HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 142 yıl hapis cezası istemiyle yargılandığı ana davanın duruşması Ankara Sincan Hapishane kampüsünde görülüyor. SEGBİS sistemi aracılığıyla Edirne Cezaevi’nden duruşmaya katılan Demirtaş, mahkemenin kendisini hukuka aykırı şekilde tutuklu olarak yargıladığını söyleyerek, “Beni Yunanistan sınırından öteye bıraksanız, kaçmam. Bizi buraya atanlardan hesap sormak için gelirim” dedi.
Gazeteci Alican Uludağ, Twitter hesabından davanın 250 sanık sandalye kapasitesine sahip duruşma salonunda görüldüğü bilgisini ve 16 avukat, 12 izleyici, 4 milletvekili, 2 gazeteci tarafından izlendiğini aktardı. Edinilen bilgiye göre güvenlik için salonda 24 polis görev alıyor.
Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın tutuklu yargılandığı davanın görülmesine Sincan Cezaevi'nde devam ediliyor. Demirtaş, Segbis sistemi aracılığıyla Edirne'den bağlandı. Savunmasına devam ediyor.
— Alican Uludağ (@alicanuludag) July 16, 2019
Demirtaş savunmasına, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitiren Dengir Mir Mehmet Fırat için Allah’tan rahmet dileyip, ailesine baş sağlığı dileyerek başladı. Kendisi için “siyasi rehine” tanımını kullanan Demirtaş mahkemeye, “Beni burada tutmanızda hangi kamu yararı var?” diye sordu. Demirtaş, “Beni Yunanistan sınırından öteye bıraksanız, kaçmam. Bizi buraya atanlardan hesap sormak için gelirim” ifadesini kullandı.
“Mahkeme beni, hukuka aykırı bir şekilde tutuklu olarak yargılıyor. Tutuklu yargılama esas, tutuksuz yargılama istisnaymış gibi bir hava yaratılıyor” diyen Demirtaş, “Tutuklu yargılama, sadece siyasi davalarda esas haline gelmiş durumda. Tecavüzcüler, hırsızlar, gaspçılar ve özellikle güvenlik personeliyle ilgili davalarda, yargı çok hassas” diye konuştu.
Demirtaş, Recep Hantaş’ı hatırlattı
Demirtaş, Diyarbakır merkez Yenişehir Sümerpark’ta 14 Nisan’da polislerin açtığı ateş sonucu ölen Recep Hantaş’ı hatırlatarak, söz konusu güvenlik personeli için verilen tahliye kararı üzerinden yargı sistemini eleştirdi.
“Daha bir kaç ay önce Diyarbakır’da bir parkta, Recep Hantaş isimli bir genç, bir güvenlik personeli tarafından hiç yere öldürüldü. O güvenlik personelinin çocuğu, babasının serbest bırakılması için CİMER’e bir mektup yazıyor. CİMER, bu dilekçeyi, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderiyor. Başsavcılık, dilekçenin geldiği gün, tahliye talebinde bulunuyor. Mahkeme, aynı gün, daha yargılanması başlamamış güvenlik personelini tahliye ediyor. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, CİMER üzerinden aileye bilgi verilmesi için yazı yazıyor.
Dolayısıyla Türkiye’de yargı, öyle sanıldığı gibi tutukluluğu esas olarak kabul etmiyor” diyen Selahattin Demirtaş, “gerektiğinde, böyle işliyor işte” diyerek tepki gösterdi.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Ailesinin ve partisi HDP’nin de Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) başvuruda bulunduğunu hatırlatan Demirtaş, “Ama mahkemeye CİMER üzerinden, hatta başka kanallar üzerinden, davamla ilgili perspektifler geliyordur” dedi.
AİHM kararını hatırlattı: “İlk kez karşımda gerçek muhatabım Adalet Bakanlığı olacak”
“AİHM bir kararında, tutukluluğumun siyasi faaliyetlerimi engellediği, siyasi amaçlarla olduğunu tespit etmişti. 18 Eylül’de Strasbourg’da, AİHM Büyük Daire önünde bu dava tekrar görülecek. Bu mahkemedeki dosya, çok daha kapsamlı bir şekilde, biz ve Adalet Bakanlığı tarafından, karşılıklı olarak masaya yatırılacak. Orada ilk kez gerçek muhataplarım, Adalet Bakanlığı var. Burada siz [mahkeme heyeti] varsınız ve sanki yargılama yapılıyormuş gibi oluyor. Strasbourg’da, tam da olması gerektiği gibi, bir tarafta Adalet Bakanlığı’nın yetkilileri, bir tarafta ben ve avukatlarım. Burada da olması gereken bu. Külliye’den temsilciler savcılık makamına otursaydı, daha gerçekçi bir görüntü oluşurdu.
#Demirtaş: Mahkeme beni, hukuka aykırı bir şekilde tutuklu olarak yargılıyor. Tutuklu yargılama esas, tutuksuz yargılama istisnaymış gibi bir hava yaratılıyor.
— Demirtaş'ın Savunması (@DemirtasSavunma) July 16, 2019
“Mahkemenin aldığı hukuksuz kararlarınız nedeniyle, meclis faaliyetlerine katılamadım”
Beni tutuklu yargılayarak, TBMM’deki faaliyetlerimden alıkoydunuz. Evimden ‘kaçırıldığım’ 4 Kasım 2016’dan milletvekilliğimin seçimle bittiği 24 Haziran 2018 tarihine kadar TBMM Genel Kurulunda 205 birleşim, 1.197 oturum yapılmış. Bu zaman zarfında Genel Kurul 1.278 saat 34 dakika çalışmış. Milletvekilleri, tam 119 bin 412 sayfa konuşmuş. Ben ise tek bir harf bile konuşamamışım. Aynı dönemde, TBMM başkanı seçilmiş, Bütçe Kanunu ve 45 Meclis Araştırması görüşülmüş. Mahkemenin aldığı hukuksuz kararlar nedeniyle, milletin oyuyla göreve gelmiş bir parlamenter ve partimin eş genel başkanı olarak, bu faaliyetlere katılamadım.
“AİHM ‘tutuklu yargılanamaz’ dediği için mahkeme yeni bir şey icat etti”
Mahkeme demiş ki, ‘Sanık 19 Nisan 2016 tarihli Meclis grup toplantısı konuşmasında, ‘tek bir arkadaşım kendi ayağıyla ifade vermeye gitmeyecek’ demesi karşısında, adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı…’ Bu yeni bir uygulama. AİHM’nin çok sayıda kararında, tutukluluğun devamıyla ilgili ‘somut, ikna edici ve sanıkla doğrudan bağ kuran somut deliller olmadığı sürece tutuklu yargılanamaz’ denildiği için, mahkeme yeni bir şey icat etti.
O konuşmamda çağrımız AKP’yeydi: ‘Bu iş tereyağından kıl çeker gibi olmayacak.’ Çünkü siz, dokunulmazlığımızı anayasaya aykırı bir şekilde düzenlediniz, dokunulmazlığımız kalkmış sayılmaz. Bu nedenle biz ifade vermeye gitmeyeceğiz. Dolayısıyla yaptığınız şey, minareyi çalıp kılıfını hazırlamaktır. Ama tutmuyor. Üç buçuk yıl önce meclis grup toplantısında söylediğim bir sözü, ilk defa olarak tutukluluğuma gerekçe yapmış olmak, usul hukukuyla açıklanamaz. Siyasi saiklerle açıklanabilir. AKP’ye meydan okuduğum bir cümleyi üstünüze alınmışsınız. Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, üç buçuk yıl sonra böylesi bir konuşmayı neden üstüne alındı? Merak ediyorum.