Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Dominique Vidal yazdı: Ukrayna savaşından (ihtiyatla çıkarılacak) ilk dersler

“Eski dünya ölmekte, yeni dünya doğum sancıları içinde ve bu alacakaranlıktan canavarlar zuhur ediyor” Antonio Gramsci’nin hapisten bu uyarısı, 1929’da değil de bugün yazılmış gibi geliyor.

Dominique Vidal

Tarihçi ve gazeteci, uluslararası ilişkiler ve bilhassa Ortadoğu uzmanı, Le Monde Diplomatique yazarlarından. Vidal’in yazısını Haldun Bayrı çevirdi.

Ukrayna’daki savaş, vahşi biçimde çokkutuplu, hattâ kutupsuz uluslararası ilişkilerdeki genel hatların taslağını veriyor. İçinde bulunduğumuz ve tevâzuyla ele almamız gereken bir nevi küreselleşmiş kaosun getirdiği olağanüstü kafa karışıklığını görünür kılıyor: Günümüzdeki yeryüzünün manzarası, doğrusunu söylemek gerekirse, cevaplar getirmekten ziyâde sorular koyuyor ortaya.

1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması Soğuk Savaş’ın sonunun habercisi oldu. 2003’te Irak’taki Amerikan istîlâsı, ABD’nin aşırı güçlü olduğu yanılsamasını dağıttı. 25 Şubat 2022’den beri süren Ukrayna savaşı ise, tek başına kalan emperyalizmin –ABD’nin– tüm kurbanlarının mucizevî biçimde ona karşı birleştiği minvalli, köhne bir siyah-beyaz dünya anlayışını yere gömüyor. Son otuz yıl boyunca uluslararası ilişkilerde yaşanan büyük değişikliklerin damga vurduğu şu dünyada artık daha çok “grinin tonları”nın zamânı gibi…

Gözümüzün önünde şekillenen bu yeni alacakaranlık manzarası üzerine, ihtiyatla birkaç yorum yolu önermek isterim.

Öncelikle dolambaçsız biçimde şu gerçeği vurgulamak gerekir ki: Hâfıza özürlü kimi gazetecilerin yazdığı gibi Nazizme karşı kazanılan zaferden beri ilk kez değil, Balkanlar’da başlayan kanlı çatışmalar ve Yugoslavya Federasyonu’nun dağılmasından otuz yıl sonra ve Donbass savaşı ile Kırım’ın ilhakından sekiz yıl sonra, savaş Avrupa’yı yeniden kırıp geçiriyor.

Bâzıları bu yeni çatışmayı “Soğuk Savaş’a dönüş” gibi sunuyorlar. Oysa Soğuk Savaş, yeryüzünü havaya uçurabilme kudretinde nükleer cephâneliklere sâhip iki zıt sistemi karşı karşıya getirmekteydi. İki –askerî– süper gücü doğrudan çatışmaya girmekten men eden bir “dehşet dengesi” vardı. Ancak dolaylı yoldan mümkündü bu: Âlet edilip araya sokulan vekillerin kullanıldığı “Soğuk Savaş’taki sıcak savaşlar”ın 1948 ile 1991 yılları arasında 36 milyon ölüme yol açtığını da hatırlatalım. Üstelik ABD ile SSCB’nin yönettikleri sistemler birbirine bağımlı değillerdi.

Bu olaya kafa yorunca, günümüzdeki şok, daha çok Lenin’in “emperyalistler arası çelişkiler” adı altında tasvir ettiğini düşündürüyor (1) : Bu yüzden rakip kapitalist güçler arasında, hakîkî bir background’ı olmayan çatışmalar çıkıyor. Yalnız, bu çatışmalar, o güçlerin birbirlerine bağımlılıklarının damga vurduğu bir küreselleşmiş sistem içinde gelişiyor bugün. Şimdiden eskimiş “çokkutuplu dünya” terimine başvurmaya yine de yeter mi bu? Her biri en azından seçkinlerinin algıladığı şekilde kendi çıkarını savunan büyük ve orta boy emperyalizmlerin tepişmekte olduğunu eklemeliyiz herhalde.

Ukrayna’nın istilâsından on gün sonra yayınlanan bir yorumda, Edwy Plenel bilhassa “dünya barışını tehdit eden yeni bir Rus emperyalizmi”ni kınıyordu. Mediapart’ın kurucusunun vurgusuna göre, “bir rövanş emperyalizmi (…) muhâfazakâr ve kimliğe dayalı bir dünya anlayışını savunduğuna kanaat getirmiş bir misyon emperyalizmi [ve] otoriterlikten diktatörlüğe kaymış bir adam ve onun oligarşik kabilesinin insafına kalmış bir nükleer güç” söz konusu (2).

Vladimir Putin’in tırmanışı –Gürcistan’dan Ukrayna’ya, Suriye’yi de unutmadan– yine de bizi, Kremlin’in son mâcerâsına misillemesinde yeniden gençliğine kavuşmuş görünen Amerikan emperyalizminin saldırganlığını mühimsememeye itmemeli — bu from behind [arkadan yürüttüğü] liderlik sâyesinde, risklerin en büyüğünü Avrupa’nın üstüne yıkabilmektedir…

Kesin olan bir şey var: Dünyanın bu yeni manzarasında, “kampçılık” hiçbir zaman olmadığı kadar köhneleşmiş bir duruştur. Özellikle de, “Düşmanımın düşmanı dostumdur” fikri, hakîkî bir ahlâkî ve siyâsî intihâra sürüklemektedir: Emperyalizme (ABD’ye) karşı ve insan hakları için… Putin’in, Beşar Esad’ın, IŞİD’in (ki Putin’e ve Beşar’a karşıdır!) ya da hattâ, etrâfa saçtığı dehşeti de savunmak gerekecek Kim Jong-un’un yanında seferberliğe nasıl kalkışılabilir? Ya da nasıl bunlar bilmezden gelinebilir? Kısacası, her şeyi yerli yerine oturtmak için söylersek: Değerlerimiz ister istemez evrenseldir; aksi takdirde, bakıldığı yere göre geometrisi değişen riyakâr bir söylem durumuna düşerek inanılırlığımıza zarar verir ve dâvâmızı ortadan kaldırır.

“Kampçılığın” ölmüş olması, yukarıda zikrettiğimiz emperyalizmler dışında tam anlamıyla “kamplar”ın da olmamasındandır artık: Amerika, Rusya, Çin, vb.. 2 Mart’ta Ukrayna’yı istilâsını kınayan BM Genel Kurulu karârına karşı Moskova kendisiyle birlikte oy kullanacak ancak 4 diktatörlük bulmuştur kuşkusuz: Belarus, Kuzey Kore, Eritre ve Suriye. Fakat çekimser kalan ya da oylamaya katılmayan –dünya nüfusunun %53’ten fazlasını temsil eden (3)– 47 devlet olaya mesâfeli durmuşlardır. 7 Nisan’da, G-7 üyesi ülkeler Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Konseyi’ne Rusya’yı üyelikten çıkarma çağrısında bulunduğunda, bu kez 24 devlet karşı çıkmış ve 58’i çekimser kalmıştır…

Bu çekimser oyların çoğunu Rus müdâhalesine üstü kapalı bir destek gibi görürsek haksızlık ederiz. Bilhassa çok sayıda Güney devletinin, kendilerini ilgilendirmeyen ama yine de, başta BM Genel Sekreteri António Guterres’in uyardığı (4) “açlık kasırgaları”yla olmak üzere bedellerine katlanacakları bir Kuzey savaşında saf tutmayı reddinin ifâdesidir bu.

Bu korkunç risk, Birleşmiş Milletler’in Gıda ve Tarım Örgütü FAO’ya göre tahıllarının %80 kadarını Ukrayna ve Rusya’dan ithal eden Arap devletlerini özellikle ilgilendirmektedir — fiyatlar da şimdiden neredeyse % 40 artmıştır (5). 7 milyon insanı açlık çeken ve bunların 700 bini çok çabuk bir biçimde ölebilecek olan Yemenliler’den söz etmedik daha…

Bu çekimserlikler o devletlerden bâzılarının kısa, orta ve uzun vâdeli çıkar hesaplarının da yansımasıdır. Yakındoğu ve Ortadoğu’da meselâ İsrail Başbakanı Naftali Bennett ile Dışişleri Bakanı Yair Lapid uzun süre Putin’e teşne olmaya hevesli bir tutum göstermişlerdir — en azından Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un yakın zamanda verdiği Yahudi aleyhtarı beyanlara kadar. Neden? Çünkü Moskova, yıllardan beridir İsrail’in Suriye’deki İran kuvvetlerini dilediğince bombardımana tutmasına ses çıkarmamaktadır. Ayrıca, bâzı Rus oligarklarının İsrail ekonomisindeki yatırımlarının ağırlığı sebebiyledir de bu. Dün, Haaretz gazetesinin manşeti şöyleydi: “İsrail, dünya ödlekleri hor görür (6)”…

Aynı şekilde, Suudi Veliaht-Prensi Muhammed bin Selman ile BAE’den Muhammed bin Zayid’in de, git gide daha güvenilmezleşen bir Amerikan müttefikle yaşadıkları hayal kırıklığının üstüne, enerji politikalarını eşgüdüm içinde yürütmek ve İran’la barışmalarına refakat etmesi için Rusya’ya ihtiyaçları vardır.

Bennett, Lapid, MBS ve MBZ’nin anti-emperyalist bir inancın gereğini yaptıklarına kimi inandırabilirsiniz?

“Tanrılar mahvetmek istedikleri kişileri önce kör eder” der bir Yunan atasözü. Sovyetler Birliği’nin ortadan kalkmasından sonra, 1991 sonunda, ABD’li yöneticileri hubris –güç sarhoşluğu– ele geçirdi; bunlar kendilerini bir süreliğine dünyanın efendisi zannettiler. Bu yanılsamadan kurtulabilmeleri için, 11 Eylül’de aşağılanmaları, Afganistan savaşını kaybetmeleri ve Irak istilâsındaki iflâs gerekecekti.

Son Sovyet lideri Mihail Gorbaçov’a, iki Almanya’nın birleşmesinin kabulü karşılığında verilen, NATO antlaşmasını Doğu Avrupa’daki eski komünist devletlere doğru genişletmeme taahhütlerinin inkâr edilmesini açıklamaktadır bu. Washington’ın 1962’deki Küba krizi sırasında sınırlarının 150 km uzağına füzeler yerleştirilmesine karşı çıkmasından en az otuz yıl sonra, Moskova aynı şeyi niye kabul etsindi?

Bununla birlikte ABD, 2008’de Ukrayna’ya, Kiev’i savunamayacağını bile bile, Atlantik Paktı’na giriş umudu vererek ateşle oynamayı sürdürdü. Önceki yıl, Münih’te, Putin uyarmıştı: “ NATO’nun genişlemesinin ne İttifak’ın modernizasyonu ne de Avrupa’nın güvenliğiyle alâkası vardır. Aksine, karşılıklı güveni temelinden biçen bir provokasyondur ve bu genişlemenin kime karşı yöneltildiğini kendimize sormamız meşrûdur (7).”

Açıklamak haklı göstermek değildir elbette. 1989 sonrasında alelacele bulunulan taahhütlerin “unutulması” da, zâten o dönemde Fransa ve Almanya tarafından bloke edilen 2008’deki sorumsuz yarı-vaat de, on yıldır Putin’in gerçekleştirdiği tırmanışı haklı göstermez. Aksi takdirde, Almanya’ya Versailles Antlaşması’yla yaşatılan aşağılanma tek başına Nazizmi ve onun dünya savaşını haklı gösterir diye telakki etmek gerekirdi…

Doğru olan şu ki, Amerikan Başkanı Barack Obama’nın başlattığı ve haleflerinin sürdürdüğü, ABD’nin bölgeden çekilişi, karşı tarafta bir başka hubris’i/kibri beslemiştir: Rusya’daki kibri. Çeçenistan’ı ezdikten (1994-1996 ve 1999-2000) sonra, Putin Batı’dan tepki görmeksizin piyonlarını tek tek sürmüştür: Gürcistan’da (2008), sonra Donbass’ta ve Kırım’da (2014), nihâyet Suriye’de (2015’ten îtibâren). Geçen 24 Şubat’taki karar bunların devâmıdır — ve bardağı taşıran damla olmuştur kuşkusuz. Bugün yayını askıya alınmış olan, Nobel Barış Ödülü sâhibi Dimitri Muratov’un yönettiği Moskova gazetesi Novaïa Gazeta, Ukrayna’nın istilâsından hemen sonra haber vermişti: “Ukrayna’yı ‘askerden arındırma’ karârı bir intihar olur. Savaş bir çılgınlıktır. Rusya kazanamaz (8).”

Bu teşhis on haftadır doğrulanıyor. Elbette operasyon bitmemiş de olsa, Ukrayna için ürkütücü olan bilançosunun, daha şimdiden kışkırtıcısı için olumsuz olacağı ortaya çıkmaktadır. Amerikan gazetesi Washington Post’un siyâsetbilimci köşe yazarı Brian Klaas’ın özeti: “Birkaç günde, Putin NATO’yu diriltti, Batı’yı birleştirdi, kendi ulusal ekonomisini harap etti, oligarklarını öfkelendirdi, Zelensky’yi dünyaya kahraman yaptı ve ölümcül savaş suçlusu mîrasını pekiştirdi (9)”:

–başarısızlık öncelikle askerîdir: Rus ordusu elbette korkutucu nükleer cephaneliğini muhafaza etmektedir; fakat Ukrayna direnişini çabucak kıramayınca Donbass’a çekilmek zorunda kalmıştır — ki o bölgenin de tamâmını ele geçirmekte zorluklar yaşamaktadır;

– başarısızlık daha sonra ekonomiktir. Savaş ve Batı’nın yaptırımları, “târihî bir resesyon”a (10) yol açma riski arz etmektedir; üretimin %10 ilâ 15 gerilemesi şimdiden öngörülmektedir; hâlihazırda enflasyon % 70 civârındadır ve rubledeki değer kaybının hızı şimdilik kesilmiştir (11). Oysa hatırlatmak gerekir ki Rusya’nın GSMH’sı İspanya’nınkinden biraz fazladır ve tüm gezegenin GSMH’sının ancak % 1,75’ini temsil etmektedir; oysa bu oran ABD için % 25, Avrupa Birliği için % 18 ve Çin için %17,5’tir;

– başarısızlık stratejiktir de, Avrupa’nın göz alıcı biçimde “natolaşması”na tanık olunmaktadır: Emmanuel Macron’un “beyin ölümü”yle (12) tasvir ettiği Atlantik Örgütü, göründüğü kadarıyla öyle bir diriliş yaşamaktadır ki, Finlandiya’yla İsveç bile üyesi olmayı düşünmektedirler. Almanya’nın yeniden silâhlanmaya 100 milyar Euro yatırım yapmak gibi târihî bir karar aldığını da unutmayalım. Kısacası bağımsız bir Avrupa savunması olmadığından, Moskova’nın Ukrayna serüveni Washington’un imdâdına hızır gibi yetişmiş ve büyük risklere girmeden liderliğini hiç olmadığı kadar vurgulamasını sağlamıştır;

– başarısızlık elbette diplomatiktir de, Moskova BM’de (nispeten) tecrit olmuştur. 2 Mart’taki çekimser oyların ağırlığı ve anlamını ölçmek gerekirse, Putin, Moskova’yı kınayan Birleşmiş Milletler karârına karşı oy verecek sâdece 4 üye bulabilmiştir!

–ve nihâyet başarısızlık ideolojiktir. Uluslararası hukuku bu kadar bâriz bir biçimde ihlâl edip, büyük ölçüde sivil halka karşı insanın kanını donduran bir barbarlıkta cinâyetlerle dolu bir savaş açarak insanî yardım hukukunu ayaklar altına alan Rusya, bizzat Putin’in de ötesinde, imajını uzun süreliğine soldurmuştur. Özellikle vaktizamânında Moskova’nın tanklarıyla ezilmiş halklarda, muazzam kalabalıklara caddeleri doldurtan böyle bir Rus karşıtı duygunun dirileceğini kim tasavvur ederdi?

Ukrayna ile Filistin’in alâkası üzerine son bir şeyi belirtmeme izin verin. Üç aydan beridir bu trajedinin medyatik ve politik sahnesini gözlemlediğimizde, herkes, tepkilerde ve yorumlarda her zamankinden fazla hüküm süren “çifte standart”tan infiale kapılmaktadır elbette.

Uluslararası hukukun ve insan haklarının Rusya tarafından ihlâl edilmesini tartışmasız biçimde kınayan çok sayıda çevre, bu hakları İsrail ayaklar altına aldığında suç ortaklığını andırır bir sessizliğe gömülmektedir — ve onlarca yıldır böyledir bu. Ukraynalıların direnişini tutkuyla destekleyen çok kişi bunu Filistinliler yaptığında “terörist” damgası vurmaktadır. Ya Rus ordusuna verip veriştirenleri kaç tânesi, 1 Ocak 2021’den beri dörtte biri ufak yaşta 400’e yakın Filistinli’nin ölümüyle suçlu Tsahal’a (İsrail ordusu) söyleyecek hiçbir söz bulamamaktadır?

Bunu iknâ edici biçimde söylemek ve gerekçelendirmek önemlidir. Medyalarda ve politikacılarda kınadığımız, Ukrayna’dan bahsetmeleri değildir, Filistin’den özellikle bahsetmemeleridir — ya da düzgün bahsetmemeleridir. Filistin dâvâsı için ve yüreğimizde ağırlık eden birçok başka dâvâ için, bu dâvâları Ukrayna dâvâsıyla zıtlaştırmaktan daha kısırlaştırıcı –siyâseten ve ahlâken– hiçbir şey olamaz. Bennett ve Lapid ile takipçileri tarafından işlenen cinâyetler adına Putin’in işlediği cinâyetleri bağışlama eğilimi ise düpedüz intihar olur.

Başka bir şekilde ve açıklıkla söylersek: Karşısında dövüştüğümüz “çifte standart” iki anlamda da geçerlidir: Değerlerimizin ister istemez evrensel olduklarını tekrarlayayım. Aksi takdirde, bakıldığı yere göre geometrisi değişen riyakâr bir söylem durumuna düşerek inanılırlığımıza zarar verir ve dâvâmızı ortadan kaldırır.

NOTLAR

(1) Lenin, V.İ., Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, çev: Cemal Süreya, Sol Yayınları, 2009 (L’impérialisme, stade suprême du capitalisme, Messidor, Paris, 1976).

(2) www.mediapart.fr/journal/international/020322/contre-l-imperialisme-russe-pour-un-sursaut-internationaliste

(3) Cf. www.monde-diplomatique.fr/2022/04/BULARD/64541

(4) www.radiofrance.fr/franceinfo/podcasts/un-monde-d-avance/un-monde-d-avance-du-mardi-15-mars-2022-6006632

(5) Bkz. Rajan Menon, « The economic consequences of the war », Agence Global, 3 Mayıs 2022.

(6) Haaretz, 6 Mayıs 2022.

(7) www.francetvinfo.fr/monde/russie/vladimir-poutine/russie-ce-discours-de-vladimir-poutine-en-2007-qui-resonne-avec-la-crise-actuelle-en-ukraine_4968344.html

(8) www.lesoir.be/429374/article/2022-03-11/lechec-politique-et-strategique-de-vladimir-poutine

(9) https://grip.org/lechec-politique-et-strategique-de-vladimir-poutine/

(10) www.lemonde.fr/economie/article/2022/03/07/guerre-en-ukraine-minee-par-les-inegalites-la-russie-se-dirige-vers-une-recession-historique_6116450_3234.html

(11) Cf. www.sciencespo.fr/actualites/actualités/guerre-en-ukraine-l-economie-russe-resistante-aux-sanctions-est-a-la-peine/7295

(12) The Economist, 7 Kasım 2019.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.