Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Erdem Gül, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim stratejisini yorumladı

 

 

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

 

Ruşen Çakır: Evet Erdem, uçakta Kemal Kılıçdaroğlu’yla beraberdik, bayağı da bir sohbet ettik. Özel olarak senin ne dikkatini çekti Kemal Bey’in anlattıklarından?

 

Erdem Gül: Hem anlattıklarından, hem de bu erken seçim kararı alındığı zaman da konuşmuştum. Oradan Kemal Bey’in bu seçime bakış açısını biraz biliyorum. Bence bu seçimi de Kemal Bey geçen yılki 16 Nisan Referandumu’nun devamı olarak görüyor. 16 Nisan Referandumu’nda farklı bir kampanya yürütmüştü zaten. Hatırlayalım; o zaman cumhurbaşkanı adaylığı diye bir şey yoktu. Evet, partiler vardı; ama partiler de, adı konulmasa bile, fiilen “evet” ve “hayır” blokları diye ikiye ayrılmıştı. O zaman da MHP ile AKP birlikteydi. Ve hem şimdi Millet İttifakı’nı oluşturanlar, hem de HDP “Hayır Bloku”nda kalmışlardı. O zaman Kemal Bey bir CHP propagandası yapmamıştı; hatırlayalım. Hatta o zaman 40 günlük bir süre içinde, ya da 30 gün içinde bir kampanya yürütüldüyse de, neredeyse bir-iki istisna dışında CHP’nin klasik –yani kürsüye çıkıp alana insanları toplayıp miting yaptığı– bir fotoğraf bile çok az hatırlayabiliyoruz. Daha çok CHP’lilerin –tabii ki doğal olarak gelecekler– ama CHP’liler değil, onun dışında mümkünse AKP’den mutsuz olanlar, mümkünse MHP’den mutsuzluk duyan seçmenlerin ya da halk tabakalarının da bulunduğu, ama genel olarak gittiği ilin farklı farklı meslek gruplarına referandumla geçirilmek istenen Türk tipi başkanlık sisteminin, kendi ifadesiyle tek adam rejiminin ne kadar Türkiye için tehlikeli olduğunu anlatmaya çalışmıştı. Şimdi bunun devamını yapıyor. Şimdi daha kolay yapabiliyor. Çünkü gösterdiği, partisinin gösterdiği bir cumhurbaşkanı adayı var: Muharrem İnce. Günde iki-üç mitingle zaten alanlarda, net bir biçimde bayrak göstererek aday olarak kendisini ifade ediyor. Polemiklerde net bir biçimde yer alabiliyor. Eh, Kemal Kılıçdaroğlu da bence gene o “Hayır Cephesi”nin devamı diyebileceğimiz, muhalefetin her renginin bir arada olabildiği Millet İttifakı — ve biraz daha tabii HDP’yi de katarsak. Oranın anlamını, ileride bunun belki Meclis ayağının da bir arada olup bu gidişe dur demenin gerekliliğini ifade etmeye çalışıyor. Öyle görünüyor.

 

Bu sohbette ekonomiyle ilgili çok şey anlattı, çok detaylı şeyler anlattı. Anladığım kadarıyla seçim kampanyasını büyük ölçüde ekonomi temelli kuracağa benziyor, ama kampanyada fazla bir süresi yok.

 

Gül: Yok. On beş ya da on altı gün kaldı artık. Zaten baskın seçimdi bu. Çok kısa, belki de en kısa takvimlendirilmiş seçimlerden biridir tarihimizde. Ama Kemal Kılıçdaroğlu’nun elinde olan da bir şey değil bu. Kemal Kılıçdaroğlu da ülkedeki koşullar bu olduğu için bununla gitmek zorunda. Zaten rasyonel olan da bu. Çünkü biz hani seçim kararı alındı ve hemen öncesinde ve ondan sonra daha artan bir biçimde, daha çok biz haberciler arasında dövizin, doların, faizin yükselmesi diye ifade ettiğimiz Merkez Bankası’nın haftada iki üç gün konuşulduğu mesele. Zaten senin de dikkatini çekmiştir. Kemal Kılıçdaroğlu, Tayyip Erdoğan’ın televizyonlara çıktığında ya da meydanlarda konuştuğunda, eski tabirle konuşursak “suni gündemler”le –tırnak içinde söylüyorum– durumu idare etmeye çalıştığını, polemiklerle günü kurtarmaya çalıştığını söyleyip, “Neden ekonomi konuşmuyorsun?” diye net bir soru soruyor. Ekonomiyi anlat bize, yoksulluğu anlat, hatta emeklilerin sorununu anlat ki, Maliye Bakanı’nı emeklilerin maaşlarıyla ilgili yaptığı açıklamaların, en düşük emekli maaş miktarlarıyla ilgili bizzat bakanın yalan söylediğini söyleyerek, bu ekonomideki halkın yoksullaşma biçimini anlatmaya çalışıyor. Şimdi şu anda da Akhisar’da Kemal Kılıçdaroğlu bir otelde iş dünyasının, yani Manisalı iş adamlarının ya da esnafların, girişimcilerin hem sorularını yanıtlıyor, hem onlara 24 Haziran’da AKP’nin, MHP’nin gelmesi hâlinde ve Tayyip Erdoğan’ın gelmesi hâlinde Türkiye’yi hem ekonomik hem siyasî olarak nasıl bir tehlikenin beklediğini anlatıyor. Ve kendilerinin, Millet İttifakı ya da muhalefetin Meclis’te çoğunluk olması hâlinde nasıl huzur ve ekonomide de daha rahatlayan bir Türkiye olacağını dili döndüğünce anlatmaya çalışıyor. Ama siyasî konulara da değinirsek, Kemal Kılıçdaroğlu’nun altını çizdiği konulardan birisi, ekonomide hani çok sihirli iktisadî formüller yerine öncelikle vurgusu, Türkiye’nin daha demokratik bir ülke olması. En birinci önceliği Olağanüstü Hal’in mutlaka kaldırılması gerektiği. Türkiye’nin dünyadan izole edilen, yalnız bir ülke olmaktan çıkarılması, Türkiye’de insan hakkı ihlallerinin ortadan kaldırılması. Belki mümkünse bunların hemen arkasından, Türkiye’nin kucağında duran ve mutlaka eninde sonunda çözmek zorunda olduğu Kürt sorununun da Meclis’i adresi göstererek, Meclis’in bu konuda inisiyatif almasıyla çözülmesi gerektiğini ve en genel anlamda da barış, birliktelik, diyalog, müzakere, huzur gibi sloganlar…

 

Burada son olarak şeyi sormak isterim. Bu kampanyada CHP deyince akla Muharrem İnce geliyor, değil mi, çok net bir şekilde?

 

Gül: E şöyle, Muharrem İnce… öyle görünüyor ki bu seçim şöyle bir şey oldu: AKP’nin aslında bundan bir yıl geriye gidersek, Tayyip Erdoğan AKP’nin yeniden genel başkanı olduktan sonra hatırlayalım, gündeme damga vuran kavramı şuydu: Benim teşkilatımda, tabanımda, belediyelerimde metal yorgunluğu var. Hızla operasyonlar yaptı. Sadece metal yorgunluk sözüyle açıkladı. Belki başka nedenler vardı bunun içeriğine girdiğimizde; ama onları çok fazla irdelemediler. Ben şimdi bu sözden yola çıkarak diyorum ki: Bu seçim bence AKP’nin metal yorgunluğunu en çok gösteren seçim. Yani bir metal yorgunluğuyla gidiyorlar seçime. Hatta Tayyip Erdoğan’ın bile reytinglerde ya da genel olarak bizim hislerimizde –ekranlarda ya da meydanlarda izlediğimiz zaman–, eski toparlayıcılığının, eski vuruculuğunun biraz düştüğü bir seçim. Tam böyle bir noktada, bir tanesi hapiste altı cumhurbaşkanı adayı var. Bunların –yani Tayyip Erdoğan, Muharrem İnce ve Meral Akşener’in daha favori isimler olduğunu düşünürsek–, Selahattin Demirtaş hapiste, Temel Karamollaoğlu isminden çok bahsettirdi, ama büyük bir oy potansiyeli taşımıyor. Doğu Perinçek’i saymıyorum bile bu bahiste. Böyle bir sıralamada Tayyip Erdoğan’ın da hani hafiften eski vuruculuğunu kaybeder gibi göründüğü bir ortamda, Muharrem İnce daha öne çıkmış gibi görünüyor. Kemal Kılıçdaroğlu da daha muhalefet, CHP’yi işte o klasik adlandırmayla muhalefetin amiral gemisi sayarsak, oranın daha toparlayıcılığını, farklı farklı kesimlerle de ileride belki muhalefetin ortak iş yapmasının zemini olacak, kesimlere seslenerek toparlayıcılığını yapmaya çalışıyor. Zaten bütün konuşmalarında da “CHP iktidara gelirse” ya da “Millet İttifakı seçimde çoğunluğunu sağlarsa” demekle yetinmiyor. “Muharrem İnce de cumhurbaşkanı olunca” diye özellikle vurguluyor.

 

Çok teşekkürler Erdem.

 

Gül: Ben teşekkür ederim.

 

 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.