Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Erdoğan’ın bir halefi var mı?

Ruşen Çakır, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın yerini kime bırakacağı sorusunu ele aldı. Çakır, Erdoğan’ın yerini İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ile Bilal Erdoğan‘a bırakabileceği ihtimalleri üzerinde durdu.

Yayına hazırlayan: Tuğbanur Toprak

Merhaba, iyi günler. Başlıktaki soru çok açık: “Erdoğan’ın bir halefi var mı?” Yani kendisinden sonra yerini kim alacak, bu belirli mi? Bu sorunun cevabı bir zamanlar “evet” şeklinde verilebiliyordu ve damat Berat Albayrak akla geliyordu. Ama bir süredir Berat Albayrak adı geçmiyor, çünkü kendisi zaten istifa etti ve sırra kadem bastı. Zamanında Erdoğan’ın halefi olduğu dillendirildiğinde de, birçok nedenle çok da olabilecekmiş gibi durmuyordu. Erdoğan onu yerine düşünüyor olabilirdi; fakat genel kamuoyunun bunu benimseyebileceği çok şüpheliydi. Aslında buradaki olaya şu hâliyle baktığımız zaman, bugün birtakım isimler akla geliyor, örneğin Süleyman Soylu. Bence bu ismin üzerine çoktan çarpı atıldı. Aslında bu çarpıyı kendi kendine attı Süleyman Soylu. Çok fazla hızlı çıktı, bir istifa denemesi yaptı vs.. Erdoğan’dan daha sert çıkışlar yaptı ve Erdoğan’dan rol çalar gibi durumlar yaşandı; artık Erdoğan’ın yerini onun alması gibi bir seçeneğin kaldığını düşünmüyorum, hatta siyâseten de AKP iktidarı dönemi kapandıktan sonra çok büyük bir dönüş yapmadığı müddetçe –ki yapabilir, ama yapması da ona çok büyük bir istikbal vaat etmeyecektir– siyâseten çok şansı kaldığını da düşünmüyorum. 

Hulusi Akar adı geçiyor biliyorsunuz, eski GenelkurmayBaşkanı, şimdi Millî Savunma Bakanı. Kim olduğunu şimdi unuttum, ama birilerinin tâbiriyle “Süper Genelkurmay Başkanı”; yani Millî Savuma Bakanı ama, aslında hâlâ Genelkurmay’ın başkanı gibi duruyor. Hulusi Akar isminin bir karşılığı var; ama siyâseten Erdoğan’ın en önemli özelliği önce siyâsetçi sonra devletin yöneticisi olması. Hulusi Akar’ın siyâsetçiliği hiç yok, olmamasına da dikkat ediyor, siyâsetçi olarak gözükmemeye çalışıyor. Dolayısıyla Hulusi Akar’ın siyâseten bir geleceği olabilir, devletin yönetiminde ya da muhalefette bir yeri olabilir; fakat bir Erdoğan’ın yerini doldurma ihtimâli olduğunu sanmıyorum. Hulusi Akar ile birlikle adı anılan MİT Başkanı Hakan Fidan’ın da Türkiye’de önemli bir yeri olduğu muhakkak; ama onun da siyasî bir geleceği olacağını sanmıyorum. Sonra akla partiden birtakım isimler geliyor. İlk akla gelen Numan Kurtulmuş. Numan Kurtulmuş’un kendisinin bir siyâsî parti geçmişi vardı biliyorsunuz — biliyorsunuz diyorum ama unutmuş olabilirsiniz:  Has Parti. Tıpkı Süleyman Soylu gibi kendi partisini bırakıp AKP’ye geçmişti. AKP’nin kuruluşu döneminde de Saadet Partisi’nde yer almıştı ve Erdoğan’a karşı en ciddî mücadeleyi veren isimlerden birisiydi. Numan Kurtulmuş’un da siyâseten çok göz dolduracak birisi olduğu kanısında değilim. Onun dışında bakıldığı zaman, Refah Partisi döneminden beri gelip hâlâ AKP’de ve Erdoğan’ın etrafında kalan çok az sayıda insan var. Sonradan trene binenlere baktığımız zaman –ki bunların bir kısmına rahatlıkla “devşirme” diyebiliriz– bu isimlerin içerisinde göz dolduran açıkçası kimse yok.

Aile fertlerinden biri olabilir mi? Bir diğer damat ya da oğlu? Bu seçenek birilerinin aklına geliyor olabilir, ama bence bunların hiçbir anlamı yok. Bir şekilde Erdoğan’ın adını sürdürecek kişiler olabilir, ama onların Erdoğan’ın yerini doldurması diye bir husus söz konusu olamaz. Hatta Erdoğan’dan geride kalanı da taşıyabilme iddiaları olacağını açıkçası sanmıyorum. Birçok yapıda benzer olaylar yaşandı. Türkiye’deki bazı cemaat yapılarında bunu gördük; ilginç bir şekilde, mesela Süleymancılık’ta Süleyman Hilmi Tunahan’ın damadı Kemal Kaçar harekete çok ciddi bir şekilde dinamizm getirmişti, ama ardından gelenler –yine onlar da aileden gelenler–  ancak hareketi iyi kötü bir yerde tutabildiler. Ya da yine Nakşibendilik’te, Mahmut Esat Coşan, İskenderpaşa Cemaati’nde belirli bir yerde cemaati modernleştirdi, fakat ölümünün ardından oğlu bunu çok fazla bir yere taşıyamadı gibi örnekler çok. Yani aileden isim seçeneği ilk akla geliyor, ama bunun çok fazla anlamlı olduğunu sanmıyorum.

Erdoğan’ın görünüşte bir halefi olmaması, aslında dünyanın birçok yerindeki otoriter sistemlerde, tek adam sistemlerinde gördüğümüz bir olay. Bunun illâ ki bir devlet olması gerekmiyor; mesela Fethullah Gülen’in de bir halefi yok; dönem dönem birilerinin adı hep geçer, ama hiçbir zaman herkesin bildiği bir ikinci isim –yani her an ölebilecek olan Fethullah Gülen’in mesela; hep sağlıktan şikâyet eder, sağlık sorunları vardır ve arada sırada dedikodular, spekülasyonlar da çıkar– yerini kimin alacağı belli değil. Ya da PKK’da Abdullah Öcalan’dan sonra kimin geleceği hiçbir zaman belli olmadı. Hep birtakım isimler konuşuldu, ama yine de bakıldığı zaman, “Kesinlikle şu olur” kısmı belirli değil — mesela benim kafamda bir isim var, ama herkesin kafasında aynı isimler olduğunu sanmıyorum. Bir diğer önemli husus da, kim olursa olsun, ister o liderin saptayıp atadığı kişi olsun, yani “Benden sonra partiyi, örgütü şu alacak” dese bile, onaylı biri olsa bile, onun aynı şekilde taşıyabilmesi ne derece mümkün oluyor çok tartışmalı. AKP örgütü örneğinde baktığımız zaman böyle bir şey yok. Mesela Meclis’te bütçeyi Fuat Oktay sunuyor. Fuat Oktay’ın herhangi bir şekilde kamuoyunda bir ilgi uyandırdığını sanmıyorum. Cumhurbaşkanı’nın tek yardımcısı Fuat Oktay. İlginç. Erdoğan ikinci bir cumhurbaşkanı yardımcısı atamadı; atayabilir, böyle bir yetkisi var, hatta son seçim fiyaskosundan sonra Binali Yıldırım için “Kesin cumhurbaşkanı yardımcısı olacak” dendi, onu da yapmadı. Bu bile Erdoğan’ın bu konuda –açık söylemek gerekirse– pinti olduğunu gösteriyor. Kimseye ikinci isim olma ihtimâlini bile bahşetmiyor. Hatırlanacaktır, Abdullah Gül’ün önünü kesmek için bir ara Ahmet Davutoğlu’na partiyi teslim etti ve akla gelen de –tabanda da vardı bu–, “Evet, Erdoğan’ın halefi Ahmet Davutoğlu” dendi. Ama sonra ne oldu? Yine Erdoğan’ın onayladığı bir Pelikan operasyonuyla bir dakikada Ahmet Davutoğlu’nun ipi çekildi.

Şu hâliyle baktığımız zaman bir halef görmüyorum. Olacağı da yok. Birileri çıkabilir, ama onu sürdürme şansı da yok. Bu hareketin krizinin, Erdoğan’ın krizinin ne kadar vahim olduğunun bir başka göstergesi bu. MHP’de zamanında benzer bir olay Alparslan Türkeş’in ardından olmuştu. Alparslan Türkeş’inde ardında ikinci bir isim yoktu. Herkes, başta oğlu Tuğrul Türkeş olmak üzere, kendilerinin hakkettiğini söylediler ve aradan Devlet Bahçeli sıyrıldı, hareketi o günden bugüne götürdü. Bunu yapabilmesinin en önemli nedeni, ülkücü hareketin çok köklü bir hareket olması, çok köklü bir teşkilata sahip olması, bir geleneği olmasıydı ve bu arada Devlet Bahçeli, etrafında çok sayıda farklı farklı insanları biraya getirdi ve onların büyük bir kısmını da sonra tasfiye etti. Örneğin o çok kavgalı kongrede, hatırlayanlar vardır, sandalyelerin uçuştuğu kongrede, Tuğrul Türkeş ve taraftarlarıyla yaşanan kongrede, Bahçeli adına kavgaya girenlerin büyük bir kısmı son operasyonda partiden tasfiye edildiler. Devlet Bahçeli, Türkeş’in halefi midir? Çok emin değilim hâlâ. MHP’nin genel başkanı olarak halefi oldu, ama hâlâ onu bir “Başbuğ” –ki Türkeş’e atfedilen buydu– olarak tanımlayan çok kişi olmadı. Son dönemde Devlet Bahçeli’nin ülkücü hareketin liderliğini koruma telaşında, son çıkan kavgalarda örneğin, onu “başbuğ” olarak tanımlayan taraftarları var; ama bütün bu süreç içerisinde Devlet Bahçeli hep bir MHP lideri olarak kaldı. Bir seçimde partiyi başarıya taşıdı — ki o başarıda kendisinin payı kadar diğer merkez partilerinin çok ciddi bir şekilde sorun yaşaması etkili olmuştu, onu da unutmamak lâzım. Şimdi, burada baktığımız zaman, AKP’nin böyle bir hareketi de yok. AKP’nin Millî Görüş hareketiyle ilişkisi sorunlu ve Erdoğan’ın en büyük özelliği, partiyi bir dava hareketi olmaktan bir aile şirketi gibi bir yere, tamamen al-ver ilişkisi üzerinde yürüyen, bir adanmışlıktan ziyade alıp verme üzerine kurulu bir yapıya dönüştürmesi oldu. Bu, Erdoğan’ın liderliğini perçinleyebilmesi için yapabileceği bir şeydi. Ama bunu yaparken davanın içini iyice boşalttı. Dolayısıyla ortada bir dava kalmayınca, yerine gelecek olan kişinin taşıyabileceği çok fazla bir şey olmayacak. Hele bu hareket eğer şu görünen an itibariyle muhalefete mahkûmsa; yani ilk seçimden tekrar iktidar çıkma ihtimâli iyice zorlaşmışsa, açıkçası bunun liderliğine çok fazla tâlip çıkacağını da sanmıyorum. Bu olayı, ANAP ve Doğru Yol Partileri’nde de görmüştük. Oralarda da birileri önce niyetlendiler, ama çok kısa süre içerisinde pes ettiler — bunlardan birisi de Süleyman Soylu’dur. Mehmet Ağar da denedi, ANAP’ta Erkan Mumcu da denedi, başkaları da denedi ve hepsi bir şekilde hüsrana uğradılar. Çünkü olayın özü bozulmuştu. Olayın özü neydi? İktidarda olmak ya da iktidara aday olmak, merkezde belirli bir kitleyi tutmak ve birtakım devlet imkânlarının kontrolüne aday olmak. Bunun üzerinden siyaset yapabiliyorlardı. Bu ihtimalin ortadan kalktığı andan itibaren, bu partileri içi boşaldı. Şu anda AKP’nin de geleceğinde aynı şey söz konusu bence. Çok hızlı bir şekilde –hatta ANAP ve Doğru Yol’dan daha hızlı şekilde– içi boşalabilir. Erdoğan muhalefete düştüğü zaman –ki bence artık bu mukadder–, partinin liderliğini sürdürürse belirli ölçüde bunu geciktirebilir. Ama şunun aynı anda olması halinde; yani hem AKP’nin 20 yıl sonra muhalefete geçmesi hem de Erdoğan’ın yerine parti liderliğinde başka birisinin olması durumunda, olay tamâmen zincirlerinden boşalmış gibi bir hal alacaktır. Buradan bir geri dönüş, döndürme imkânı var mı? Yok. Erdoğan döndüremez, Erdoğan’ın yerini alabilecek herhangi bir kişinin de döndürme şansı yok. Hep söylediğim bir şey: Erdoğan’ın şapkadan çıkartabileceği herhangi bir tavşan yok, çünkü ortada şapka yok. Yerine yeni bir sihirbaz gelebilir mi? Şu hâliyle bakıldığı zaman mümkün değil.  Türkiye’de zaten dikkat ederseniz yeni isim pek yok. Yepyeni bir isim muhalefetin içerisinden çıkar mı? O da çok zor. İktidarın içerisinden yeni bir isim çıktığı andan itibaren eskiyecektir zaten. Yani AKP mirasının üzerinden ya da Cumhur İttifakı mirası üzerinden, o enkazı toparlama iddiasıyla kim gelirse gelsin, ne kadar karizmatik olursa olsun, her şeyden önce arkasında çok büyük bir bagaj olacak ve bundan kurtulması mümkün olmayacak. Dolayısıyla soru çok basit: Erdoğan’ın bir halefi var mı? Yok. Erdoğan’ın bir halefi olabilir mi? Olabilir. Peki, Erdoğan’ın halefinin, muhtemel halefinin herhangi bir şansı var mı? O da yok.

Evet, bir devir kapanıyor ve bizde bu devrin kapanışını yakından izlemeye devam ediyoruz. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.