Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Dünyanın Gidişi (28): Trump yönetiminin “ekonomik” Ortadoğu Barış Planı

ABD Başkanı Donald Trump’ın Filistin sorununu çözmekle görevlendirdiği damadı ve danışmanı Jared Kushner, iki yıldır üzerinde çalışmakta olduğu barış planını, nihayet haziran ayında açıklayacaklarını duyurdu. Kushner geçen perşembe günü Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nde, Enstitünün direktörü Robert Satloff’un sorularıyla yönlendirdiği 45 dakikalık bir konuşma yaptı ve planın ana çerçevesini çizdi.

Bu yayında Kushner’in anlattıklarını özetleyeceğim. Ayrıca ilerleyen dakikalarda hafta sonunda Gazze’de yaşanan çatışmalar ve bu sabah ilan edildiği duyurulan ateşkese de, aynı çerçevede değineceğim.

Pek çok yorumcu Trump yönetiminin bu girişiminin de öncekiler gibi başarısızlığa mahkum olduğunda hemfikir. ABD’nin eski dışişleri bakanlarına İsrail-Filistin müzakereleri için danışmanlık vermiş olan Aaron David Miller’ın altını çizdiği husus ise, kanımca en dikkate değer olanı. Miller diyor ki, Filistin sorununu çözmekten, yani planın başarılı olmasından daha önemli bir amacı var Trump yönetiminin. O da ABD’nin bu meseleye ilişkin politikasının çerçevesini yeniden çizmek ve bu vesileyle iki devletli çözüm formülünü tamamen denklemden çıkarmak, tarihe gömmek. 

Kushner’in anlattıklarına geçmeden önce kendisini de kısaca tanıtayım size: 38 yaşında. Polonya göçmeni Yahudi bir ailenin, Charles ve Seryl Kushner çiftinin dört çocuğunun en büyüğü olarak 10 Ocak 1981’de New Jersey’de doğmuş. Babası emlak alım satımı ve inşaat işleri yaparak büyük servet sahibi olmuş; Jared’i de 2,5 milyon dolar bağış verip Harvard’da okutmuş. Jared 23 yaşındayken, 2004 yılında, babası vergi kaçırma, tehditle tanık ifadesi değiştirme ve yasa dışı kampanya bağışı teklif etmek suçlarından hüküm giyiyor; savcılıkla anlaşarak iki yıl hapis cezası alıyor ve bir yılını hapiste geçirdikten sonra şartlı tahliye ediliyor. Jared babası hapisteyken işleri devralıyor, yan uğraş olarak da yayıncılıkla ilgileniyor ve New York Observer gazetesini satın alıyor. Donald Trump’ın kızı Ivanka ile 2009’da evleniyorlar. Ivanka evlilik için dinini değiştiriyor. Şimdi en küçüğü iki, en büyüğü yedi yaşında olmak üzere, iki erkek bir kız üç çocukları var. Jared Kushner’in siyasete giriş tarihi ise kayınpederi Trump’ın seçim kampanyasının start aldığı 2015 yılı. 

Nitekim Kushner Ortadoğu Planı için, deneyim biriktirdiği alandan feyzaldığını gizlemiyor; perşembe günü yaptığı konuşmada iş adamı vasıflarına uygun şekilde “İyi bir iş planı –business plan- geliştirdiğimize inanıyorum” dedi; iş adamı olarak kontratlardaki anlaşmazlıkları nasıl çözüyorsa, İsrail-Filistin anlaşmazlığını da aynı yöntemle yani işin detayına inerek, tarafları detaylarda uzlaştırarak çözeceğini anlattı.

Ben de biraz detay vereyim anlattıklarından:

Kushner, az önce dikkatinize getirdiğim iki devletli çözümün çerçeve dışında bırakılacağına dair değerlendirmeyi şu sözleriyle teyit etmiş oldu: “Baktık ki, ‘iki devletli çözüm’ dediğinizde İsrailliler başka bir şey anlıyor, Filistinliler başka. Biz de o zaman bu ifadeyi hiç kullanmayalım dedik. Onun yerine bunun ne demek olduğuna dair ayrıntılara girdik.” İki devlet yoksa, devletleri ayıran sınırlar da olmayacak demek ki… Kushner’e sordu Satloff, “İsrail Başbakanı Netanyahu 10 yıl önce silahı ordusu olmayan bir Filistin Devleti’ni kabul edebileceğini söylemişti. Bu da mı yok?” Kushner yanıt vermekten kaçınınca bu kez Netanyahu’nun seçimden önce Batı Şeria’yı ilhak etmeyi vaat ettiğini hatırlattı Satloff, böyle tek bir adımın planlarını nasıl etkileyeceğini sordu ama buna da kaçamak bir yanıt verdi Kushner: Böyle bir adımın semptom olduğunu, hazırladıkları planın ise hastalığı kaynağına inip tedavi edeceğini, hastalık tedavi edilince semptomların da ortadan kalkacağını söyledi. Zaten iki devletli çözüm olmayacaksa, İsrail’in zaten fiilen kontrol ettiği, önemli bir bölümünü Yahudi yerleşimleriyle egemenliği altına aldığı Batı Şeria’da statüko devam edecek demektir.

Geçmiş müzakerelerdeki nihai statüye dair bir numaralı konu başlığı olan sınırlar meselesinin böylelikle Trump yönetimi tarafından iyice flulaştırıp temel parametrelerden biri olmaktan çıkarılacağını düşünebiliriz. 

Geçmiş müzakerelerin bir başka önemli konusuna, temel parametrelerden bir diğeri olan Kudüs’ün statüsüne gelince… Kushner, Trump yönetiminin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımakla dürüst davrandığını, çünkü Kudüs’ün İsrail’in başkenti oluşunun kabul edilmesi gereken bir gerçek, “fiiliyat” olduğunu ve zaten herhangi bir barış anlaşması için öteden beri olmazsa olmaz koşul olduğunu söyledi. Keza Golan Tepeleri’nin de 52 yıldır fiilen İsrail’in egemenliğinde olduğunu vurgulayıp, ABD’nin fiili olanı hukuki hale getirmeyi hedeflediğini örtük de olsa dile getirmiş oldu. 

Peki Filistinlilere ne vaat ediyor Trump’ın “asrın planı”? İşte ekonomi burada devreye giriyor. Kushner, “Filistinlilere baktık, daha ekonomik olarak gelişmelerinin önündeki engelleri araştırdık; çözüm vizyonu için Polonya’yı, Güney Kore’yi, Japonya ve Singapur’u inceledik ve nihayetinde Filistinlileri daha müreffeh kılacak ‘çok iyi bir business plan’ yaptık” dedi. İşte bu ‘business’ planının siyasi meseleler için de çok iyi bir başlangıç noktası olacağını söyledi. 

Röportajı yapan Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsünün direktörü sordu: “Para vaat ediyorsunuz ama sormayacaklar mı Filistinliler peki ya siyasi haklarımız ne olacak diye?” Kushner şöyle yanıtladı: “Gazze’yi cehenneme çeviren Hamas. Bence Gazzeliler bir terör örgütünün rehineleri konumundalar. Batı Şeria’da ise Filistin Yönetimi kendi çıkarlarını düşünüyor, halkı değil. Biz Filistinli iş adamları ile konuştuk. Kabul edebilecekleri bir plan hazırladık. Bakalım Filistinli siyasi liderler de, statükodan elde ettikleri kazanımlardan vazgeçme ve planı kabul etme cesareti gösterecekler mi? Üzerinde çalıştığımız plan gerçekçi, icra edilebilir ve iki tarafı da daha iyi bir noktaya taşıyacak.”

Özetle Filistinlilerin para ve ekonomik iyileşme karşılığında statükoya razı olmalarını öneren, fiili durumun resmiyet kazanacağı, Filistinlilerin siyasi haklarından vazgeçmelerinin isteneceği bir plan Kushner’inki. Bu haliyle de, Trump yönetiminin vaat ettiği “ekonomik barış paradigması”nın iflasa mahkum olduğu, özü siyasi olan Filistin sorununun çözümünün de siyasi hakların tanınmasından geçtiği aşikâr. 

Aaron David Miller da nitekim, “Bırakın anlaşmanın kabulünü Filistinlileri müzakere masasına dahi oturtamaz bu plan” diyor ve soruyor, “peki o zaman bu kadar kapsamlı bir plan hazırlamaktaki amaç ne?”

Miller’a göre, Kushner ve ekibinin esas amacı iki devletli çözüm konseptini bundan sonra hiçbir Amerikan başkanının müzakere masasına geri getirmeyi aklına dahi getiremeyeceği bir noktaya atmak. Miller ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun kongre oturumunda Netanyahu’nun Batı Şeria’yı ilhak etme ve Yahudi yerleşimlerini daha da genişletme planları sorulduğunda, yanıt vermediğine dikkat çekiyor ve “iki devletli çözümü öldüren Trump yönetimi olmayabilir ama mezara gömecek olduğu kesin” yorumu yapıyor.  

İsrail’in Gazze’ye yönelik son saldırılarına gelince… Gazze 2007’den bu yana abluka altında. Uluslararası hukukta savaş suçları kapsamına girecek türden bir toplu cezalandırma yönetimden bahsediyoruz. 

2 milyonluk nüfusunun yüzde 80’i mülteci olan Gazzeliler geçen yıl mart ayından beri, “sürülmüş oldukları topraklara geri dönüş hakkını talep ederek” ve ablukaya dikkat çekmek amacıyla İsrail sınırında kitlesel protesto eylemleri yapıyorlar. İsrail bu eylemleri bastırmak için geçen yıl olduğu üzere sopa kullanabildiği yani şiddete başvurabildiği gibi, zaman zaman da Filistinlilere havuç uzatıyor.

Gazze’de hafta sonunda 23 Filistinli ile 4 İsraillinin hayatına mal olan son saldırılar ve müteakip ateşkesler –ki bu sabah itibariyle İsrail ile Hamas arasında yine ateşkes sağlandı- işte bu havuç sopa dengesiyle yakından alakalı. Gazzeli yazar ve sivil toplum aktivisti Muhammed Şehade, son saldırılara ilişkin makalesinde, İsrail’in Hamas’ı nasıl da havuca bağımlı kılarak Gazze hapishanesinin gardiyanı haline getirdiğini anlatıyor. 

Bu hususu daha iyi anlatabilmek için Gazze Şeridi’ndeki durumu özetlememe izin verin: Gazze Şeridi bir hapishane. 2 milyona yakın Filistinlinin yaşadığı bir hapishane. Hava sahası, kara ve deniz sınırları, elektriği, suyu, hatta kanalizasyonu, yani yer altında olup bitenin dahi İsrail tarafından kontrol edildiği bir hapishane. Filistinliler ne yiyecekler ne içecekler, ne kadar yiyip içecekler ona da İsrail karar veriyor. Hepi topu 365 kilometrekarelik alana giren çıkan her şey, İsrail’in iznine tabi yahut İsrail’in kontrolü altında. Buna kaçak giren çıkanlar da dahil. Silah, para, lastik ayakkabı, un ya da çimento. Her şey.

İsrail ile Hamas arasında varılan bir önceki ateşkes anlaşması, Hamas’ın Gazzelilerin sınır protestolarını engellemesi, direniş gruplarını zapturapt altına alması karşılığında İsrail’in Katar’ın Hamas’ın maaş olarak dağıtacağı parayı, çanta içinde nakit olarak Hamas’a göndermesine, Gazze’nin yakıt ihtiyacının yine Katar tarafından karşılanmasına izin vermesini öngörüyordu. İşte Muhammed Şehade, benim havuç dediğimi ağrı kesici olarak niteliyor ve ağrı kesicilerin Hamas’ta bağımlılık yarattığını söylüyor. “Fakat” diyor, “Hamas halkı İsrail’in istediği şekilde baskılayamaz olmuştu”. Onun ifadesiyle “Hamas bu nedenle, Netanyahu’dan Hamas’a giden aylık rüşveti kıskanan ve ateşkesi baltalamaya zaten can atan İslami Cihad’ın askeri provokasyonlarına göz yumdu. Çünkü daha iyi koşullarla yeni bir ateşkes müzakere edebilmesi için, Mısır ve diğer arabulucuların devreye girmesi, bunun için de İsrail’in saldırı düzenlemesi gerekiyor.” Çok sert bir eleştiri. Şehade bu durumun sürdürülebilir olmadığını, Filistinlilerin hak taleplerinin parayla satın alınamayacağını vurguluyor ve dolayısıyla Kushner’in ekonomik barış planının da Gazze’deki şiddet döngüsünün bir türevini yaratmaktan öteye gidemeyeceğini söylüyor. 

Özetle abluka kalkmadan, Filistinliler özgürlüklerine kavuşmadan yapılan “insani” yardımlar, Gazze Şeridi’nin “cehennemvari” koşullarını hem sürdürülebilir kılmış oluyor hem de toplu cezalandırma kapsamına girebilecek bir uygulamayı, abluka uygulamasını meşrulaştırıp kalıcılaştırıyor. Trump yönetiminin ekonomik Ortadoğu Barış Planı da, kabul edilirse, fiili durumu  hukukileştirmeyi vaat ediyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.