Ruşen Çakır izleyicilerin katılımıyla yorumladı: Erdoğan-Özel görüşmesinden beklentiler

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Özgür Özel ile kısa bir süre görüştü. Erdoğan ile Özel’in görüşmesi yaklaşık 10 dakika sürdü. Yaklaşık 10 dakika süren sohbet sonrası Kurtulmuş ile salondan çıkan Erdoğan, basın mensuplarının sorusu üzerine, “CHP Genel Başkanı Özel ile önümüzdeki hafta bir araya geleceğiz” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan-Özgür Özel görüşmesinin tarihinin haftaya hafta içi olacak şekilde özel kalemler tarafından netleştirileceği öğrenildi.

Ruşen Çakır, sizlerden gelen soru ve yorumlarla Erdoğan-Özel görüşmesinden beklentileri yorumladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. Sizlerle yeni bir yayın yapıyoruz. Nasıl yapıyoruz? Benim ve Medyascope’un YouTube sayfalarında chat bölümlerinde yorumlarınızı, sorularınızı, eleştirilerinizi, önerilerinizi, her şeyi yazabilirsiniz. Bunları elimizden geldiği kadar bu yayında ele alacağız. Konu başlığımız: CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’la haftaya yapacağı söylenen görüşmesi. Artık kesinleşti; ama günü, saati ve yeri belli değil. Hafta içi olacağı belli, ama tam netleşecek, herhalde birkaç gün içinde netleşir. Bu görüşmeyi konuşmak istiyorum. Ne bekliyorsunuz? Doğru mu, yanlış mı? Çünkü çok sayıda insan, daha ilk bu olay gündeme geldiğinde, Özgür Özel Erdoğan’dan randevu talep ettiğinde, “Ne gerek var?” şeklinde çıkışlar da yaptı, CHP seçmeni ya da muhâlif seçmen. “Doğru mu, yanlış mı? Buradan bir şey çıkabilir mi? Gündemde ne olabilir? Ne olmalı? Devâmı gelir mi?” gibi birçok soru var. Başlayalım.

Kemal İslim diyor ki: “Özgür Özel için bir sınav daha. Yerel, genel seçimin ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hepsinin birbirinden ayrı dinamikleri olduğunu bilerek, tâbir-i câizse gaza gelmeden bu görüşmeye katılması gerektiğini düşünüyorum” demiş Kemal Bey. Evet, katılmasının normal olduğunu, doğru olduğunu söylüyor. Açıkçası ben de aynı görüşteyim. Ama sizden farklı görüşleri olanlar varsa onları da duymak isterim. Ben neden böyle düşündüğümü yayının gelişen bölümlerinde bir şekilde, dilim döndüğünce gelen sorular ışığında da anlatmaya çalışacağım.

Sevgi Bozkurt diyor ki: “Özgür Özel’in ya çok iyi bir ekibi var ya da içinde varmış bunlar. Bence çok iyi gidiyor. Cumhurbaşkanı’yla verdiği fotoğraf ve görüntülerde beden dili çok iyiydi. Bu görüşmenin de üstesinden gelir”. Özgür Özel konusu gerçekten merak konusuydu. Seçim öncesi birtakım çıkışları, birtakım söyledikleri söylemedikleri, yaptıkları yapmadıkları konusunda da açıkçası tereddütler oluşmuştu — “Ekrem İmamoğlu kadar açık, net bir duruş sergiliyor mu acaba?” sorusu. Meselâ Afyon olayında böyle olmuştu. Ama bakıyoruz: Özgür Özel bayağı bir işin altından beklenmedik bir şekilde kalktı ve anladığım kadarıyla da Tayyip Erdoğan’ı da şaşırttı. Tayyip Erdoğan, biliyorsunuz, ne diyordu? “Özgür Özel’i özgürleştireceğiz” diyordu — yani seçimde yenilecekti. Ama sonra ne oldu?İzleyicimiz Muharrem Palaz’ın da belirttiği gibi, “Sayın Özgür Özel” demeye başladı.Yani genel başkan olarak girdiği ilk seçimde Erdoğan’ı yendi. Hem çok sayıda belediye aldı hem de birinci parti yaptı CHP’yi Özgür Özel. Tek başına mı yaptı? Bunda neler etkili oldu? Bunların hepsi ayrı konular. Ama sonuçta Özgür Özel girdiği ilk seçimde Erdoğan’ı yendi. Bu kadar açık ve net. Dolayısıyla deminki izleyicimizin söylediği, evet, herhalde ekibinde de bir mahâret var; ama kendisinde de bir şeyler var. Ve seçimden sonra biliyorsunuz gözlerini de ameliyat ettirdi, gözlüğü çıkardı vs.. Tipini de değiştirdi, öyle söyleyelim. Tanımakta zorlanıyoruz bâzen. Yepyeni bir CHP ve yepyeni bir Özgür Özel var karşımızda.

Murat Salık demiş ki: “Erdoğan’ın 22 yıllık iktidârında yaptığı en zor görüşme. Karşısında kendisinden daha çok oy almış bir genel başkan var ve adam sâhici.” Evet. En zoru olduğuna emin değilim. Belki… yani 22 yıl içinde neler neler yaşandı ülkede. Ama burada muhâlefetle ilişki anlamında gerçekten çetin geçeceğe benziyor. Bir kere şunu da unutmayalım: Kılıçdaroğlu’yla yıllarca görüşmedi Erdoğan. Birtakım kısa telefon görüşmeleri dışında, böyle gündemli bir şekilde görüşmedi. Bu aslında bir anlamda Erdoğan’ın işine de geliyordu. Kendini onun üstünde görüyordu. Şimdi görüşüyor olması, görüşmek durumunda kalması bile başlı başına önemli. En zor görüşme olmasa bile, Erdoğan’ın çok da istemediği ama mecbur kaldığı bir görüşme olduğu muhakkak.

Bir izleyici sormuş: “Özgür Bey bu görüşmeden ne kazanır?” Çok şey kazanır, daha şimdiden kazandı bir kere. Böyle bir şey talep etti, bu bir özgüven gösteriyor. Ondan sonra bunun bir nezâket ziyâreti olmayacağını, kendisinin bir gündemle gideceğini söyledi. Ve ne dedi? “Son seçimden birinci çıkmış partinin genel başkanı olarak, bir önceki seçimde cumhurbaşkanı seçilmiş olan Sayın Erdoğan’la görüşeceğim” dedi. Yani: “Onun bir gücü var, benim bir gücüm var”. Burada eşitler arasında bir görüşme yapmak istiyor. Erdoğan buna yanaşmayacaktır herhalde. Kendini hep daha üstte konumlandırmaya çalışacaktır. Zâten seçim sonrası yaptığı açıklamalarda bunun sâdece bir yerel seçim olduğunu söylüyor; ama bir diğer taraftan da ses tonu değişti, üslûbu değişti, yenilgiyi istemeyerek de olsa kabullendi; bir şeylerin değişmek zorunda olduğunu da kabullendi. Son grup toplantısında yaptığı değişim çıkışı sâdece partisiyle ilgili bir çıkış değil bence. Türkiye’de de birtakım şeylerin değişmesi, iktidarla muhâlefet arasındaki ilişkinin de değişmesi kaçınılmaz. Ve bu anlamıyla bu görüşme gerçekten çok önemli bir eşik olacak.

Zeynel Sever demiş ki: “Özgür Özel, Erdoğan’a kibarca ‘bırak’ demeli, yani yol vermeli. Kabul etmeyecektir, biliyoruz. Sizce bunu yapmalı mı Özel?” Böyle bir şeyi yapmanın çok bir anlamı yok. Çok yakın bir zamanda yapılmış bir cumhurbaşkanlığı seçimi var ve orada Erdoğan ikinci turda da olsa kazandı. Bunun artık tartışılacak bir durumu yok. Tartışılsaydı zamânında tartışılırdı. Tabiî ki daha sonra yapılan seçimde Erdoğan’ın kaybetmiş olmasının birtakım siyâsî sonuçları olacaktır. Ama buradan hareketle, “Cumhurbaşkanlığını bırak” demesi çok akıl kârı değil. Fakat şunu söyleyebilir: Artık Erdoğan’ın mutlak bir iktidâra sâhip olamayacağını, iktidârını paylaşması gerektiğini, özellikle yerel yönetimlerde kendi partisinden olmayan belediye başkanlarına sorun çıkartamayacağını, çıkartmaması gerektiğini söylemesi öncelikle gerekiyor. Yani bir tür ittifak yapmak falan değil; ama kendisini sınırlamaya dâvet etmesi, siyâsetin alanını genişletmeye dâvet etmesi gerekiyor. “Cumhurbaşkanlığını bırak” demek bugünün meselesi değil. Zâten erken seçim meselesini dile getirmedi. En son söylediği; “Millet isterse biz de millete uyarız” dedi. Ama çok da fazla vurgulu bir erken seçim çağrısıyapmıyor.

Ali Haydar Erdoğan: “Erdoğan’ın nasıl bir anayasa değişikliği teklif edeceği hakkında bir tahmininiz var mı?” Daha önceki dönemlerde Erdoğan, özgürlükçü, yenilikçi bir anayasa talebini dile getiriyordu. Çok önceden, merhum Prof. Ergun Özbudun başkanlığındaki bir heyete hazırlattığı anayasa taslağı böyle bir şeydi, ama sonra onu hayâta geçirmedi. Şimdi Erdoğan, kendi mutlak iktidârına halel getirmeyecek bir anayasa isteyecektir ve bu anayasa tabiî ki özgürlükçü olmayacaktır. Böyle bir anayasaya Cumhuriyet Halk Partisi’nin destek vermesi de herhalde söz konusu olmayacak. Cumhuriyet Halk Partisi’nin de kabul edebileceği bir anayasayı gündeme getirmesi açıkçası çok akıl kârı değil. Bunu beklemek yanlış olur. Parlamenter sisteme dönme dönmeme meselesi ayrı. Onun dışında, özellikle yasama, yargı, yürütme; kuvvetler ayrılığı ilkesini bir şekilde savunmak durumunda Erdoğan, bunu garanti etmek durumunda. Ama bunu yaptığı andan îtibâren de bu söylediği Türk tipi başkanlık sistemini uygulaması mümkün değil. Yargının gerçekten bağımsız hareket ettiğini düşünün: Erdoğan bunu kabul edemez. Bu hâliyle bunu kabul edemez. Gerçekten zor olacak. Bir de Özgür Özel’in söylediği çok önemli bir şey var. Ne dedi? “Yeni anayasa isteyen öncelikle var olan anayasaya uysun” dedi — ki ona da uymadığını biliyoruz. Anayasa Mahkemesi kararlarına, ayrıca anayasaya Erdoğan döneminde eklenen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin her şeyin üzerinde olduğuna dâir, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının bağlayıcılığına dâir hükmüne de uymadığını biliyoruz.

Bir izleyici demiş ki: “Erdoğan Kürtlere yönelirse Özel’in tavrı ne olur?” Erdoğan Kürtlere nasıl yönelecek? Yani bu saatten sonra ne yapabilir? MHP’yi bırakıp mı yönelecek? MHP’yi yanında tutup Kürtlere nasıl yönelecek? Kürtlere ne vaat edecek? Gerçekten Kürt sorununu çözme iddiasıyla kolları mı sıvayacak? Eğer böyle bir şey olursa, Meclis’te Kürt sorununun çözümü için birtakım çabalara girecek olursa, samîmî gözükürse, bunlara CHP de herhalde dâhil olacaktır. Ama rol îcâbı Kürtlere yönelme diye bir şeyin Kürtlerde de karşılığı olmayacaktır.

Emre Yıldırım: “Peki bu görüşmeden Erdoğan ne kazanır?” Evet, çok güzel bir soru. Erdoğan ne kazanır? Öncelikle zaman kazanır, zaman kazanmaya çalışacak. Bir diğer yönden de imaj önemli; “Seçimi ben kaybetmiş olabilirim, ama hâlâ bu ülkenin patronu benim” diyebileceği bir imaj yaratmaya çalışabilir. Tabiî burada Özgür Özel’in tutumu önemli. Öncesinde orada baş başa ne görüştüklerini tam bilemeyeceğiz, ama en azından sonrasında yapacağı açıklamalar önemli. Eğer Özgür Özel kelimenin gerçek anlamıyla kendisini ezdirmezse –ki öyle bir işâret pek gözükmüyor şu aşamada–, o zaman her iki tarafın da birtakım kazanımlar elde edeceği bir görüşme olur. Ama Erdoğan’ın Özgür Özel’in partisinin seçimlerde elde ettiği başarıyı çok fazla dert edinip bunun gereklerini yapmak için kolları sıvamasını beklemek şu aşamada çok erken olur. Bu bir giriş olacak, bir girizgâh olacak. Ondan sonraki süreçte bakacağız.Eğer bu görüşmeler belli bir sistematiğe oturursa, önemli anlarda, önemli gelişmelerde Erdoğan, Özgür Özel’i yine muhâtap alırsa, o zaman sağlıklı bir iktidar-muhâlefet ilişkisinden bahsetmek mümkün olabilir. Tabiî bu ilk görüşme o anlamda çok önemli olacak. Her iki tarafın da kırıp dökmeden bir diyaloğu başlatıp başlatmayacağını göreceğiz. Tabiî ki burada özellikle muhâlefetten, muhâlefet tabanından Erdoğan’a Özgür Özel eliyle bir meşrûiyet veriliyor olmasından rahatsız olanlar olacak. Onlar, oyuna geldiğini söyleyecek vs.. Bütün bunlara göğüs gerebilmesi gerekiyor.

Volkan Zeyrek demiş ki: “CHP’liyim. AKP’den gelen tüm anayasa tekliflerini CHP’nin reddetmesi gerekli. Çünkü AKP’nin hep gizli bir ajandası oldu” diyor. Olabilir.

“Erdoğan’la görüştükten sonra iki yakası bir araya gelmez Özgür Bey’in” demiş bir izleyici. Bunu ne anlamda söylediğini tam anlamadım. Yani Erdoğan’la görüştüğüne pişman olur anlamında söylüyorsanız, bu tamâmen kendisine bağlı. Yani pişman olmayacağı bir görüşme yapmak zorunda. Aksi takdirde bu elde ettiği seçim başarısını daha ilk günden heder etmiş olur.

Ahmet Elden: “Erdoğan-Özgür Özel görüşmesi acaba Bahçeli-Erdoğan ilişkisini nasıl etkiler?” Tabiî ki bir gölge düşürür. Bahçeli yakın zamâna kadar DEM Parti’nin yanında CHP’yi de terörle iltisaklı olarak göstermeye çok çalıştı. Şimdi çok yapmıyor gibi duruyor, ama pekâlâ bundan çok memnun olmayacaktır, onu özellikle vurgulamak lâzım.

Çağrı Dönmezdemir: “TRT, Özel’in bu haftaki grup toplantısını da canlı olarak yayınlamış. Bu değişimi nasıl yorumluyorsunuz? Erdoğan-Özel buluşması ile birlikte ele alınabilir mi?” Bakın, bir şeyler değişiyor. Bugün gördünüz: Taksiciler Odası Başkanı Eyüp Aksu da Ekrem İmamoğlu’nu ziyâret etti, ona bir tablo hediye etti. Daha önce ne demişti? “Taksimetreleri kurun, geliyor Murat Kurum” demişti. Ama şimdi birlikte çalışmak zorunda olduğu için Ekrem İmamoğlu’nun ayağınagitti. Burada da bir şeyler değişmek zorunda. TRT de başka kurumlar da birazcık kendilerine çekidüzen vermek zorundalar. Yapmaları gerekiyor. Belli ki onlara birtakım tâlîmatlar da gitmiş. Yani eskisi gibi devam etmeleri, hiçbir şey olmamış gibi, bu yerel seçimlerden hiçbir sonuç çıkmamış gibi bir hal olamaz.

Muharrem Palaz’ın bir sorusu var, diyor ki: “Meclis’te 23 Nisan resepsiyonunda bir odada Erdoğan, Özgür Özel başta olmak üzere, HÜDAPAR ve DSP genel başkanlarıyla görüştü. Bu görüşmede Erbakan ve Bahçeli’nin olmamasını nasıl yorumlarsınız?” Bahçeli’nin olmamasını bilemiyorum, sağlığıyla ilgili bir şey olabilir. Yani Meclis’te olup da orada olmadığı gibi bir bilgiye sâhip değilim. Ama Fatih Erbakan’ın olmamasından Yeniden Refah Partililer rahatsız oldular ve bir fotoğraf paylaştılar, görmüşsünüzdür belki. Zamânında Erbakan’ın yalnız bırakıldığı, diğer parti liderlerinin kendi aralarında konuştuğu bir fotoğraf. Sonuçta onlar bu olayın farkında ve bundan rahatsız olduklarını dile getirdiler.

Yaman Öğüt diyor ki: “Gayet doğru. Ülkenin en büyük partisinin genel başkanı inisiyatifi aldı. ‘Anayasaya uymadan anayasa konuşmam’ dedi. İyi gidiyor Özgür Özel” demiş.

Atalay Mete: “CHP de anayasayı tanımıyordu. Neresini reddedecek?” Bunu tam anlamadım.

Ayfer Çelik: “Özgür Başkan doğru yapıyor. İletişimde kalmak iyidir. Vatandaş zor durumda, kişisel istekler söz konusu değildir. Ne kazanabilirse kârdır” demiş. Evet, önemli bir bakış açısı.

Tarık Karaosman: “CHP’nin erken seçimi pek istememesinin sebebi nedir? Yerel seçimlerdeki başarı ve ekonomik kriz erken bir genel seçimi kaçınılmaz hâle getirmedi mi?” Öyle kaçınılmaz hâle gelmiş bir durum yok. Erken seçim olacaksa, Erdoğan istedi diye olacak. Erken seçim bir şekilde 2028’den evvel olabilir; ama şu anda hızlı bir şekilde erken seçim yapmak, peş peşe iki seçim yaşamış seçim yorgunu bir ülkede çok da anlamlıolmaz. CHP de biraz nefes almak, bu yeni belediyelerle kendini iyice göstermek ve parti içerisindeki yeniden yapılanmayı daha güçlendirmek isteyecektir. Bir aceleleri yok bence. Ama bu seçim bir şekilde 2028’den önce pekâlâ olabilir. Tabiî burada esas karârı Erdoğan verecek.

Nejla Çatak: “Erdoğan 2015’teki istikşâfî görüşmelerdeki gibi oyalayacak”. Böyle bir şey yok Nejla Hanım. Yani böyle hükûmet kurma, kabine kurma vs. gibi bir durum söz konusu değil. Dolayısıyla öyle oyalanacak bir durum yok. Ama sonuçta şu olabilir pekâlâ: Somut hiçbir ilerleme katedilmeyen bir görüşme olabilir. Ama orada Özgür Özel’in neleri dile getireceği önemli.

Meselâ bir izleyicimiz sormuş: “Cezâevlerindekileri gündeme getirir mi?” diye sormuş. “Can Atalay’ı gündeme getirir mi?” Kesin getirecektir; çünkü bunlar çok önemli ve CHP’nin sâhip çıktığı meseleler. Bunları konuşmadan Türkiye’de bir normalleşme olamaz. Yani Osman Kavala’yı, Gezi tutuklularını, HDP’lileri serbest bırakmadan Türkiye’nin tekrar demokratikleştiğini filan söylemenin imkânı yok. Özgür Özel’in özel olarak bunları söyleyeceğini tahmin ediyorum.

Bir izleyici sormuş: “Bir normalleşme umûdu var mı? Sizce bu anayasa tartışmalarıyla ne hedefleniyor? Çok fazla spekülasyon yaratılıyor şu an”. Normalleşme mümkün, ama Erdoğan bunu çok da fazla istemeyecektir. En azından geciktirmeye çalışacaktır. Anayasa tartışması da bunu geciktirmek için, ben öyle düşünüyorum. Anayasa tartışması ülkenin normalleşmesi için değil; normalleşme beklentilerini ertelemek için olur. Yani ne denir? éHele biz şu anayasayı yapalım; özgürlükçü, sivil, yenilikçi anayasayı yapalım, o zaman zâten Türkiye normalleşir” vs. denebilir. Ama normal şartlarda Erdoğan’ın normalleşmeyi bugünden başlatması gerekirdi. Bunu olabildiğince ertelemeye çalışacak diye düşünüyorum.

Bir izleyicimiz demiş ki — demin bahsettiğimiz: “Özel’in ısrarla bunun bir nezâket görüşmesi olmadığını ve birinci partinin Genel Başkanı’nın seçilmiş Cumhurbaşkanı’yla görüşmesi olduğunu vurgulaması ne anlama geliyor?” Demin bir ara söyledim, tekrar söyleyeyim: Kendini eşit gösteriyor. “Siz Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, ben de son seçimde en çok oy alan, en çok il belediyesi kazanan, büyükşehir kazanan partinin Genel Başkanı’yım” diyor. Yani seçim öncesinde söylediği gibi, “özgürleşecek olan Özgür Bey” değil; “Sayın Özgür Özel” oluyor. Bunu kabul ettirdi zâten ve o vurguyla kendini ezdirmemek için böyle bir tutum takınıyor — ki herhalde doğru olanı da bu.

“Özgür Özel’in İmamoğlu ve Mansur Yavaş ile koordineli hareket etmesi, anayasa değişikliği konusunda Erdoğan’ın oyununa gelmemesi gerekmez mi?” Şimdi daha anayasa konusunda herhangi bir şey yaşanmadı. Yaşansın, ondan sonra bakalım. Oyun nedir? Bu oyuna mı geliyor? Bunları o zaman konuşabiliriz. Ama şu anda erken.

Bir izleyici diyor ki: ‘‘Erdoğan kararsız, kendisine asla zararı olmayacak bir yol peşinde.’’ Evet, doğru böyle, evet. Tam ne yapacağını bilemiyor. Sertleşme, yumuşama, eskisi gibi devâm etme… İktidârını korumaya çalışıyor. Dolayısıyla ne yapacağını bilemiyor ve bu anlamda da bu görüşme önemli. Karşısındakinin tam olarak beklentilerini görmek, onlarla yüzleşmek vesaire. Ve eğer bu olay sistemli bir görüşmeye dönüşecekse, ana muhâlefetle iktidârın ilişkisi ona göre kendi yolunu daha kolay çizebilir.

Ertuğrul Yıldırım: “Erdoğan-Özel görüşmesini; 7 Haziran sonrası Erdoğan-Baykal, 2018 seçimleri öncesi Erdoğan-İnce, 15 Temmuz sonrası Yenikapı mitingindeki Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmeleriyle kıyaslar mısınız?” Bunların hiçbirisine benzemiyor. Aslında Yenikapı mitinginde Kılıçdaroğlu önemli bir fırsat yakalamıştı, onu kullanamadı, o anlaşılıyor. Erdoğan orada her şeyi, bütün herkesi ayağına getirdi ve o dönem HDP’yi çağırmamıştı biliyorsunuz. Ve uzun sürmedi zâten, birkaç gün sonra tekrar Kılıçdaroğlu’na “Bay Kemal” diye hakaretler vs. devam etti. Erdoğan-Baykal görüşmesinde, Baykal zâten o sırada partinin genel başkanı değildi. Meclis başkanı olmak istiyordu ve Erdoğan’a gerçekten bir cankurtaran simidi oldu. Muharrem İnce görüşmesi… Yani Muharrem İnce’yi artık konuşacak bir şey yok. Yani Muharrem İnce Türk siyâsî hayâtında devri kapanmış birisi. Özgür Özel bambaşka bir şey. Şu andaki olay bunların hiçbirisine benzemiyor. Eşit bir ilişki olma ihtimâli çok yüksek.

“Erdoğan-Özgür Özel görüşmesi acaba DEM Parti-CHP ilişkisini nasıl etkiler?” Çok fazla etkisi olacağını sanmıyorum. Niye yani? DEM Parti’nin bundan rahatsız olacağını da hiç sanmıyorum. Tam tersi bile olabilir.

Zeynel Sever: “Sizce DEM ve CHP ortak paydada asgarî demokrasiye sâhip çıkma konusunda birbirlerinden güç alıyor mu?” Aralarında çok ciddî sorun olmadığını söylemek mümkün en azından. Ama birbirlerinden güç alıyorlar mı bunu söylemek için de erken.

Oğuz Filazi: “Erdoğan, Özel’i anayasa minderine çekip ülkeyi en az 2 ay asıl gündeminden uzaklaştıracak, bütün medya sâdece bunu konuşacak. İyi taktik”. Erdoğan bunu isteyebilir Oğuz Bey; ama Özel bu oyuna gelmeyebilir. Yani bunu bir oyun olarak târif ediyorsunuz, buna gelmeyebilir. Onun için böyle… Yani şunu özellikle vurgulamak lâzım: “Erdoğan bir oyun planı kurar ve onu hayâta geçirir…” Bunun böyle olmadığını son seçimde gördük ve bu son seçimde Erdoğan’ı yenen kişiden bahsediyoruz.

Tuncay Söylemez: “Ruşen Bey, sanki gelişmelere fazla anlam mı yüklüyoruz?” Yükleyelim, ne zarârı var? Yani işte, konuşuyoruz sonuçta. Bir şeylerin değişmesi gerekiyor ülkede. Aktörler belli, sonuçlar belli, neler olması gerektiği belli; ama neler olacağıbelirsiz. Dolayısıyla anlam yüklemek hiç de yanlış değil.

“Özel, Erdoğan’ı kızdırmak istiyorsa Beşli Çete’yi sormalı” demiş bir izleyicimiz. İlk görüşmede bunun çok da önemli bir husus olduğunu açıkçası sanmıyorum. Beşli Çete meselesi bir acayip olay. Kılıçdaroğlu bu konuyu çok gündeme getirdi ve sonuçta başarısız oldu. Onu da unutmayın. Yani Beşli Çete’ye teslim olmak anlamında bir şey söylemiyorum, ama gündemi nasıl kurduğunuz, gündeminizin ne olduğu meselesi çok önemli.

Murat Öztürk: “Bahçeli ne yapmak istiyor? Nereye varmak istiyor?” Bunu hep konuşacağız. O böyle zor cümleler kuruyor, çetrefili cümleler kuruyor, hep çıtayı yükseğe çıkartıyor. Ondan sonra bakıyor, başkalarının ne yaptığına bakıyor. Meselâ son konuşmasında DEM Parti’nin kapatılmasını istedi, aynı zamanda da Mehmet Şimşek’e çok ağır lâflar etti. Uçakta, Irak dönüşü uçakta Erdoğan’a, Bahçeli’nin DEM Parti hakkındaki sözleri soruldu; ama Mehmet Şimşek sorusu sorulmadı. Şimdi böyle bir durum var. Mehmet Şimşek sorusu, yani Mehmet Şimşek’le ilgili söyledikleri çok önemliydi. Erdoğan bunu görmezden geliyor. Bakalım… açıkçası çok kestiremiyorum.

Şehmuz Aslan: “Sizce parlamenter demokrasiye dönülür mü?” Bunun için de çok erken. Altılı Masa’nın temel gündemi buydu ve kaybettiler. Şu anda CHP’nin en büyük iddia olarak bunu dile getirmediğini görüyoruz — ki galiba doğru olanı buymuş. Yani siz cumhurbaşkanlığı seçimine girip, “Ben parlamenter sistemi getireceğim” diyorsunuz. Bu tabiî ki çok anlamlı, ama onu dile getirdiğiniz zaman o seçimi kazanamadınız. Belki de öncelikle seçimi kazanıp, ondan sonra bunları gündeme getirmek daha gerçekçi olabilir. En azından CHP sanki şu anda Kılıçdaroğlu’nun yaptığının, yani Millet İttifâkı’nın yaptığının zıddını deniyormuş gibi gözüküyor bana.

Erkan Çağlar: “Erdoğan hâlihazırda uymadığı anayasayı değiştirirse, uyacağının garantisini nasıl verebilir?” Vermez garanti tabiî de, burada önemli olan, toplumsal güçlerin, muhâlefetin onu buna mecbur kılmasıdır, ne kadar güçlü olduğuyla alâkalıdır.Meselâ şöyle söyleyeyim: Can Atalay olayı bugün patlak vermiş olsaydı, Can Atalay büyük bir ihtimalle –yani şu seçim sonuçları bir genel seçim sonucu olsaydı–, Can Atalay milletvekili olurdu. Çünkü muhâlefetin çok büyük bir meşrûiyeti var şu anda. Ama geçen seçim yenilmiş bir muhâlefet vardı, cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçiminde.

“Yeni anayasa Meclis’ten 400 milletvekili bulunup geçirilmez. Demek oluyor ki anayasa halkoyuna gider. O da AKP için referandum hâline gelir, bu ekonomik kriz ve tepkiyle AKP referandumu”. Erdoğan referandumları seviyor ve hepsinden de başarıyla çıktı kendisi. Ama bu sefer gerçekten, Volkan Bey’in de söylediği gibi, işin rengi değişebilir. Yani yeni anayasa referandumu diye insanlar onu son seçimde olduğu gibi cezâlandırabilir. Dolayısıyla çok emin değilim. Fakat şurası muhakkak ki Erdoğan; Gelecek, DEVA, Saadet gibi partilerden milletvekili, oy desteği, hattâ İYİ Parti’den de yeni anayasa için oy desteği alabilir.

Bir izleyicimiz: “Ben Özgür Özel’in yerinde olsam o sarayda su bile içmem” demiş.

“Görüşme Saray’da olduğunda CHP içinde îtirazlar olabilir mi? Geçmişte ‘Asla o Saray’a gitmeyeceğiz’ deniliyordu.” Yani geçmişte “Asla konuşmayacağız” da deniyordu Erdoğan’la. Sonuçta, bilmiyorum, Saray’da mı olur? Saray’da olursa, yani Erdoğan Saray’a çağırırsa tabiî bir tartışma olacağı muhakkak. Ama daha önce Muharrem İnce oraya gitmemiş miydi? Gitmişti, öyle hatırlıyorum, yanlışsa düzeltin. Çok da bir kıyâmet kopmamıştı.

“Erdoğan hâlâ kayyum silâhını çekmedi. Bunda ikinciliğe düşmesinin etkisi var mı?” Tabiî ki var, ama esas olarak iki dönem üst üste kayyum atayıp sonra yine aynı partinin ya da partinin adı değişse bile aynı hareketin belediyeleri kazandığı gerçeği var. Yani kayyum politikaları gerçekten iflâs etti. Yani böyle, insanlar kalkıp, “Ne güzel ya! Kayyum ne güzel yönetiyordu bizi” demiyorlar.

Güven Özer: “Çaktırmadan federatif yapı mı planlanıyor?” Bunu nereden çıkardınız? Açıkçası, yani federatif yapı falan… Ama nereden? Böyle bir şeyin hiçbir işâretini görmedim.

Atlan Topçu: “Ya hocam tezgâh gibi geliyor bana. Baştaki adamın hiç öyle bir niyeti yok” demiş. Herhalde Özgür Özel görüşmesi için. Olabilir. Kimileri gerçekten böyle görüyor, onun farkındayım.

Oya Hanım demiş ki: “Erdoğan’ın karizmasının iyice bozulması, yani aslında ülkeyi yönetmeyi beceremediği, sâdece seçim kazanmayı iyi bildiği nasıl gözler önüne serilebilir? Serilebilir mi?” Seçim kazanmayı iyi bildiği, son seçimde o da tekzip edildi. Muhâlefetin en büyük handikaplarından birisi Erdoğan’a fazla güç atfetmesi. Bu son olayda da gördük, o kadar da güçlü değil.

Bülent Talihlioğlu: “Demokratik kriterleri göz ardı edip sâdece yağmadan aldığı pay düştüğü için oy tercihlerini değiştiren kitlenin demokrasiyi benimseyecek şekilde dönüşmesini beklemek sizce doğru mu?” Bülent Bey, böyle çok iddialı lâflar etmeyelim. İnsanlar sâdece ve sâdece yağmadan payları azaldığı için sandığa gitmedi falan… Seçmene böyle olumsuzluklar yüklemek bana doğru gelmiyor. Sonuç olarak bu seçimler Türkiye’de iktidâra bir tepkiyi gösterdi — şu ya da bu nedenle. Ne zamandır olmayan ya da 11 ay önce olmayan bir olayı yaşadık. Bunun çok önemli olduğunu kabul etmek lâzım.

“1921 Anayasası 23 maddeden oluşan bir kanun gibi. Hukukun üstünlüğünü, yargının bağımsızlığını içermiyor. Bunun için de illâ değiştirmek isteniyorsa 1924 Anayasası’nın geliştirilmiş bir şekli…” Bu konuları Taha Akyol’la konuştum. Bugün saat 19.00’da yayınlanacak. Taha Bey, 1924 Anayasası’nın 100. yılı ile ilgili bir kitap yaptı biliyorsunuz, onu konuştuk. O da 21-24 anayasaları ve bugünkü tartışmaları değerlendirdi. Onu izlerseniz çok ufuk açıcı sözler var.

Enes Faruk da, 2015’teki istikşâfî görüşmelere benzetiyor, 2015’teki oyalama taktiklerine benzetiyor. “Umarım böyle olmaz” diyor. Böyle olmaz; çünkü hani, “Hükûmet kuruyoruz, koalisyon kuruyoruz” gündemiyle oturulup konuşulmuyor. Muhâlefet birtakım beklentilerini dile getirecek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a. Erdoğan da bunları yapıp yapmayacağını konuşacak. O da muhâlefetten beklentilerini dile getirecek ve tartışacaklar. Bir hükûmet, iktidar paylaşımı gibi bir olay söz konusu değil.

‘‘Özgür Özel hem işbirliği hem de sıkı muhâlefet yapmayı becerebilir mi? CHP buna izin verir mi?” Vallahi, işte bunu tutturabilmek, işte siyâsetçi böyle bir deneyimden geçiyor. Önemli bir fırsat, ama riskli bir dönem. Bakalım göreceğiz, bu sınavı nasıl verecek CHP ve Özgür Özel.

İbrahim Dumanay: “Özgür Özel görüşmenin ayrıntılarını kamuoyuna açıklamalıdır”. Herhalde yapacaktır diye tahmin ediyorum.

“Erdoğan ve Bahçeli’nin arkasından giden seçmen enflasyondan etkilenmiyor mu? Bu bağlılık sizce ne zaman kopmaya başlar?” Tuncay Söylemez sormuş. Her şeyden önce seçenek bulmalarıyla kopar. Meselâ AK Parti’den ayrılmayı düşünen seçmenin Gelecek ve DEVA’ya yönelmediklerini gördük; ama Yeniden Refah’a yönelebildiklerini gördük. Bu son yerel seçimde de doğru adaylarla, doğru politikalarla pekâlâ CHP’nin AK Parti’nin elindeki il ve büyükşehir belediyelerini alabildiğini gördük. Tek başına Adıyaman’ı almış olması bile başlı başına önemli bir olay; Balıkesir’i, Bursa’yı, Denizli’yi AKP’den alabilmiş olması. Demek ki bir şeyler değişebiliyor. Burada kimi zaman adaylar önemli, kimi zaman CHP’nin duruşu önemli. Tabiî ki iktidârın birtakım sorunları çözememesi de önemli. Bütün bunların hepsinin olduğu süreçlerden bahsediyoruz. Dolayısıyla hiçbir kimsenin oyu bir başkasına tapulu değil.

“Burcu Köksal ve Tanju Özcan’ın kullandığı aşırı milliyetçi söylem, diğer yanda İmamoğlu’nun kapsayıcı ve birleştirici üslûbu önümüzdeki dönemde bir çatışmayı ortaya çıkarır mı? Denge nasıl kurulacak?” Herhalde bu hafta sonu toplandıklarında bunları konuşmuşlardır. Bu konuyu bir sorun potansiyeli olarak görüyorlardır ve birtakım şeyler yapıyorlardır diye düşünüyorum. Zaman içerisinde bunu daha net göreceğiz. Ama meselâ yapılan açıklamalarda, Genel Merkez bu Arapça tabelaların indirilmesi falan gibi şeylerin gereksiz olduğunu belediye başkanlarına söylediklerini îlân etti. Bakalım, önümüzdeki süreçte neler olacak.

“Yapılan son yerel seçimler Erdoğan-Bahçeli ikilisi için de bir sonun başlangıcının habercisi olabilir mi?” Yani, evet, bir film bitiyor bence. Çoktan bitmesi gereken bir film bitiyor. Ama henüz daha bitmedi. Burada, bu seçim sonuçlarının ardından neler olacağına, muhâlefetin nasıl bir performans göstereceğine bakacağız. Muhâlefet derken de esas olarak CHP’yi kastediyorum. İşte bu anlamda da Erdoğan’la görüşme çok önemli olacak.

Deniz Maral: “Saray tarafından organize edilmiş bir komplo görüşmesi olur mu? Artık ağızlar çok yandı”. Vallahi talep Özgür Özel’den geldi. Bir kere onlar planlamadı, Saray’ın planladığı bir görüşme değil. Erdoğan olumlu cevap verdi. Belki bunu bir fırsata çevirmek isteyecektir. Ama Özgür Özel böyle bir talebi dile getirdiğine göre herhalde hazırlıklıdır. Bakalım, göreceğiz.

“Özel neden Erdoğan’la görüşme gereği duyuyor? Kılıçdaroğlu görüşmüyordu. Ama EYT, KYK fâizi gibi konularda söke söke geri adım attırıyordu. Bu küçüklük göstergesi değil mi, ‘Sizinle konuşup yapalım’ demek?” Evet, bu izleyicimizin adı yok burada. Görüşmeye olumlu bakmayan bir izleyici. Kılıçdaroğlu görüşmedi, ama EYT, KYK fâizi gibi konularda geri adım attırıyordu. Ama bunları Kılıçdaroğlu yaptı diye mi yapıyordu, yoksa EYT ve KYK fâizi gibi şeylerin kendisini zorladığını düşünerek mi yapıyordu? Aradaki farkı görmek lâzım. Burada iktidarla ana muhâlefet arasında yeni bir dönem başlayabilir. Bu yeni dönemin her iki taraf için de birtakım fırsatları ve riskleri var. Ve burada iyi oynayan, iyi yöneten daha kârlı çıkar. Öyle görmek lâzım.

“Menzil Cemaati’ne bir operasyon bekliyor musunuz? AKP ile kavga içindeler.” Böyle bir şey yok. Menzil Cemaati niye AKP ile kavga içinde olsun? Süleymancıları diyorsanız belki odur. Yok, kaldı ki Menzil’e veya kimseye bir operasyon beklemiyorum; ama Menzil’in AKP ile kavga içinde olduğu…, yok, böyle bir şey yok. Olsaydı duyardım.

Yavaş yavaş toparlayalım.

“Sizin önünüze gelen seçim sonrası anketler onların da önüne gitmiştir. Özgür Özel bu özgüvenle Erdoğan’dan hangi tâvizleri koparmak ister?” Öncelikle tabiî ki büyükşehirlerin projelerine engel çıkarılmamasını. Daha sonra, demin de bahsettiğimiz, siyâsî tutukluların serbest bırakılmasını. Can Atalay’ın milletvekilliğinin iâdesi gibi hususlar. Bir de önümüzdeki dönemde çok ciddî bir şekilde belediyelerin, özellikle büyükşehir belediyelerinin gündeminde kentsel dönüşüm olayı olacak ve bunları belediyelerin merkezî yönetimden tamâmen kopuk bir şekilde yapması çok zor olacak. Oralarda bir uyumun gerçekleşmesi gerekecek. Bunların hepsi başlı başına önemli konular.

“CHP’nin gündemi bu olmamalı. Özgür Bey CHP belediyeleri ile Erdoğan arasındaki çekişmeleri hedefleyen, hizmet öncelikli bir algı oluşturmalı.” Yani, kavga etmeli diyor izleyicimiz. Bu bir tercih olabilir. Ama bir başka tercih de… Geçmişteki kavgaların nedeni esas olarak Erdoğan’dan kaynaklanıyordu; çünkü Erdoğan yanaşmıyordu bir şeylere. Ama bu sefer Erdoğan da yanaşabilirse kavga etmeden, hakkı olanı merkezî yönetimden isteyebilir belediyeler. Bunda ayıp bir şey yok.

Mehmet Yürüker: “Özgür Özel Londra’dan temiz para miktarı konusunda Kılıçdaroğlu’nu geçebilir mi? İmamoğlu ikisini birden geçebilir mi?” Mehmet Bey, şimdiki gündemde böyle şeyler yok. Temiz para, sıcak para vs.; bunları bulması gereken kişi Erdoğan ve Mehmet Şimşek. Onun için Özgür Özel’in, İmamoğlu’nun böyle bir gündemi yok. Ama tabiî ki belediyelerin birtakım projelerinin finansmanları için olabilir.

Evet, Gezi Dâvâsı soruldu, konuştuk. Gezi meselesini Mithat Bey sormuş. Gezi kesinlikle Özgür Özel tarafından gündeme getirilecektir.

Faruk Eskicioğlu: “Herkes Baykal görüşmesine referans veriyor da Erdoğan o görüşmeden ne kazandı ki?” Kamuoyu karşısına çıkmamıştı, Baykal’la berâber çıktı. Baykal ona, gerçekten düştüğü yerden kalkması için omuz verdi. Ona çok acele bir şekilde muhâlefetten bir meşrûiyet dalı uzattı. Çok da anlamlı bir şey değildi bence o târihte. Meclis başkanı olmayı bekliyordu, o da olamadı, o ayrı bir şey.

Evet, artık toparlayalım. Bu konuyu daha çok konuşacağız. Haftaya olacak herhalde ve ondan sonra da konuşuruz. Yine çok iyi bir yayın oldu. Hepinize ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum. Noktayı koyalım. Saat 19.00’da Taha Akyol’la 1924 Anayasası’nın 100. yılı ile ilgili yaptığımız yayını da izlemenizi öneririm. Söyleyeceklerimiz bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.