Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Işın Eliçin ile Dünyanın Gidişi (99): 2022’de ekonomi, siyaset, toplumsal olaylar ve trendler I

Yeni yılda sonuçları hepimizi etkileyecek dünya olaylarını iki bölüm halinde anlatıyorum. Bu ilk bölümde Covid-19 pandemisinin gidişatına ve küresel ekonomik görünüme dair öngörüler ile küresel siyaseti etkileyebilecek sonuçlara gebe seçimlere odaklandım.

Işın Eliçin ile Dünyanın Gidişi: 2022’de ekonomi, siyaset, toplumsal olaylar ve trendler I

Yayın metni:

Merhaba bu yayında, yeni yılda olası sonuçları hepimizi etkileyebilecek ekonomide, siyasette, bilim ve sağlıkta belli başlı dünya olaylarını, eğilimleri öngörülebilirlikleri ölçüsünde sizlerle paylaşmak istiyorum. Geniş bir tarama yaptım, kaynaklarımı internet sitemizde yarın ikinci bölüm yayınlandıktan sonra paylaşacağım. Herşeyin başı sağlık diyerek, 2022’de Covid-19 pandemesinin gidişatına ilişkin bilim insanlarının, sağlık çevrelerinin öngörülerine dair bir derlemeyle başlıyorum.

2022’de Covid-19 pandemisi: Aşılama yaygınlaşmazsa tehlikeli yeni varyantlarla salgın can almaya devam edecek

Pandemi bitmedi ve maalesef, Covid-19 2022’de de can almayı sürdürecek. 2020 sonunda Covid-19 nedeniyle dünya genelinde ölenlerin sayısı, resmi kayıtlara göre bir buçuk milyondu. Sadece bir yıl sonra yani 2021 yılı sonunda ise bu sayı beş buçuk milyonu buldu. Aslında bilim insanları çok hızlı davrandılar, tarihi ilerlemeler kaydedildi ve Covid-19 ile mücadelede etkili aşılar çok hızlı üretilip kullanıma girdi. Dünya Sağlık Örgütü 2021 sonu itibariyle 10 ayrı aşıya acil kullanım onayı vermiş durumda. Ve aşılar biliyoruz, bulaşmayı yüzde yüz önlemese de, ölüm riskini ciddi ölçüde azaltıyor.

Fakat, zengin ve yoksul arasındaki uçurum, adaletsizlik, aşıya erişimde de mevcut. Bugüne dek üretilen 7 milyardan fazla doz aşının önemli bölümü zengin ülkelerde kullanılırken, örneğin Afrika’da hala her dört sağlık çalışanından sadece bir tanesi tam aşılanmış durumda.

Pandemiyi sonlandırabilmek için dünya sağlık otoritelerinin hedefi 2022 ortasına kadar dünyanın her bir ülkesinde nüfuslarının %70’nin tam olarak, yani aşısına göre çift dozsa çift doz, tekse tek- aşılanması. Ama dünya nüfusunun yüzde 40 henüz hiç aşılanmamış durumda. Tahmin edersiniz ki aşısızların çoğu yoksul ülkelerin vatandaşları. BM verileriyle söylersek, 15 Aralık itibariyle yüksek gelirli ülkelerde yaşayanların yüzde 66’sına en az bir doz aşı vurulmuş durumdaydı, düşük gelirli ülkelerde ise tek doz aşı olabilmişlerin oranı yüzde 9’da kalmıştı. Bu ne demek, Hindistan’dan yayılan Omega yahut güney Afrika’dan yayılan Omicron gibi, 2022’de de dünyanın aşılanmamış bir köşesinden en az bir yeni koronavirüs varyantı daha çıkabilir. Ve adı Omega mı olur, Sigma mı; İpsilon mu, bilemiyorum ama öncekilerden çok daha hızlı bulaşan ve/veya aşılara dirençli, daha ölümcül bir varyant bulabiliriz bir anda karşımızda.

2022’de küresel ekonomi: Herkes gider Mersin’e biz gideriz tersine

Pandemi başladığından bu yana dünya genelinde merkez bankaları küresel ekonomiye 32 trilyon dolar enjekte ederek, o ilk büyük şoku atlatmaya, ekonomileri kendine getirmeye çalıştılar. Kısmen başarılı da oldular, 2022 için küresel büyüme tahminleri iyimser, yüzde 4,5 ila 5 arasında seyrediyor. Fakat uygulanan gevşek para ve maliye politikaları, tasarruflarda artış, bastırılan talep, üstüne tedarik zincirlerinde yaşanan darboğaz, geçen yıl dünyanın dört bir yanında enflasyonu ateşledi.

2022’de enflasyonun beklenenden de inatçı davranıp, kalıcı olmasından endişe ediliyor ve ortodoks iktisat prensiplerine uygun olarak enflasyonu düşürmek için merkez bankalarının faiz artıracağı öngörülüyor. Gerçi bu büyümeyi olumsuz etkileyebileceğinden, Amerikan Merkez Bankası Fed’in faiz artırımı için Eylül’e kadar bekleyebiliceğine dair bir tahmin de okudum, buraya not düşeyim.

Buna mukabil biz de ise, biliyorsunuz “enflasyonu düşürmek için faizlerin de düşmesi gerekir” tezi savunuluyor epeydir. Çünkü biz büyüme rakamına takmış görünüyoruz. Onu yüksek çıkaralım da gerisi boş. Neyse Merkez Bankası’nın yeni Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun 27 Aralık tarihli kur korumalı mevduat hesaplarına dair konuşmasından aktarırsam, uygulanan yeni ekonomik programla, 2022’de,  

“Bir taşla beş kuş vuracağız: Kur dengelenecek, enflasyon düşecek, dolarizasyon engellenecek, Merkez Bankası rezervi artacak ve faiz düşecek”.  

Hadi inşallah diyelim ama benim bu yayına hazırlanırken okuduğum analizler, iyimserliğe pek yer bırakmıyor. Deniyor ki, Amerikan merkez bankası Fed’in faizleri artırmaya başlaması gelişmekte olan piyasalar için kötü haber anlamına gelebilir. ABD’de borçlanma maliyetlerinin yükselmesi doları güçlendirerek gelişen piyasalardan sermaye çıkışlarına neden olur ve kur krizleri yaratabilir. Biz bunları yaşadık zaten ama dahası da olası anlaşılan. Bloomberg Economics 2013 ve 2018 benzer sıkılaşma döngülerinde Arjantin, Güney Afrika ve Türkiye’nin en olumsuz ekonomiler olduğunu, bunun 2022 için de değişmediğini ve bu ekibe Mısır ve Brezilya’nın da katıldığını belirtiyor.

 Bu nokta da uzun yıllardır Avrupa Birliği kurumlarına yönetim ve politika yapımı konusunda danışmanlık veren Paul Arbair’le Aralık ortasında yaptığım mülakattan küresel ekonomiye dair şu karamsar tahlili paylaşmak istiyorum:

  “Artan maliyetleri ekonomiyi dalgalandırarak enflasyonist baskıyı artırmakta. Baskı uzun sürerse, ekonomide tam bir resesyon görülecektir. 50 yıldır amansız kredi genişlemesiyle oluşan borca dayalı finansal yapı, bugün hâlâ ayakta olmasını dünyanın en büyük merkez bankalarının yıllardır iflas gizleme tatbikatı yapmasına borçlu. Enflasyon daha da artar ve kalıcı olursa, merkez bankaları faizleri yükseltmek zorunda kalacak. Bu da borçla aşırı yüklü bir dünyada ekonomiyi resesyona sokup enflasyonist döngüyü durduracak bir borç deflasyonunu tetikleme riski taşıyor.”

Küresel ekonomiye dair bahsi kapatmadan asıl meselenin derinleşen gelir ve servet eşitsizliği olduğuna dikkat çekmek isterim. küresel eşitsizlik raporundan dikkat çekici birkaç veri şöyle: Küresel nüfusun en zengin %10’u şu anda küresel gelirin %52’sini alırken, nüfusun en yoksul yüzde 50sine küresel gelirin %8,5’I düşüyor. Servet eşitsizliği daha derin. Küresel nüfusun en yoksul yüzde 50’si toplam servetin sadece %2’sine, en zengin %10 ise tüm servetin %76’sına sahip.

Gel de bu verilere bakıp, ana babası yoksul diye hayata 5-0 yenik başlayanların aşkına miras hakkının kaldırılmasını savunma…

2022’de küresel siyaset:  Kritik seçimler yılı

2021’in son çeyreğinde Orta Amerika’da Honduraslılar 12 yıldan sonra yeniden solcu bir başkan, üstelik de ilk kez bir kadın başkan seçtiler. Siomaro Castro, 2009’da ABD destekli bir darbeyle iktidardan indirilen Manuel Zelaya’nın eşi. Peru’da da eski bir öğretmen, yine sol kanattan Pedro Castillo başkan seçildi. Daha güneyde, neoliberalizmin beşiği olarak bilinen Şili’de ise ülkenin demokrasiye geçişinden sonra, yani 30 yıldan sonra ilk kez müesses nizam dışındaki sağın ve solun temsilcilerinin yarıştığı devlet başkanlığı yarışının galibi solcu aday, 35 yaşındaki eski anarşist öğrenci lideri Gabriel Boriç oldu. Birçok yorumcuya göre Güney Amerika’ya yeni bir sol dalgaya hakim oluyor. 2022 Mayıs’ında Kolombiya’da yapılacak seçimlerden çıkacak sonuç bakalım bu yorumu haklı çıkaracak mı. Ama asıl 2 Ekim’de Brezilya’da yapılacak devlet başkanlığı seçimlerinin sonucu çok büyük dikkatle izlenecek. Zira otoriter eğilimli sağ popülist liderler dalgasının Brezilyalı temsilcisi Jair Bolsanaro’nun karşısında çok güçlü bir rakip var, eski solcu devlet başkanı Lula de Silva. Bolsonaro’dan ya seçim hilesi ya da Trumpvari bir çıkışla olası malubiyetine karşı bir ayaklanma denemesi bekleniyor.

Geöen sene Eylül ayındaki seçimlerde Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya’da Angela Merkel’in 16 yıllık iktidarı son buldu; biliyorsunuz ve merkez sağ merkez solla yer değiştirdi. Hemen ertesinde Olaf Scholz liderliğindeki Sosyal Demokrat parti’nin zaferinin, Avrupa genelinde merkez sol partiler için bir canlanmanın habercisi olup olmayacağı sorusu ortaya çıktı.

Bu soruya yanıt için izlenebilecek epey seçim var bu sene Avrupa’da: Ocak sonunda Portekiz, Nisan’da Sırbistan, Fransa, Slovenya, Macaristan; Haziran’da Malta, Eylül’de Avusturya ve İsveç, Ekim’de Letonya ve Bosna Hersek’te seçimler var.

İçlerinden sonuçları açısından en kayda değer olanlarına kısaca bakalım:

Fransa’da Emmanuel Macron, iktidarda ikinci beş yılı için yarışıyor. Anketlerde önde en yakın rakibi üç adayın 25 puan önünde görünüyor ve ikinci turda karşısına kim çıkarsa çıksın kazanacak gibi. En güçlü rakibi, anketlere göre merkez sağ Cumhuriyetçi partinin adayı, bir kadın, Valeri Pecresse. Yine de diğer iki aşırı sağcı adayı Marine Le Pen ve Eric Zemmour’u daha çok konuşacağız muhtemelen. Bu arada Macron kaybederse, Fransa’da artık daha da milliyetçi politikası daha milliyetçi, kültürel açıdan daha gelenekçi, daha muhafazakar bir yöne kayacak.

Benim açımdan en heyecan verici seçim ise Nisan ayında Macaristan’da yapılacak olan. Demokrasinin kurum ve değerlerinin erozyona uğratılması ve siyaset yapma tarzı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a benzetilen Viktor Orban’ın karşısına, ülkenin en büyük altı muhalefet partisi güçlerini birleştirerek çıkıyorlar. Başbakan adaylarını ise, ön seçimle belirlediler. Geçmişte bir kez Orban’ın partisine oy verdiğini gizlemeyen, altı çocuk babası muhafazakar bir Hristiyan olan Péter Márki-Zay bakalım Orban’ın 11 yıllık iktidarına son verebilecek mi? Macaristan Orban ile AB içinde özgür olmayan ülkeler kategorisine giren ilk ülke oldu. Marki-Zay, ortak adayı olduğu sosyal demokratlardan milliyetçilere geniş bir yelpazayi temsil eden altı partinin hepsine aynı mesafede durduğunu söylüyor: “Seçmenler – ben de dahil – bu muhalefet partilerine birleşmeleri ve Orbán’ı yenmeleri için büyük baskı yaptı” demiş son bir mülakatında “Yani evet… bunu anlamaları ve anlaşmazlıkları bir kenara bırakmaları çok uzun sürdü.”

İktidarda uzun kalan bir başka otoriter ve popülist lider, Filipinler’in Rodrigo Duterto’su ise 9 Mayıs’ta seçime gidiyor. Duterte muhtemelen aday olamıyacak ama gelen gideni aratacak gibi. 1986’da devrilen diktatörün adaşı ve tek oğlu Ferdinand “Bongbong” Marcos Jr. başkanlık için aday, yardımcı olarak da Duerte’nin kızı Sara’yı yanına almış durumda. Karşılarında dört güçlü aday var.

Bu sene ABD’deki ara seçimler de çok kritik. Temsilciler Meclisi’nin 435 üyesi ile 100 kişilik senato’nun 30 üyesi yenilenecek. Joe Biden’ın Donald Trump’I yenmesinden tam iki yıl sonra 8 kasım’da yapılacak oylamada, halen hem temsilciler meclisinde hem de senatoda çoğunlukta olan demokratların sandalye kayıplarıyla sonuçlanacağa benzer. Biden ABD ekonomisini yeşillendirmeyi ve Trumpizm’e katkıda bulunan bazı toplumsal kutuplaşmayı iyileştirmeyi amaçlayan dönüm noktası niteliğindeki yatırım paketi Build Back Better’i, Kongre’de çoğunluk olmalarına rağmen Demokrat Parti içindeki hizipleşmeye takıldı. Bu arada Trumpçılar gümbür gümbür 2024’e hazırlanıyor. Cumhuriyetçi Parti’de güçlerini konsolide etmiş görünüyorlar. Yroumculara göre Kasım ayındaki ara sınavlar, 2024’te Amerikan demokrasisinin gerçek bir risk altında olacağı, eşi benzeri görülmemiş çirkin bir cumhurbaşkanlığı seçiminin habercisi olabilir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.