Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ekonomi Tıkırında (5): Sebze betonda yetişmez

Sedat Pişirici, Ekonomi Tıkırında programının beşinci yayınında yeni TÜİK verilerinden yola çıkarak, ekonominin gidişatı, enflasyon, hayat pahalılığı üzerine değerlendirmelerde bulundu.

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

İyi günler! 

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) geçen cuma günü adrese dayalı nüfus kayıt verilerinin en son verilerini açıkladı. Buna göre; 31 Aralık 2018 itibariyle Türkiye’nin nüfusu 82 milyon 3 bin 882 kişi. Bir başka açıdan bakarsanız Türkiye’de her gün karnını doyurması gereken 82 milyon küsür insanımız var. TÜİK bu nüfusun yüzde 92,3’ünün yani 75 milyon 689 bin 583 kişinin il ve ilçe merkezlerinde ikamet ettiğini söylüyor, bunu da bir kenara yazın. Yeri gelmişken TÜİK’in nüfus projeksiyonundan da söz edelim: Buna göre Türkiye’nin nüfusu, 

-Cumhuriyetin 100. kuruluş yıldönümü olan 2023 yılında, 86 milyon 907 bin 367 kişi olacak. 

-2040 yılında ise 100 milyon 331 bin 233 kişiye ulaşacak nüfusumuz. 

-Nüfusumuzun 2069 yılına kadar artarak büyümesi bekleniyor ve 2069’da ulaşacağımız nüfus 107 milyon 664 bin 79 kişi olacak diye öngörüyor TÜİK.

Özetlersek: Bugün 82 milyon kişiyiz, 2023’te 87 milyon kişi olacağız, 2040’ta 100 milyon kişi olacağız. Ondan sonra da 2069’da 107-108’i gördükten sonra nüfusumuz artış hızını kaybedecek TÜİK’in öngörüsüne göre. 

Şimdi bu miktarlar, bu nüfus, bu veriler şunu gösteriyor ki; bu nüfusu besleme sorumluluğu gıda maddesi üreten, temin eden bu süreçleri kontrol eden ve düzenleyen herkesin omuzundadır. Kimse diyemez ki “ben bu nüfusu besleme sürecinin şurasında daha az sorumluluğa sahibim, burasında daha fazla sorumluluğa sahibim”. Bu nüfusu besleme sürecinin herhangi bir yerinde ekonomik çıkar sahibi olarak, işletmeci olarak, üretici olarak, satıcı olarak, düzenleyici olarak, kanun koyucu olarak, siyasetçi olarak, hükümet olarak, muhalefet olarak bulunuyorsanız, bu sorumluluk sizin de omuzunuzda. 

Şimdi dönelim enflasyona: “Enflasyon nedir?” sorusunun bir cevabı var: enflasyon, fiyatlar genel seviyesinin artışı ya da azalışıdır. Bu fiyatlar malların ve hizmetlerin fiyatlarıdır. Halk arasında bunun adı da hayat pahalılığıdır. Türkiye’de fiyatlar genel seviyesindeki artışı ve azalışı yine TÜİK izler, TÜİK tüketici enflasyonunu hesaplarken 418 adet farklı mal ve hizmetin fiyatını izliyor.

Kurum bugün, Ocak ayı enflasyon verisini açıkladı; Ocak ayında tüketici fiyat endeksi yüzde 1,06 oranında yükselmiş. Buna göre Türkiye’de yıllık tüketici fiyatı enflasyonu oranı yüzde 20,35. TÜİK açıklamasına göre yılı enflasyon yüzde 20,30 oranında bir tüketici fiyatı enflasyonuyla kapatmıştık. Evet, yani Aralık’tan Ocak’a yıllık enflasyon kıpırdamamış gibi görünüyor ama acaba öyle mi? 

-Ocak ayında en yüksek artış yüzde 6,43’le gıda ve alkolsüz içecekler grubunda olmuş. 

-Onu çeşitli mal ve hizmetler grubu izlemiş yüzde 3,62 oranında bir enflasyon artışıyla. 

-Üçüncü sırada sağlık var; yüzde 3,56’lık bir enflasyon artışı var sağlık alanında. 

-Eğlence ve kültür alanında yüzde 3,18’lik bir tüketici enflasyonu artış oranı görüyoruz. 

-Lokanta ve otellerde ise yüzde 1,07’lik bir enflasyon artışı var. 

Bunlar mal ve hizmet gruplarına göre fiyatı enflasyonun en çok arttığı gruplar. Bir de Ocak ayında en fazla düşüş gösteren gruplar var, bunun başında giyim ve ayakkabı geliyor; yüzde 7,95 oranında gerilemiş enflasyon giyim ve ayakkabı grubunda. Onu da konut izliyor: yüzde 3,10.

Bunlar aylık veriler, bir de bunun yıllığı var. Yıllık en fazla artış hangi kalemde olmuş? Yüzde 30,97 yani neredeyse yüzde 31 oranıyla gıda ve alkolsüz içecekler grubunda. Efendim, TÜİK diyor ki “Ocak 2019’da bu endeksin kapsadığı 418 maddeden, mal ve hizmetten 21’inin ortalama fiyatları değişmedi; 267’sinin ortalama fiyatı yükseldi, 130 maddenin ortalama fiyatı ise düştü”.

Şimdi enflasyonun bir de üretici tarafı var; yurtiçi fiyat endeksi Ocak ayında 0,45 oranında artmış, yıllık artış üretici fiyatlarında yüzde 32,93 neredeyse yüzde 33. Tüketici fiyat endeksi 20 civarında ama üretici fiyat endeksi 33 civarında yine de üretici fiyatlarından tüketici fiyatlarına yansıyacak bayağı bir fiyat artışı olabileceği söylenebilir.

Bakınız, bu enflasyon verileri açıklanırken bir de “fiyatı en çok artanlar, fiyatı en çok azalanlar” listesi yapılıyor. Buna göre klasik medya başlığını verecek olursak: 

-“Zam şampiyonu” yüzde 87,87 oranıyla çarliston biber. Biber dans ediyor!

-Onu patlıcan izliyor, yüzde 80,94

-67,63 oranıyla ıspanak 

-63,84 oranıyla sivri biber 

-53,31 oranıyla taze fasulye ve dahi salatalık, domates, havuç, kabak bunları izliyor.

Yani patlayan gıda fiyatları enflasyonunun suçluları bunlar. Gerçekten öyle mi; gerçekten biber, patlıcan, ıspanak, fasulye, salatalık, domates, havuç ve kabak suçlu mu? Bir bilgi olsun diye bir de fiyatı en çok azalanlardan söz edeyim: Efendim,

-yüzde 18 oranında etek fiyatı azalmış 

-17,37 oranında kadın hırkası fiyat azalmış 

-15,42 oranında kadın kazağı

-14,76 oranında elbise azalmış.

Yani buna bakacak olursak kadınlar etek, kadın hırkası, kadın kazağı ve elbise almaktan Ocak ayında vazgeçmişler gibi görünüyor. Onu izleyen anorak tipi çocuk kabanı, erkek kazağı ve erkek montu yüzde 13,77 ile yüzde 12,72 arasında değişen oranlarda fiyat azalışları da onlarda var.

Şimdi o sebzenin fiyatı neden bu kadar artıyor? Dış güçler bizim patlıcanımızı mı kaçırıyor, birileri çaktırmadan ıspanağımızı, taze fasulyemizi mi götürüyor; yoksa geçen yıl patlayan kurlar ardından üç ay üst üste gelen doğalgaz ve elektrik zamları otomatiğe bağlanıp her ay ayarlanan akaryakıt fiyatları mı bu işin sorumlusu; ve dahi Aralık’ta, Ocak’ta -özellikte Ocak’ta- iyi gitmeyen hava durumu da bu sebzelerin fiyat artışlarında sorumlu olabilir mi?

Bakınız, 2002 yılından beri Türkiye’yi yöneten siyasal anlayış inşaatla kalkınma peşinde koşturuyor. “Beton dökelim, inşaat yapalım, inşaat sektöründeki canlılık Türkiye ekonomisini canlandıracaktır istihdamı, arttıracaktır. Dolayısıyla ekonomimiz canlı görünecektir” anlayışıyla betona abandıkça abanıyor. Bunu yaparken galiba bu siyasal anlayış, milletin karnını en kaliteli en hesaplı şekilde doyuracak yollar yöntemler geliştirmeyi bir kenara bıraktı.

Şimdi efendim nedenleri ortadan kaldırmadan arzu edilmeyen sonuçları düşman ilan etmek çok da akıllıca bir tutum değil. Einstein’ın dediği gibi -ya da ona atfedildiği gibi- hep aynı şeyi yapıp ya da yapmayıp ama farklı sonuç beklemek pek de akıllıca bir şey değil.

Bakınız geçen hafta Kadir Has Üniversitesi Türkiye sosyal-siyasal eğilimler araştırmasının 2018 yılı sonuçlarını açıkladı. Araştırma sonuçlarına göre halkın gündemindeki en önemli sorun işsizlik ve hayat pahalılığı. Şu sıralar hayat pahalılığının görünen yüzü patlıcan, sivri biber, kabak, havuç yani gıda enflasyonu. O zaman soru şu: Neden “20 lirasın” diye patlıcan posta mı koyacağız, alamadığımız biberin sivri tarafını mı yontacağız? Ya da aklımızı başımıza devşirip, ürettiğimiz betondan daha fazla gıda üretmenin çaresini bulmaya, çaresini bulanları, bilenleri işbaşına getirmeye mi bakacağız? Bakınız; köprüye garanti vereceğinize üreticiye tüketim garantisi verseydiniz bu işten memleket kârlı çıkardı. Unutmayınız ki; sebze betonda yetişmez!

İyi günler efendim.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.