Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi ikinci sınıf öğrencisi Enes Kara‘nın yaşamına son vermesinin ardından muhafazakâr ailelerin çocuklarının yaşadığı endişeler gündemin önemli başlıklarından biri oldu. Bu haber serimizde, bir dönem cemaat veya tarikat yurdunda zorla kalan ya da kalmaya devam eden gençlerle konuşacağız.
Beyza* 22 yaşında ve hukuk fakültesi üçüncü sınıf öğrencisi, ailesi Aziz Mahmud Hüdayi cemaatine bağlı. Üniversiteyi kazandığında İstanbul’a geliyor ve cemaatin yurdunda kalmaya başlıyor. Genç kadın hikayesini şöyle anlatıyor:
“Üniversite üçüncü sınıf öğrencisiyim. Benim hikayem daha çocukken başladı. Ailem Nakşibendi kolundan olan Aziz Mahmud Hüdayi cemaatine bağlı. İki ablam da bu cemaatin kurslarında kaldı, cemaatten birileriyle evlendi. İstanbul’da okul kazandığım da zaten biliyordum cemaatin yurtlarına göndereceklerini. Mecburen teslim oldum. Zaten o cemaatte üniversiteye örgün olarak gitmek bile hoş karşılanmıyor. Bana izin vermeleri benim için şükür sebebiydi. Bu yüzden hiç direnmedim. Üç yıldır burada kalıyorum ama tek bir güzel günüm bile olmadı.”
Yurt kuralları çok katı, etkinliklere katılmak zorunlu
Beyza, yurt kurallarının çok katı olduğunu söylüyor. Beyza’nın cemaat yurdunda geçirdiği bir günü ise şöyle:
“Yurtta kurallar çok katı. Uymazsanız hemen dışlanır ve ailenize haber verilir. Sabah namazına uyanıp yurt temizliği yapıyoruz. Her hafta iş bölümleri değişiyor. Bu kadar dersin arasında temizlik yapıyoruz. Namazdan sonra işi olmayanlar uyuyabiliyor ya da kahvaltı yapıyor. Yurtta hiç arkadaşım yok. Benim gibi istemeden gelen varsa bile kimse rengini belli etmiyor. Akşam en geç 21.00’de yurda giriş yapmamız gerek. Üç yıldır neredeyse hiç okul çıkışı bir yerlerde oturup arkadaşlarımla muhabbet etmedim. Bu yüzden Enes’i bıraktıkları o derin karanlığı anlıyorum, tek başınasınız. Kimseye derdinizi, içinizi açamazsınız. Çünkü kimse sizi anlamak istemiyor. Hemen suçlayıcı ya da beynimizin yıkandığını düşünüyorlar. Yurtta perşembe akşamları dini sohbetler oluyor. Her hafta katılmak zorunlu. Sınavınız, ödeviniz olsa bile katılmak zorundasınız.”
Beyza’ya Enes Kara olayı ile ilgili ne düşündüğünü soruyorum:
“Enes’te kendimi görüyorum. Ben de defalarca öldürmek istedim kendimi. Enes’in olayında birçok şey göz ardı ediliyor. Enes, iyi bir bölümde okumasa cemaattekiler o kadar baskı yapmazdı. Çünkü aynısını yaşıyorum. Daha iyi ve yüksek puanlı bir bölümde okuyorsanız sizi kazanmak ve asla kaybetmemek için bir sürü baskı yapıyorlar. Gelen tepkilerin hepsi bizim yaşadıklarımızı anlamaktan çok uzak.
Bu yurdu, kaldığım yeri kapatsanız ne işe yarar bilmiyorum. Benim ailem bu cemaate gönülden bağlı. Daha çocukken Osman Nuri Topbaş’ın elini öpmeye götürüldüm. Bu bir yaşam tarzı onlar için. Sosyalleştikleri, varolduklarını tek alan bu insanlar. Bu yüzden, ‘Kapatın, yasaklayın’ gibi çözüm önerileri bana komik ve faydasız geliyor. Herkesin tek yaptığı şey Enes’e ve Enes gibi olan bizlere acıyarak bakmak ve asla somut önerilerde bulunmamak. Acımaktan daha fazlasını yapmalı siyasetçiler. ‘Vah, vah’ demek en kolayı. Bir genç kendi canına kıydı ama kimse ‘Bu genç gibi binlercesi vardır, onlara ulaşalım, bir şeyler yapalım’ demedi. Ben okulum bitene kadar dayanmaya çalışacağım. Okul bittiğinde ve iş bulduğumda -ki bu da çok zayıf bir ihtimal gibi geliyor- kendi istediğim gibi yaşayacağım. Neredeyse 30 yaşıma kadar olan zamanım kaybolmuş, yaşanmamış olacak ama benim için sabredip beklemekten başka bir yol yok.”
“KYK’da yer olmadığı için cemaat yurdunda kaldım”
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
18 yaşındaki Yağmur, Anadolu Gençlik Vakfı’na bağlı yurtlarda zorunlu olarak kalmış. Yağmur ile yurtta kaldığı süreçte neler yaşadığını konuştuk. Görüşmemiz yüz yüze oldu. Kredi ve Yurtlar Kurumu’na (KYK) bağlı yurtlarda yer bulamadığı için bir süre cemaat yurdunda kalmak zorunda kalan genç kadın, şu anda bir KYK yurdunda kalıyor. Yağmur, her iki kaldığı yurdunda Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı olduğunu söyledi.
Yağmur, yaşadığı sürece geçmeden önce yurda nasıl ve neden mecbur kaldığını anlatıyor:
“Okula ek tercihle yerleştim yurt bulamadığımız için o yurda mecbur kaldım. İçi ev gibiydi, ayakkabıyla girmiyorduk. Necmettin Erbakan’ın cemaatine bağlı bir yurttu. Aynı zamanda Gençlik ve Spor Bakanlığı’na da bağlıydı. Yemekhane dışında bize mutfak vermişlerdi baya avantajlı bir öğrenci için. Ablalar da gayet iyiydiler. Oda arkadaşımla aynı fakültedeydik ama yurt dışında pek alakamız yoktu. Yurtta hep yabancılar vardı. Ben de kimseyle arkadaş olma derdine girmedim.”
Balkona çıkmak bile yasak
Yağmur, kaldığı yurdun kurallarını sıkı buluyor. Her akşam zorunlu olan dini sohbetler, yurda giriş-çıkışlarda ailelere haber verilmesi gibi birçok kural olduğunu söyleyen genç kadın, yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Yurdun son giriş saati akşam 21.30’du bu benim için aşırı kötü bir durumdu. Sigara kullanıyorum, kötü bir alışkanlık olabilir ama yurtta hiçbir yerde bahçede bile sigara içmek yasaktı. Sigara içmek için dışarıya çıkmamız gerekiyordu. Akşam vakti sigara için yurttan çıkar, en son saatte girerdim yurda. Yurdun çevresi dövmeci ve barlarla dolu. Ara sokaklar var ve birkaç adamın yurdu gözetlediğini de öğrendik sonradan. Her çarşamba dini sohbet olurdu ve katılmak zorunluydu. Genelde geç kalırdık, ailemize haber giderdi. Akşam 21.30’dan sonra yemek yemek yasaktı. Trajikomik.
Bazen barlardan çıkan sarhoşlar olay çıkarırdı, onlara şahit olurduk. Bir ara balkonlara çıkmamızı yasakladılar. Kızlar balkonda gülüyormuş, ses çıkıyormuş diye balkona çıkmamız yasaklandı. Yurdun kapısına babamız dışında hiçbir erkek bizi getiremezmiş, öyle bir yasak da koydular.”
Yağmur’a yurtta kaldığı süreçte diğer arkadaşlarının durumunu soruyorum. Hem yurtta kalan hem de Kur’an kurslarında zorla kalan arkadaşlarının yaşadıklarından izlenimler aktarıyor. Kendisi de bir dönem Diyanet’e bağlı kurslarda kalmış:
“Sadece yurtlarda değil. İstemeden yatılı Kur’an kurslarına gönderilenler de çok fazla var. Diyanet’in Kur’an kurslarına giderdim, yatılı gayet güzeldi ama bir kez cemaat kursuna denk geldim ve inanılmaz beyin yıkıyorlar. Küçücük yaştaki çocuklara Atamızı kötüleme sohbetleri, ‘Kızlar okumasın, kızlar çarşaf giysin, kocası kıza bakmak zorunda’ diye beyinlerimizi yıkmaya çalışıyorlar. Ailemiz sanıyordu ki biz orada dinimizi, kitabımızı öğreniyoruz oysa bunlar dışında daha fazla saçma sapan şeyler aşılamaya çalışıyorlardı bize ve o kurslarda zorla kızını gönderen çok aile gördüm. Kız, şartlara uymak zorundaydı. Ülkemizde kadın olmak tam da bu açıdan aşırı zor.”
“KYK daha rahat ve güvenli”
Yağmur, şuan KYK’ya bağlı bir yurtta kalıyor. Hem cemaat yurdunda kalma deneyimi hem de devlete bağlı bir yurtta kalma deneyimini yaşamış bir genç olarak şunları söylüyor:
“Şu an KYK yurdundayım ve bir sürü arkadaşım var. Maddi açıdan da daha rahat, birçok açıdan daha rahat ve kendimizi güvende hissediyoruz. Kimse bize giyimimiz için karışmıyor. Bahçede sigara içiyoruz gayet güvenli bir şekilde. Yemek konusunda sıkıntı yaşıyoruz bazen ama çok şükür karnımız doyuyor burada, en azından özgür bir birey olduğumuzu hissediyoruz. Kimse bizi bakışlarıyla veya sözleriyle yargılamıyor. Kimse bizi bu etkinliğe katılacaksın diye zorlamıyor.
Ben başörtülüyüm. Bir gün su almaya markete gittim ve siyah kapüşonlum vardı, onu giyindim. Örtüyle uğraşmadım. İçeriye girdim yurttaki abla, bana ‘Sen açıldın mı?’ diye sordu. Oysa açılmış olsam bile onu ilgilendirmez ki. KYK yurdunda ne giyersen giyin, ne yaparsan yap, kural ihlali dışında kimse seni sorgulamıyor.”
*Editör notu: Güvenlik nedeniyle röportaj yaptığımız kişinin adı değiştirilmiştir.