Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Hızlı ve Kısa Yorum (11) | Akşener’in açık, net ve sert Gezi çıkışının anlam ve önemi

Gezi davasında iş insanı Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Can Atalay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekçi ve Tayfun Kahraman‘a 18’er yıl hapis cezası verilmesiyle başlayan tartışma siyasetin gündeminde.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bugün (27 Nisan) TBMM’deki grup toplantısında Gezi eylemlerine ve Osman Kavala‘ya sahip çıktı.

Gezi eylemlerini “müstemleke rejimine karşı bir direniş” olarak nitelendiren Akşener, Kavala için ise “Osman Kavala davası toplum vicdanına ve millet varlığına hançer vuran binlerce yargı trajedisinden sadece bir tanesidir. Meselemiz, Osman Kavala değildir, Kavala mevcut yasalarla zaten aklanmış, mahkeme bile bunu kabul etmiştir” değerlendirmesinde bulundu.

Ruşen Çakır, Hızlı ve Kısa Yorum‘da Akşener’in Gezi davası ve Kavala çıkışını değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Tuğbanur Toprak

Merhaba, iyi günler. 25 Nisan 2022 Pazartesi akşam saatlerinde açıklanan Gezi Dâvâsı kararları, siyâsette çok ciddî bir şekilde etkili olmaya devam ediyor, daha da olacağa benziyor. Öncelikle şunu vurgulamak lâzım: Bu dâvânın hukuk devleti normlarının hiçbirisine uymadığı çok açık ve bâriz. Zâten siyâsî iktidârın da böyle bir iddiası yok. 

Birçok kişi için, AKP’nin içinde yer almış ya da yakınında yer almış birçok kişi için olayın hukukî boyutu mesâfe koymaya çok imkân sağlıyor. Örneğin, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bunu yaptı. Eski İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık bu konudaki eleştirilerini dile getirdi ve hemen ardından vali olan eşi merkeze çekildi. Daha sonra Bülent Arınç’ın aynı şekilde hukuk üzerinden –Gezi’nin adını vermese de Gezi olduğunu anladığımız bir şekilde– pozisyon aldığını gördük. Muhâlefetin içerisinde yer alan partilerin bir kısmı da olayı esas olarak ve belki de büyük ölçüde yalnızca hukuk devleti perspektifinden görmeyi tercih ettiler.

Ama bu noktada dün (26 Nisan) iki istisnâ vardı. Birisi tabii ki HDP’ydi, ama diğeri de CHP’ydi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, olayın hukukî boyutunun ötesinde, Gezi’nin kendisine sâhip çıktı ve kısa bir konuşmayla meydan okudu. Bugün (27 Nisan) ise, Meral Akşener beni şaşırtacak ölçüde açık, net ve sert bir konuşma yaptı. Burada Akşener olayın sâdece hukukî yönüyle yetinmedi –ki beklenen buydu, daha önceki İYİ Parti’den gelen açıklamalar da bu yöndeydi–; onu tabii ki söyledi, ama bunu böyle sanki “Zâten bildiğimiz gibi…” dercesine söyledi; esas olarak Gezi’ye sâhip çıktı. Gezi’yi “millî bir hareket” olarak târif etti. Toplumun tüm katmanlarını hareketlendiren bir olay olarak târif etti. “Solcusundan ülkücüsüne…” diye başladı; “sekülerinden muhâfazakârına…” dedi ve Gezi’nin kendisini sâhiplendiğini, bunun çok ciddî bir meydan okuyuş olduğunu söyledi ve ta Osmanlı’ya kadar gitti. O dönemin meşhur sloganı, “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet”i tekrarladı. Bu çıkış birçok açıdan anlamlı. Birincisi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün yaptığı, “Ben kavga yürütüyorum. Benimle berâber olanlar olsun!” çıkışına, “Ben de sizinle berâberim!” dedi, o da kavgaya dâhil oldu — bunu özellikle vurgulamak lâzım. 

Millet İttifakı’nın iki önde gelen partisi bayağı birlikte gidiyorlar. Aday ne olur? Şu olur, bu olur, onlar ayrı. Ama birlikte bir kavga yürüttüklerini tescillemiş oldular. Bir diğer yön, Gezi gibi bir olaya, Türk sağının içinden gelen, kökünden gelen, onunla özdeşleşmiş bir ismin ve her ne kadar son dönemde farklı kesimlerden katılanlar olsa da sağcı bir parti olduğu düşünülen İYİ Parti’nin bu kadar açık, net ve tereddütsüz sâhip çıkmasının da çok ciddî bir kırılma olduğu kanısındayım. 

Şöyle bir yaklaşım hep var: Bu tür sokak hareketleri, eylemler vs. Türkiye’de büyük ölçüde sola atfedilir; sağda ise bunlar devlete karşı tehditler olarak görülür ve devletin yanında yer alınır. Böyle bir gelenek var, böyle bir okuma var ve yaşananlar da büyük ölçüde böyleydi. Ama burada Gezi konusunda bir ölçüde bu kırılmıştı. Tam anlamıyla değil, ama bir ölçüde kırılmıştı. Meral Akşener’in bu açık ve net duruşu bu süreci tamamladı. Sonuçta Gezi’yi Meral Akşener devlete karşı bir olay olarak değil, tam tersine devletin kurtarılmasına yönelik bir olay olarak târif etti. Yine sağdan bir bakış belki; ama burada istibdâta karşı bir hareket olarak târif etti ve sağdan buna sâhip çıktı — sağın sloganlarıyla, tâbirleriyle sâhip çıktı. Bu da bizi ilginç bir yere getirdi. Artık çalıyı dolanmak dendiği şekliyle, “Ya, aslında Gezi’de kötü şeyler de oldu, ama yargılamada çok haksızlık yapıldı. Bu kişilerin Gezi’yle alâkası yok ki zâten” gibi açıklamalar yaparak Erdoğan’la mücâdele edilemeyeceğini ve buna sâhip çıkmak gerektiğini açık bir şekilde söylemiş oldu. 

Bunun gerçekten önemli bir eşik olduğunu ve Meral Akşener’in kendinden çok emin bir şekilde bu eşikten atladığını görüyorum. Partisindeki herkesin bunu cân u gönülden alkışlayıp alkışlamadığına emin değilim, ama Meral Akşener’de ve partisinde yeni bir şey gören, kimisi MHP’den kimisi başka partilerden kopmuş, kimisi de belki ilk kez siyâset yapan insanlar için Meral Akşener’in bu çıkışının gerçekten anlamı olduğu kanısındayım. Bu çıkış aynı zamanda Meral Akşener’in merkez-sağ iddiasını da güçlü bir şekilde sürdürebilmesine bence imkân verecek. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.