Dünyanın farklı bölgelerinde görev yapan çeşitli akademisyenler, terör saldırılarının ve İslam karşıtlığı tartışmalarının yoğunlaştığı Fransa’da ırkçılık karşıtı Fransız akademisyenlere destek için uluslararası bir mektup yayınladı. 100’den fazla Fransız akademisyen tarafından imzalanan ve 2 Kasım’da Fransız gazetesi Le Monde’da yayımlanan bir manifestoya cevap niteliğinde yazılan mektup, kısa süre içerisinde çok sayıda akademisyen tarafından imzalandı.
100’den fazla Fransız akademisyen, derste öğrencilerine fransız kara mizah dergisi Charlie Hebdo’nun Hz. Muhammed ile ilgili yayınladığı karikatürleri gösteren tarih öğretmeni Samuel Paty’nin 16 Ekim’de başı kesilerek öldürülmesine ve ardından Fransa’nın Nice kentinde düzenlenen terör saldırılarına tepki gösteren bir manifestoyu imzalamıştı. 2 Kasım günü Fransız gazetesi Le Monde’da yayımlanan manifestoda, Paty’nin öldürülmesini yaratan koşullardan, Amerika Birleşik Devletleri’nden ithal edilen “yerlileşme, ırkçılık ve dekolonizasyon” anlayışları sorumlu tutuldu ve İslamofobi hakkında yaptığı açıklamalarla Müslüman ülkelerden tepki çeken Fransa Eğitim Bakanı Jean-Michel Blanquer’e destek verildi.
Avusturalya Batı Sydney Üniversitesi’nde ırk tarihi ve ırkçılıkla ilgili çalışmalar yürüten Alana Lentin ve İrlanda’daki Maynooth Üniversitesi’nde Avrupa’da ırk, ırkçılık ve çok kültürlülük siyaseti üzerine çalışan Gavan Titley ise kaleme aldıkları açık mektupta, Fransız akademisyenlerin imzaladığı manifestodan yola çıkarak Fransa’daki akademik özgürlüğü savunarak Fransız akademisyenler arasında yükselen Müslüman karşıtı ırkçılığa karşı akademisyenleri dayanışmaya çağırdı. OpenDemocracy’de yayınlanan ve dünya üzerindeki akademisyenleri Fransa’daki ırkçılık karşıtı akademisyenlerle dayanışmaya çağıran uluslararası mektup, kısa sürede çok sayıda akademisyen tarafından imzalandı.
Mektubun çevirisi şöyle:
“Irkçılığın, beyaz üstünlüğü düşüncelerinin, antisemitizmin ve aşırı sağ ideolojilerin yükselişte olduğu bir dönemde akademik özgürlük de saldırıya uğradı. Irkların ve ırkçılığın köklerini ve yörüngelerini öğretme ve araştırma özgürlüğü, daha iyi anlamlandırılmaya çalışılan bazı popüler görüşler yüzünden sapkın bir şekilde suçlanıyor. 100’ün üzerinde Fransız akademisyen tarafından imzalanan ve 2 Kasım günü Le Monde’da yayınlanan manifestonun yarattığı tartışma da bununla ilgili. Manifestoyu imzalayanlar, Fransa Eğitim Bakanı Jean-Michel Blanquer ile ortak bir çizgide, Samuel Paty’nin 16 Ekim günü öldürülmesini yaratan koşulların oluşmasından Amerika’dan ithal edilen yerlileşme, ırkçılık ve dekolonyal anlayışı sorumlu tuttu.
Bu iddia son derece samimiyetsiz ve aynı zamanda ırk, dekolonyalizm gibi konularda araştırma yapan akademisyenlerin ölüm tehditleri aldığı bir dönemde son derece tehlikeli. Bu manifestoya imza atan akademisyenler, Fransa’daki ırkçılık çalışmalarıyla birlikte İslamcı siyaset çalışmalarını ve beyaz karşıtlığına duyulan öfkeyi baz alan çalışmaları birleştirip tek bir bağlamda incelemek için açıkça yanlış olan bir yolda kendi güvenilirliklerini feda ettiler. Ve bu manifestoyu, akademik özgürlüğü yeniden tanımlayarak “Cumhuriyet’in değerlerine saygı göstermesi” yönünde kısıtlayan bir Senato kararının ardından, akademik özgürlüğün siyasi müdahaleye açık bir konuma geldiği bir zaman diliminde yayınladılar.
Manifesto açıkça, üniversitelerdeki İslamcı akımları ayıklayarak onları destekleyen farklı ideolojik tabanlar karşısında net bir pozisyon almak ve Cumhuriyetçi prensiplerle birlikte akademik özgürlükleri zedeleyen meselelerle mücadele etmek için sorumlu bir organ oluşturan Fransa Yüksek Öğretim, Araştırma ve Yenilik Bakanlığı tarafından başlatılan “McCarthyci” süreci destekliyor.
McChartycilik: Adını eski Wisconsin senatörü Joseph McCarthy’den alan ve ABD’de 1940-50’li yıllarda çok sayıda özel çalışanın ve memurun komünist olmakla itham edilerek yargılandığı “cadı avı dönemine” yönelik kullanılan bir terim.
“İslami solcu” etiketi, Fransa’daki hükümet üyeleri, medya ve bazı saldırgan akademisyenler tarafından oldukça sık kullanılan bir terim. Bu ifade,1930’lu yıllarda komünizmin Yahudiler arasında yayılmasından sonra popülerleşen antisemitik “Yahudi Bolşevizmi” suçlamasını hatırlatıyor. “İslami solcu” kavramı, İslam’ın (ve Müslümanlar’ın) cihatçı İslamcılıkla karıştırmasına sebebiyet verdiği için son derece zararlı bir kavram. Başka bir deyişle, Fransa’daki Müslüman azınlığa yapılan ırkçılıklara dikkat çeken akademisyenler, İslamcı teröristlerin müttefikleri ve milletin düşmanları olarak damgalanıyor.
Bu manifestonun içerisindeki tek çelişki bu değil. Manifestoyu imzalayanlar, manifestoda kullanılan sert ve ateşleyici ifadelerin, Yahudi entellektüellerini devlet düşmanı “Kültürel Marksistler” olarak gösteren antisemitik cadı avınını nasıl beslediğinden habersiz gibi görünüyor. Bugünün düşmanları ise Müslümanlar, ırkçılık karşıtı politikacılar ve sömürgecilik karşıtı düşünürlerle birlikte, devlet eliyle yapılan ırkçılığa ve İslamofobiye karşı onlarla birlikte duran herkes.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Dahası, küresel bir bağlamda, Kuzey Amerika’dan aslında kimin fikir ithal ettiği sorusu da tartışmaya değer. Manifesto, Trump tarafından imzalanan ve insanların ABD hükümeti tarafından “özünde ırkçı ve seksist” olarak nitelendirilen ideolojileri savunmalarını yasaklayan bir başkanlık kararnamesinin ardından geldi. Trump’ın hemen arkasından Britanya Muhafazakar Partisi de Eleştirel Irk Teorisi’ni (Critical Race Theory) ayrılıkçı bir ideoloji olduğu yönünde kötüleyerek teorinin okullarda öğretilmesinin yasaları çiğnemek olacağını öne sürdü.
Manifestoda eleştirel ırk ve dekolonyal öğretilere getirilen eleştirilerin, akademik özgürlüğe ilişkin açık çifte standartlar yaratıyor oluşu da endişe verici. Akademik özgürlüğün gerçek doktrininin aksine, manifestoda ortaya konulan talepler, Fransız sömürgeciliğinin ve kurumsallaşmış ırkçılığın tarih veya sosyoloji boyutlarıyla öğretilmesini ve araştırılmasını akademik özgürlüğe yapılan bir saldırı olarak tasvir ediyor. Ve yanlış veya tehlikeli bir şekilde bu öğretileri akademik bir bağlamda İslami aşırılıkla ilişkilendirmek ve tıpkı manifestoyu imzalayan akademisyenlerin yaptığı gibi bazı akademisyenleri bu vahşi cinayetlerden sorumlu tutmak, manifestoda akademik özgürlükle tutarlı bir davranış biçimi olarak sunuluyor.
Bu davranış, ırkçılığın bir ifade özgürlüğü biçimi olarak korunduğu ve ırkçılık karşıtı görüşlerin ifade özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirildiği küresel bir eğilimin parçası. Tıpkı Donald Trump için olduğu gibi manifestoyu imzalayan akademisyenler için de, ırkçılık karşıtı olarak değerlendirilebilecek kişiler yalnızca sömürgecilik, kölelik ve soykırım hakkındaki tarihsel gerçeklikleri atlamakta ısrar eden ulusal tarihçiler. Bu sapkın ve çağ dışı vizyon içerisinde, geçmişteki adaletsizliklerden bir takım dersler çıkarmak amacıyla eleştirel bağlamda araştırma yürütmek ve bu konuda ders vermek; ırkçılığı kişilerin düşüncelerine indirgeyen ve onu sosyoekonomik eşitsizliklerin hüküm sürdüğü toplumlarda devletlerin ve kurumların eylemlerinden, yasalarından ve politikalarından ayıran bir görüş olan “beyaz karşıtı ırkçılıkla” uğraşmak anlamına geliyor.
Böyle bir atmosferde, Fransa’nın sömürgecilikte veya Ortadoğu ya da Afrika’nın mevcut jeopolitik dengelerinde oynadığı role ilişkin yapılan herhangi bir eleştirel sorgulama, yerel devlet ırkçılığından hiçbir şekilde bahsetmemek için İslamcı şiddetin ve ayrılıkçılığın meşrulaştırılması olarak reddediliyor. Bu şartlar altında, siyasi ve ekonomik elitlerin hem yerel hem de küresel ırkçılığın sürmesindeki rolleri hiçbir şekilde sorgulanmazken akademisyenler ve aktivistler, sıradan insanlar için koşulları iyileştirmeye çalışırken acı çekiyor.
Gerçek bir özgürlüğün yanında konuşma ve vicdan özgürlüğünü de tahsis edebilmek için siyasetçiler, yorumcular ve seçilmiş akademisyenler tarafından ideolojik olarak yürütülen bu saldırı tehditlerinin karşısında Fransız eğitimcilerin yanındayız. Bu manifesto, ırkçılık ve sömürgecilik tarihinin aklanmasıyla birlikte bütün Müslümanları şiddetle ve Müslümanlar’ı savunan kişileri de “İslami sol” ile ilişkilendiren İslamafobik bir dünya görüşüne dayanıyor. Gerçek bir akademik özgürlük, ortak bir geleceği güvence altına almak için gerektiği takdirde ulusal geçmişi de eleştirebilme hakkını içermelidir. Beyaz üstünlüğünü savunan elitler tarafından teşvik edilen derin bir kutuplaşma döneminde, bu özgürlüğü savunmak her zamankinden daha önemli”
Mektup, kısa sürede dünyanın farklı bölgelerinde görev yapan çok sayıda akademisyen tarafından imzalanıp paylaşıldı. Mektubu imzalayan akademisyenlerin listesi şöyle:
Doç. Dr. Alana Lentin, Batı Sydney Üniversitesi
Doç. Dr. Gavan Titley, Maynooth Üniversitesi
Prof. Gayatri Chakravorty Spivak, Columbia Üniversitesi
Prof. Michael Rothberg, UCLA
Prof. David Scott, Columbia Üniversitesi
Prof. Gurminder Bhambra, Sussex Üniversitesi
Prof. Rashid Khalidi, Columbia Üniversitesi
Prof. Laleh Khalili, Londra Queen Mary Üniversitesi
Prof. David Theo Goldberg, California Üniversitesi
Emeritus Profesör Talal Asad, CUNY
Prof. Anne Phoenix, Londra Üniversitesi Akademisi
Prof. David Roediger, Kansas Üniversitesi
Prof. Lewis R. Gordon, Connecticut Üniversitesi
Dilip M Menon, Witwatersrand Üniversitesi
Prof. Lisa Duggan, New York Üniversitesi
Prof. Johnny E. Williams, Connecticut Üniversitesi
Prof. Ramón Grosfoguel, Kaliforniya Üniversitesi
Emeritus Profesör Genevieve Rail, Concordia Üniversitesi
Prof. Claudia Breger, Columbia Üniversitesi
Prof. Karim Murji, Batı Londra Üniversitesi
Prof. Joan Scott, Princeton Üniversitesi
Prof. Gil Anidjar, Columbia Üniversitesi
Prof. Ariella Aïsha Azoulay, Brown Üniversitesi
Prof. David Palumbo-Liu, Stanford Üniversitesi
Prof. Ghassan Hage, Melbourne Üniversitesi
Prof. Jean Beaman, Kaliforniya Üniversitesi
Prof. Philippe Marlière, Londra Üniversitesi Akademisi
Prof. Michael Cronin, Trinity Koleji
Prof. Andrew Ross, New York Üniversitesi
Prof. Ann Whitney, Barnard
Prof. Priyamvada Gopal, Cambridge Üniversitesi
Dr. Adrián Groglopo, Gothenburg Üniversitesi
Prof. Ann L. Stoler, The New School for Social Research
Prof. Umut Erel, The Open University
Dr. Yiva Habel, Södertörn Üniversitesi
Doç. Dr. Ravinder Kaur, Kopenhag Üniversitesi
Dr. Zahra Bayati, Göteborg Üniversitesi
Dr. Scott Burnett, Göteborg Üniversitesi
Doç. Dr. Aylwyn Walsh, Leeds Üniversitesi
Prof. Mahmood Mamdani, Columbia Üniversitesi
Emeritus Profesör Sarah Schulman, New York Şehir Üniversitesi
Prof. Nicholas Mirzoeff, New York Üniversitesi
Prof. James Schamus, Columbia Üniversitesi
Prof. Michael Harris, Columbia Üniversitesi
Prof. Diana Mulinari, Lund Üniversitesi
Anders Neergaard, Linköping Üniversitesi
Dr. Nicholas Smith, Södertörn Üniversitesi
Prof. Sindre Bangstad, KIFO Norveç
Prof. Stephen Sheehi, William ve Mary Üniversitesi
Dr. Jason Toynbee, The Open University
Dr. Max Ajl, Wageningen Üniversitesi
Dr. Hamza Hamouchene, Ulusötesi Enstitüsü
Doç. Dr. Hanna Wikström, Götenborg Üniversitesi
Dr. Getahun Yacob Abraham, Karlstad Üniversitesi
Emeritus Profesör John Holmwood, Nottingham Üniversitesi
Prof. Miriam Ticktin, The New School for Social Research
Prof. Karen Seeley, Barnard College
Prof. Brinkley Messick, Columbia Üniversitesi
Prof. Richard Peña, Columbia Üniversitesi
Doç. Dr. Barzoo Eliassi, Linnaeus Üniversitesi
Ben Ratskoff, UCLA
Doç. Dr.Ronit Lentin, Trinity Koleji (emekli)
Dr. Aurelien Mondon, Bath Üniversitesi
Dr. Nicholas Guyatt, Cambridge Üniversitesi
Dr. Simon Dawes, Versailles Üniversitesi
Emeritus Profesör Jordi Marsal, Barselona Üniversitesi
Prof. Francisco Marquès, Katalonya Politeknik Üniversitesi
Doç. Dr. Pamila Gupta, Witwatersrand Üniversitesi
Dr. Justine Feyereisen, Wolfson College, Oxford Üniversitesi
Dr. Jamila Mascat, Utrecht Üniversitesi
Mektubu imzalamak için tıklayınız