Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Fransa’nın en meşhur soyguncularından Michel Vaujour: “Irmakta bir çakıltaşı gibi yuvarladı beni hayat”

Libération’da 11 Ekim 2018’de yayınlanan, Chloé Pilorget-Rezzouk’un Fransa’nın en ünlü haydutlarından Michel Vaujour ile röportajını Haldun Bayrı çevirdi.

Redoine Faïd’in helikopterle firarından üç ay, doğduğu Creil kentinde (Oise vilayeti) yakalanmasından iki gün sonra görüşüyoruz Michel Vaujour ile: Böyle bir ağır ağabeyle “firar kralı” üzerine de biraz laflayabiliriz. O da eski bir haydut, 67 yaşında (bunun 27 yılı parmaklıklar ardında geçmiş), bu mevzûyu enine boyuna incelemiş: Beş defa cızlamı çekmiş. Bilhassa sürükleyici olan bir firarı, vakayinâmelere geçmiştir. O dönemdeki karısı Nadine’in, pilot ehliyetini aldıktan sonra, o sırada mahpus olduğu Santé Cezaevi’nin üzerine bir helikopterle gelip onu aldığı o 26 Mayıs 1986’daki firarı.
Montparnasse Kulesi’nin 47. katında yayıncısının bürosunda buluştuğumuzda, Michel Vaujour’un Faïd’den pek haberdar olmadığını görüyoruz. “Size şaşırtıcı gelebilir, ama hiç umurumda değil” diyor sonunda. Hiç büyülenmiş bir hali yok, hafif bir ilgi bile duymuyor gibi. Üstelik, “Redoine Saïd” diye telaffuz ediyor. Bu işi tekrarlamadan evvel bütün televizyon platolarında kefaretini ödeyip kurtulduğunu haykıran Creil çocuğu Faïd’in aksine, Michel Vaujour o defteri hakikaten kapatmış artık. “Artık o dünyadan biri değilim” diye kestirip atıyor, “Batmaktan Aşk Kurtardı Beni” (L’amour m’a sauvé du naufrage, XO Editions) adlı kitabını kısa süre önce yayımlayan Vaujour. Dönüp hayatına, şiddet ile yüz üstü bırakılma arasındaki köylü çocukluğuna, ilk aşklarına, bu arada yüksek güvenlikli kısımda (QHS) tecritteki on yedi senesine baktığı 500 sayfalık bir toplam.

“Hapse girer girmez, kaçıyordum”

Araba hırsızlıklarından banka soygunlarına, Vaujour çok genç yaşta mahkeme salonlarının ve hapishanelerin müdavimi olmuş. İlk bir araba hırsızlığıyla başlar, aşkından bunaldığı bir akşam: “Her tarafı ışıl ışıl bir otelin yanında, bir arabanın çalışır durumda beklediğini farkettim. İçi boştu, kimsecikler yoktu. Onu alıp, Paris’te sık sık yaptığımız gibi Zabeth’i dansa götürme fikri geçti kafamdan. […] Daha bir an bile düşünmeden elimi kapı koluna atmıştım. Kilitli değildi” diye anlatıyor kitabında. Çabucak, firar düşkünlüğü hesabı artırır. Daha 25 yaşındayken, yaşından fazla cezası birikmiştir. “Arkama bakmadan kaçıyordum” diye tahlil ediyor pişmanlıkla.

 

Michel Vaujour 1991’de bir duruşmada.

Uzun süre, bastıramadığı bir istekle dolup taşıyormuş: “Hapse girer girmez, kaçıyordum. Beni harekete geçiren şey, başka yerde olma isteği değildi, artık kodeste olmama isteğiydi.” Bunu başarmak için, Michel Vaujour hücrede geçirdiği saatleri, birbirinden titiz senaryolar tasarlayarak öldürür. Bunların arasında en kayda değerlerinden: Babybel peynirini kaplayan mumla bir anahtarın izini almak, sabun ve siyah cilayla sahte bir tabanca yapmak, onu “donunda” saklayıp daha sonra bir kadın hâkimi tehdit etmek… Polislerin eline geçmemek için firarîyken kendine “yeni bir faça” bile yaptırmış — daha kesin konuşursak: Burnunu. Gözünü budaktan sakınmadan, haydutumuz bir gün mahalle karakoluna gidip, içindeki cüzdanla birlikte çalınan bir çanta için tutanak bile tutturmuş.

Bir “çakıltaşı gibi” kaygan

Ama “en güzel firar[ı]”, yargıçların rahmetiyle gerçekleşeni olmuş “10 Şubat 2003 akşamı, ben çalışırken yan hücredeki komşum duvara vurup televizyondaki bültende az önce benim şartlı tahliyemin duyurulduğunu haber verdi.” Açık havada –“normal yaşam”da– geçen şu son on beş yıl, “ırmakta birbirlerine sürtünen çakıltaşları gibi yuvarlamış” onu. Eski hükümlü devam ediyor: “Ötekilerle ilişkim değişti. Önceden, daha serttim, kabaydım. Farkında değildim, geldiğim ortam böyleydi.”
Açık renk gözlü altmışlık adam, yatışmış, neredeyse Stoacı bir havayla fotoğrafı çekilirken konuşuveriyor (tam ondan biraz eğilmesi istendiği anda): “Neredeyse bir yoga duruşu bu!” “Hücre(si)nin yalnızlığında” yogayı keşfettiğinden beri, Vaujour hiç bırakmamış bunu. Nefes teknikleri, önce yer sıkışıklığına dayanmasını, “kavgaya hazır” olmasını, “inzivaya açılma”yı mümkün kılmış. Bir banka soygunu sırasında başına bir mermi yedikten sonra yarı felç geçirdiğinde de rehabilitasyonunda ilerlemesini sağlamış. Biraz baston yutmuş gibi yürüyen bu dev adamı lotüs pozisyonunda hayal etmek zor oluyor… ama demedi demeyin. Her sabah, kırk beş dakika boyunca bu “zihinsel arınma”ya veriyor kendini; düzenli olarak dersler veriyor ve sık sık öğretinin kodamanlarıyla görüşüyor.

“Jamila (Cemile) göz kulak oluyor”

Sonunda, bütün o kodes yılları, “mutlu olma kapasitesi”ni geliştirmesine yardım etmiş. “Mutluluk öncelikle bize bağlıdır. Etrafımdaki şeyler değişmedi, ben değiştim” diyerek felsefe yapıyor bu satranç meraklısı adam. Gölgede geçen otuz yıl, zamanı algılayışını da değiştirmiş: Mesela kolaylıkla aynı randevuya iki kere gidebiliyormuş. “Ama Jamila göz kulak oluyor” diye çıtlatıyor. Omzuna çehresinin dövmesini yaptırdığı Jamila. 1999’da Moulins-Yzeure Cezaevi’nde evlenmişler. Hukuk fakültesinde öğrenci olan Jamila ona bu tarihten dokuz yıl önce bir mektup göndermiş.
Bu kadın, “sakin kuvveti”yle, onu kaçırmaya kalkıştıktan sonra, yedi yıl hapse çarptırılmış; bunun beş yılını yatmış. Hayatındaki kadınların cesareti olmasa, Michel Vaujour gökyüzünü daha az görecekmiş muhtemelen.
Onu “en çok şaşırtan” şey mi? “Bir kere bile mahpusluktan şikâyet etmedi”. “Bunu düşünmek biraz budalalık”; o da kabul ediyor, ama “kuvvet ve cesaret değerleri” içinde büyümüş o. Özellikle de davası sırasında yargıçlar karşısında boyun eğmemiş; onu sonuna kadar desteklemiş. Karşılıklı mahpusluk yılları boyunca, çift birbirine yüz kadar acele mektup göndermiş; günde on ila on iki sayfa çiziktiriyorlarmış. Her şeyi saklamışlar; “koskoca koliler”miş. “Fresnes Cezaevi’nin bok gibi kahvesinin yanında her gün gelen ufak bir şeker gibiydi o mektup” diye içlenerek hatırlıyor Vaujour.
Artık yolunu çizmiş bu adam. Bir kavga mezmuru zikrederek, “Din daima çekmiştir beni. Yani, maneviyatı kastediyorum” diyor. Ufaklığında rahip olmak istiyormuş; olur olmaz durumda tokadı patlatan ve eli ağır olan babasının yerine koyduğu güven verici bir papazdan çok etkilenmiş. Jamila’ya olan aşkıyla “Sûfî usûlü” İslam’ı benimsemiş. Eski soyguncu kendine yeni bir ad bulmuş: Abdelnur. Yani: “Nurun kölesi”.

 

Michel Vaujour’un hayatı :

1951 Ardennes doğumlu; on iki kez hüküm giymiş, soygunlardan ve altı firar ve firar denemesinden dolayı toplam olarak 95 sene hapis cezasına mahkûm edilmiştir. İlk cezasını, 1974’te bir araba hırsızlığından alır. 1979’da, Châlons-en-Champagne’da bir sorgu yargıcını sabundan yapılmış sahte bir tabanca tehdidiyle rehin alarak kaçar, Fransa’dan ayrılır ve İtalya’da yeni hayat kurma kararı alır. 1981’de yakalandıktan sonra, 26 Mayıs 1986’da ilk karısı Nadine’in kullandığı bir helikopterle Paris’teki Santé Cezaevi’nden kaçar. Bu olay, daha sonra Maroun Bagdadi’nin 1992’de çektiği ve Nadine Vaujour rolünü Béatrice Dalle’ın oynadığı bir filmin konusu olacaktır.

Eylül 1986’da yakalanırken beynine bir kurşun yer ve yarı felçli olur. Hapishanede yogaya başlayarak kendi kendini tedavi eder. 1991’de, 1986 yılında firardayken yaptığı iki silahlı soygundan dolayı on beş yıl hapis cezasına çarptırılır. 1996’da, sevgilisi Jamila’yla 1993 yılında giriştikleri firar denemeleri yüzünden yeniden sekiz yıl hapis cezası alır. 1 Eylül 2003’te şartlı tahliye edilir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.