Dünyada en fazla koronavirüs vaka sayısının görüldüğü Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), salgın sürecini üç fazda inceleyen Foreign Affairs dergisi, ülkenin salgını kontrol etme konusundaki yetersiz politikalarının değişmesi gerektiğine dikkat çekti. Dergide yayımlanan 16 Eylül tarihli makalede, ABD’nin en az iki aylık sokağa çıkma yasağını uygulaması gerektiğine vurgu yapıldı.
ABD merkezli Foreign Affairs dergisinde yayınlanan makale, ülkede koronavirüs salgınının yayılmasını kontrol etmekte yetersiz kalan yönetime rehber olacak nitelikte. Minnesota Üniversitesi Bulaşıcı Hastalık Araştırma ve Politika Merkezi Direktörü Michael T. Osterholm ve Vaşington’da yaşayan yazar Mark Olshaker’ın yazdığı makalede, salgın sürecinin üç fazdan ibaret olduğu ve ABD’nin şu sıralar ikinci fazı yaşadığı belirtildi.
Makaleye göre ilk faz, 2019 yılının sonunda koronavirüs salgınının Çin’de ilk defa ortaya çıktığı zaman başladı. Daha sonra dünyaya yayılan ve birçok ülkenin hazırlıksız yakalandığı bu dönem genel bir paniğe neden olurken ABD’nin New York şehrinde yüksek sayıda koronavirüs vakası görüldü. Şehirde daha sonra uygulanan sıkı tedbirler ve sokağa çıkma yasakları salgından kaynaklı bir felaketi önledi, ülkenin geri kalanına örnek bir model oluşturdu.
Birinci fazda gözlemlenen en büyük sorun koronavirüs testinin yapılmamasıydı. Bazı Asya ülkelerinin yaşadığı SARS salgını tecrübesi, koronavirüs salgınında bu ülkelere hızlı bir şekilde insanlara test yapma ve virüsün yayılımını takip etme olanağı verdi. Buna karşın ilk başta salgının ciddiyetini idrak etmekte zorlanan ABD için, bu süreç sancılı geçti. Virüsün yayılmasını takip edemeyen ve gerekli önlemleri almaktan aciz kalan ABD hükümeti çareyi sokağa çıkma yasağında gördü. Nisanda günlük 32 bin vakanın görüldüğü ülkede bu sayı bir ay sonra 22 binlere düşünce birçok ABD’li salgının sona erdiğine dair yanlış bir hisse kapıldı.
Makaleye göre ikinci faz, sokağa çıkma yasağının kaldırılmasından sonra başladı. Vaka sayılarında görülen önemli oranda düşüşler, ekonomik kaygılar ve yaz mevsiminin gelmesi birçok insanın salgından önceki hayatlarına geri dönmesini istemesine neden oldu. Ancak salgının sınırlı bir şekilde kontrol altında olması, normal hayata yeniden dönmek için yeterli değildi. Dışarı çıkan insan sayısının artmasıyla temmuz ayının sonlarına doğru vaka sayıları da yükselişe geçti. Ortalama günlük vaka sayısının 66 bin olduğu bu dönemden sonra Kaliforniya, Florida, Teksas gibi eyaletlerin salgını önleme politikaları günlük vaka sayılarının 40 binlere düşmesine neden olsa da ülkede günlük ölüm sayısının binlerde olması salgına karşı herhangi bir zafer emaresinin olmadığını gösteriyordu. Bu kapsamda salgının kontrol altına alınması için iki yol görünüyordu: Koronavirüs aşılarının hazır hale gelmesi veya sürü bağışıklığı.
Bir teoriye göre salgının yayılmasını önlemek için en ideal yöntem olan sürü bağışıklığı, mümkün olduğunca fazla insanın virüse karşı doğal bağışıklık geliştirmesiyle yaşlı ve savunmasız insanların daha kolay korunabilmesine yardımcı oluyor. Sürü bağışıklığının genel olarak yanlış anlaşıldığına dikkat çeken makalenin yazarları, salgının yayılma oranının düşmesi için toplumda farklı hastalıklar için farklı oranlarda nüfusun hastalığa karşı bağışıklık geliştirmesi gerektiğinin altını çizdi. Mesela kızamık virüsü gibi havadan kolayca yayılan bir salgının önlenmesi için nüfusun en az yüzde 95’inin kızamığa karşı bağışıklık göstermesi gerekiyor. Bu oranın koronavirüs salgını için ise yüzde 50 ile 70 arasında değiştiği öne sürülüyor. Bu metot, hastalığın yayılmasını durdurma değil, yavaşça sürdürmeyi hedefleyerek toplumda genel bir bağışıklık oluşmasını öngörüyor. Ancak sürü bağışıklığı metodunun ABD’de kullanılması, bağışıklık kazanacak nüfus yüzdesine ulaşırken en az iki milyon insanın ölmesi anlamına geliyor. Savunmasız nüfusunu korumaktan hâlâ âciz olan 328 milyon nüfusa sahip ülkede, bu metodun uygulanması korkunç sonuçlara yol açabilir.
Makalede sürü bağışıklığı gibi realist olmayan bir yol yerine ikinci fazın en iyi bir şekilde atlatılmasının koronavirüs aşısı bulunana dek sıkı tedbirli bir sokağa çıkma yasağının uygulanmasına bağlı olduğu dile getiriliyor. Altı ila sekiz hafta sürmesi gereken bu sokağa çıkma yasağı ile günlük vaka oranının yüz binde bire indirilmesi ve daha sonra virüsün yayılmasını takip edecek mekanizmaların devreye girmesi öneriliyor. Mevcut hükümetin böyle bir yol denemesine ihtmal vermeyen yazarlar, eyaletlerin kendi içlerinde bu tür tedbirleri alabileceğini vurguluyor ve New York şehrindeki salgınla mücadelenin başarısını örnek veriyor. Böyle bir uygulama kapsamında işine gidemeyecek milyonlarca ABD’li için ise bir yardım paketini hazırlanmasının gerektiği belirtiliyor. Bu kapsamda bir paketin kamu sağlığı ile ekonomik refah arasındaki ikilemi de sona erdireceği öne sürülüyor.
Sürecin son kısmı olacak üçüncü faz ise koronavirüs aşılarının hazır hale gelmesi ile başlayacak. Ancak bu sürecin de yeni sorunlar doğuracağı şimdiden öngörülebiliyor. ABD’de aşı karşıtı birçok insanın koronavirüs aşısına karşı olumsuz tepki vermesi ve aşıların siyasi araç olarak kullanılması gibi senaryolar bu potansiyel sorunlardan sadece bir kısmı. Bunun yanında makalede siyasi malzeme olarak kullanılması muhtemel aşıların yeterli testlere tabi tutulmadan dağıtıma çıkmasının kamu sağlığını tehdit eder nitelikte olduğu vurgulanıyor. Bu kapsamda aşıların gerekli tüm testlere tabi olduktan sonra dağıtılması ve dağıtımda önceliğinin salgın riski altında olan gruplara verilmesi önem arz ediyor.
Makale yazarları üçüncü fazı tartışmadan önce şu anki duruma öncelik verilmesi gerektiği kanaatinde. Bu yüzden ABD’nin bir an evvel ülkeyi yeniden bir karantinaya alması ve aşıların sağlıklı bir biçimde hazır olmasını beklemesi kamu sağlığının geleceği için en uygun seçenek.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.