır” deniyor. Varlık Fonu’nda ise, bu paralar harcandıktan sonra bilançosunda gösterilecektir. Yerindelik açısından değil, yani, bu harcama iyi midir kötü müdür anlamında değil, ama yapılmıştır.

Kalem kalem gözükecek.
Evet. Bunu finansal tablolarda, kayıtlarda göreceğiz.

Peki, son olarak; Bu Fon’a bundan sonra başka şirketler de aktarılmaya devam edilebilir, değil mi?
Aynen öyle. Her şey aktarılabilir.

Türkiye’nin en büyük mevduatlarından birisi İşsizlik Fonu aktarılabilir mi?
İşsizlik Fonu özel bir kanunla kurulmuş olduğu için, kanunda değişiklik yapmaları gerekiyor. Onu değiştirmeden bu Fon’a aktaramazlar diye düşünüyorum. Fakat şu anda Meclis’te çoğunlukları var, istedikleri düzenlemeyi yapabilirler.

Çok teşekkür ederiz hocam.
Rica ederim, ben teşekkür ederim.

Varlık Fonu’nu konuştuk sizinle. Bakalım nasıl işleyecek? Yakından takip edeceğiz. Kolay gelsin.
Teşekkür ederim.
Bugünkü programda, Prof. Yalçın Karatepe ile Türkiye Varlık Fonu’nu, oraya aktarılan şirketleri ve bundan sonrasını konuştuk. Teşekkür ederiz.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.