Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

AKP’lilerin İmamoğlu’na yönelik Pontus kampanyasının anlamı ve anlamsızlığı

Ekrem İmamoğlu’nu, sırf Trabzonlu olduğu için Pontus kökenli ilan edip bundan hareketle seçim kampanyası yürütmeye çalışan, çoğu önemli görevlerde bulunmuş bazı AKP’lilerin ne yapmak istediğini anlamak zor.

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler. Bayramın üçüncü günü, yeniden herkesin bayramını kutluyorum. İsviçre Cenevre’deyim. Dün ve önceki gün Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) yıllık kongresi oldu, ona katıldım ve yarın tekrar işbaşı yapıyoruz Medyascope’ta; ama şu Pontus meselesi üzerine bir şeyler söylemeden duramadım ve bu videoyu bunun için yapıyorum. 

Çok ilginç bir şekilde önce bir delinin kuyuya attığı taşın etkileri giderek büyüyor. AKP’nin içerisinde geçmişte ve hâlen önemli yerlerde görev almış, birtakım yerlerde ismi olan bazı kişiler de dahil olmak üzere, Ekrem İmamoğlu’nun Pontus, yani Trabzon bölgesinde zamanında yaşamış Yunanlardan kalanlardan birisi olduğu yolundaki iddiaları dinlendiriyorlar, bunu bir karşı kampanya gibi yapmaya çalışıyorlar. Tam “bitti” derken yeniden başlıyor ve ciddi ciddi, uzun uzun anlatıyorlar. Onların iç dünyasındaki birtakım destekçileri de bu koroya katılıyor. Burada ne yapmak istiyorlar? Ekrem İmamoğlu’nun aslen Yunan olduğunu, zaten bu nedenle Yunanistan başta olmak üzere “dış güçlerin” onu desteklediğini söyleyerek Ekrem İmamoğlu’nun popülaritesini azaltmayı ve Binali Yıldırım’ı kazandırmayı düşünüyorlar. Baştan aşağı birçok yönüyle saçma ve yanlış, kendileri açısından da; ama Türkiye açısından da yanlış bir yöntem. Kimse buna “dur” demiyor — istisnalar var. İstisnalardan önemli biri, AK Parti’nin Meclis grup başkanı Naci Bostancı’yı hatırlatmak istiyorum. Profesör olan Naci Bostancı –sosyalbilimci– üç tane tweet attı. Onları okumak istiyorum: 

“AK Parti’nin ayrımcı dile yaslanan ‘Pontus’ başlıklı bir gündemi yok. Fakat anlaşıldığı kadarıyla ‘bize böyle denildi’ köpürtmesi üzerinden mukabil bir kampanya var. Hangi taraftan baksan haksız, yersiz ve aslında inceltilmiş ırkçılık kokan bu kampanya, çok yanlış.” 

diyor, çok net bir pozisyon almış. Kendi içlerinden birilerinin bunu yaptığını ve bunun aslında ırkçılık olduğunu söylüyor. Sonra ikinci bir tweet’inde:

“Kazanalım da ne olursa olsun araçsal aklın egemenliğindeki bir kampanyanın yıkımı sanıldığından daha fazla olur. Partiler farklı olsa da ülkemiz aynı. Dostlara duyurulur.”

“Dostlara duyurulur” demesi de tabii ki AKP içerisinde hâlâ bu kampanyayı yapanlara, yapmak isteyenlere özel olarak da uyarı.

“Türkiye’de kaç tane Pontus kalmıştır, bilmiyorum. Olanlar da Türkiye vatandaşı ve herkesle eşit haklara sahip. ‘Bize Pontus dediler’ üzerinden ırkçılığa seslenerek bir toplumsal dalga yakalamak isteyen siyaseti kınıyorum.” 

diyor. Burada sonunda muhalefete yönelik de bir eleştiri var; ama esas eleştirinin kendi partisine, kendi partisinden isimlere olduğu muhakkak. 

Şimdi, bu yapılan neden yanlış? Birçok açıdan yanlış, bir kere Naci Bostancı’nın dediği gibi bu “inceltilmiş” falan değil; doğrudan ırkçı bir kampanya. Türkiye’de Trabzon bölgesinde ya da ülkenin değişik yerlerinde Pontus döneminden kalmış ve sonradan Türkleşmiş insanlar muhakkak vardır; başka etnik kökenlerden ya da dinî inançlardan sonra Türkleşen Müslümanlaşanlar olduğu gibi, bu bir olgu. Türkiye’de şu âna kadar hiç kimse pek ciddi bir şekilde bunun üzerinde durmuyordu ve doğru yapıyordu. Böyle bir şeyi AKP’den bazı kişilerin, AKP’ye yakın ve AKP’nin içinden bazı kişilerin hortlatmış olması çok sakat bir anlayış. Tamamen ırkçılık ve bölücülük yapıyorlar. Kimin Pontus, kimin hangi kökenden olduğunun, belli bir yerden sonra –hiçbir yerden sonra– hiçbir anlamı yok; bunun üzerinden siyaset yapmanın hiçbir anlamı yok. Öte yandan Ekrem İmamoğlu’nun Pontus kökenli olup olmadığının hiçbir anlamı yok, kaldı ki kendisi bunun doğru olmadığını da söylüyor, herhalde de öyledir. Bunu tartışmak bile abes.

Ama burada bir başka husus var: Özellikle Karadeniz bölgesinden Yunanistan’a yerleşmiş olan Pontus kökenli kişilerin bazılarında bir Pontus milliyetçiliği vardır; yıllardır bu yapılır, yapılmak istenir, ama belli bir yerden sonra çok da fazla etkili olamamış bir milliyetçiliktir. Ve böylece AKP’liler bu meseleyi Türkiye’nin ve dünyanın gündemine sokmuş oluyorlar. Pontus milliyetçiliği hususunu kendi elleriyle taşımış oluyorlar — bu da bir başka gariplik olarak kayda geçiyor. Ama en şaşırtıcı olanı Adalet ve Kalkınma Partisi gibi Karadenizlilere ve özellikle Trabzonlulara –özellikle Trabzonlulara diyorum, çünkü İstanbul’da kazanmış oldukları ilçe belediyelerinin önemli bir kısmının belediye başkanı Trabzonlu, Damat Berat Albayrak Trabzonlu, onun kardeşi Trabzonlu… AKP’de değişik dönemlerde etkili olmuş ve hâlâ etkili yerlerde olan, sayılamayacak kadar çok Trabzonlu kişi var– sırf Trabzonlu olduğu için birilerine “Pontus” göndermesi yapmanın aslında tüm Trabzonluları rencide edici, rahatsız edici bir husus olduğunu göremiyor olmaları anlaşılır gibi değil. Aslında görüyorlar, ama büyük ölçüde çaresizlikle yaptıkları bir çıkış olduğu kanısındayım, gerçekten içler acısı bir durum. 

Sonunda bu ne işe yarıyor? Bu tamamen AKP’nin aleyhine işleyen bir mekanizma. 31 Mart seçimleri sonrasında yapılan birtakım değerlendirmelerde –AKP içinde de bu yapıldı– Trabzonlu olması nedeniyle Ekrem İmamoğlu’nun AKP tabanından, Karadenizli tabanından –özellikle Trabzonlu, ya da Rize gibi, Giresun gibi, Ordu gibi komşu illerden–  bayağı oy aldığı yolunda değerlendirmeler yapıldı. İktidara yakın bazı köşe yazarları bunu dile getirdiler. Yani biz 23 Haziran’a doğru AKP’nin ve Binali Yıldırım’ın Karadeniz’de kaybettikleri seçmeni geri kazanma yolunda hamlelerini beklerken, birdenbire onları karşılarına alan böyle bir ırkçı yaklaşımı gördük. Bu gerçekten anlaşılması kolay olmayan bir husus. 

Özellikle 23 Haziran kampanyasında AKP’nin yepyeni bir dil tutturmaya çalıştığını, sertlikten vazgeçtiğini, beka söyleminden, zillet ittifakı söyleminden, rakiplerini terörle eşleştirme söyleminden vazgeçtiklerini görmüştük, görüyoruz; ama bu Pontus meselesi aslında bu yeni stratejinin, yani pozitif kampanya stratejisinin çok da sağlam yürüyemediğini bize gösteriyor, çok ciddi bir fire olarak karşımıza çıkıyor. Bu Pontus meselesinin gösterdiği bir başka husus da şu: AKP artık bir parti olarak örgütlü, disiplinli bir parti değil. Tamamen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın denetimine bırakılmış, onun dışında neredeyse kimsenin hiçbir otoritesinin kalmadığı bir yerde, Erdoğan’ın her şeye hâkim olamaması realitesini de göz önünde bulundurursak; önüne gelen bulduğu açıktan rol çalmaya kalkıyor ve çok kısır bir üretim söz konusu. Bir zamanların Refah Partisi’nin ya da AKP’nin ilk yıllarındaki gibi yaratıcı, pozitif çıkışlar yerine tamamen ırkçı-faşist –faşizan demiyorum, dikkat edin– ayrımcı söylemlere itibar eden kişiler var. Bunların rütbesi, konumu, mevkii, adı sanı ne olursa olsun… Sonuç olarak baktığımız zaman, Ekrem İmamoğlu’nun Trabzon’da vatandaştan gördüğü ilgi, bu kampanyanın tam anlamıyla ters tepmiş olduğunu gösteriyor. Bu tür çıkışlar, Ekrem İmamoğlu’nun genel olarak var olan popülaritesini, ama özel olarak da Karadenizliler nezdinde ve tabii ki Trabzonlular nezdindeki itibarını daha da artırmışa benziyor. 

Sonuçta bu Pontus meselesi gerçekten neresinden bakarsanız bakın aslında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ideolojik, politik ve örgütsel olarak nasıl tükeniş içerisinde ve çözülme içerisinde olduğunu gösteriyor bize. Örneğin Naci Bostancı grup başkanı. Grup başkanı derken normalde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin başkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğu için ona Meclis grubunda vekâlet eden isim. Yani şu andaki Meclis’in en güçlü grubunun başındaki kişi, Erdoğan’a vekâlet eden kişi. Onun açıklamalarının da çok fazla etkisi olmadığını görüyoruz. Normal şartlarda birileri bir şeyler söylediği zaman o yanlışların şıp diye durması beklenirdi. Böyle bir şey olmuyor. Herkes sanki marifetmiş gibi bu tür ayrımcılık mesajlarına çok ciddi bir şekilde itibar ediyor.

Şu âna kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın –yaptıysa ben duymadım– bu konuda bir çıkış yapmasını açıkçası beklerdim, yapmıyor. O da acaba “Bundan bir çıkar, bir şeyler elde edebilir miyiz” düşüncesine mi sahip? Eğer böyleyse o da çok büyük bir yanılgı içerisindedir. Kendisi zaten Karadenizli, bir anlamıyla Trabzon’la çok güçlü ilişkileri olan birisi. Erdoğan’ın Trabzonluları bu şekilde AKP’nin karşısına koyan anlayışa, yaklaşımlara karşı çıkması beklenirdi. Şu denilebilir: “Burada suçlayanlar, tüm Trabzonluları değil Pontusluları kastediyor”. Kim Pontus, kim değil? Belli değil. Ben de bir Karadenizliyim, Trabzon’la çok yakın ilişkilerim var, eşim Trabzonlu, Trabzon’u iyi bilirim, bölgeyi iyi bilirim. Varsa da birileri, kimdir, nedir, ne değildir… bunlar konuşulmaz, edilmez, en fazla tahmin edilir ve hiç kimse de Pontus kökenli olma ihtimali nedeniyle küçümsenmez, aşağılanmaz — bunun farkında değiller. Yani bunu Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bazı sözcülerinin –”sözcü” diyorum ama kimse onlara sözcü görevi vermiş değil; kendi başlarına bunu yaptıkları anlaşılıyor– çıkıp ortaya, şu şekilde bir şehri, bir bölgeyi karşına almaları, tam anlamıyla bindikleri dalı kesmeleri anlamına geliyor. Çünkü biliyoruz ki AKP’nin özellikle orta ve üst düzey yönetiminde çok ciddi bir Karadenizli ve Trabzonlu ağırlığı var. Bu yapılana gerçekten akıl sır erdirmek mümkün değil. Ancak söyleyebilecek tek şey: Tam bir çaresizlik halinin hâkim olduğu, bunu söyleyebilirim. 

Evet, tekrar iyi bayramlar. Yarın Medyascope stüdyolarında tekrar karşınızda olacağız. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.