Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

İYİ Parti’nin seçimi

Sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu’nun peşpeşe yaptığı açıklamalar İYİ Parti’nin Millet İttifakı’nı bırakıp Cumhur İttifakı’nda katılabileceği yorumlarını beraberinde getiriyor. Bu mümkün mü? Olursa ne olur?

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler. İYİ Parti Sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu, siyasetin durgun olduğu şu günlerde bayağı gündemi belirlemeyi başardı. Bir süredir istikrarlı bir şekilde birtakım mesajlar veriyor ve bu mesajlar İYİ Parti’nin AK Parti’ye, daha doğrusu Erdoğan’a yönelişi olarak yorumlanıyor. Buna bağlı olarak Meral Akşener de konuşuyor. Meral Akşener de Yavuz Ağıralioğlu’nun söylediklerini tam olarak reddetmiyor, ama onun söylediklerini de tekrarlamıyor, böyle değişik bir durum ortaya çıktı. Yavuz Ağıralioğlu neler diyor? Şöyle bir lâf etmişti: “CHP’yle katolik nikâhı yapmış değiliz. HDP’yle aynı bileşen içerisinde olmayı…, CHP HDP’yle bir kurumsal ilişki olacaksa kursun, ama biz bunun içerisinde olmayız”. Bugün Yeni Şafak Ankara temsilcisi Mehmet Acet, kendisiyle yaptığı telefon konuşmasından birtakım şeyler aktarmış, orada da benzer cümleler var; “CHP’nin rehini değiliz; ‘Erdoğan gitsin de ne olursa olsun’ düşüncesinde değiliz. Toptan kabul ya da ret cephesi değiliz. Parlamenter sisteme geçiş ya da mevcut sistemde denge-denetleme-frenleme mekanizmasını güçlendirecek türden bir çalışma olursa böyle bir yönelim içerisinde olabiliriz” diyor. Yönelim, iktidara yönelim, yani Erdoğan’a yönelim… Erdoğan’a parlamenter sisteme geçiş ya da mevcut sistemde kontrol mekanizmalarının tesisi halinde yönelebileceklerini söylüyor — ki burada Meral Akşener’e de referansta bulundu. Meral Akşener de başkanlık sistemi sürdüğü müddetçe böyle bir Erdoğan’a yönelişin olmayacağını söylemişti. Aslında birbirlerini tam anlamıyla zıtlayan çıkışlar yapmıyorlar, karşıt çıkışlar yapmıyorlar; ama birebir aynı şeyi de söylemiyorlar. 

Tabii ki burada şöyle bir husus var: Meral Akşener yıllardır Türk siyasetinde. Doğru Yol Partisi’yle Tansu Çiller döneminde, onun hükümetinde İçişleri Bakanı olarak hızlı bir giriş yaptı ve o zamandan bu yana Türk siyasetinde, özellikle kadın siyasetçi olarak öne çıkan bir figür oldu. İYİ Parti deyince akla Meral Akşener geliyor, Yavuz Ağıralioğlu belli bir çevre dışında bilinen bir isim değildi. Kendisi bir önceki dönemde İYİ Parti’nin grup başkanvekiliydi, o dönemde de birtakım çıkışlar yapıyordu ve iktidar çevreleri tarafından genellikle olumlu karşılanan bir isimdi. Çünkü verdiği mesajlarla genellikle iktidara yönelik çok sert eleştiri yapan bir isim olarak ortaya çıkmadı. İYİ Parti büyük ölçüde MHP’den koptu geldi, ama Yavuz Ağıralioğlu’nun evveliyatı Büyük Birlik Partisi ve Muhsin Yazıcıoğlu. Tabii ki Muhsin Yazıcıoğlu Büyük Birlik Partisi’nden önce MHP kökenli birisi, ama Yavuz Ağıralioğlu’nun siyasî ortaya çıkışı ilk BBP’nin Ülkü Ocakları’na alternatif olarak kurmuş olduğu Nizam-ı Âlem Ocakları başkanlığıyla ortaya çıkıyor. Ondan sonra Büyük Birlik Partisi’nde yöneticilik yapıyor ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünün ardından başkanlığa ilk aday olan isimlerden birisiydi. Bildiğim kadarıyla da Büyük Birlik Partisi ve Nizam-ı Âlem ülkücülerine katılmadan önce de İslamcı Büyük Doğu çizgisiyle –ki İBDA olarak tanımlanıyor– daha gençlik yıllarında irtibatı olan birisi. Dolayısıyla Yavuz Ağıralioğlu’nun sözleriyle Meral Akşener’in sözlerini aynı ölçüde değerlendirmek doğru olmaz. Meral Akşener hem partinin lideri hem ağırlığı olan birisi, ama Yavuz Ağıralioğlu da adındaki gibi ağırlığını zaman içerisinde oluşturmakta olan birisi. 

Peki Yavuz Ağıralioğlu İYİ Parti’de neyi temsil ediyor? Çok güçlü bir damarı mı temsil ediyor? Birileri adına mı konuşup bunları söylüyor? O konuda çok emin değilim. İYİ Parti içerisinde çok ciddi sayıda, önemsenmesi gereken sayıda, AK Parti’ye yönelimi savunan, isteyen insanlar olduğu muhakkak; ama belki de onlardan daha fazla bir şekilde de uzak durulmasını savunanlar var. Bir diğer husus da şu: İYİ Parti’ye giren yeni isimlerin, yani MHP ya da Büyük Birlik Partisi kökenli olmayıp siyasete bir nevi İYİ Parti’de gözünü açanların önemli bir kısmının Erdoğan’la yakınlaşmaya çok da fazla niyetli olmadıklarını görüyoruz, duyuyoruz. Onların gözünde İYİ Parti, ilk başta beklendiği gibi, bir şekilde –belki de yüklenen anlam buydu– MHP’den kopmakla beraber merkez sağ bir parti olacak beklentisi vardı. Bunu tam anlamıyla gerçekleştirebildiği söylenemez; birtakım adımlar atıldığı muhakkak, ama Yavuz Ağıralioğlu gibi isimler bu merkez sağ partisi olma arayışını çok fazla seslendirmiyorlar diyebiliriz. Daha bir bildiğimiz klasik sağcı refleksler veriliyor, milliyetçi sağcı refleksler veriliyor ve burada da tabii en kolay kullanılan argüman HDP. 

Bir konuşmasında Meral Akşener partilerini anahtar parti olarak nitelemişti ve buna Temel Karamollaoğlu kızmıştı, “anahtar var, maymuncuk var” diye. Meral Akşener de bunun üzerine şöyle bir lâf etmişti: “Biz hem açar hem kilitleriz, anahtar olarak”. Ama baktığımız zaman Türk siyasetinde anahtarın aslında HDP olduğu görülüyor. Kimse ona bir anahtarlık misyonu atfetmiyor, ama HDP bugün Türk siyasetinde en çok tartışılan, belki de en çok kullanılan, genellikle olumsuz anlamda kullanılan aktörü oldu. Yani siz Millet İttifakı’nı sorgulamak istediğiniz zaman en kolay yapılacak, Millet İttifakı’na son yerel seçimde olduğu gibi HDP’nin örtülü de olsa bir destek vermesi — HDP’nin desteği olmasaydı herhalde bu büyükşehirler kazanılamazdı. HDP’nin desteği olup İYİ Parti’nin desteği olmasaydı ne olurdu? Bu tam belirli değil; tabii ki İYİ Parti’nin de çok etkisi oldu, ama şu çok net ki HDP aday çıkarsaydı CHP belki Ankara’da kazanabilirdi, ama İstanbul’da, Adana’da, Antalya’da, Mersin’de kazanması hiç de kolay olmayacaktı. Yani aday çıkarıp seçimlere ciddi bir şekilde asılması nedeniyle. Şimdi de bakıyoruz, görüyoruz ki İYİ Parti’nin içerisinden Millet İttifakı’na yönelik sorgulamaların da anahtarı HDP. Tabii burada çok ilginç bir durum var, Yavuz Ağıralioğlu ne diyor? “HDP’yle aynı bileşen içerisinde olmayız” diyor. Burada tabii ilginç olan şu: “Bileşen” lâfı HDP jargonu, HDP dışında kullanan yoktu, en fazla belki “paydaş” kullanılıyordu. Ağıralioğlu’nun HDP jargonuyla HDP’ye mesafe koymasını da ilginçlik olarak kayda geçirmekte yarar var. 

HDP konusu ne derece önemli? Tabii ki önemli; Millet İttifakı’nın geleceğinde, diyelim ki bir cumhurbaşkanlığı seçimi olacak ve Millet İttifakı, diyelim ki kendi içerisinden ortak aday çıkartmaya çalışacak. Bu noktada Abdülkadir Selvi’nin geçen yazdığı Abdullah Gül isminin Yavuz Ağıralioğlu’nu çok rahatsız ettiğini biliyoruz; kendisi Sputnik radyosunda Atilla Güner’in sorularını cevaplandırırken bu konuya çok öfkeli cevaplar da verdi, onu da biliyoruz. Zaten geçen cumhurbaşkanlığı seçiminde de Abdullah Gül’ün ortak aday olmasının engellenmesinde birinci rolü, öncelikli rolü, Meral Akşener’in kendi adaylığını ilan etmesi oynamıştı. Ama 31 Mart ve 23 Haziran’da başarısı kanıtlanmış bir ittifak var. Bu ittifakın daha ortada seçim gözükmezken İYİ Parti’nin bir kesimi tarafından gündeme getirilmesi, sorgulanması gibi ilginç bir durumla karşı karşıyayız. Bu İYİ Parti’yi nereye doğru sevkeder? Hemen kısa vadede bir şey olmasını beklemek çok gerçekçi değil; çünkü ortada somut olarak AKP’nin de Erdoğan’ın da İYİ Parti’nin desteğine âcil bir şekilde ihtiyacı yok. Ama bir andan sonra olacaktır; çünkü özellikle yeni sistemde tek bir oyun bile çok değerli olduğunu biliyoruz. İYİ Parti bu anlamda yönelebilir mi? Yavuz Ağıralioğlu’nun söylediği gibi Erdoğan tarafından verilecek, parlamenter sisteme geçiş –o pek olmaz ama–, mevcut sistem içerisinde denge denetleme, frenleme mekanizmaları inşa edileceğine dair birtakım sözlerle ya da onları zemin alarak böyle bir yöneliş olabilir mi? Olabilir; siyaset bu, pekâlâ mümkün. Ama olursa ne olur? Olursa çok ciddi bir etkisinin olacağını sanmıyorum. Tabii ki Erdoğan buradan bir şeyler kazanır, ama burada İYİ Parti tabanında, İYİ Parti seçmeninde, bu partiye oy veren seçmenlerin onlarla beraber, bu partinin yöneticileriyle beraber Erdoğan’ın ya da Cumhur İttifakı’nın peşinden gideceklerini sanmıyorum ya da önemli bir kısmının gideceğini sanmıyorum. 

Bu noktada Burak Bilgehan Özpek’in ilk tartışmalar başladığı zaman sosyal medyada paylaşımı vardı, diyordu ki: “İYİ Parti’nin Erdoğan’a yönelmesinden en çok kârlı çıkacak olan Ali Babacan’dır.” Buna katılıyorum, gerçekten isabetli bir tespit. Zaten şu anda Ali Babacan’ın kurması söz konusu olan partinin İYİ Parti’yi bir şekilde tehdit ettiğini kabul etmek lâzım. Neden böyle bir tehdit var? Çünkü İYİ Parti bir merkez sağ partisi beklentisiyle bayağı bir ilgi gördü, Meral Akşener bu beklentiyi karşılayabilecek bir figür olarak öne çıktı, ama bunu tam olarak gerçekleştiremedi. Şimdi gördüğümüz kadarıyla Babacan buna talip oluyor ve eğer ekibini de böyle bir şekilde inşa ederse, yani bir tür ikinci bir ANAP olacakmış gibi inşa ederse, o zaman İYİ Parti’de beklediklerini bulamayanlar buraya yönelebilirler. Akşener bir yayında buna çok fazla güçlü bir ihtimal olarak bakmadığını söyledi; ama ilginç bir şey söylüyor: Doğu’daki az sayıdaki oyunlarının Davutoğlu’nun kuracağı partiye yönelebileceğini vurgulamış, bu da ilginç bir not. Ama Güneydoğu’daki İYİ Parti oylarının çok ciddi bir öneme sahip olduğunu sanmıyorum. Esas önemli olan, İYİ Parti’nin batıdaki büyük şehirlerde ve Ege, Akdeniz’de aldığı bir oy var, orta sınıflardan aldığı bir oy var. Bunların geçmişte Doğru Yol’a, ANAP’a oy vermişler, ya da onların çocukları ya da devamları olduğunu düşünebiliriz. Bunlar bir dönem MHP’ye doğru bir kayış yaşamışlardı, ama şimdi işin rengi değişebilir. Önceki dönemde MHP’ye kaymış olan batıdaki seçmenin önemli bir kısmının İYİ Parti’ye gitmiş olduğunu düşünüyorum. Onlar da şimdi eğer İYİ Parti tekrar iyice bir iktidara ve klasik sağcılığa yönelirse, herhalde Ali Babacan’a daha fazla dikkat kesilecektir. Buna İYİ Parti milletvekilleri içerisinde merkez sağ beklentisi olanların da dahil olduğu kanısındayım. Şimdiden Yavuz Ağıralioğlu’nun açıklamaları üzerine küçük çapta sesler çıktığını biliyoruz Bunları açıkça yapan bir kişi Merkez Bankası eski başkanı Durmuş Yılmaz’dı. “Ne oluyoruz?” diye sormuştu ortaya, rahatsız olduğu belliydi. “Ne oluyoruz?” diye soranlar çok var — bazılarıyla bizzat konuştum. Onlar Yavuz Ağıralioğlu’nun dile getirdiği görüşlerin partinin resmî görüşleri olmadığı kanısındalar, Meral Akşener’in böyle bir yönelim içerisinde olmadığı kanısındalar. Ama şu haliyle baktığımızda İYİ Parti farklı farklı mesajlar vererek elini güçlendirmeye çalışıyor gibi bir intiba var. Bu olabilir; ama bu tür hususlarda, bu tür farklı diller, farklı söylemler kullanıldığı zaman, kazançtan çok zarar da söz konusu olabilir. İYİ Parti için riskli bir durum söz konusu açıkçası. Tabii İYİ Parti’yle beraber kamuoyunun tanıdığı bir ismin İYİ Parti hakkındaki tartışmaları böyle yönlendirebilir olması da parti kimliğinin tam olarak inşa edilmemiş olduğunu, bu sürecin henüz sürmekte olduğunu gösteriyor. Parti kimliği inşasında olumlu anlamda yardımcı mı olacak, yoksa olumsuz anlamda onu sekteye mi uğratacak bu? Bunu da zaman içerisinde göreceğimizi düşünüyorum. 

Dolayısıyla şöyle toparlamak mümkün: İYİ Parti’nin seçiminde Ali Babacan’ın ve bir ölçüde de Ahmet Davutoğlu’nun kuracağı partiler önemli olacak. O zaman o partilerin çıkışı, kadroları ve kamuoyundan aldıkları tepkiye, ilgiye ya da eleştiriye göre İYİ Parti kendini yeniden tanımlama, yönelimlerini yeniden belirleme noktasında olacaktır. Bir diğer soru da şu: “Ali Babacan’ın kuracağı partiyle İYİ Parti ya da en azından Meral Akşener beraber hareket eder mi?” diye bir soru gündemde olabilir — ki bazı çevrelerde dillendirildiğini biliyorum. Bu aslında olabilecek bir şeymiş gibi duruyor, ama tamamen kendi deneyimlerime istinaden söyleyebilirim ki bence olması çok mümkün değil. “Neden?” diye soracak olursanız söyleyebilecek çok fazla bir şeyim olduğunu söyleyemem açıkçası, bunu itiraf edeyim. Ama İYİ Parti ve Ali Babacan’ın partisinin birlikte hareket etmesi şu aşamada mümkün değil. Ancak tabii ki yeni sistem ittifaklara çok imkân sağladığı için, önümüzdeki dönemde Ali Babacan’ın kuracağı parti ve belki de Ahmet Davutoğlu’nun kuracağı parti İYİ Parti’nin de olduğu ittifaklar içerisinde pekâlâ yer alabilirler. Eğer İYİ Parti Millet İttifakı’nda kalmayı sürdürürse buraya Ali Babacan’ın kuracağı parti de eklenirse HDP’nin de bir şekilde buraya açık ya da örtülü destek vereceğini de varsayarsak önümüzdeki dönemde çok çok güçlü bir muhalefet bloku oluşabilir. Erdoğan’ın da bu ihtimalden ciddi bir şekilde endişelendiği kanısındayım ve dolayısıyla İYİ Parti içerisindeki bu tartışmalardan en çok memnun olanın da Erdoğan olduğu muhakkak. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.