Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Dünyanın Gidişi (33): ABD’den beklenen F-35 kararı geldi; bundan sonra?

Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alımının ekonomik, askeri ve siyasi sonuçları.

Merhaba sevgili izleyiciler. Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma sisteminin parçalarını teslim almaya başlaması üzerine, ABD de daha önce açıklamış olduğu adımları atmaya başladı ve ilk olarak da, dün, Türkiye’yi F-35 savaş uçağı üretim projesinden çıkaracağını duyurdu.

ABD Savunma Bakanlığı Pentagon, daha önce, S-400 savunma sisteminin Türkiye’ye gelmesi halinde yapacaklarını zaten bildirmiş, net olarak ya F-35 ya S-400, ikisine birden sahip olamazsınız demişti. O sırada Savunma Bakan Vekili olan Patrick Shanahan’ın Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a gönderdiği 6 Haziran tarihli mektubunda neler yapılacak, hepsi var.

Dolayısıyla dün hem Pentagon hem de Beyaz Saray tarafından yapılan Türkiye’nin F-35 programından çıkarılacağına dair açıklamalarında sürpriz yok.

Ankara’nın da zaten bu kadar göstere göstere S-400’leri teslim almaya başlayarak,  F-35’lerden vazgeçmiş olduğunu söylemek yanlış olmaz.

 Yıllarca Washington muhabirliği yapmış olan meslektaşım Cansu Çamlıbel’in ifadesiyle söylersek: “Erdoğan her ne kadar kamuoyuna tam tersi yönde mesajlar verse de Ankara S-400 tercihi nedeniyle bugüne kadar 1.4 milyar dolar ödediği ve bir düzine Türk şirketiyle üretimine ortak olduğu F-35 uçaklarını kaybetmeyi zaten göze almış gözüküyordu. Dolayısıyla Ankara’da da aslen ‘Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlarla Karşılık Verme Yasası’ CAATSA’nın öngördüğü yaptırımlardan en az hasarla çıkmanın ötesine bir beklenti olduğunu sanmıyorum.”

Ben de sanmıyorum… CAATSA’ya geri döneceğim. 

Ama bu aşamada, kstra yaptırım olmadan da,  S-400’lerin Türkiye’ye ekonomik maliyeti konusunda bir ara hesap yapabiliriz:

Pentagon’un da dün basın toplantısında ifade ettiği gibi –ki bu konuda Türkiye savunma sanayiini izleyen uzmanların S-400-F-35 krizinin en başından beri dikkat çektikleri üzere- Türkiye’nin F-35 projesinden çıkarılması, sadece ödediği 1.4 milyarın boşa gitmesi anlamına gelmiyor. Hemen parantez açalım, bu parayı geri alması sözkonusu olmayacak, işi bilenler, yapılan anlaşmanın metnini inceleyenler, yok öyle bir seçenek diyor.

İşin asıl pahalıya patlayacak yönü ise bu projeye katılan, F-35’lere parça üreten Türk şirketlerinin ve bu şirketlerde çalışanların kaybı olacak. Pentagon 9 milyar dolar hesaplamış kaybı. Az mı hesaplamış çok mu bilemem. Ama bazı uzmanlar Türkiye’deki şirketlerin 12 milyar dolarlık sipariş aldığını söylüyor. Bu siparişler yatacak.

Biz Pentagon verisi ile devam edelim. “1,4+ 9″ etti mi size 10,4 milyar dolar. S-400’lerin 2 buçuk milyar dolarlık satın alma maliyeti de üstüne eklenince 13 milyar doları bulduk bile

Yine konunun uzmanlarından İzmir Ekonomi Üniversitesinden Sıtkı Egeli’nin ifade ettiği şu ek maliyetleri de aklımızda tutalım. Bir kere, Hava Kuvvetlerinin F-35 sahibi olmak için eğitim ve alt yapı gibi alanlara yapmış olduğu harcamaları var.  Ayrıca Türk savunma sanayiinin de ihracat kaybı olacak, yalnız F-35 çerçevesinde de değil.

“Türkiye’nin yaptırım altında olduğu algısının yaratacağı tereddüt nedeni ile önümüzdeki dönemde, Avrupalı veya Amerikalı şirketler Türkiye Savunma Sanayisinden ürün almakta tereddüt edeceklerdir. Buradan bir gelir kaybımız, yani savunma sanayi ihracatında da gelir kaybımız olacak.”

13 milyar dolar ve daha da artıyor gördüğünüz üzere…

Şimdi “Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlarla Karşılık Verme Yasası”na dönebiliriz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump ile kişisel iyi ilişkisine dayanarak, Amerikan yasalarına ve Kongresi’ne göre uygulanması gereken bu yaptırımların ötelenmesini ve/veya en az hasarla atlatılmasını umduğu anlaşılıyor.

Ama Cansu Çamlıbel ise diyor ki: “Diplomatik çevrelerdeki yaygın kanaat Trump’ın CAATSA’nın öngördüğü 12 maddeden en az beş tanesini seçmek suretiyle onaylayacağı, Türkiye’ye yönelik yaptırım paketinin ‘en hafif’ tarife olmayacağı yönünde. Trump’ın seçimindeki en kritik nokta Savunma Sanayii Başkanlığı’nın ABD ile iş yapması yasaklanacak kurumlar arasına alınıp alınmayacağı olacaktır. Çin Halk Cumhuriyeti’nin S-400 alımı üzerine Washington 2018’de hem Savunma Sanayii Başkanlığı’nın Çin’deki muadilini hem de Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir’in Çinli mevkidaşını kara listeye almıştı.”

Cansu ekliyor: “Washington, S-400’lerin Çin’e sevkiyatından yaklaşık dokuz ay sonra yaptırım açıklamıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta başlayan S-400’lerin Türkiye’ye teslimatının ancak Nisan 2020’de tamamlanacağını açıklamasının ardında da ABD Başkanı Donald Trump’a yaptırım sürecini zamana yayma imkanı verme çabası olduğu seziliyor. Ancak Türkiye NATO üyesi olduğu için tepkinin derhal verilmesi gerektiğini savunan kanadın Amerikan güvenlik bürokrasisi içinde oldukça kuvvetli olduğunu hatırlatmak gerek.”

Cansu ABD için şu kritik meselenin NATO müttefiki Türkiye’yi S-400’ler nedeniyle cezalandırırken, tamamen Moskova’nın kollarına bırakmamak olduğunu söylüyor… Göreceğiz… 

Fakat sonuç olarak, Türkiye’ye bu CAATSA yaptırımları uygulanacak, büyük-küçük, az acıtan-çok acıtan, fakat kesinlikle  ekonomiye etki edecek bir maliyeti olacak.

Ne deniyordu Pentagon mektubunda?: “Türkiye’nin S-400 tedariki ulusunuzun Birleşik Devletlerle ve NATO bünyesinde işbirliğini geliştirme ve koruma imkânlarını aksatacak, Türkiye’nin Rusya’ya stratejik ve ekonomik aşırı-bağımlılığına yol açacak ve Türkiye’nin savunma sanayi ve iddialı ekonomik kalkınma hedeflerini baltalayacaktır.”

Bütün bunları alt alta koyarsak, S-400’ler, Sıtkı Egeli’nin ifadesiyle “S-400’ler tarihin en pahalı silah sistemi alımlarından biriolacak.

Aldığımız bu pahalı sistem Türkiye’nin güvenlik ihtiyacını giderecek mi peki?

Benim konuştuğum uzmanlar F-35’lerin hava kuvvetlerine katılmayacak oluşunun büyük kayıp olmadığı kanaatinde. Fakat aynı uzmanlar, aldığımız S-400’lerin öyle ahım şahım bir güvenlik şemsiyesi oluşturmadığına dikkat çekiyorlar.  Epey teknik bir mesele olduğu için ayrıntılarına girmeyeceğim ama stand alone, yani tek başına kullanılacakları için dar bir alanda ve ancak belli tüp hava saldırılarına karşı koruma sağladığını, menzili büyütüp de geniş bir alanda kalkan olarak kullanılmak istediğinde de uçaklar arasında dost düşman ayırımı yapamayacağını, dolayısıyla örneğin pekala sivil bir uçağı da düşürebileceğini bilmek yeter sanırım.

Gelelim işin siyasi boyutuna ki, konu üzerine yazıp çizen düşünüp taşınan hemen herkes S-400’lerin siyasi bir tercih olduğunda hem fikir

Cumhurbaşkanı Erdoğan demiş ki geçenlerde, S-400’leri savunurken: “Batı ittifakı ile kurduğumuz siyasi ve askeri paktlara rağmen, en büyük tehditleri yine onlardan gördüğümüz bir gerçektir. Bu siyasidir, bu ekonomiktir, bu kültüreldir, her anlamda… Soğuk Savaş döneminde uzunca bir süre Sovyetler Birliği’ne karşı ileri garnizonluk yapmış olmamız dahi, bizi bu tehditlerden korumaya yetmemiştir.”

Bu sözler bize ne anlatıyor?

Lehimize olmadığından hareketle, hem Batı sistemi içindeki güç dengelerine hem de Batı’nın sahip çıktığı değerler sistemine meydan okuma anlamına geliyor.

Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Prof. Dr. Ramazan Gözen’den alıntılıyorum:

S-400’ler, dünya siyasetinde otoriterliği, içe kapanmayı, tek adamlığı, eksik demokrasiyi, işgalciliği ve en önemlisi de Putinist Rusya’yı temsil etmektedir. Askeri olarak ne kadar ileri teknoloji ve etkinliğe sahip olduğunu bilmiyorum ama diyelim ki olsa bile; Rusya’nın ürettiği ve denetlediği S-400’lerin koruması altına girmiş bir ülkenin, Rusya’nın etki ve siyaset alanından uzak kalacağını kim söyleyebilir? Dolayısıyla, Rusya uzmanı Kerim Has’ın twitter mesajlarında çok güzel ifade ettiği gibi; doğal gaz, nükleer enerji, turizm, boru hatları ve diğer “düşük politika” bağlarıyla Rusya’ya zaten entegre olmuş bir ülkenin, en nihayetinde S-400’ler gibi en yüksek düzeyde siyasi ve stratejik koruma kalkanına girmiş olmasının ne anlama geldiği çok açık değil mi? Evet öyle. Askeriye veya gündem uzmanları, sert güvenlik-savunma konusunda bol bol laflar ediyorlar ama uluslararası ve ulusal politikanın kalitesi ve niteliği konusunda yetersiz, ihmalkar veya isteksiz oluyorlar. Askeriyenin siyasetten bağımsız olamayacağını, siyasetin de kim tarafından, nasıl, niçin ve hangi ortamda yönetildiğimiz gibi konularla ilgili olduğunu dikkate almıyorlar. Rusya’nın etki alanına giren bir ülkenin demokrasi, ekonomi, kültür, bilim ve insani konularında nereye savrulacağını düşünmüyorlar ya da bunları önemsiz görüyorlar. “

Bundan sonrasını konuşuyoruz ya, S-400’lerin sembolize ettiği siyasi tercih sonrasında gerçekten demokrasi, barış, sivillik, ekonomi, refah, AB üyeliği idealleri ne olacak? 

Son olarak, altını çizmek istediğim bir husus daha var…

Batı’dan, ABD’den yapılan silah alımlarının şartları kamuya açık kaynaklarda bulunur. Kime karşı, ya da hangi koşullarda kullanıp kullanamayacağınız, kaça alacağınız vs. gizli değil, şeffaftır. İsteyen bulup erişebilir.

S-400’lerin alımı ise bir sır. Şeffaflık yok. Dolayısıyla denetim ve hesap verilebilirlik durumu da yok.

ABD Savunma Bakanlığı’nın az önce değindiğim mektubu, medyaya sızdırmış olmasının gerisinde, belki biraz da bu boşluk yatıyordu, kimbilir. Hani kamuoyunda bir tartışma yaşanır da, Ankara geri adım atar beklentisi ile..

S-400’lerin alım kararının kim tarafından nasıl verildiğini, hangi değerlendirmeler yapılarak alındığını, ödenmesi muhtemel ekonomik, siyasi, askeri bedellerin bu değerlendirmelere ne kadar etkisi olduğunu bimiyoruz; eleştirilerin ise dikkate alınmadığını hatta adeta vatana ihanet sayıldığını biliyoruz.

Oysa silah alım süreçlerinin şeffaflığı ve parlamentoya hesap verebilir olması yolsuzlukların, kamu fonlarının israfının ve kötüye kullanmaların önüne geçer, kararlar kamu çıkarlarıyla çeliştiğinde de sorumluların cezalandırılması da mümkün olur.

Tabii demokratik ülkelerde…

Yayının sonunda, bu konuyu Türkiye’nin bir egemelik sorunuymuş gibi tartışanlara Rus gazetecilerin S-400 alımına ilişkin yorumlarını aktararak yanıt vermek istiyorum.

Diyorlar ki, “Rusya tek kurşun atmadan NATO’nun güney kanadında kocaman bir gedik attı, ABD-Türkiye ilişkilerine etkisi uzun sürece hasar verdi, Türkiye’yi kendine iyice bağımlı kıldı ve üstüne de 2 buçuk milyar dolar aldı.” Daha ne olsun?

İzlediğiniz için teşekkürler.  

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.