Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Hafıza Merkezi’nden cezasızlık raporu: “Sanıkların hesap verebilir kılınmaları olanaksız hale getiriliyor”

Hakikat Adalet Hafıza Merkezi (Hafıza Merkezi), ağır insan hakları ihlalleriyle ilgili 12 ceza davasını inceleyerek, davaların cezasızlığına sürüklenmesine yol açan mevzuat, uygulamalar ve tutumları araştırdığı raporunu yayımladı.

“1990’lı yıllardaki ağır insan hakları ihlallerinde cezasızlık sorunu: Kovuşturma süreci” başlıklı rapor, Emel Ataktürk Sevimli, Esra Kılıç, Gülistan Zeren, Melis Gebeş ve Özlem Zıngıl’ın imzasını taşıyor.

Raporda incelenen davalar şöyle: Ankara davası, JİTEM davası , Musa Anter davası, Ayten Öztürk davası, Cizre davası, Görümlü davası, Derik davası, Kızıltepe davası, Dargeçit davası, Lice davası, Kulp davası, Vartinis davası, Kızılağaç davası ve Yüksekova davası.

“Sanıkların hesap verebilir kılınmaları olanaksız hale getiriliyor”

Raporun bulgular kısmında, sanıkların hesap verebilir kılınmalarını olanaksız hale getiren benzer örüntülerin bulunduğu aktarıldı.

Zorla kaybetme suçunun ceza kanununda tanımlanmaması, davaların suçların işlendiği yerden başka bir yere nakledilmesi, sanıkların duruşmalarda hazır bulunmaması, davalar arasında irtibat kurulmaması, kovuşturmaların derinleştirilmemesi, kamu kurumlarının taleplere karşılık vermemesi, duruşma savcılarının pasif durumda kalması ve dava konusu olaylarla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının tartışılmaması dikkat çekilen bulgular arasındaydı.

Raporda hükümete, Adalet Bakanlığı’na ve uluslararası kurumlar ile insan hakları izleme organlarına öneriler de sıralandı. 

“Davaların başlama ve bitiş zamanı dikkat çekiciydi”

Raporla ilgili çevrimiçi düzenlenen sunumda konuşan Emel Ataktürk Sevimli, bulgulara dair şöyle konuştu:

“12 büyük yargılamayı izledik. 2015’ten itibaren her duruşmayı takip ettik. Tüm davalarla ilgili materyale olabildiğince ulaşmaya çalıştık. Amacımız bu olayların arka planındaki örüntüleri anlamak, mağdurların, faillerin, sanıkların profillerini ortaya çıkarmaktı. Yargılama süreçlerinde nelerin araştırılıp nelerin görmezden gelindiğini anlamaya çalışmak, varılan cezasızlık meselesi varsa buradaki sistemin nasıl işlediğini anlayabilmekti. Davaların zamanlaması dikkat çekiciydi. Gördük ki 12 büyük davada iddianamelerin büyük kısmı 90’lı yıllarda hazırlanmış olmakla birlikte yargılamalar 2009-2014 yılları arasında Avrupa Birliği (AB) tam üyelik süresine denk gelen zaman içinde başlamıştı. Kürt meselesinde barış görüşmelerinin yürütmeye çalışıldığı zaman dilimiydi. Davalar böyle bir zamanda açılıp AB görüşmelerinin sonlanmaya yüz tuttuğu, Kürt meselesinde barış görüşmelerinin sonlandığı dönemde de beraat ile sonuçlandırılarak kapatılmaya başlanmıştı.

“İhlal mağdurları sivil Kürtler, insan hakları savunucuları, kanaat önderleri ve Kürt iş insanlarıydı”

12 yargılamaya konu olayların gerçekleştiği mekanlara baktığımızda biri hariç hepsi OHAL (olağanüstü hal) bölge valiliği sınırlarındaki illere dairdi. Zorla kaybedilme ve hukuk dışı infazların büyük kısmı Kürtler’in ağırlıklı olarak yaşadığı coğrafyada gerçekleşmişti. İhlal mağdurlarının profiline baktığımızda da büyük kısmının sivil Kürt köylüler, insan hakları savunucuları, kanaat önderleri ve Kürt iş insanları olduğunu gördük. Sanık profillerine bakıldığında bunlar genelde üst düzey askeri ve emniyet mensubu ve itirafçılar ve koruculardı. Mehmet Ağar gibi bakanlık yapmış, Korkut Eken gibi, Musa Çitil gibi üst rütbelerde birtakım askerlerin ve emniyet görevlilerin yargılandığı itirafçılar ve korucuların da sanık olarak yer aldığını gördük.

“Davaların birbirleriyle bağlantıları araştırılmadı”

12 davanın tamamında soruşturulmayan kişi ve kurumlar karşımıza çıktı. JİTEM, MİT gibi kurumların tüm davalara dair arka planda dahli olduğuna dair gösterge olmasına, iddianamelerde sorumluklarına işaret edilmesine rağmen yargılamalarda bu kurumların açığa çıkarılmasına yönelik hiçbir anlamlı girişimde bulunulmadığını gördük. Her bir yargılama kendi içine hapsedilerek yürütüldü, birbirleriyle bağlantı olup olmadığı araştırılmadı. Oysa çoğunda ortak örüntüler ortak sanıklar ortak şüpheliler vardı. Bunlar hiçbir zaman makro planda yan yana koyup birbiriyle ilişkileri kurularak değerlendirilmedi. Kamu makamlarının yargılamayı yürüten mahkemelere engel çıkardığını gördük. Mahkemelerin askeri makamlardan ya da emniyet makamlarından bu davalara dair istedikleri bilgi ve belgeler gönderilmedi. 12 yargılamanın 10’unda olayların gerçekleştiği yerlerden kilometrelerce ötelerde sürdürüldüğünü gördük. Toplumsal basıncı bertaraf ederek davaları sönümlendirmeye çalışarak, mağdur yakınlarının her bir duruşma için binlerce kilometre gitmesi sağlanarak adalet arayışı imkansızlaştırılarak görüldü. Her yargılamada yasal boşluklar, zamanaşımı engeli, sanıkları koruyacak kalkan haline getirilip kullanıldı. Neredeyse hiçbir yargılamada resmi kurumların raporları ve değerlendirmeleri görmezden gelindi.”

  • Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.