Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Luis Martinez: “Cezayir ordusu simgesel olarak başkanın kellesini alıyor”

Rejimin en sadık görevlilerinden olan Genelkurmay Başkanı, 26 Mart’ta, Cumhurbaşkanı’nın “ciddi ve kalıcı bir hastalık sebebiyle görevlerini yerine getirmekten bütünüyle âciz olması” durumunda anayasanın 102. maddesince öngörülen prosedürün başlatılması çağrısında bulunarak, başkanlık zümresinden kopuşuna mührü vurmuş oldu. Mağrip uzmanı olan ve Violence de la rente pétrolière Algérie-Libye-Irak (“Petrol Rantının Şiddeti: Cezayir-Libya-Irak”, Presses de Sciences-Po) ile La Guerre civile en Algérie (“Cezayir’de İç Savaş”, Khartala) kitaplarının yazarı, siyasetbilimci Luis Martinez, Mediapart’tan Rachida el Azzouzi’nin yaptığı söyleşide bu son büyük geri tepmeyi tahlil ediyor.  

26 Mart’ta yayınlanan söyleşiyi Haldun Bayrı çevirdi.

Luis Martinez

Genelkurmay Başkanı’nın son beyanıyla, Buteflika devrinin sonunu mu ilan etmiş oldu ordu?

Luis Martinez: Siyasetçi sınıfı başkanlık zümresine başkanın gidişini dayatamadığından, ordu müdahale ediyor. Sokaktaki bu gerilimi idare etmenin, 2013 yılından beri oyun dışı kalmış bir başkan için topluma karşı şiddetli bir güç gösterisi yapma riskine girmenin imkânsız olduğunu düşünüyor ve karşı çıkılan şeylerin simgesi haline geldiği için onun kızağa çekilmesine karar veriyor. Zamanında Tunus’ta Bin Ali’nin, bunadığı için iktidarda kalamayacağını ilan ettiği Burgiba’ya yaptığıyla karşılaştırılabilir. Cezayir’de anayasanın 102. maddesinin işletilmesi 2014’te Buteflika’nın dördüncü görev döneminde istenmiş, fakat reddedilmişti.

Kendisi de Buteflika’nın ürettiği seksenliklerden olan General Kayid Salih, siyasî aktörlere muazzam bir baskı uyguluyor. Bir bakıma, siyasî aktörler bunu başaramadığı için geçişin liderliğini askerlerin yapacağını ilan ediyor. Bir yenilenme ve değişim iradesi olduğunu göstermek için kellelerin alındığına ve şu son yirmi yılda Buteflika’ya eşlik etmiş olan bütün o şahısların tedrici bir dışlanmasına tanık olunacağı kesin. Böylelikle Senato’nun ya da Meclis’in kendi başkanını dışladığını, patronların patronu Ali Haddad’ın kendi çevresi tarafından dışlandığını, iktidarın güdümündeki UGTA sendikasının genel sekreterinin kendi üyeleri tarafından dışlandığını görmek şaşırtıcı olmaz. Nihayet somut sonuçlar elde ettiği duygusu verilecektir ahaliye. Bu kelleler bir alındıktan sonra, yeni aşama, değişimin inşasının nasıl yapılacağı olacaktır. Bu hareketiyle ordu, ahaliye, “Sizi anladım” demekten ibaret bir mesaj veriyor.

Geçiş dönemini de ele aldığı ve tekrar siyasî alanı kuşattığı anlamına mı geliyor bu? 

Gıyabında işi ele alıyor. Cezayir ordusu, düzeni ve asayişi yeniden tesis etmek için yarın öbür gün sokağa inmeyi; daha âdil bir devlet, hakiki bir demokrasi ve daha kapsamlı sosyal haklar talep eden siyasî muhalifleri karşısına almayı ise hiç istemiyor. Orduyu müdahaleye götüren terörist, cihadcı bir tehdit durumu yok. Ordu bunu tekrar tekrar belirtiyor: Yirmi yıldır yetiştirilen subaylarıyla, bugünkü yapısı ve formatıyla, bu türden cepheleşmelerin altından kalkamaz.

Bu ordu, başkan ile yakınlarını desteklemenin onlarla beraber batmak olduğunu biliyor. Ve ordu stratejiktir; tıpkı siyasî partilerin şu son günlerde tavır değiştiren bütün o aparatçikleri gibi. Buteflika ile yakınlarını desteklemek, bugün düşüş garantisidir. Yirmi yıl boyunca durum böyle değildi; onunla beraber olmak ve beraber yükselmek evlâydı. Onu destekleyenlerin hepsi ordunun güçlü mesajını alıyorlar: Bitti, onu yüz üstü bırakabilirsiniz. Artık bir risk ya da bir tehlike değil. Yarın öbür gün size baskı yapabilecek ya da mali, ekonomik, polisiye ya da askerî faaliyetlerinizi durdurabilecek hiç kimse olmayacak artık.

Bu neden bugün ilan ediliyor?

Buteflika’yı Cenevre’de bırakarak aşağılamak istemiyorlardı. Onur kırıcı bir sondu bu. Dönmesine ses çıkarılmadı. Şimdi, onu kendisinden ve çevresindeki zümreden kurtarmanın en iyi şeklinin, hastalığından dolayı âcizliğini ilan etmek olduğu söyleniyor. Halkın duygularına hitap edip biraz merhamet uyandırmayı sağlıyor: O yaşlı biri ve ölecek. Bu görüntüler etrafında bir sürü dinî simgeler olacak; artık onu bir devlet başkanı gibi görmemek lâzım. Piyasaya bir belgesel çıkarılacak, ortak hafıza işletilecek, başkanın göstericiler tarafından sergilenen hali unutturulmaya çalışılacak. Zaman kazanmayı da sağlar bu.

1988’deki ilk demokratik “bahar” esnasında kalabalığın üzerine ateş açan ordu, kara onyıl boyunca bulanıktan da fazla bir rol oynadı ve katliamlar işlemekle zanlı. O dönemden beri nasıl bir evrim geçirdi? 

Şu son yirmi yılda Cezayir ordusu derinlemesine bir dönüşüm geçirdi, modernleşti. Vatansever, devleti savunan, fakat sokağın taleplerini paylaşabilen genç subayların temâyüz ettiğini gördük; hiçbir şeyi dinlemeyen, görmeyen ve etraflarını zengin etmekle meşgul 80 yaşında karar vericileri başlarında istemiyorlar artık. Bu ordu Buteflika’yla çok sayıda avantaja sahip oldu; fakat aynı zamanda, yarın öbür gün şiddet ya da kriz durumlarını idare için son çare olmak istemediğinin bilincinde. Venezuela’da olup bitenleri, gayrimemnun bir toplumun karşısına çıkmak zorunda kalmanın ne problemler doğurduğunu görüyorlar. Buteflika’nın ayağını kaydırmaya hazır olan bu ordunun sokaktan gelen bütün talepleri kabul edeceği anlamına da gelmiyor bu. Tam aksi konuma kayarak, bütün düzeylerde değişimin kapılarını aralayacak Tunus’vâri bir ordu göreceğimizi de zannetmeyelim. Önümüzdeki haftalarda bir denge bulunacak.

Bunca kötülenen Buteflika sisteminin temel direği olan ordu, halkı tatmin edecek bir geçişi ve değişimi nasıl üstlenebiliyor?

Sokaktaki göstericiler için asıl önemli mesaj, ordunun onlara karşı olmayacağı. Artık hedef sadece, biyolojik olarak hareketsiz Buteflika’nın gidişi değil; bu gidişten sonra sistemde reform için ne yapılacağı. Önümüzdeki aylarda neler olabileceğini söylemek zor. Ama ordu kendini siyasî bir aktör olarak dayatıyor; artık inanılırlığı kalmamış bir siyasetçi sınıfı karşısında sadece asayiş ve siyaset bakımından değil. Başkanlık zümresinin siyasî kurumsal güçlerinin tanınmaması demektir bu.

Başkan’a on beş yıldır eksiksiz bir bağlılıkla hizmet eden ve çok yakın olan General Kayid Salih, bu karara zorlanmış olabilir mi?

Mümkündür, ama genelkurmay başkanı olarak, yarın öbür gün hiçbir tümenin, hiçbir taburun, artık varolmayan bir başkanı savunmak için sokakta ateş açmayı düşünmediği mesajını kaale almak zorunda. Siyaseten düşünülemez bu; kendisi de bunun bilincinde. Ayrıca, Buteflika’nın ayağını bugün kaydırmak da, yarın öbür gün onu acilen bir askerî uçakla yurtdışına kaçırmaktan evlâ. Ağır bir ihtilaf simgesel olarak devre dışı bırakılıyor burada; başkanın simgesel olarak kellesi alınıyor; çok kişiyi sakinleştirecek bu.

Herkesin ortasında kirli çarşafların dökülmesine ve hesaplaşmalara mı tanık olunacak? 

Ya bir kan davası ve adalet için misilleme talebi dinamizmiyle karşı karşıya kalacağız –ki bu da Cezayir’de değişime daha ziyade engel olacaktır, zira sistemden yararlanmış olanların hepsini katılaştıracaktır–, ya da Lakhdar Brahimi’nin aşağıda vazettiği gibi bir yaklaşım gösterilecek: “Gitmeden önce kendimizi toplamamıza ve bir bakıma huzur ortamına izin verin; daha sonra güvenlik içinde bu yönetimin devamını siz getirebilirsiniz.” Şu son 20 yılda sistemden yararlananların hepsini çarmıha germek, Cezayir’in otuz milyar avroluk borcunun onların zimmete geçirmeleri yüzünden olduğu iddiasıyla bütün siyasetçilerin suçlanmaya başlandığı 1980’li yıllara benzetir durumu. Karmaşık olacak; zira sadece bir başkan yok; bu başkana eşlik etmiş olan bir, iki, üç, beş milyon kişi var. Buna karşılık, bu umumîleşmiş yolsuzluğu günah keçilerine yükleyip on kadar simgesel kelle alma kartını oynamak, kısa vadede daha basit. Daha sonra, geçiş dönemi bir başlayınca, Tunus’taki gibi, ortak girişimler yaratılabilir ve avukatlar tutularak haksız edinilmiş tüm o mal-mülkün hesabı sorulup şeffaflık istenebilir.

Başkan görevini yerine getiremediği için bu el çektirme senaryosuyla bile engellenemeyecek bir şekilde gelişti bu hareket; zira her şeyin hiçbir şey değişmesin diye değişmesi riski büyük. Ordunun yararına mı olur bu?

Hareketin sürmesi ordunun yararına, zira şayet ordu sistemde –elbette kendi lehine, illâki demokrasi için değil– dönüşümlere itmeyi diliyorsa, sokaktaki hareket ona, artık bütünüyle gayrimeşrulaşmış siyasî aktörlere baskı yapmayı sürdürmesini sağlayacaktır. Bunların kendilerini topluma duyurabilmek için muazzam bir yeniden düzey belirleme çalışması yapmaları gerekecek. Kurumlardan ve patronlardan ise bahsetmeyelim. Bu aygıtlarda, siyasî sistemin daha geniş ve daha açık bir yeniden teşekkülüne kimin hazır olduğunu görmeyi sağlayacak olan da sokaktaki hareket.

Neredeyse Fas usûlü derdim; şeyleri değiştiriyorsunuz, ama kaide aynı kalıyor, bir tarafta hükümdar, diğer tarafta ordu; fakat yeni taleplerin, daha çeşitlilik içeren bir meclis ve yeni partiler vb. lüzumunun bilincinde olarak. Bunu öne çıkarmak ve hayırlı telakki etmek ordunun işine gelebilir. Fas’ta hayli iyi işledi bu. Cezayir’de ise, ortaya çıkıp her şeyin üzerine bir kapak örten mareşaliyle bir Mısır’a benzemek istenmiyor. İş buraya yönelirse, ahali için, gösterilere katılanlar için muhakkak bir hüsran olur; fakat seçmen kitlesini oluşturan 21 milyonun büyük bir çoğunluğu tarafından kabul edilebilir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.