Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ekonomi Tıkırında (40): Ekonominin teröristleri!

Ekonomi Tıkırında‘nın 40. yayınında Sedat Pişirici, İstanbul ve Antalya’daki intihar vakaları çerçevesinde, ekonomi yorumcuları ve ekonomi gazetecilerinin “terörist” ilan edilmesi olasılığını değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Ramazan Eles

Yıl 1982 olmalı. Ben öyle hatırlıyorum en azından. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinden birbuçuk yıl sonra, 19 Şubat 1982’de kurulan Güneş Gazetesi darbe yönetimi tarafından ikide bir kapatılıyor. Geçen hafta cezaevinden çıkan Nazlı Ilıcak’ın ağabeyi Ömer Çavuşoğlu ve onun ortağı Ahmet Kozanoğlu’yla ile birlikte, Ilıcak’ın eşi Kemal Ilıcak’ın gazetesi Tercüman’dan koparılan Güneri Civaoğlu’nun genel yayın müdürlüğünde kurduğu gazete, her ne kadar ortakları ve yayın müdürü Süleyman Demirel’e yakın dursa da aslında açıkça darbe yönetimine muhalefet etmiyordu. Ama haberi de güçleri yettiğince oto sansüre uğratmadan yayınlıyorlardı. Fakat bu bile gazetenin darbe yönetimi tarafından muhalif sayılmasına yetiyordu. 

1982 yılının sonbaharıydı, kasım ayında anayasa referandumu yapılacaktı. Darbenin “beşi bir yerde”si, şehir şehir dolaşıp darbe anayasasına oy istiyordu. Güneş Gazetesi yine kapanmıştı. 10 günlük bir yayın yasağının ardından gazete piyasaya çıktığı gün “Köylü altınını satıyor” manşetini kullanmıştı. Gazetenin İzmir bürosu tarafından yapılan habere göre, Milli Güvenlik Konseyi, Ziraat Bankası’nın çiftçiye kredi vermesini durdurmuş, o sene hasat da verimli olmayınca köylümüz, çiftçimiz borcunu ödeyebilmek için kıyıda köşede yastık altında sakladığı altınını satmaya başlamıştı. Haberin fotoğrafında da İzmir’de, Kemeraltı Çarşısı’nda bir kuyumcuda, kıyafetinden açıkça köylü, çiftçi olduğu anlaşılan insanlar görünüyor, kuyumcuda alışveriş yapıyorlardı. 

Haberi gören Kenan Evren deliye döndü. Güneş Gazetesi bir kez daha kapatıldı. Evrenin kızgınlığı geçmiyordu ama. Fotoğraftaki köylüler bulundu. Bir helikopterle köylerinden alındılar. Sorguya çekildiler. Köylülerde dedi ki ” Evet fotoğraftaki kuyumcuda görünen biziz. Ama biz o esnada altın satmıyor, altın alıyorduk.” Lakin gazeteciler uzunca bir süredir kuyumculardan köylülerin altın sattığını öğrenmişler, bunu doğrulamışlar, haberde kuyumcuları da konuşturmuşlardı fakat bir türlü altın satan bir köylüye, çiftçiyi o gidiş gelişlerde denk gelmemişlerdi. Kuyumcuda ilk gördükleri köylünün,  çiftçinin kuyumcuda fotoğrafını çekmişler ama onlar da ne yazık ki altın satan değil altın alan köylü çıkmıştı. 

Kenan Evren’in hırsı ancak bu hadiseden sonraki üç mitingde yalancı gazetecilere çattıktan sonra geçti. Bu arada haberi yapan muhabirle fotoğraf çeken foto muhabire de Güneş Gazetesi’nde işten çıkarıldı. Ortalık güllük gülistanlık oldu. 

Bir başka tarih 4 Nisan 2001. Saat 11.35. Demokratik Sol Parti, Anavatan Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi hükümetinin başbakanı Bülent Ecevit, partisi DSP’nin meclisteki grup toplantısına gitmek üzere başbakanlık binasından ayrılırken merdivenlerden indiği sırada Ahmet Çakmak isimli bir esnaf merdivenlere yaklaşık 15 metre uzaklıktan, gazetecilerin bulunduğu bölümden, Başbakan Bülent Ecevit’e bir yazarkasa fırlattı. Yazarkasa Ecevit’e ulaşmadan yere çarpıp parçalandı. Bu arada esnaf Ahmet Çakmak, ‘’Başbakanım al, ben bir esnafım’’ diye bağırıyordu. 

O tarihte Ankara’da yapay çiçek toptancılığı yapan iki çoçuk babası, yine o tarihte 35 yaşında olan Ahmet Çakmak’ın 6 bin dolar borcu varmış.  2001’deki ekonomik kriz nedeniyle sabit kurdan dalgalı kura geçilip dolar kuru 600 liradan 1100 liraya fırlayınca, Çakmak’ta da şafak atmış. O günkü gazetelerin yazıldıklarına bakılırsa değil borcunu, ev kirasını ödeyemez hale gelmiş Ahmet Çakmak, “Dokuz aydır ev kirasını ödeyemedim, çocuklarımı boğma noktasına geldim’’ demiş. 

Aynı Ahmet Çakmak geçen yıl ağustos ayında İhlas Haber Ajansı’na konuşuyor, haber pek çok gazetede yer alıyor. Burda ne diyor: “Bugün yazarkasa atılacak bir durum yok. Bu ülkeye operasyon çekilmeye çalışılıyor.  Böyle bir konuda hainlerin yanında mı duracaksın, devletin yanında mı duracaksın? Bu ince ayrımı çok iyi düşünmek lazım. 18 yıldır hepimiz vatandaş olduğumuz hissettik. Bankaya gidiyorduk adam yerine konmuyorduk, vergi dairesinde adam yerine koyulmuyorduk. Hastanede adam yerine koyulmuyorduk. İlk defa biz, devlettin millete hizmet ettiğini görüyoruz.” 

Yani Ahmet Çakmak AKP’li olmuş, ortalık güllük gülistanlık. 

Geçen yıl ağustos ayında, Türkiye ekonomik bir krizin ağırlığını iyice hissediyor. Kurlar yine fırlıyor. Aynı Ahmet Çakmak, bu yıl temmuz ayında, bu sefer Yeni Çağ Gazetesi’ne konuşuyor. Aradan yaklaşık bir yıl geçmiş. Aynen şöyle diyor: “AKP’li Hayati Yazıcı’ya mail yoluyla ulaşarak Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde işe başladım. Burada çeşitli işlerde çalıştım. Daha sonra Melih Gökçek işimize son verdi. Benim suçum olmadığı halde, kendileri gibi düşünmüyorum diye beni çıkardılar. Tekrar devreye Hayati Yazıcı girdi ve beni yeniden işe başlattırdı. Melih Gökçek görevden alındıktan sonra yerine gelen Mustafa Tuna ve ekibi ne kadar adam varsa, 15 Temmuz’da canını ortaya koyan ne kadar işçisi, memuru, amiri varsa hepsinin işine bir günde son verdi. Bunların içinde ben de vardım. Hani bunlar FETÖ ile mücadele ediyorlar ya FETÖ ile mücadele yok. 15 Temmuz’da kim canını ortaya koymuşsa onlar başka yere gitti. Kimin ayağına bir taş değmiş ise kimin ayağına bir çizik gelmişse bunlar da gazi olarak nimetleniyorlar. Hayati Yazıcı’nın yine devre girmesiyle 13-14 gün sonra yine işe başladım. Yazıcıya sorun dedim bizim suçumuz ne? Biz alınterimiz ile para kazanmak istiyoruz. Bizi bankamatik memuru gibi işe gelmeden maaş al konumuna getirmeye çalıştılar. Ben ekmeğimi çalışarak kazanmayı isteyen bir insanım dedim. İşine gelmiyorsa çık dediler. Benim işime son verdiler. Ben de Hayati beyi aradım, durumu anlattım, o da hemen işe başlangıcınız yapılsın, öyle şey olmaz dedi. İşe tekrar başladım. Ama yine görev vermediler. Daha sonra seçimlere kadar fiilen Mehmet Özhaseki dönemi başladı. Artık kimseye ses çıkartacak bir ortam kalmamıştı.”

Ahmet Çakmak AKP’den uzaklaşmaya başlamış. Anlaşılan ortalık pek de güllük gülistanlık değilmiş bu yıl temmuz ayında! 

Tarih 5 Kasım 2019, günlerden çarşamba. Bakkal Yusuf Deniz, İstanbul’da, Fatih’te dükkanının, bulunduğu Güneş Apartmanı’nın birinci katındaki altı numaralı dairede üç kardeşi ile birlikte yaşayan Oya Yetişkin’in, söz verdiği halde birikmiş veresiye borcunu ödemeye gelmemesi üzerine merak edip kendisine telefon ediyor. Telefona cevap alamayınca bir üst kattaki dairelerine çıkıyor. Daire kapısında bir not görüyor: “Dikkat siyanür var. Polisi arayın içeri girmeyin.” Polis saat 23.00 sularında eve geldiğinde, 48 yaşındaki Cüneyt Yetişkin’in, 54 yaşındaki Oya Yetişkin’in, 56 yaşındaki Yaşar Yetişkin’in ve 60 yaşındaki Kamuran Yetişkin’in cansız bedenlerine ulaşıyor. Dört kardeşin bakkal defterindeki borçları 2260 lira, bugünkü kur ile 360 dolar civarında bir para. Bakkal Yusuf Deniz, alışverişi kardeşlerden Oya Yetişkin’in yaptığını, genellikle ay başında borcunu ödediğini, ancak son birkaç ayda ödeme yapamadığını söylüyor. Her gün altı-yedi ekmek alırlarmış, bu sayı bazen 10’a kadar çıkarmış. Oya Yetişkin borcunu ödeyeceğini söylemiş ama ödeyememiş. Dediğine göre maaşına haciz koymuşlar. Pazartesi günü alışveriş yaparken ise ertesi gün para vereceğini söylemiş ama ertesi gün, günyüzü görememişler. Onlar için artık hiçbir yer güllük gülistanlık değil!

Dört kardeşin intiharının Türkiye’de duyulduğu 6 Kasım Perşembe günü, bu sefer Sözcü Gazetesi’nde, halen Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde çalışmaya devam eden yazarkasa fırlatıcı Ahmet Çakmak’ın bir haberi daha yayınlanıyor. Gazeteci, Başbakan Ecevit’e yazarkasa fırlatmasını hatırlatarak soruyor Ahmet Çakmak’a: “2019 yılında bu şekilde bir eylem gerçekleştirebilir misiniz?” Cevap veriyor Çakmak: “Mümkün değil.” 

Aynı gün, 6 Kasım 2019 Çarşamba günü, Sabah Gazetesi’nde Dilek Güngör, “Yalancı çobanlar yandı” başlığını verdiği yazısında, her gün çıkıp ekonomiye Türk Lirası’na, finansal göstergelere ilişkin yalan yanlış ve yanıltıcı bilgiler ile sallayanları yola getirecek bir düzenleme yapıldığından” söz ediyor. Onun bildiği kadarı ile “ekonominin genel yapısı, milli para, finansal göstergelere ilişkin olarak bunların fiyat değer ve seviyeleri üzerinde önemli ölçüde etki doğurabilecek yalan yanlış ve yanıltıcı bilgi veren, söylenti çıkaran, bu suretle menfaat elde edenlerin altı aydan iki yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırması” gündemdeymiş. 

Ertesi gün 7 Kasım 2019’da, bu sefer Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Ordu’da, sanayi ve ticaret odasının düzenlediği toplantıda konuşuyor ve şunları söylüyor: “Birileri çıkacak, isimlerinin başında ekonomist, profesör yazan ama bu ülkeye zarar vermeye çalışan, nereye hizmet etmeye çalıştığı, hangi tabloları çizerek milleti korkutmaya, Türkiye aleyhinde algı oluşturmaya çalışan bu kişilerin, terör eylemlerinde gördüğümüz ekipten farkı yok.” 

Bundan 37 yıl önce, 12 Eylül askeri faşist darbesi lideri höpürse de köpürse de assa da kesse de “yalancılar” dese de herkes biliyordu ki köylü altınını satıyor. Ondan 37 yıl sonra da herkes biliyor ki Türkiye’de yokluk var, yoksulluk var, işsizlik var, hayat pahalılığı var ve bunlarla baş edemeyip canına kıyanlar var. 

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelmesini sağlayan ekonomik krizin figürü Ahmet Çakmak yazarkasa fırlatma eylemi nedeniyle hapse düşmedi. 6 bin dolar borcuna rağmen intihar etmedi, yaşamaya devam etti. İktidar partisi tarafından kollandığı belediyede işe yerleştirildi. İki kere kovulmasına rağmen aynı işte tutuldu. 

AKP’nin, içinden geçmekte olduğumuz ekonomik krizinde ise 390 dolarlık bakkal borcu olan dört kardeş, ortaya hayatlarını fırlatarak sahneden çekildi, hem de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Türkiye Cumhuriyeti bankalarındaki döviz mevduatı 108 milyar dolardan fazla iken. Sonra deniyor ki “ekonomiyi yorumlayanlar terörist” öyle mi? 

Tarih bu sefer 9 Kasım. Antalya, Konyaaltı, Siteler Mahallesi, 1313 sokak, Talip Yörükoğlu Apartmanı, sekizinci kattaki dairede yaşayan Şimşek ailesine ulaşamayan yakınları polise haber veriyor. Polis gece yarısını geçe daireye giriyor. Selim Şimşek ile Sultan Şimşek ve çocukları 9 yaşındaki Ceren ile 5 yaşındaki Ali’nin cansız bedenleri ile karşılaşıyor. Bilgisayar teknikeri Selim Şimşek önce çocukları ve eşine sezdirmeden siyanür içirmiş, sonra da kendisi siyanür içerek intihar etmiş. Geride bir de mektup bırakmış. Mektubun tam içeriğini bilmiyoruz ama sızan bilgilere göre maddi sıkıntı çektiğini, dokuz aydır çalışmadığını yazıyor, “Herkesten özür diliyorum ama artık yapacak bir şeyim yok. Hayatımıza son veriyoruz’’ diyor. 

Önemli bir ayrıntı, Selim Şimşek sıkı bir Recep Tayyip Erdoğan hayranı. ssimsek2507 adresindeki Twitter hesabının profilini, “Erdoğan varsa ben de varım” yazan bir Recep Tayyip Erdoğan fotoğrafı süslüyor. En son tweetini 5 mart 2018’de, 20 ay önce atmış. Ama bakılırsa neredeyse bütün tweetleri Recep Tayyip Erdoğan hayranlığının bir işareti. Şimşek’in Facebook sayfası da benzer bir profil sunuyor. 

İslam’ın ikinci halifesi Ömer’e atfedilen bir söz vardır. Yaklaşık 1380 yıl önce söylenmiş: “Kenarı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu, gelir de adli ilahi Ömer’den arar onu.” Yani “Dicle’nin kenarında bir kurt bir koyun kapsa, Allah bunun hesabını Ömer’den sorar.” Recep Tayyip Erdoğan ise daha beş yıl önce, 20 Mayıs 2014’te atmış şu tweeti: “Bu ülkenin başbakanı olarak açıkça ifade ediyorum ki Dicle’nin kenarında kurtun kaptığı bir koyun bile mesuliyetim altındadır.” 

Kurdun kaptığı koyunun sayısı artık belli değil. En son geçen hafta sekiz koyun kaptı kurt. Dördü İstanbul’un göbeğinde idi, dördü Antalya’nın göbeğinde. Şimdi söyleyin bakalım terörist kim? Yokluk mu? Yoksulluk mu? İşsizlik mi? Hayat pahalılığı mı? Yoksa bunları yazan yorumlayan akademisyen mi gazeteci mi?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.