Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Yine Fransa: Radikalizmin rehin aldığı İslam ve Müslümanlar

Fransa’da Samuel Paty adlı lise öğretmeni, derste ifade özgürlüğünü anlatırken Hz. Muhammed’in karikatürlerini gösterdiği için bir grup öğrenci ve veli tarafından şikayet edilmişti. Paty, Cuma günü akşam saatlerinde evinin yakınında kafası kasap bıçağıyla kesilerek öldürüldü. Kati zanlısı 18 yaşındaki Çeçen asıllı genç de polis tarafından öldürüldü. Bu olay bir süredir unutulmuş olan Batı dünyasında Müslümanların ve İslam’ın durumu tartışmalarını yeniden tırmandırmaya aday.

Yayına hazırlayan: Cemre Su Arvas 

Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. Cuma günü akşam saatlerinde Twitter‘da Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un bir tweet’ini gördüm: “Ils ne passeront pas” diyordu. Bu, tam Türkçe çevirisi, “Geçemeyecekler”…, “Geçmeyecekler” ya da “Geçemeyecekler”. Anlamadım, anlam veremedim; ama başka işlerim vardı, olayı da deşemedim. Ertesi gün baktığımda, aslında cuma günü akşam saatlerinde Fransa’da Paris’e yakın bir şehir olan Yvelines’de bir lise öğretmeninin öldürülmesi olayı bu. Macron da olay yerine gitmiş ve orada yaptığı konuşmaymış bu. Bu “Geçemeyecekler” sözü aslında İspanya İç Savaşı’nda çok daha popüler olan “No pasarán”. Yani o daha çok Türkçe’de “Faşizme geçit yok”, “Geçit yok”, “Faşizme geçit yok” gibi bir söz, ona göndermeli bir söz. Burada, bir coğrafya ve tarih öğretmeni, 47 yaşındaki bir tarih öğretmeni kafası kesilerek öldürüldü. Samuel Paty adında bir tarih öğretmeni öldürüldü ve katil zanlısı onun naaşının yanında, cesedinin yanında polis tarafından bulunuyor. Polise karşılık vermeye çalışınca da iki kurşunla öldürülüyor. Öldürülen kişi de 18 yaşında, aslen Çeçen olan bir genç. 18 yaşında bir genç. İşin ilginci, bu genç o okulun öğrencisi değil. Yani onunla bir öğrenci-öğretmen ilişkisi yok. Sonra anlaşılıyor ki Samuel Paty, lise 4. sınıflarına verdiği derste ifade özgürlüğünü anlatmak için şöyle bir şey yapıyor: Hz. Muhammed karikatürlerini getiriyor sınıfa, Müslüman öğrencilerin el kaldırmasını istiyor ve onların dershaneden çıkmasını istiyor ve geri kalanlara bu karikatürler üzerinden bir şeyler anlatıyor, ders yapıyor; ama Müslüman öğrencilerin bir kısmı buna itiraz ediyorlar ve veliler de işin içerisine girince, bu okulda küçük çaplı bir olay yaşanıyor ve bazı veliler bu olayı sosyal medyaya taşıyorlar. Soruşturma başlatılıyor ve ondan sonra da, aradan birkaç gün geçtikten sonra, Cuma günü, evine yakın bir yerde, okuldan çıkıp evine gitmekte olan bir çocuk babası Samuel Paty, 18 yaşındaki genç tarafından kasap bıçağıyla öldürülüyor ve genç daha sonra Twitter hesabından kafasını kesmiş olduğu bu kişinin fotoğrafını paylaşıyor ve orada Macron’a yönelik olarak birtakım şeyler söylüyor. İslâmî birtakım sloganlar söylüyor. Zaten yine bir iddiaya göre çatışma sırasında da yine “Allahuekber” demiş ve yine birtakım sloganlar atmış. 18 yaşında Çeçen bir genç. Bu olay Fransa’da olan ilk olay değil. Fransa’da daha önce çok daha geniş kapsamlı olaylar olmuştu. Charlie Hebdo saldırısı başlı başına büyük bir olaydı. Daha sonra Bataclaneğlenceyerine ve başka yerlere de saldırılar düzenlenmişti. Organize saldırılar olmuştu. Bunların kimisi doğrudan IŞİD’e atfedildi, kimisi tam IŞİD ya da El Kaide olmasa da organize oldukları belli hareketlerdi ve bunların her biri uluslararası alanda da çok ciddi bir etki yaratmıştı. Başka ülkelerde de yaşandı, Batı ülkelerinde de yaşandı saldırılar; ama Fransa bu konuda çok sayıda saldırının yaşandığı bir ülke oldu. Fransa aynı zamanda Avrupa’da Müslüman nüfusun en çok olduğu ülkelerin başlarında geliyor. Yani burada sadece azınlık olarak tanımlanamayacak bir Müslüman nüfus var. Bunların kimisi eski Fransa sömürgelerinden gelenler, Kuzey Afrika’dan, Kara Afrika’dan gelenler.

Ama başka yerlerden de, bu Çeçen gencin olduğu gibi, Türkiye’den de başka yerlerden de Fransa’ya yerleşmiş çok sayıda Müslüman kişi var. Bu olay birçok açıdan çok anlamlı ve çok trajik tabii ki. Öncelikle yine bir Hz. Muhammed karikatürü üzerinden çıkan bir olay ve ifade özgürlüğü meselesi yine gündeme geliyor ve burada yine bir kere daha Müslümanların en azından bir kısmının –hepsi olmasa bile– bu konuda Batı standartlarıyla yaşadıkları sorun kendini gösteriyor ve burada doğrudan bu kişinin, öğretmenin lise öğrencilerine ifade özgürlüğü dersinde anlattıkları nedeniyle bu saldırının yaşanmış olması ve saldırının çok vahşice, barbar bir şekilde gerçekleşmiş olması işi daha da katlıyor. Zaten gerek Emmanuel Macron’un yaptığı açıklamalar, gerekse Fransa’nın önde gelen yayın kuruluşlarında yazılanlar, çizilenler, en çok vurguyu ifade özgürlüğü hususuna veriyorlar. Düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü hususunun altını çiziyorlar ve tabii ki bu Macron’un da yakın zamanda ilan ettiği, İslâm’ı, İslâmiyet’te, Fransa’daki İslâmiyet’i bir şekilde şekillendirme çabasıyla aynı zamana denk geliyor. Macron böyle bir çağrıda bulunmuştu, böyle bir niyeti olduğunu söylemişti. Bu çok tepki de çekti. Türkiye’de de, Türkiye’yi yönetenler de bu konuda Macron’a birtakım eleştiriler yönelttiler. Tabii bu aynı zamanda Doğu Akdeniz geriliminde Macron’un Yunanistan’ın yanında açık bir şekilde Türkiye’ye karşı olmasına da denk gelmişti, onun da etkisi olmuştu; ama Fransa’nın gündeminde hep var olan İslâm meselesi, İslâm’la ve Müslümanlarla bir arada yaşamanın nasıl formüle edileceği meselesi, Macron’un son çıkışıyla bir kere daha gündemde çok ciddi bir şekilde yer almaya başlamıştı ve tam bunun üzerine geldi bu saldırı. 

Tabii bu arada daha önceki saldırıların her biri –yani en azından Fransa’da yaşananlar– çok organize saldırılardı. Örgüt vardı, ya da örgütümsü yapılar vardı. Buradaki olay –bir örgüt var mı, çok emin değilim– daha bir bireysel, ya da –belki yakın çevresinden birtakım destekler almış olabilir– daha fevrî bir olay gibi gözüküyor. Tabii belli de olmaz, çok örgütlü de çıkabilir; ama bu şunu gösteriyor: Özellikle Müslüman olmayan Fransızların nezdinde tek tek, her bir Müslüman’ın pekâlâ saldırgan olabileceği düşüncesi yerleşiyor — ki bu düşünce özellikle aşırı sağ tarafından yıllardır Fransız kamuoyuna pompalanıyor; yani sorunun tek tek kişilerden değil, esas olarak İslâmiyet’ten kaynaklandığı yönündeki o propaganda zaten uzun bir süredir var ve belli bir karşılığı da var. Fransız aşırı sağının aldığı oylar da bunu gösteriyor. Bir şekilde Kovid’le beraber, yani salgınla beraber, bu olay biraz gündemden düşmüştü. Aynı şekilde IŞİD’in özellikle Irak ve Suriye’de yediği darbeler ve elindeki yerleri, Rakka’yı ve Musul’u kaybetmesiyle beraber bir ölçüde birtakım şeyler azalmıştı, yatışmış gibiydi; ama hep bir tedirginlik hâli de vardı. 

IŞİD’in varlığını göstermek için yeniden Batı’da organize saldırılar yapıp yapmayacağı gibi tartışmalar varken, bu konudaki birtakım çalışmalar varken, istihbarat faaliyetleri varken, bu yaşanan, öğretmenin öldürülmesi olayı işin yine hayli zor bir yere doğru gidebileceğini gösteriyor. Örgütleri denetlemek, takip etmek, belli ölçülerde kolay. İçine sızma olabiliyor ya da onların haberleşme ağlarına sızma olabiliyor ve buralarda örgüt birden fazla kişi olduğu zaman takip etmenin yine birtakım imkânları var; ama tek tek bireysel yapılan işlerde –ki bu öldürülen gencin geçmişinde radikal eğilimler falan bulunamamış, yani bir kaydı yok– böyle kaydı olmayan insanların, takipte olmayan, yani radikal İslâmcı ağlarla ilişkisi bilinmeyen birtakım insanların saldırgan olma ihtimali –mesela bu olayda olduğu gibi bir kasap bıçağı ile olduğu söyleniyor–, kolaylıkla temin edilebilecek silahlarla saldırgan olma ihtimalleri işi daha da kızıştırıyor. 

Tabii ki böyle bir olay bir anlamda Macron’un işini hem kolaylaştırıyor hem zorlaştırıyor. Çünkü Macron İslâm üzerine bir şeyler söyledi, çünkü Macron bayağı bir popülaritesini kaybetmekte ve kendisinin kitle tabanı desteğini yeniden inşa etmek gibi bir derdi var. Özellikle salgın süresince gösterdiği performansı, hele ilk dönemlerinde gösterdiği başarısız performansı bir şekilde örtmek istiyor ve bir anlamda İslâm meselesini ortaya atarak kendisine yeni bir alan yaratmaya çalıştı ya da tabanını güçlendirmeye çalıştı. Bu aslında Batı’da, merkezde yer alan siyasetçilerin sıklıkla yaptıkları bir yanlış. Başları sıkıştığı zaman aşırı sağın motiflerine yakınlaşma eğilimleri gösteriyorlar. Birçok ülkede bunu yaşadık ve giderek bütün merkez hareketler, göçmen konusunda, mülteci konusunda, İslâmiyet konusunda daha aşırı sağa yakınlaşıyorlar. Macron’da da böyle bir eğilim vardı; ama şimdi işin içerisine böyle bâriz bir şiddet olayı girince, hızlı bir şekilde bir şeyler yapması beklenecek kendisinden ve hızlı bir şekilde bir şeyler yapma durumunda hata yapma ihtimali de giderek artacak. Olayın bir böyle bir boyutu var; ama beni en çok ilgilendiren kısmı tabii ki Batı’da yaşayan Müslümanların durumu. Bu Müslümanlar derken çok geniş bir yelpazeyi düşünmek lâzım. Birçoğunun belki dinle pek bir ilişkisi olmayabilir; ama o ülkelerdeki çoğunluğu oluşturan Müslüman olmayan kesimlerin gözünde herkes bir şekilde, ister sakallı cübbeli olsun ya da olmasın, başörtülü peçeli olsun ya da olmasın, tüm Müslümanları potansiyel bir suçlu, saldırgan olarak görme eğiliminin tekrardan bu tür olaylarla hızlanacağını düşünmek lâzım ve burada bir rehin alınma durumu var. 

Burada rehin alınan şu: Aslında bu tür radikal çıkışlar, her türlü terör saldırısı, aslında Müslümanları ve İslâmiyet’i rehin alıyor. Hele bunlar Batı’da yaşayan Müslümanlar ise ve Batı’da varlığını sürdüren İslâm dini ise, iş giderek zorlaşıyor; çünkü Batılıların beklediği şekilde bu olaya karşı açık bir pozisyon alabilmek çok kolay bir şey değil Müslümanlar için. Tabii ki bunu yapabilenler var, ama birçokları daha temkinli, daha usturuplu bir şekilde bir şeyler yapmaya çalışıyorlar; ama bu atmaya çalıştıkları adımlar, temkinli adımlar, hiçbir şekilde diğer kesimleri, çoğunluğu oluşturan kesimleri tatmin etmiyor ve dolayısıyla arada daha önce ne kadar entegrasyon olabilmişse de, bu tür eylemler o entegrasyonu çok ciddi bir şekilde paramparça ediyor. Böyle bir mesele var. Entegre olmak istemeyenler bundan rahatsız olmayabilirler; ama eninde sonunda bir fatura çıkacaksa, o faturadan hemen hemen herkes olumsuz anlamda nasibini alacaktır. Yani kimse “Ben bunlardan değilim, şunlardan değilim, benim ne alâkam var?” deyip kolay kolay kendisini bu beladan kurtaramayabilir; çünkü belli bir aşamadan sonra bu tür terör saldırılarının bireysel ya da örgütlü ve “İslâm adına” –tabii ki İslâm adına derken tırnak içine alarak söylüyoruz–, “İslâm adına” yapılma iddiasıyla gerçekleştirilmesi, İslâm’la bir şekilde ilişkisi olan herkesi bir şekilde zan altında bırakıyor ve zor durumda bırakıyor. 

Şu anda Batı’nın en temel meselelerinden birisi göç, mülteciler meselesi ve mülteciler denilince de genellikle, hepsi olmasa da büyük çoğunlukla İslâm coğrafyasından gelen mülteciler akla geliyor ve çok büyük bir direnç var Batı’da, Batı’nın birçok ülkesinde. Mülteciler konusunda insanî yaklaşım gösteren grupların, çevrelerin, partilerin sayısı her geçen gün azalıyor. Demin de söylediğim gibi merkezdekiler, aşırı sağın görüşlerine iyice yaklaşıyor ve bu arada onlar aşırı sağa yaklaşınca bu görüşlerin esas sahiplerinin gücü daha da artıyor. Böyle bir olay var. Sonuçta bu ayrımcı görüşlerin, ırkçılığa kadar varan ayrımcı görüşlerin güçlenmesinin faturasını azınlıkta olanlar ödeyecektir. Bu tür saldırılar sonuçta bütün Müslümanları ya da kendilerini Müslüman olarak tanımlamasalar bile diğerleri tarafından Müslüman olarak görülen herkesi zor durumda bırakacak. Onun ötesinde sadece Batı dünyasında yaşayan Müslümanlar değil, tüm dünyada, bütün Müslümanların zaten çok ciddi bir imaj sorunu var; bu belli ölçülerde, son günlerde terör saldırılarının pek olmaması ile birlikte azalmaya yüz tutmuştu, çok fazla konuşulur gibi değildi; ama Fransa’daki bu saldırı, her an her şeyin olabileceğini bir kere daha gösterdi. Çünkü çok kolay bir şey. Sonuçta küçük bir yerde, bir şehirde bir coğrafya öğretmeni, tarih ve coğrafya öğretmeni okulundan çıkıyor, yani onun bir can güvenliği endişesi duyması çok aklına gelecek bir şey herhalde değildi ya da bir gencin sokak ortasında kendisini kasap bıçağıyla öldüreceği… Böyle acı bir durum var ve bu acı durum, bir taraftan her ne kadar burada tabii ki Müslümanlar bunun kendileriyle ilişkisi olmadığını, lânetlediklerini falan söyleyecekler; ama ne kadar söylerlerse söylesinler, karşı taraf, çoğunluğu oluşturan tarafı ikna etmeleri, tam anlamıyla ikna etmeleri mümkün olmayacak ve bu olaylar birike birike sıradan insanın korku ve kaygılarını, güvenlik endişelerini daha da artırıyor ve artık bir şeyler yapılsın diye devlete, yönetenlere baskılar da iyice artacak. 

Çok hazin bir durum. Çok acı bir durum. Burada faturayı herkesin ayrı ayrı ödeyeceği bir durum; ama bununla nasıl mücadele edilebileceği konusunda tarafların arasında hiçbir anlaşmanın olmadığı, anlaşma imkânının iyice uzaklaştığı bir durum. Tarafların içerisinde, şöyle söyleyelim, bir tarafta Batı’da yaşayan Müslümanlar ve diğerleri gibi kabaca bir ayrım yapacak olursak, diğerlerinde homojen bir bakış açısı oluşuyor genellikle İslam ve Müslümanlar karşıtı. Öte yandan, orada yaşayan Müslümanların, İslâm diniyle bir şekilde irtibatta olan kişilerin kendi içlerinde tam bir kafa karışıklığı var, birliktelik yok, örgütlülük de yok, böyle bir acı bir durum ve bunun şu âna kadar yaşayan faturaları ağır oldu, Eğer bu son saldırı gibi saldırılar başka yerlerde, Fransa’da ya da başka Batı ülkelerinde devam ederse, iş daha da ciddiye binecektir.

Burada tekrar karşımıza çıkan bir husus daha var, onu da belirtmek istiyorum: Sosyal medya. Görüyoruz ki sosyal medya birçok anlamda iletişimi, haberleşmeyi kolaylaştırdığı gibi, aynı zamanda nefretin yayılmasını da kolaylaştırıyor. Muhtemelen bu saldırgan kişi bu olayı ve öğretmeni sosyal medya üzerinden öğreniyor; çünkü o derste yaptıkları nedeniyle kendisine yönelik sosyal medyada bir ifşa kampanyası yürütülmüş bir yanda. Diğer yandan, saldırgan saldırının ardından yine kendi sosyal medya hesabı üzerinden saldırının propagandasını yapıyor. Bu sosyal medya ağlarının böyle bir özelliği var ve bu ağlar özellikle radikallerin daha da radikalleşmesine ve işlerini daha da kolay yapmalarına neden oluyor. Yani bu işler artık çok daha hızlı ve çok daha kolay gelişebiliyor. Tabii ki bunun çözümü sosyal medyaya yasak getirmek falan değil; ama bunu özellikle vurgulamak lâzım ki bu işlerin artık eskisi gibi çok çetrefilli olmadığını, istihbarata çok kolay ulaşılabildiğini ve sosyal medya üzerinden propaganda ekranlarına çok kolay ulaşılabildiğini bize gösteren yeni bir olay oldu. Bundan öncekilerin hepsi de benzer bir şekilde olmuştu, bu da böyle oldu. Bundan sonrakiler de herhalde muhtemelen böyle olacak.

Türkiye’de nedense pek ilgi görmeyen; belki de insanlar bu tür şeylerle, trajik olaylarla ve ne deneceği belli olmayan zor, çetrefil konularla çok fazla ilgilenmek istemedikleri için, ilgi görmeyen bu olayın, öğretmenin katledilmesi, gerçekten vahşice katledilmesi olayının Fransa’nın ve genel olarak Batı’nın hafızasında İslâm aleyhine ve Müslümanlar aleyhine yeni bir kayıt olarak yer ettiğini ve bunun hiç de iyi bir şey olmadığını özellikle vurgulamak istiyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.