Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Edgar Morin: “Sarı Yelekliler hareketinde, yönlendirici bir fikir noksan”

Sosyolog ve filozof Edgar Morin, 4 Aralık 2018’de Le Monde gazetesinde yayınlanan ve Haldun Bayrı’nın çevirdiği yazıda, “Sarı Yelekliler” hareketindekilerin karbon vergisine karşı çıkarken kurtuluşları olabilecek şeyi görmediklerini, bunun da çokbiçimli bir ekoloji politikasının kotarılması olduğunu söylüyor.

Edgar Morin

Sarılık hastalığı bir karaciğer (foie) krizinin emâresidir. “Sarı Yelekliler” ise bir inanç (foi) krizinin emâresi. Devlete, kurumlara, partilere, demokrasiye, sistemin parçası olan partilerin ad koydukları sisteme inancın krizi.
Bu öngörülmemiş hareketin ânî baskını, büyüklüğü ve yarattığı kargaşa, sonra da 1 Aralık Cumartesi günü yaşanan şiddet, toplumumuz, bu toplumun uygarlığı, hem fizikî hem ahlâkî yetersizlikleri ve perişanlıkları, cumhuriyetimiz, hâlimiz, geleceğimiz hakkında baş tâcı ettiğimiz düşünme biçimlerini gözden geçirmeye ve siyasetimizi tekrar düşünmeye mecbur kılıyor bizi.
Yurttaşlarımızın reform diye adlandırılan çok sayıda kısıtlama ve ilga karşısında uzun zamandır süren bezginliği, kabullenme ya da tevekkül yanılsaması veriyordu. Oysa bir kez daha, sağlam zannedilen bir yapının altında bir ateş, için için yanmaktaydı ve onu çığırından çıkaran gedik ise karbon vergisi oldu.
Hareketin kendiliğinden karakteri, benzersiz karakteri ve sosyal ağlardan yayılması ilk baştaki başarısını sağladı. “Sarı yelek” birden işlev değiştirdi. İsyan sancağı haline geldi. Sorumlusu yok, lideri yok, yapısı yok, ideolojisi yok; ki bu da memnuniyetsizlikleri, hayal kırıklıklarını, hüsranları, muhtelif heterojen öfkeleri bir araya getirme olanağı sağladı; emekliden çiftçiye, Ulusal Cephe üyesinden âsi genç kentliye…

Handikap

Ama başlangıçtaki bu kuvvet, bir program olmasa bile hiç değilse reformlar için bir yönelim bildirmek gerektiği anda bir handikapa dönüştü —vergilerin kaldırılması ya da cumhurbaşkanının istifası olamazdı bu yönelim. Elbette dile getirilen çeşitli talepler içinde, kaçık fikirlerle karışık bir halde isabetli olanlar da var. Fakat yönlendirici bir fikir bütünüyle noksan; böyle bir fikir, iktidara karşı birleşmiş öfkeleri aslında kendi içinde uzlaşmaz olan bir hareketin heterojen bileşenleri arasında bir patlamaya yol açardı. Dolayısıyla, hareketin başarısını sağlayan her şey, sonunda onu bir başarısızlığa yöneltme riskiyle karşı karşıya.
Bu kendiliğinden hareket, kaynağında elbette siyaset-altı; ama yapıdan yoksun karakteri, muhalif siyasî partilerin asalaklık girişimlerine yol açtı; aynı zamanda, her türden provokatörler, 1 Aralık’taki saldırılarına iyi hazırlanacak zamanı buldular.
Bu hareket başlangıçta siyaset-üstü de; zira iktidarın zaten kayırılanları kayırdığı ve kayırılmayanları daha da ihmal ettiği bir ülkede, ahlâk ve adalet çağrısında bulunuyor.

İpini koparan küreselleşmenin yol açtığı muazzam bir uygarlık krizi ve muazzam bir insanlık krizi söz konusu

Bu hareket aynı zamanda, kent-içi ya da karayolları trafiğinde dayatmalara da başvursa, şiddetsiz bir hareket; fakat provokatörlerin benzersiz şiddeti, daha sonra da provokatörleri dağıtma amacıyla uygulanan şiddet, 1 Aralık’ı yoldan çıkardı ve Sarı Yelekliler hareketini mahvetme riski belirdi. Onlarda ve onların dışında, talepler ötesinde bir bilinçlenme ve toplumumuz için bir yol taslağı oluşmazsa elbet.
Bilinçlenme, en büyük engelin cumhurbaşkanı ya da hükümet iktidarında olmadığını, bu iktidarı sömürgeleştirmiş olan çokbiçimli kâr iktidarında olduğunu anlamaktır.
Nihayet, bu hareketin tek geleceği, hâlâ kavranabilir ise, elbette Fransa’ya özgülükleri mevcut, ama daha genel bir derdin sebeplerine isabetli bir teşhis konmasında olurdu: Bozulma artık sadece biyosferde/yaşam alanında değil; sosyosferde/toplum alanında, antroposferde/insan alanında, noosferde/zihin faaliyetleri alanında: İpini koparmış küreselleşmenin yol açtığı muazzam bir uygarlık krizi ve muazzam bir insanlık krizi söz konusu.

Bir uygarlık politikası

Paradoksal olarak, hareket –kaldı ki hoyrat bir biçimde dayatılan– ekoloji yanlısı vergiye karşı çıkarken, kurtuluşun ne tarafta olduğunu görmez hâle geldi: biyosferin yenilenmesi için mücadelede, şehirlerin arındırılmasında, çiftçiliğe ve organik bir tarıma dayalı toprakların tekrar canlandırılmasında. Bununla birlikte, bana öyle geliyor ki, hükümet ekolojik davaya sabotaj yapmak istese de bundan iyisini yapamazdı.
Zira kurtuluş, sadece enerji kaynaklarımızı değil, şehirlerimizi, topraklarımızı, atmosferimizi, beslenmemizi, yaşamlarımızı da arındırma iradesinin yönlendirdiği yeni bir politikanın yolunun gösterilmesindedir; çokbiçimli ekolojik sorunun yenilenme kaynağı olarak ele alınmasındadır. Kârın hegemonyacı ve başına buyruk iktidarı bizzat bu yolla tedrîcî olarak bastırılabilir. Bu yeni yolun içereceği bir uygarlık politikası, uygarlığımızın kusurlarını tedrîcî olarak azaltır ve meziyetlerini tedrîcî olarak geliştirirdi.
Çevre Bakanı Nicolas Hulot, finans iktidarının, kurumların ve yöneticilerimizin zihniyetinin amansız direnci karşısında istifa etmek zorunda kaldı. “Sarı Yelekliler” sadece emârelerle kavgaya tutuştular, sebeplerle değil.
Bu anlamda olumlu bir evrim olanağı belirip belirmediğini, ya da bir gelecek yolunu başka şekilde ve bilâhare inşa etmenin gerekip gerekmeyeceğini göreceğiz.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.