MetroPoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin “Türkiye’nin Nabzı Eylül 2021” başlıklı araştırması, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) kurulduğu günden beri ilk defa seçimlere favori parti olarak girmediğini gösteriyor.
AK Parti gelecek seçimi kazanıp iktidarını sürdürebilecek mi? pic.twitter.com/75KRyUns3M
— Ozer Sencar (@ozersencar1) October 12, 2021
Yorumsuz. pic.twitter.com/jSzUJvylIX
— Ozer Sencar (@ozersencar1) October 8, 2021
Geçen günlerde olası bir Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) iktidarında kazanılmış haklarını kaybetme endişesi yaşayan kararsız muhafazakâr seçmenlerle konuşmuş, yaşadıkları endişeleri haberleştirmiştik. Bu haberimizde hem muhalif seçmenle endişeli muhafazakârların durumunu hem de muhafazakâr seçmenin AKP’in seçimi tekrar kazanıp kazanamayacağı konusunda neler düşündüklerini konuştuk.
“Ben ve arkadaşlarım bu iktidar döneminde maddi olarak zenginleşmedik ama başörtüsü gibi haklarımızı bu iktidar zamanında kazandık”
Kendini muhafazakâr-dindar olarak tanımlayan ve psikolojik danışmanlık yapan 25 yaşındaki Zehra, CHP iktidarının muhafazakârlardan rövanş alacağını düşünüyor. Bunun nedenini ise Türkiye’deki kutuplaşmanın son yıllarda artmasına bağlıyor:
“Olası CHP iktidarında hayat tarzımıza müdahale olacağını düşünüyorum. Çünkü bugün muhafazakarların sahip olduğu kazanımlar AK Parti sayesinde ve AK Parti zamanında yapıldı. CHP belli oranda özgürlükçü tavırlar takınıyor, evet ama inandırıcı ve samimi bulmuyorum. Rövanş alınacak gibi hissediyorum. Çünkü Türkiye’de korkunç bir kutuplaşma var. Eğer buradan tarihi bir ders çıkarılıp bir barış, bir orta yol bulunursa, ülke için bir çıkış yolu olur. Ben ve arkadaşlarım bu iktidar döneminde zenginleşmedik maddi olarak ama başörtüsü gibi haklarımızı bu iktidar zamanında kazandık. Ben ve benim gibi düşünenler özgür bir ülke istiyoruz, yolsuzlukları savunmuyoruz, adam kayırmalara, adaletsiz her türlü yaklaşıma karşıyız. Bunlar en çok bizleri rahatsız ediyor. Mütedeyyin insanların sahip oldukları değerler köreldi. Kemal Bey takip ettiğim kadarıyla tüm partilerle görüşüyor. Uzlaşmacı bir siyasal çizgisi olduğunu düşünüyorum. Ama aynı şeyi laik, keskin CHP tabanı için söylemek oldukça zor.”
“DEVA ve Gelecek, AK Parti’ye oy vermek istemeyen partililerin gidebileceği iki adres”
En son 2014 yılında AKP’ye oy verdiğini söyleyen Zehra, Ali Babacan’ın çok önemli bir misyon yürüttüğünü düşünüyor. Toplumdaki umutsuzluğun her geçen gün daha fazla arttığını hatırlatan Zehra, endişeli muhafazakârların hiç anımsanmayacak kadar fazla olduğunu anlatıyor:
“Bence artık AK Parti iktidarı ömrünü tamamladı, tamamlamalı da. Önemli olan toplumun her kesiminin bundan dersler çıkarması. Vakit kaybettiren işlerle uğraşmayı seviyoruz. AK Parti’nin tekrar seçilmesinden de kaybetmesinden de korkmuyoruz. Çünkü toplumdaki umutsuzluk her geçen gün artıyor.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Gelecek Partisi’ni AK Parti’nin devamı gibi görüyorum. Kadroları temiz, siyaseten zenginleşmeyen insanlardan oluşuyor ama onları bir noktada eleştiriyorum, zamanında her türlü haksızlığa karşı durmadılar. Parti zarar görmesin diye sustular bence. DEVA Partisi hakkında fikrim şu, gençlerden oluşan, yenilikçi, özgürlükçü bir parti. Kendimi buraya yakın hissediyorum diyebilirim. Ali Babacan da zamanında sessiz kalsa da bazı şeylere, bugün için çok önemli bir misyon yürütüyor bence. Toplumun her kesimiyle barışık, her kesimle diyalog kurabilen bir izlenim oluşturuyor bende. DEVA ve Gelecek için şunu söyleyebilirim ki her ikisi de AK Parti’ye oy vermek istemeyen partililerin gidebileceği iki adres. Bu yüzden de çoğulculuk açısından önemsiyorum. Son olarak, bence hiç azımsanmayacak bir kitle var bu endişeli muhafazakârlık konusunda. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki etrafımda, çevremde benim gibi düşünen birçok birey var. Muhafazakârların, dindarların endişesini takip edip, dile getirdiğiniz için teşekkür ederim.”
“Ülkenin bu hale gelmesine sebep olan politikaları, daha düne kadar elleri patlayıncaya kadar alkışlayan muhafazakârlar, kendilerini bu yoksulluk, bu adaletsizlik, bu riyakarlıktan mesul hissetmeyecekti”
Mehmet, 28 yaşında. Özel bir şirkette çalışıyor ve kendini “demokrat” olarak tanımlıyor. Muhafazakârların endişesini kabul etmediğini anlatan Mehmet, yıllardır iktidar gücünü elinde bulunduran siyasal İslam’ın, gücünü kaybetmek üzere olduğundan böyle bir endişenin suni olarak ortaya çıkarıldığını düşünüyor:
“Muhafazakârlar şu anda neden endişeli mesela? Neden AKP’den farklı bir seçenek arıyorlar? Örneğin, AKP son yıllarda muhafazakâr çizgisinden bir taviz verdi de ben mi farkedemedim? Politikalarında seküler, laik çizgiye doğru bir kayış yaşandı da ben mi kaçırdım? Endişeliler çünkü yıllardır iktidar gücünü elinde bulunduran siyasal İslam, bu gücünü kaybetmek üzere. Çünkü ekonomik olarak bıçak kemiğe dayandı. Bu durum, muhafazakârlar da dahil olmak üzere toplumun neredeyse tüm kesimleri için geçerli. Yani öyle bir noktadayız ki, muhafazakârlar için fiziksel güdüler, toplumsal güdülerin önüne geçiyor artık.
Ama elbette ülkenin bu hale gelmesine sebep olan politikaları, daha düne kadar elleri patlayıncaya kadar alkışlayan muhafazakârlar, kendilerini bu yoksulluk, bu adaletsizlik, bu riyakarlıktan mesul hissetmeyecekti. Bir özeleştiri, bir yüzleşme cesareti gösteremeyecekti. Sonuç olarak; iktidar tarafından da sürekli harlanan 28 Şubat paranoyasına dayalı bir ‘endişeli muhafazakâr’ tanımıyla yukarıda sözünü ettiğim bir savunma mekanizması geliştirdiler. Geliştirmek zorundaydılar çünkü bu suni savunma mekanizmasının devreye girmemesi demek, doğru neden-sonuç ilişkileri kurmak demekti ve bu da yıllardır oynanan ve artık içselleştirdikleri mağdur rolüne tersti.”
Mehmet, muhafazakârların “çocuk gibi pışpılanmaya” alıştığını düşünüyor. Muhafazakârların empati yeteneklerinin gelişmediğini vurgulayarak, “Gerçeklerle yüzleşmenin vakti geldi” diyor:
“Geçenlerde okuduğum şu paylaşımın, içinde bulundukları durumu oldukça iyi özetlediğini düşünüyorum: ‘Muhafazakârlar yıllardır duygu durumundan endişe edilen yegane grup. Çocuk gibi pışpışlanmaya alıştı. Başkalarının duygu durumuyla ilgili empati yetenekleri gelişmedi. Her talebi kendisini merkeze koyarak tartıyor. Artık çocukluktan çıkıp büyümesi lazım. Yani reddedilmesi lazım. Çünkü ev hayatının aksine cemiyet hayatı yetişkinlik halidir. Beğenmediğin ile ortak alanı paylaşma zorunluluğudur. Saygı gösterme ve tahammül etme halidir.’ Dolayısıyla kazanılmış haklar, yaşam biçimi, rövanş iddiası vs. üzerinden geliştirilen her söylem, bu gerçeği gizlemeye yöneliktir.
Kusura bakmasınlar ama artık gerçeklerle yüzleşme, büyüme vakti! Örneğin muhafazakâr arkadaşlar kendilerine şu soruyu sorarak ilk adımı atabilirler: Kazanılmış hak olarak gördükleri gelişmelerin kaçı kendi genişleyen hak ve özgürlüklerine, kaçı rahatsız oldukları yaşam biçimlerine dair uygulanan kısıtlamalara ait? Bu soruya samimi ve ‘amasız’ cevap vermeyi başarabilirlerse, kendilerini ‘endişeli’ kılan, yaşam biçimlerine müdahale vb. konularda, evrensel temel hak ve hürriyetler açısından nerede durduklarını daha iyi anlayabilirler.”
“Muhafazakârları artık samimi olmaya, bu iki yüzlülük ve şımarıklıktan vazgeçip kendi kendilerinin turnusol kağıdı olmaya davet ediyorum”
Mehmet, muhafazakârların rahat olmasını istediğini söylüyor. Bu ülkede milliyeti, yaşam biçimi, cinsel kimliği, cinsel yönelimi, inancı, inançsızlığı, dini, mezhebi veya ideolojik görüşü sebebiyle kendisini endişeli hissedecek en son kesimin muhafazakârlar olduğunu vurguluyor:
“Aslında somutlamak açısından bu soruyu kendilerine şu şekilde de sorabilirler: Herhangi bir AKP milletvekilini, hatta daha spesifik olsun, herhangi bir AKP’li ve başörtülü kadın milletvekilini, bir kez olsun en basit ve en temel insani hak talebini içeren bir eyleme destek verirken görmüşler mi? Ben bırakın AKP’li olmasını, Hüda Kaya dışında başörtülü milletvekili görmedim. Asıl, siyasal İslam’ın amacı rövanş almak, tahakküm kurmak olmasaydı, kendilerini en ön saflarda görmemiz gerekmez miydi? Bunca acı yaşanmış, bunca çile çekilmiş… Ama benim başörtüsü sebebiyle üniversiteye alınmayan öğrencilere destek verdiği için uzaklaştırma alan, gözaltına alınan ve kendini ilerici-demokrat olarak tanımlayan çok tanıdığım var, bir kısmı da LGBT+ birey. Yani özetle muhafazakârları artık samimi olmaya, bu iki yüzlülük ve şımarıklıktan vazgeçip kendi kendilerinin turnusol kağıdı olmaya davet ediyorum. Kısaca, yukarıda da belirttiğim üzere rahat olsunlar. Bu ülkede milliyeti, yaşam biçimi, cinsel kimliği, cinsel yönelimi, inancı, inançsızlığı, dini, mezhebi veya ideolojik görüşü sebebiyle kendisini endişeli hissedecek en son kesim kendileridir. ‘Endişeye’ mahal yok”
*Röpartaj yaptığımız kişilerin isimleri kendi istekleri doğrultusunda değiştirilmiştir.