Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Yaşamımızın merkezindeki beton: Dünyanın en zararlı malzemesi

The Guardian gazetesinin kentler sayfasında bu hafta “beton” konulu bir yazı dizisi başladı. Yazı dizisinde, çevreye etkisinden sosyolojik yansımalarına kadar betonun ve betonlaşmanın yaşamımızdaki yerine ilişkin birçok soruya cevap aranıyor. Yazı dizisinden seçtiklerimizi özetle aktarıyoruz. 

Beton, sudan sonra dünyada kullanılan en yaygın madde. Ne kadar faydaları öne çıkarılsa da, betonun gezegenimize, insan sağlığına ve kültüre verdiği zararlar çok büyük. Bir gün boyunca Çin’deki Üç Boğaz Barajı kadar, bir yılda ise İngiltere’nin topraklarının tamamını kaplayacak kadar beton dökülüyor. 

Beton, modern kalkınmanın temel malzemesi olarak görülüyor. Milyarlarca insanın yaşadığı evler, doğal afetlere karşı yapılan inşaatlar ile sağlık, eğitim, ulaşım, enerji ve sanayinin altyapısı için oluşturulan tüm yapıların temel malzemesi beton. 

Beton, en basit haliyle doğayı evcilleştirme yöntemimiz. Yağmuru başımızdan, soğuğu vücudumuzdan, çamuru ayağımızdan beton ile uzak tutuyoruz. Fakat bu şekilde verimli toprakları öldürürken, nehirleri kurutuyor ve doğadaki yaşam alanlarını da yok ediyoruz. Yeşil ve mavi dünyamız her saniye daha da grileşiyor. Yapılan bazı hesaplara göre dünyadaki beton miktarı, toplam yeşil alanların tamamını geçmiş durumda.  

Betonun sağlamlığı ve dayanıklılığı, onun modern yaşamın yapı taşı olarak kabul edilmesinin en temel sebebi. Fakat dünyadaki karbondioksidin yüzde 4-8’inin beton kullanımından kaynaklandığı tespit edildi. Bu da betonu, kömür, petrol ve doğal gazdan sonra en büyük sera gazı kaynağı haline getiriyor. 

Betonun alternatifi var mı?

Betonun üretimi ve kullanımı sonucunda ortaya çıkan ve şiddeti artan kuraklık ve sağlık sorunları da hesaba katıldığında, betonun zararları artık faydalarını geçmiş durumda. Bazı firmalar yakıt verimli ocaklar kullanarak karbon emilimlerini azaltma noktasında adımlar atsa da, beton üretiminin dünya genelinde artması bu adımları gölgede bıraktı. Zaten birçok uzmana göre bu alanda bir gelişme beklemek çok da gerçekçi değil. Bu sanayinin genelinde hâkim olan muhafazakârlık, geleneksel yöntemlerin kolayca bırakılamayacağı anlamına geliyor. 

Çimentonun ve konvansiyonel betonun sağlamlık ve dayanıklılığına olan güvenin yanı sıra, alternatif yöntemlerin pek bilinmemesi ve pahalı olması da değişimin önüne büyük bir set çekiyor. Mimar ve müteahhitlerin bu konuda eğitilmesi ise ancak uzun vadede ve muhtemelen geç bir değişim yaratabileceğinden, halihazırda var olan acil sorunların çözümü için öne çıkan seçenekler arasında yer almıyor.  

Peki çözüm nedir?

Birçok uzmana göre, çözüm olarak kısa vadede öne çıkan tek alternatif beton için alınan vergilerin artırılması. Ancak ürettikleri ürünün gaz emilimleri ile orantılı olarak vergi vermeleri durumunda firmaların alternatif yöntemlere yönelebileceği düşünülüyor. Avrupa, ABD ve Kanada’da birçok kez bu tip bir vergilendirme önerisi yapılmış olsa da, firmalar lobi faaliyetleriyle şimdiye kadar bunu engellemeyi başarabildi. Yüksek karbon vergilerinin uygulandığı İsviçre ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde ise bu yöntemin etkili olduğu görülüyor.  

Beton: Bir yaşam tarzı konsepti mi?

Betonun hayatımızın her yerinde olduğu bir gerçek. Sadece ayağımızın altında ya da çatıda değil, beton yaşamın her yerine sızmış durumda. Evler, çalışma alanları betondan yapılmış çiçeklik, kitaplık ve çalışma masalarıyla dolu. Bunların ötesinde Comme des garçons’un beton anlamına gelen “Concrete” adlı parfümü, Etsy’de satılan 8000 adet betondan yapılmış süs eşyası, Southpark Meydanı’ndaki “Beton Cafe” ve yine “beton uzay” anlamına gelen “Concrete Space” adlı gece kulübüyle beton artık bir yaşam tarzı konsepti haline gelmiş durumda. 

Peki nasıl oldu da kum ile çimentonun karışımı olan beton yaşamımızın bu kadar içine girdi? Betonun sosyal alandaki çekiciliğinin kaynağı da inşaattakinden çok farklı değil: Dayanıklılık, sağlamlık ve kentlilik hissi. Sosyal devleti en somut haliyle temsil eden bir madde olarak beton, toplu konutlar, hastaneler ve okullarla 20. yüzyıla damgasını vurmuş durumda. O derece ki ulus inşası bile azımsanmayacak ölçüde bina inşası ile özdeşleşiyor.

Yaşamın her yerinde kendine yer bulan betondan kurtulmak ise o kadar kolay olmayacak. Görüntünün maddeden çok daha önemli olduğu günümüzde, her maddeyi başka bir maddeymiş gibi süsleme imkanı bulunuyor. Bu da betonu daha kullanışlı hale getiriyor. Bu sebeple görüntüden ziyade çevresel unsurlara daha çok önem vermemiz gerekiyor. 

Yıkılan binalardaki betonlara ne oluyor?

Çin’in Şenzen kentinin çöplüğü yıkılan binalardan kalan beton parçalarıyla dolu. Dünyanın en büyük inşaat atığı üreticisi Çin’de yılda yaklaşık 2 milyar ton beton parçası çöpe gidiyor. Örneğin son yıllarda epey büyüyen Şenzen kentinde yıkılan binalardan kalan beton atıklarının yüzde 84’ü yasa dışı bir biçimde çöpe atılıyor. 

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu sorun çok büyük seviyelere ulaşabiliyor. Örneğin Brezilya’da beton atıklarının dönüşümü yok denecek kadar az. Brezilya’da belediyeler, yıkımlar sonucu ortaya çıkan beton atıklarının yarısını yasa dışı bir biçimde çöpe gönderiyor. 

Uzmanlara göre inşaat çöpleri halk sağlığı için de büyük bir sorun teşkil ediyor. Gelişigüzel bir şekilde çöpe atılan molozların neden olduğu dang ve leptospirosis gibi hastalıklar nedeniyle hastanelik olanların sayısı son yıllarda büyük bir artış gösterdi. 

Batı Avrupa’da ve diğer gelişmiş ülkelerde hafriyatlar genel olarak doldurma, yol yapma amacıyla kullanılıyor. Fakat uzmanlar bundan ziyade, beton atıklarının geri dönüştürülerek yeni yapılardaki beton ihtiyacının giderilmesi için kullanıma sokulmasının yollarını arıyor. 

Beton atıkları nasıl geri dönüştürülüyor?

Beton atıklarının geri dönüştürülüp kullanılabilmesi için inşaat demiri ve diğer bileşenlerden ayrılması gerekiyor. Bu oldukça zor bir işlem. Alman Beton Teknolojisi Grubu’ndaki uzmanlar bu ayrıştırma işlemini gerçekleştirmenin yeni bir yolunu keşfetti. Beton kalıntıları 500 nanosaniyelik kısa aralıklarla yıldırıma maruz bırakıldığında, çelik, çimento ve diğer maddeler birbirinden ayrılabiliyor. 

Fakat bu gibi yöntemlerin problemi, sadece işlemin maddi maliyeti değil aynı zamanda elde edilen betonun, yeni üretilen bakir beton kadar kaliteli, dayanıklı ve sağlam olup olmayacağı konusu. Uzmanlar ise bu konudaki endişelerin gereksiz olduğunun ve inşaat firmalarının geri dönüştürülmüş betonları da aynı güvenle kullanabileceklerinin altını çiziyor.  

Modern yaşamda betonun alternatifi: “Plyscrapers” 

Tamamı keresteden yapılan “plyscraper”lar, Vancouver ve Viyana’da örneklerini gördüğümüz ahşap yüksek binalar. Ne kadar da eski bir fikir gibi gözükse de ahşabın modern inşaatta kullanımı, içinde yaşadığımız çevresel koşullardan ötürü biraz da mecburi hale gelmiş durumda. Dünyanın artan nüfusu ile betona olan ihtiyacın artacağını ve bununla birlikte sera gazı emiliminin de geometrik olarak artacağını göz önünde bulundurduğumuzda, bu gibi alternatiflerin ciddi olarak değerlendirilmesi gerekiyor. 

Ahşap, nemi çekmesi, haşerelere karşı hassas olması ve yangın riskiyle kullanışlı bir madde olarak görülmeyebilir. Ancak ahşabı işlemden geçirmek ve diğer malzemelerle birleştirmek, bu gibi özelliklerini iyileştirebilir. Uzmanlar birtakım işlemlerden geçen ahşabın bir yandan beton ve çelik kadar güçlü olup, diğer yandan onlara göre daha çok yönlü ve inşaatta daha hızlı kullanılabilir hale gelebileceğini söylüyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.