Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Dünyanın Gidişi (32): Vicdanlarını yasaların önüne koyan iki Alman kadın kaptan

Carola Rackete ve Pia Klemp. Akdeniz’de açık denizde karşılaştıkları sığınmacıları ölüme terk etmek yerine yasaları çiğnemeyi ve hapse girmeyi göze alarak teknelerine alıp karaya çıkardıkları için göç sorununa insan hakları ve değer odaklı bakan pek çok insanın kahraman ilan ettiği iki Alman kadın kaptan. Her ikisi hakkında da, göçle mücadele amaçlı yasaları çiğnedikleri gerekçesiyle, birine 10 yıla diğerine 20 yıla kadar hapis cezası istemiyle İtalya’da dava açılmış durumda.

31 yaşındaki Carola Rackete SeeWatch 3 adlı yardım gemisinin kaptanı. Geçen ay 20 mürettebat ile birlikte, Akdeniz’de seyrederken İtalya açıklarından 53 göçmen kurtardı. 17 gün boyunca bu insanları karaya çıkarabilecekleri güvenli bir liman aradı. Gemide yiyecek içecek kalmayıp koşullar ağırlaşınca İtalya’nın izin vermemesine rağmen, geçen çarşamba günü teknesini Lampedusa adasına yanaştırdı. Sağlık durumu ağır olan 12 sığınmacı karaya çıkarıldı, ama teknenin limana demirlemesine izin verilmedi. Carola ise 60 saat daha bekledikten sonra, cumartesi günü teknedeki durumun daha da ağırlaşması üzerine hapis cezasını göze alarak yasağa uymadı ve tekneyi limana yanaştırıp yolcularını indirdi. Şimdi, yasadışı göçe yardım ve İtalya karasularını ihlal etmekle suçlanıyor. 

Denizde insanları boğulmaktan kurtarmanın bir insan hakları ilkesi olduğuna vurgu yapan Carola Rackete, “Benden bu insanları Libya’ya geri göndermemi istediler. Yani savaş olan bir ülkeye. Ben de bana verilen emirlere uymama hakkımı kullandım” diyor ve ekliyor: “Benim hayatım kolay oldu. Üç üniversiteye gittim, 23 yaşında mezun oldum. Beyazım, Alman’ım, zengin bir ülkede ve doğru pasaportla doğdum. Bunu fark ettiğimde, benimle aynı fırsatlara sahip olmayanlara yardım etmenin ahlaki zorunluluğunu hissettim.

Kaptan Pia Klemp ise 34 yaşında bir deniz biyoloğu. O da Carola Rackete gibi Almanya merkezli mültecilere yardım örgütü Sea Watch’a ait teknesiyle sığınmacıları boğulmaktan kurtardığı ve İtalya’ya götürdüğü için yasadışı göçe yardım etmekle suçlanıyor.  Kaptan Pia İtalyan yasalarını çiğnemesinin gerekçesini Kaptan Carola’ya nazaran daha siyasi bir çerçeveye oturtarak ifade etmiş. Ay başında Newsweek dergisinde yayınlanan makalesinde, “Medya ve siyasetçilerin kampanyaları bizimki gibi mültecilere yardım eden sivil toplum kuruluşlarını Akdeniz’den çıkmaya, bu çaresiz insanları da hayatta kalma şanslarının çok düşük olduğu bir yönteme, Akdeniz’i yüzerek göçmeye zorluyor” diye yazıyor ve sözünü sakınmadan “Akdeniz’in sığınmacılar için muazzam bir toplu mezara dönüşmesi Avrupa’nın siyasi bir projesidir” diyor.

Her iki kaptan da sivil itaatsizlik haklarını kullandılar. Yani genel tanımı ile, “yasaya aykırı, kamuya açık, şiddetsiz ve vicdani olarak bir hükümet kararını engelleyerek sivil itaatsizlik eylemi işlemiş oldular.”

İtalya’nın sağ popülist İçişleri Bakanı Matteo Salvini, Kaptan Carola için cumartesi günü attığı tweette, “yasaları çiğneyen kaptanın” gözaltına alınmasından duyduğu memnuniyeti ifade ederek, “Korsan gemiye el konuldu. Yardım örgütüne yasanın öngördüğü en yüksek ceza kesilecek” diye yazmıştı. 

Doğru, bu iki kadın açıkça yasa çiğnediler. Bunu ise, İtalyan hükümetinin aldığı -benzerlerinin başka AB üyesi ülkelerinde de alınmakta olduğu- fiiliyatta sığınmacıların hayatını kurtarmayı kriminalize eden bir kararı, vicdani olarak engellemek istedikleri için yaptılar. Bu iki kadın için başlatılan dayanışma kampanyalarının sloganı da nitekim, “Hayat kurtarmak suç değildir.”

#FreeCarolaRackete

Yasalara uymamak, hangi koşullarda meşrudur? Sözkonusu yasaların adil ve hakkaniyetli olmaması, evrensel insan hakları ile çelişmesi, en temel insan haklarına aykırı düşmesi sizce de sivil itaatsizliği meşru kılmıyor mu?

“Yiyecek yoktu, sadece biraz kuskus kalmıştı. İnsanların çoğu hastalandı. Hiç kolay değildi. Ama bu kadın sayesinde, bu kaptan sayesinde umudumuzu yitirmedik. Çünkü o asla vazgeçmedi. Daima cesurdu. Bize de cesaret verdi. Hepimiz Libya’ya geri gönderilmekten çok korkuyorduk. O ise hep, hayır, endişelenmeyin, geri dönmeyeceksiniz, dedi bize. Ne kadar iyi bir insan dedik hep aramızda.” Kaptan Carola’nın kurtardığı insanlardan birinin, Nijerli bir gencin sözleri bunlar.

Siz olsaydınız ne yapardınız? En başından tekneye almamak bir seçenek olabilirdi, aldıktan sonra Libya’ya geri göndermek de olabilirdi? Hem belki kim bilir belki de bu insanlar mülteci karşıtlarının savunduğu gibi savaştan kaçmıyorlardır, daha fazla para kazanmak için Avrupalılar’ın işlerini ellerinden almaya gidiyorlardır… Değer mi şimdi yasaları çiğneyip 20 yıl hapis cezasını göze alarak bu insanların hayatını kurtarmaya?

Vicdan işte burada böyle açmazlı durumlarda devreye giriyor. Saffet Murat Tura’nın deyişiyle, “eğer hakikati, mutlak doğruyu bilseydik bununla sınırlı olacaktık ve vicdani bir arayışa gerek kalmayacaktı.” İyiyle kötüyü, doğru ile yanlışı ayırma çabasına kimse girmeyecekti.

Bu noktada sivil itaatsizlik üzerine düşünüp yazmış olan Amerikalı filozof Henry David Thoreau’dan da alıntı yapmak isterim: “İyinin ve kötünün ne olduğuna kitlenin kanaatinden, yönetimin kararlarından hareketle varılamaz. İyi ve kötü arasındaki ayrıma “kul”, “köle” hatta “yurttaş” olmadan önce insan olma vasfına sahip olan kişi karar vermelidir. İyiliği kötülükten ayıran asli ölçüt, kişilerin içlerinde taşıdığı vicdandır. Haksızlığa maruz kalmak vicdanı yaralar. Vicdan sivil itaatsizlik eyleminin kalbinde yer alır … Ayrıca vicdan yasaların yasası olarak her türlü yasanın da üstündedir… Herhangi bir haksızlığın ifşaatında ‘suçluluk’ etiketi sivil itaatsizliğe başvurmuş kişinin imtina edeceği bir vaziyet değildir. Bilakis suçlu olma hali eylemin doğası gereği kabullenilmesi gereken bir sonuçtur.”

Meşru ve demokratik mücadele biçimi olarak sivil itaatsizlik kamu vicdanına da çağrı yapar. Kamp ve Rackete’nin çağrısına icabet edenlerin sayısı artıyor. Carola Rackete’ye destek vermek amacıyla düzenlenen bağış kampanyasında ilk iki-üç günde toplanan para 1 milyon euroyu geçti.  Bağış kampanyasını Almanya’da komedyen Jan Böhmermann ve sunucu Klaas Heufer-Umlauf başlatmışlardı. İkili video mesajlarında, “Oraya gidip yardım edemiyoruz ama en azından yardım toplayabiliriz. Almanya’da, Avrupa çapında en fazla sahip olduğumuz şeyden biraz verebiliriz: Para! Sonsuz miktarda paramız var, yani sorun para olamaz!” diyorlar.

İtalya’da da bir kampanya var. Keza Pia Klemp için de süregiden bir bağış kampanyası vardı. Ayrıca serbest bırakılmaları talebiyle imza kampanyaları sürüyor. Sosyal medyada da yine destek ve dayanışma kampanyaları var.

Roma’dan meslektaşım Övgü Pınar BBC Türkçe servisi için, kadın kaptanların eyleminin kamuoyunu hangi tartışmalar etrafında böldüğünü güzel bir yazı ile derlemiş. Onun yazısından alıntı yaparak bitirmek istiyorum bu yayını:

“Başta da söylediğim gibi kaptanlarımızı ‘kahraman‘ addedenler var, bir de yasalara saygısız bir ‘suçlu‘ olarak görenler. ‘Bir yanda, izinsiz yanaştığı Lampedusa limanında ona hakaretler yağdıran, ‘Umarım kurtardığın bu siyahların tecavüzüne uğrarsın’ çığlıkları atan bir güruh. Diğer yanda ise ona neredeyse ilan-ı aşk eden, muktedirlerin yasalarına itaat etmek yerine vicdanını dinlemesi nedeniyle Yunan mitolojisindeki Antigone’ye benzeten hayranları.”

Sea Watch yetkililerine göre ise kaptanların yaptıkları deniz hukuku ve uluslararası anlaşmalara uymaktan ibaret.

Ya siz? Siz ne düşünüyorsunuz?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.